Suriye’de ibre kimden yana, süreç Türkiye’yi nasıl etkileyecek?

Zafer pozu veren bir muhalif asker.

Kaynak, Getty Images

Fotoğraf altı yazısı, Muhalif güçler bir haftadır Esad yönetimi ordusuna karşı ilerliyor.

Suriye’de Esad yönetimi karşıtı güçlerin taarruza geçmesiyle statüko bozuldu.

Ülkenin farklı noktalarında patlak veren çatışmalar dengelerin değişmeye başladığına işaret ediyor.

Batı’da Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) grubu liderliğindeki muhalif güçler, hızla Halep’i aldıktan sonra Şam'ın kapısına dayandı.

Kuzeyde ise Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) oluşumu, Tel Rıfat’ı Suriye Demokratik Güçleri’nden (SDG) aldı.

Böylece Fırat Nehri’nin batısında SDG’nin elinde yalnızca Menbiç bölgesi kaldı.

SDG bünyesindeki Arap güçler Deyrizor çölünde ABD desteğiyle Esad güçlerine karşı saldırıya geçti.

Türkiye, SDG'nin omurgasını oluşturan Halk Savunma Birlikleri'ni (YPG) PKK'nın uzantısı olarak görüyor ve "terör örgütü" olarak nitelendiriyor.

SDG içinde YPG ile birlikte Arap unsurlar da yer alıyor.

Peki tüm bu gelişmeler Suriye için ne anlama geliyor? Bu durum Türkiye’yi nasıl etkileyecek?

'Herkes açısından hayret verici'

Suriye'de Esad yönetimi karşıtı kuvvetlerin başını çeken HTŞ ve müttefikleri, İdlib bölgesini yıllardır kontrol ediyor.

Grup, 27 Kasım'da başlattığı operasyonla ülkenin en büyük şehri Halep’i ve civarındaki stratejik öneme sahip yerleşim yerlerini de ele geçirdi.

HTŞ, Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanımlanıyor.

Gelişmeleri BBC Türkçe’ye değerlendiren Türkiye’nin eski Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, HTŞ’nin başını çektiği güçlerin büyük bir süratle ilerlediğini ve bunun Suriye’deki çatışmalara farklı bir boyut kazandırdığını söyledi.

Önhon, “Esad kuvvetlerinin bir anda böyle ricat eder gibi çekilmeleri, kaçmaları hakikaten herkes açısından hayret verici oldu” dedi.

Suriye'de TSK, HTŞ ve Kürt pozisyonlarını gösteren harita.

Suriye odaklı çalışmalar yürüten Ümran Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin Türkçe Araştırmaları Direktörü Ömer Özkızılcık da “Öyle zannediyorum ki muhalifler de böyle hızlı bir ilerleyiş beklemiyorlardı. Şu an bulundukları yerlere gelmeyi hayal bile etmiyorlardı” diye konuştu.

ABD merkezli düşünce kuruluşu Atlantic Council'da da araştırmacı olarak çalışan Özkızılcık, Esad yönetimi güçlerinin Halep ve çevresinde bozguna uğramasının "insan kaynağı eksikliğinden" kaynaklandığını vurguladı.

BBC Türkçe'ye konuşan Özkızılcık, Şam'ın askere alım konusunda ciddi sorunlar yaşadığını ve normalde İran güdümündeki milisler tarafından doldurulan bu boşluğun Esad güçlerinin askeri gücünü "niteliksel ve niceliksel" olarak azalttığını ifade etti.

Sırada Menbiç olabilir mi?

Fırat’ın batısında dikkat çeken diğer noktalarsa Tel Rıfat ve Menbiç.

Tel Rıfat, 2016’dan bu yana SDG’nin kontrolündeydi.

Türkiye, SDG'nin temelini oluşturan Kürt Demokratik Birlik Partisi'ni (PYD) PKK'nın uzantısı bir terör örgütü olarak tanımlıyor.

SDG ve Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) oluşumu arasında bu hatta sık sık çatışma ve karşılıklı bombardımanlar gerçekleşiyor.

Ancak SMO, HTŞ’nin Halep taarruzuyla aynı anda başlattığı bir harekatla Tel Rıfat ve çevresindeki yerleşim yerlerini ele geçirdi.

Böylece Fırat’ın batısında SDG kontrolünde yalnızca Menbiç bölgesi ve Halep’te Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerler kalmış gözüküyor.

Muhalif güçler tarafından tamamen kuşatılan bu mahallelerdeki SDG güçlerinin kuzeydoğuya güvenli geçiş karşılığında bölgeyi muhalif güçlere devretmeyi kabul etmesi bekleniyor.

Uzmanlara göre Fırat’ın batısındaki bir sonraki çatışma, Türkiye’nin yıllardır hedef gösterdiği ve operasyon sinyalleri verdiği Menbiç’te çıkabilir.

Özkızılcık, Menbiç'e yönelik ciddi bir askeri hazırlık olduğunu söyledi ve buranın Rusya'nın etki alanı içinde olduğunu hatırlattı:

"Ama normal şartlarda ABD müsaade etmezse Rusya, YPG’yi koruyamaz ve SMO orayı ele geçirir.”

'Suriyelilerin evlerine dönmeleri için önemli bir avantaj oluşabilir'

Esad yönetimi karşıtı güçlerin kontrol alanlarını genişletmesi, Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönüş sürecine dair beklentileri de artırdı.

BBC Türkçe'ye konuşan Yeditepe Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Deniz Tansi, HTŞ’nin Türkiye’nin desteklediği SMO ile zaman zaman çatışmalara girdiğini ve grubun kontrolündeki bölgelerde “kısmı bir selefi yapısı” oluşturduğunu vurguladı.

Tansi, HTŞ’nin kontrolüne geçen Halep ve diğer bölgelerde kamu düzeninin yeniden tesis edilmesine karşın Suriyelilerin İslamcı grubun yönetimi altında yaşamayı tercih etmeyebileceğini söyledi.

Halep kırsalında yerinden edilmiş kişiler için kurulan kamp.

Kaynak, Reuters

Fotoğraf altı yazısı, Son harekatın başlamasından bu yana 50 binden fazla sivil yerinden edildi.

Özkızılcık ise "Halep’te güvenlik kaosu oluşmazsa ben çok ciddi bir geri dönüş bekliyorum" diye konuştu ve şunları kaydetti:

"Bu o kadar büyük olabilir ki Türkiye’deki sığınmacı sayısı artık tolere edilebilir bir seviyeye kadar geriler ve kamuoyu tarafından sığınmacı sorunu ortadan kalkabilir.”

Türkiye'nin eski Şam büyükelçisi Ömer Önhun da “Bu kazanımlar korunabilirse sığınmacıların evlerine dönebilmeleri için önemli bir avantaj oluşur” diye konuştu.

'Türkiye masaya eli çok güçlü oturacak'

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2 Aralık'ta yaptığı açıklamada Türkiye'nin Suriye'nin toprak bütünlüğü ve milli birliğinin korunmasını desteklediğini söyledi.

Erdoğan, "Ülkemizin milli güvenlik öncelikleri çerçevesinde sahadaki süreci an be an takip ediyor, bunlara halel getirecek özellikle farklı eylemin yaşanmaması adına gereken bütün tedbirleri alıyoruz" diye konuştu.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da aynı gün yaptığı açıklamalarda Türkiye'nin çatışmalara müdahil olmadığını söyledi ve “istikrarsızlık ortamından istifade etmeye çalışan terör örgütlerine asla ve asla geçit vermeyeceğiz" ifadelerini kullandı.

Ömer Önhon, HTŞ ve SMO’nun stratejik öneme sahip noktaları Esad güçleri ve SDG’den almasının Türkiye açısından olumlu olduğunu vurguladı:

"Sırada Esad’la müzakere var. Siyasi çözüme giden yolda bir süreç başlatılması var. Elbette Şam ve Türkiye arasında yapılması ümit edilen görüşmeler de bunun parçası.”

Ömer Özkızılcık ise Suriye ve Orta Doğu'daki gidişatta en belirleyici faktörün 20 Ocak'ta göreve gelecek ABD Başkanı Donald Trump'ın olacağını söyledi.

Türkiye'nin son gelişmeler ışığında Trump ile masaya "eli çok güçlü" oturacağını ifade eden Özkızılcık, Ankara'nın Şam'dan gelebilecek olası diyalog ve müzakere taleplerine de olumlu yaklaşacağını düşündüğünü vurguladı.

İran açısından 'zorlu bir karar süreci'

Muhalifler Esad güçlerine karşı sahada hızla ilerleme kaydederken, Şam’ın geleneksel destekçileri İran ve Rusya’nın sahada sınırlı bir varlık gösterdiği yorumları yapılıyor.

Rus uçaklarının İdlib ve Halep’teki bombardımanları muhalif güçlerin ilerleyişini engelleyemedi.

İran’ın Şam'ın mevzilerini tahkim etmek için Şii milisleri devreye soktuğu söylesense de sahada bunun karşılığı henüz görülmedi.

Ömer Önhun bunu Rusya, İran ve İran’a bağlı grupların farklı sebeplerden dolayı Suriye’deki varlıklarını azaltmasına bağladı.

Önhun, 2 Aralık’ta Ankara’yı ziyaret eden İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Şam’dan Ankara’ya bir mesaj getirmiş olabileceğini ve Tahran’ın çatışmayı durdurmak için diplomasi trafiği başlattığını söyledi.

Ömer Özkızılcık ise İran'ın Şii milisleri devreye sokması durumunda İsrail'in olası saldırılarına karşı elini zayıflatacağını ifade etti.

Araştırmacı bunun İran açısından "zorlu bir karar süreci" olduğunu söyledi ve "Irak’taki Haşdi Şabi unsurlarından da çok büyük bir eğilim görmedik. Hatta çekimser bir yaklaşım gördük" dedi.

Suriyeli muhalif asker, öldürülen Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah ve İran Dini Lideri Ali Hamaney'in olduğu posteri yakıyor.

Kaynak, EPA

Fotoğraf altı yazısı, İranlı milisler geçtiğimiz yıllarda Esad yönetiminin sahadaki kazanımlarına büyük katkıda bulunmuştu.

Deniz Tansi de İran’ın muhalif güçlerin ilerlemesine “olumlu bakmadığını” düşündüğünü ve Tahran’ın Esad yönetimine destek konusunda geri adam atmasının “söz konusu olmadığını” ifade etti.

Tansi, İran’ın Esad güçlerine geçmişte olduğu gibi sahada fark yaratacak kadar destek verecek pozisyonda olmadığına da dikkat çekti:

“Suriye’ye tahkimat yapmasının o kadar kolay olmadığını düşünüyorum. Mevcudu korumaya çalışacaktır ama. Diplomatik girişimler de buna işaret ediyor.”

Tansi, Rusya’nın liman kenti Tartus’taji donanmasının “kırmızı çizgi” olduğunu ve Moskova için Şam’ın Lazkiye’ye kadar olan kıyı hattını elinde tutmasının yeterli olacağını söyledi.

SDG'nin Deyrizor taaruzu ne anlama geliyor?

SDG bünyesinde yer alan ve çoğunluğunu Arap güçlerin oluşturduğu Deyrizor Askeri Konseyi, Suriye’nin doğusunda bulunan Deyrizor’da Esad güçlerine karşı taarruza geçtiğini duyurdu.

Böylece kuzeyde baskı altında olan Şam'a karşı bir cephe daha açılmış oldu.

SDG ve Şam, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik sınır ötesi operasyonlarına karşı askeri iş birliği yapmıştı.

Deyrizor taarruzunun bu kısıtlı iş birliği ile ilgili ne ifade ettiği henüz net değil.

Suriye'deki Amerikan askerleri.

Kaynak, Getty Images

Fotoğraf altı yazısı, ABD'nin SDG kontrolündeki bölgelerde kısıtlı askeri varlığı var.

SDG kontrolünde olan ve Suriye’nin petrol yataklarının büyük kısmına ev sahipliği yapan bölgede DEAŞ karşıtı koalisyon kapsamında görev yapan yaklaşık 900 Amerikan askeri bulunuyor.

Ömer Özkızılcık, ABD'nin burada ilk kez YPG harici SDG güçlerine hava desteği verdiğini ve DEAŞ harici hedeflere karşı hava desteği sağladığını söyledi.

Pentagon sözcüsü Patrick Ryder 3 Aralık'ta düzenlenen basın toplantısında ABD'nin bölgedeki güçlerine yönelik "tehditlere" karşı SDG taarruzu sırasında hava saldırıları gerçekleştirdiğini doğruladı.

Ancak sözcü, bu saldırıların SDG ile koordinasyon içinde yapılıp yapılmadığı sorusunu cevapsız bıraktı.

Deniz Tansi ise ABD'nin Suriye’nin kuzeydoğusuna yalnızca petrol bakımından değil, aynı zamanda Irak’a geçiş güzergahı olduğu için de önem verdiğine dikkat çekti.

Toprak bütünlüğü mü dağılma mı?

Suriye’de çatışmaların hız kazanmasıyla yıllardır ilerleme kaydedilemeyen barış müzakereleri de yeniden gündeme geldi.

Ömer Önhun, Esad yönetiminin 2016’dan itibaren sahada üstünlüğü ele geçirmesine karşın gerekli adımları atmadığını ve bu üstünlükten faydalanamadığını söyledi.

Önhun, şu an için Suriye’de bir tarafın kazanıp kazanmadığını söylemek için erken olduğunu vurguladı ve “Esad savaşın başından bu yana en zor günlerini yaşıyor belki, ama bitti tükendi diye bir şey yok” diye konuştu.

Esad'ın resmini kesen bir muhalif asker.

Kaynak, Getty Images

Fotoğraf altı yazısı, Suriye lideri Beşar Esad, muhaliflere askeri karşılık verileceğini söylerek müzakereler ekapıyı kapattı.

Önhun, savaşın gidişatındaki değişimin diplomasi masasına da yansıyacağını söyledi:

“[Esad] son dört yıldır askeri üstünlük bende diyordu ama ülkenin %35’i elinde değil. Toplam 200- 250 bin civarında silahlı grup vardı... Neticede bir şey olmayınca gruplar harekete geçti. Dolayısıyla bu iş çözülecekse masada çözülecektir.”

Deniz Tansi ise muhaliflerin son taaruzuyla birlikte Suriye’deki “devletsizleşme” sürecinin hız kazandığını söyledi.

Akademisyen, “Suriye’nin bölünmesi artık kesinleşti” ifadelerini kullandı.

Ömer Özkızılcık ise "Hama’daki gelecek çatışmalar Suriye’nin kaderini belirleyebilir. Rejim orada bozguna uğrarsa çok farklı şeyler konuşuruz” diye konuştu.