Oz Gucunu, su tanrisi Poseidon ve Gunes tanrisi Helios'tan alan Colchis kralinin buyucu kizi ... more Oz Gucunu, su tanrisi Poseidon ve Gunes tanrisi Helios'tan alan Colchis kralinin buyucu kizi Medea'nin oykusu bircok tiyatro oyunu, siir, resim ve sinema filmine esin kaynagi oldu. Cocuklarini olduren anne figuru olarak antik Yunan’da lanetlenen Medea'nin bu akil disi eylemini, Euripides'ten baslayarak Seneca, Bernard Shaw gibi pek cok yazar, farkli sekillerde yorumladi. Turk tiyatrosunda Medea mitosunu ele alan en onemli oyun, Gungor Dilmen'in 1967 tarihli Kurban’idir. Oyun, Anadolu’nun bir koyune tasir ve zamaninin guncel sorunlariyla bicimlendirilir. 1992 tarihli Mediha oyunu ise, Yuksel Pazarkaya tarafindan yine Medea anlatisi esas alinarak yazilmistir. Konu, yine Anadolu cografyasinda baslar fakat bu defa goc sorununu da icererek Almanya'ya kadar uzanir. Hepsinde cocuklarini olduren bir kadin vardir; zaman, mekân ve kosullar degisse de. Bu incelemede amac, Euripides’in Medea'sini alt metin olarak kabul edip saydigim eserlerde Medea'nin ozelliklerinin, eylemlerinin ve bunlarin nedenlerinin nasil anlasildigi-yorumlandigi, metinlerin uretildigi zaman-mekânin aktuel gercekligiyle nasil iliskilendirildigi, her uc metnin de alt metin-ana metin baglantilarini nasil kurdugu sorularina cevap bulmak olacaktir.
SELÇUK BARAN’IN HİKÂYELERİNDE TEATRALLİK VE OYUN, 2022
: Teatrallik; siyasetten sosyolojiye, resimden felsefeye, edebiyattan sinemaya
kadar geniş bir y... more : Teatrallik; siyasetten sosyolojiye, resimden felsefeye, edebiyattan sinemaya kadar geniş bir yelpazede kullanılan bir kavramdır. Kavram, tiyatro sanatından doğmuş olsa da modern kültürde kendi sınırlarını aşarak tiyatro dışı alanlarda da çeşitli anlamlar yüklenir. 20. yüzyılda teatrallik kavramı; modern insanı, onun koşullarını, deneyimlerini, sanatını anlamaya yönelen psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi sosyal bilimlerin pek çok alanına yayılır. Selçuk Baran’ın hikâyelerinde karakterlerin toplumla ve toplumsal rolleriyle yaşadıkları uyumsuzluk, bunun getirdiği yabancılaşma ve yalnızlaşma; karakterin gündelik hayatı, yaşamın doğasını teatral bir gösteri, düzenlenmiş, kurgulanmış bir performans olarak görmesine yol açar. Özel alan da kamusal alan da bir tiyatro sahnesine, ikinci bir kişiyle veya bir grup önünde gerçekleşen tüm iletişim ve davranış biçimleri de bir performansa dönüşür. Bu yazıda, Selçuk Baran’ın hikâyelerinde toplumsal rollerini sürdürmekte ve toplumsal bir aradalığın parçası olmakta zorlanan gözlemci-anlatıcı ve anlatıcı-karakterlerin gündelik yaşamı teatralleştiren bilinci incelenecek. Hikâyelerin, iç ve dış mekânları nasıl birer gösterim alanı olarak kavradığı; bu mekânlarda karşı karşıya gelen oyuncu ve seyircilerin özelliklerinin, birbirleriyle ilişkilerinin nasıl tartışıldığı; böylece Selçuk Baran’ın gündelik hayatın teatral niteliğini sergilerken kavrama nasıl bir anlam yüklediği ele alınacak.
Yakup Kadri Karaosmanoglu, Nirvana, Veda, Saganak ve Magara adli dort tiyatro oyunu yazmistir. Bu... more Yakup Kadri Karaosmanoglu, Nirvana, Veda, Saganak ve Magara adli dort tiyatro oyunu yazmistir. Bu oyunlarda insanin kendi dogasi ve yasamin kurallariyla mucadelesi, metres hayatinin getirdigi felaketler, modern ulus devlet insa surecinde ulke icinde cumhuriyetin niteligi ve karakteri ile ilgili farkli goruse sahip gruplar arasinda yasanan catismalar ve bunlarin sonuclari gibi farkli konulari ele almistir. Tiyatro teknigi ve dili acisindan cok basarili sayilamayacak bu oyunlarin karsitlik-catisma ekseninde yukselen bir yapiya dayandigi gorulur. Her oykude karsitliklarin taraflari, nitelikleri, sunulus bicimleri degisse de tum oyunlar icin gecerli olan ortak ozellik, erkegin hakim ve ustun oldugu kuvvetli bir kadin-erkek catismasinin uretiliyor olmasidir.
Oz Gucunu, su tanrisi Poseidon ve Gunes tanrisi Helios'tan alan Colchis kralinin buyucu kizi ... more Oz Gucunu, su tanrisi Poseidon ve Gunes tanrisi Helios'tan alan Colchis kralinin buyucu kizi Medea'nin oykusu bircok tiyatro oyunu, siir, resim ve sinema filmine esin kaynagi oldu. Cocuklarini olduren anne figuru olarak antik Yunan’da lanetlenen Medea'nin bu akil disi eylemini, Euripides'ten baslayarak Seneca, Bernard Shaw gibi pek cok yazar, farkli sekillerde yorumladi. Turk tiyatrosunda Medea mitosunu ele alan en onemli oyun, Gungor Dilmen'in 1967 tarihli Kurban’idir. Oyun, Anadolu’nun bir koyune tasir ve zamaninin guncel sorunlariyla bicimlendirilir. 1992 tarihli Mediha oyunu ise, Yuksel Pazarkaya tarafindan yine Medea anlatisi esas alinarak yazilmistir. Konu, yine Anadolu cografyasinda baslar fakat bu defa goc sorununu da icererek Almanya'ya kadar uzanir. Hepsinde cocuklarini olduren bir kadin vardir; zaman, mekân ve kosullar degisse de. Bu incelemede amac, Euripides’in Medea'sini alt metin olarak kabul edip saydigim eserlerde Medea'nin ozelliklerinin, eylemlerinin ve bunlarin nedenlerinin nasil anlasildigi-yorumlandigi, metinlerin uretildigi zaman-mekânin aktuel gercekligiyle nasil iliskilendirildigi, her uc metnin de alt metin-ana metin baglantilarini nasil kurdugu sorularina cevap bulmak olacaktir.
SELÇUK BARAN’IN HİKÂYELERİNDE TEATRALLİK VE OYUN, 2022
: Teatrallik; siyasetten sosyolojiye, resimden felsefeye, edebiyattan sinemaya
kadar geniş bir y... more : Teatrallik; siyasetten sosyolojiye, resimden felsefeye, edebiyattan sinemaya kadar geniş bir yelpazede kullanılan bir kavramdır. Kavram, tiyatro sanatından doğmuş olsa da modern kültürde kendi sınırlarını aşarak tiyatro dışı alanlarda da çeşitli anlamlar yüklenir. 20. yüzyılda teatrallik kavramı; modern insanı, onun koşullarını, deneyimlerini, sanatını anlamaya yönelen psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi sosyal bilimlerin pek çok alanına yayılır. Selçuk Baran’ın hikâyelerinde karakterlerin toplumla ve toplumsal rolleriyle yaşadıkları uyumsuzluk, bunun getirdiği yabancılaşma ve yalnızlaşma; karakterin gündelik hayatı, yaşamın doğasını teatral bir gösteri, düzenlenmiş, kurgulanmış bir performans olarak görmesine yol açar. Özel alan da kamusal alan da bir tiyatro sahnesine, ikinci bir kişiyle veya bir grup önünde gerçekleşen tüm iletişim ve davranış biçimleri de bir performansa dönüşür. Bu yazıda, Selçuk Baran’ın hikâyelerinde toplumsal rollerini sürdürmekte ve toplumsal bir aradalığın parçası olmakta zorlanan gözlemci-anlatıcı ve anlatıcı-karakterlerin gündelik yaşamı teatralleştiren bilinci incelenecek. Hikâyelerin, iç ve dış mekânları nasıl birer gösterim alanı olarak kavradığı; bu mekânlarda karşı karşıya gelen oyuncu ve seyircilerin özelliklerinin, birbirleriyle ilişkilerinin nasıl tartışıldığı; böylece Selçuk Baran’ın gündelik hayatın teatral niteliğini sergilerken kavrama nasıl bir anlam yüklediği ele alınacak.
Yakup Kadri Karaosmanoglu, Nirvana, Veda, Saganak ve Magara adli dort tiyatro oyunu yazmistir. Bu... more Yakup Kadri Karaosmanoglu, Nirvana, Veda, Saganak ve Magara adli dort tiyatro oyunu yazmistir. Bu oyunlarda insanin kendi dogasi ve yasamin kurallariyla mucadelesi, metres hayatinin getirdigi felaketler, modern ulus devlet insa surecinde ulke icinde cumhuriyetin niteligi ve karakteri ile ilgili farkli goruse sahip gruplar arasinda yasanan catismalar ve bunlarin sonuclari gibi farkli konulari ele almistir. Tiyatro teknigi ve dili acisindan cok basarili sayilamayacak bu oyunlarin karsitlik-catisma ekseninde yukselen bir yapiya dayandigi gorulur. Her oykude karsitliklarin taraflari, nitelikleri, sunulus bicimleri degisse de tum oyunlar icin gecerli olan ortak ozellik, erkegin hakim ve ustun oldugu kuvvetli bir kadin-erkek catismasinin uretiliyor olmasidir.
Uploads
Papers by esra dicle
kadar geniş bir yelpazede kullanılan bir kavramdır. Kavram, tiyatro sanatından
doğmuş olsa da modern kültürde kendi sınırlarını aşarak tiyatro dışı alanlarda da
çeşitli anlamlar yüklenir. 20. yüzyılda teatrallik kavramı; modern insanı, onun
koşullarını, deneyimlerini, sanatını anlamaya yönelen psikoloji, sosyoloji,
antropoloji gibi sosyal bilimlerin pek çok alanına yayılır. Selçuk Baran’ın
hikâyelerinde karakterlerin toplumla ve toplumsal rolleriyle yaşadıkları
uyumsuzluk, bunun getirdiği yabancılaşma ve yalnızlaşma; karakterin gündelik
hayatı, yaşamın doğasını teatral bir gösteri, düzenlenmiş, kurgulanmış bir
performans olarak görmesine yol açar. Özel alan da kamusal alan da bir tiyatro
sahnesine, ikinci bir kişiyle veya bir grup önünde gerçekleşen tüm iletişim ve
davranış biçimleri de bir performansa dönüşür. Bu yazıda, Selçuk Baran’ın
hikâyelerinde toplumsal rollerini sürdürmekte ve toplumsal bir aradalığın parçası
olmakta zorlanan gözlemci-anlatıcı ve anlatıcı-karakterlerin gündelik yaşamı
teatralleştiren bilinci incelenecek. Hikâyelerin, iç ve dış mekânları nasıl birer
gösterim alanı olarak kavradığı; bu mekânlarda karşı karşıya gelen oyuncu ve
seyircilerin özelliklerinin, birbirleriyle ilişkilerinin nasıl tartışıldığı; böylece
Selçuk Baran’ın gündelik hayatın teatral niteliğini sergilerken kavrama nasıl bir
anlam yüklediği ele alınacak.
kadar geniş bir yelpazede kullanılan bir kavramdır. Kavram, tiyatro sanatından
doğmuş olsa da modern kültürde kendi sınırlarını aşarak tiyatro dışı alanlarda da
çeşitli anlamlar yüklenir. 20. yüzyılda teatrallik kavramı; modern insanı, onun
koşullarını, deneyimlerini, sanatını anlamaya yönelen psikoloji, sosyoloji,
antropoloji gibi sosyal bilimlerin pek çok alanına yayılır. Selçuk Baran’ın
hikâyelerinde karakterlerin toplumla ve toplumsal rolleriyle yaşadıkları
uyumsuzluk, bunun getirdiği yabancılaşma ve yalnızlaşma; karakterin gündelik
hayatı, yaşamın doğasını teatral bir gösteri, düzenlenmiş, kurgulanmış bir
performans olarak görmesine yol açar. Özel alan da kamusal alan da bir tiyatro
sahnesine, ikinci bir kişiyle veya bir grup önünde gerçekleşen tüm iletişim ve
davranış biçimleri de bir performansa dönüşür. Bu yazıda, Selçuk Baran’ın
hikâyelerinde toplumsal rollerini sürdürmekte ve toplumsal bir aradalığın parçası
olmakta zorlanan gözlemci-anlatıcı ve anlatıcı-karakterlerin gündelik yaşamı
teatralleştiren bilinci incelenecek. Hikâyelerin, iç ve dış mekânları nasıl birer
gösterim alanı olarak kavradığı; bu mekânlarda karşı karşıya gelen oyuncu ve
seyircilerin özelliklerinin, birbirleriyle ilişkilerinin nasıl tartışıldığı; böylece
Selçuk Baran’ın gündelik hayatın teatral niteliğini sergilerken kavrama nasıl bir
anlam yüklediği ele alınacak.