Akpinar, İ.Y., Uraz, T., “Kültürel projeler üzerinden kentsel canlandırma ve Mağusa örneği”, MEKANSAL
GELİŞME STRATEJİLERİ VE KENTSEL PROJELER, Uluslararası 18. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar
Sempozyumu, 28 – 29.05.2007, MSGSÜ, İstanbul.
Kültürel projeler üzerinden kentsel canlandırma ve Mağusa örneği
İpek YADA AKPINAR, ITU & DAÜ,
[email protected]
Türkan ULUSU URAZ, DAÜ,
[email protected]
GİRİŞ
Kent, farklı disiplinlerden araştırmacılarca, uluslararası etkileşimlerin yer aldığı karmaşık ve
parçalı katmanların merkezi olarak sunulmaktadır.1 Özellikle küreselleşen dünyada, Giddens’in
(1990) ifadesiyle, güç, hareket ve ulaşımın hakimiyeti ile kent, Doreen Massey’in (1993) belirttiği
gibi, “güç-geometri”nin mekansallaşmasına tanık olmaktadır. Aslında, beşeri bilimlerde
disiplinlerarası çeşitli çalışmaların odağı olan kent, 1970’lerdeki paradigmik kırılma ile birlikte, tek
elden ve merkezi planlama çalışmaları yerine, Rowe ve Koetter’in Collage City’deki manifestal
çıkışlarında vurguladıkları gibi ‘parçalı kentsel tasarım’ uygulamalarına (city fragmented) ev
sahipliği yapmaya başlamıştır - zaten kentin kendi doğasında parçalanmışlık mevcut: bu
‘parçalanmışlık’, merkezi planlama yaklaşımlarıyla tam anlamıyla önlenemez. Parçalanmışlığın
giderek daha vurgulandığı kapsamda, günümüz kentini, kentsel tasarım ve mimarisini irdelemek
basit bir iş olmaktan çıkmaktadır.2 İşte tam da bu noktada, coğrafi, tarihi, sosyo-ekonomik, politik
ve kültürel ve tabii ki mekansal niteliklerinden dolayı, liman ve kıyı kentlerinde, bu irdeleme farklı
katmanlar ve yaklaşımlar içerir. Son 25 yıldır, özellikle liman kentlerinde, Anglosakson bağlamda
sıkça vurgulandığı gibi, adeta “kentsel rönesans” yaşanmakta. Bu kentsel rönesans sürecinde,
eski liman bölgeleri ve çevreleri, Han Meyer’in (1999) deyimiyle, “yeni kentsel milieu“ yaratılması
ve canlandırma projeleri açısından ideal platformlar oluşturdular. Kentsel canlandırmada, eski
antrepoların, depoların, silo ve çevrelerindeki fiziksel doku kadar, liman alt yapısı (pierler ve
dokların) da, sürecin önemli parçasını oluşturdukları gözlenmektedir. Canlandırma süreciyle
beraber, özellikle Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’daki liman kentlerinin adeta bir „kurtarma
harekatına“ maruz kaldıklarını gözlüyoruz (Meyer, 1999). Kimileri pazar-emlak odaklı, küresel
kutuplaşma ve sosyal hiyerarşinin mekansallaşmasına destek veren projelerken, bütünleşik,
sürekli ve kültür-odaklı gelişen kimi örnekler, RIBA’nın altın madalyasını kazanan Barselona
örneğindeki gibi başarılılar. Barselona örneğinde kavradığımız gibi, kentsel mekanın tasarımı
yalnızca kültürel kimlik üretmekle kalmıyor, kent kimliğinin yeniden yorumlanmasına ve
yaratılmasına izin veriyor; bu çerçevede de kimlik oluşumu için olanak sağlıyor (Costa, 2004).
Son 25 yıldır süregelen canlandırma projelerinde, kültürel özellik, limanın ve kentin gelişimi için
vurgulu. Bu çerçevede, her ne kadar açık tanımlama ve temsil ettikleri amaçlar net olmasa da,
‘kültürel kimlik’, ‘kültürel değer’ ve ‘kültürel kalite’, kentsel tasarımın ve kentsel canlandırmanın
temel terminolojilerine dönüşmüş durumdalar. Bu kültürel dönüşüme ev sahipliği yapan mekanlar
ise özellikle liman kentleri...
Bu bildiri, liman kentlerindeki kentsel tasarım ve kentsel canlandırma sürecinden kazanılan
deneyimden hareketle, Mağusa liman kentindeki son dönem mekansal gelişmelere odaklanarak
‘kültürel projelerle canlandırma’ önerisinde bulunmaktadır. Doğu Akdeniz’de jeopolitik olarak
Doğu ile Batı’nın arasında konumlanan Kıbrıs adasının tarihinde çok dilli, çok dinli Mağusa önemli
bir liman kentidir. Bu kentte radikal politik, ekonomik ve sosyal değişimler önemli mimari ve
kentsel dönüşümlere yol açmıştır. Öte yandan, Avrupa Birliği (AB) ile giderek gelişen ilişkiler ve
Bu küresel betimlemelerde, parçalı, karmaşık kent görünümü üzerine uzlaşsalar da iki keskin grup ayrımından söz edilebilir: bir yanda geç
modernist veya post-modernist olarak betimleyebileceğimiz dönemde, neo-liberal ekonomik politikaları benimseyen eski marksist kuramcılardan
David Harvey, Saskia Sassen, Edward Soja, Fredric Jameson, küreselleşme ile ulus-devletin, sınırların yokoluşuna, ekonomik kolaylıklar ve
tüketim kalıplarına odaklanırlarken; diğer yanda, Michael Peter Smith, Louisa Schein ve Linda Basch, sınırların, devlet politikalarının ve ulusal
kimliklerin süren önemini vurgularken, küreselleşmenin, kentsel hiyerarşi ve sosyal kutuplaşmanın getirdiğinin altını çizerler.
2 Bu çalışmada, parçalı-karmaşık kent yapıları üzerinden yapılan okumalar, Beyond Boundaries: From Fragmentation towards Integration, (EMUMagosa, 2005) ve 9.Isatnbul Bienali paralel kuramsal etkinliği İstanbul Fragmented (ITU-Istanbul, 2005) uluslar arası konferanslarında yapılan
tartışmalar ışığında ele alınmaktadır.
1
Annan Planı referandumu3 kapsamında değişen politik ortam çerçevesinde, kentsel dinamiklerin
potansiyeli Kuzey Kıbrıs’ta, özellikle de Mağusa kentinde ivme kazanmaktadır. Master planı
olmayan Mağusa’da, Türkiye’den gelen göçmen sayısının artışı, hızlı ve kaotik kentleşme ve
beraberinde gelen aşırı tüketim kalıpları, kıyı kentinin geleceği açısından öne çıkan niteliklerdir.
Günümüz Mağusa’sı, Castell’in deyimiyle, adeta „akışkanlar mekanı“na dönüşmüş (space of
flows) durumda. Bu yeni akışkanlar döneminde, süper-marketler, bir dizi yeni küçük dükkanlar ve
giderek artan sayıdaki niteliksiz konut blokları, yeni yapısal çevrede, küresel sermayenin
mekansallaştırmasını ve yeni tüketim kalıplarını temsil etmektedir. Aynı zamanda, kale-içindeki
geleneksel taş binaların lüks café-restaurant-bara dönüşümü, 21.yüzyılın yeni mimari dili ile
görselleşmektedir.
Bu açıdan bakıldığında, Mağusa’daki kentsel canlandırmanın, diğer dünya kentlerinde tanık
olduğumuz sermayenin prestij ve gücünü yansıtan soylulaştırma projesine dönüşüp
dönüşemeyeceğini sorgulamak önem kazanmaktadır: Mağusa liman kenti, turistik etkinliklere
satış malzemesi olmaktan ne ölçüde ve nasıl bir kentsel dönüşüm modeli ve projesiyle
kurtarılabilir? Yukarıda sözü edilen projeler, liman kenti sakinlerinin dünyasını ve kenti
dönüştürebilecek kapasiteye sahip midir? Yoksa bu projeler, aslında turizm-temelli kaotik bir
dönüşümün başlangıcı mıdır?
Çalışmamız, Mağusa liman kentindeki sosyal-kültürel-ekonomik katmanları vurgulayarak, kentsel
canlandırma projeleri üzerine bir tartışma açmaktadır. Bu kapsamda, tüketimin kitlesel-turizm
temelli projeleri ile aramıza mesafe koyarak, kültürel temelli, zengin bir kentsel senaryoya
dayanan, daha ‘bütüncül bir kentsel tasarım ve canlandırma’yı öneriyoruz. ‘Bütüncül kentsel
tasarım’dan kastımız, tepeden inme merkezi otoriteye dayalı, kapalı kapılar ardında gerçekleşen
planlama kararları değil; tam tersine, çok kültürlü, farklı kimlik ve katmanları, koşulları göz önüne
alan, çeşitliliği biraraya getiren demokratik bir süreç. Bu süreçte, Avrupa Kültür Başkenti projesi
ve/veya mimarlık/sanat bienalleri düzenlemenin, Mağusa’nın, küreselleşen dönemde, Doğu
Akdeniz’de yeniden yer edinmesinde önemli rol oynayabileceğini savunuyoruz. Bu kapsamda,
2005’de Mağusa’da düzenlenen Beyond Boundaries: From Fragmentation towards Integration
isimli uluslararası workshopda üretilen atölye çalışmamıza odaklanarak, tüketim temelli proje
üretim modeline karşılık, kültürel üretimi ön plana alan, bütüncül kentsel ve mimari ölçekte
projeler tasarlamanın öneminin altını çiziyoruz.
Bildiri, birinci bölümde, kentsel tasarım ve kentsel canlandırma ile ilgili kuramsal çerçeveyi kısaca
betimlemektedir. İkinci bölüm, kısa bir tarihçenin ardından, günümüz Mağusa liman kentine
odaklanarak kentsel dinamikleri aktarmaktadır. Öncelikle, yeni kentte giderek yoğunlaşan konut
ve ticaret inşaatı temelli kontrolsüz kentleşmenin bağlamında, Mağusa suriçi bölgesinde, son bir
yılda gerçekleştirilen yenileme ve koruma projeleri üzerine spekülatif bir okuma denemesiyle
başlar. Bu deneme, son dönem kent araştırmalarına atıfta bulunarak, kentsel canlandırma
projelerini, eleştirel bir biçimde sorgular. Canlandırma sürecinde, tüketim temelli proje üretim
modelinin betimlemesini takiben, kültürel üretimi ön plana alan projeler önerir. Mağusa ölçeğinde,
bilimsel verilerden çok gözlemlere, ve gündelik hayattaki uygulamalardan çıkarılan derslere
dayandırılan bazı öngörülerde bulunur. Bu öngörülerin ışığında çalışmamızın son bölümü, gerek
Mağusa özelinde, gerekse ‘kent’ genelinde, kentsel dinamik ve potansiyelin nasıl kullanabileceği
konusunda bazı ipuçları sunar ve önerilen kültürel amaçlı kentsel canlandırma yaklaşımının
kavramsal açıdan betimlenmesi üzerinde durur.
Bildiri, kentsel coğrafya, kültürel antropoloji, politika ve kent sosyolojisi disiplinleriyle yürütülecek
ortak bir çalışma ile deneysel olmaktan ileri gidebilecek potansiyel taşımaktadır…
Annan Planı, Türk ve Rum kesimleri halinde bölünmüş Kıbrıs Adası'nın bağımsız bir devlet olarak birleştirilmesini öneren Birleşmiş Milletler
planıdır. Plan, Kıbrıs’ın, İngiliz üsleri bölgesi haricinde kalan kısımlarının – ki adanın yaklaşık yüzde üçü - bağımsız ve federal nitelikte bir devlet
olacak şekilde birleştirilmesini öngörüyordu (Plan gereğince, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki bakanlıkların en az üçte biri Türklerden oluşacaktı.
Devlet başkanlığı ve başbakanlık makamları on ayda bir Türkler ve Rumlar arasında değişecekti). 24 Nisan 2004'de Kuzey ve Güney Kıbrıs'da
yapılan referandumlar ile oylamaya sunulan plan, Türk tarafından % 65 kabul gördüğü halde Rum oylarının % 76 red şeklinde olduğundan hayata
geçirilememiştir.
3
1. KURAMSAL ÇERÇEVE : kentsel tasarım ve kültür odaklı kentsel canlandırma
Kentler, sürekli olarak çözülen ve yeniden organize olan, genişleyen ve küçülen, dengesiz,
devingen, yaşayan sistemlerdir. Arjen Mulder (2006) kentleri, sadece bilgi ve meta akışının
kesiştiği ağlar değil, aynı zamanda ‘seri yerelliklerin’ üretildiği yerler olarak tanımlar. Artık kent,
net olarak tariflenebilen mekansal birimden, kentsel alana (urban field), maddesel yapıdan,
etkinlikler toplamına evrilmiştir. Artık kimse tek kültüre sahip değildir; herkes, kültürler çeşitliliğine
katkıda bulunmaktadır. Kent hayatı; bilgilenme düzeyi yüksek, geçici koalisyonların,
çarpışmaların, melezlenmelerin ve göçlerin yer aldığı sürekli bir dönüşümün içinde olan heterojen
kültürel bir süreçtir. Mulder’a göre, kent tasarlanamaz, ama yaşayan bir yapı olan kentin, kendini
düzenlemesine öncülük edilebilir. Bu kendiliğinden düzenlemenin sosyal aktörleri ve araçları
arasında, kentliler (mimarlar, plancılar, belediyeler, yatırımcılar), teknolojik gelişmeler, kitlesel
medya ve göçler sayılabilir. Son dönem disiplinlerarası çalışmalarda ve de son olarak, 10.
Venedik Mimarlık Bienali’nde altı çizildiği gibi, sosyal aktörler arasında, plancıların ve mimarların
rolü ve işbirliği, demokratik ve yaşanabilir kentsel toplulukların inşasında, bu toplulukların kent
yönetimiyle ilişkisinde ve sosyal bütünlüğün sağlanmasında kritik önemdedir.
Her ne kadar bu kritik önemdeki şbirliği konusunda Soja (2002), kent kavramıyla ilgili, mimarlık,
kent planlama ve coğrafya disiplinleri arasındaki ciddi fikir ayrılıklarına işaret etse de,
mimarlık/planlama ara kesitinde duran kentsel tasarım disiplininin bu kritik rolü sahiplenebilmesi;
diyaloga dayalı, anlamlı, kapsamlı; karmaşık kentleşme problemlerine farklı ölçeklerden bakarak,
uygulanabilir çözümleri tartışmaya açabilen bir konum alabilmesiyle gerçekleşecektir.4 Bu
bağlamda, şehir planlama ve mimarlık ara kesitinde duran kentsel tasarım disiplininde, Clara
Greed’in (1998) deyimiyle, “kamusal ve özel arasındaki açılımlarıyla adeta bir Rönesans”
deneyimlemektedir. Son 20 yılda, diğer beşeri alanlarında olduğu gibi yoğun bir sorgulama ve
yeniden değerlendirme altındaki disiplin, tanımlanması ve sınırlanması açısından zor olan
özellikleriyle, değişen kentsel yaşam koşulları altında farklı açılım ve yaklaşımlarla ele alınmayı
gerektirmektedir. Kentsel Tasarım, kentlerin fiziksel biçimini, binaları ve onlar arasındaki mekan
ile ilgilidir. Kentsel tasarım çalışması, kentin fiziksel biçimi ve bunu üreten sosyal güçler
arasındaki ilişki ile uğraşır. Bu kapsamda, kamusal alanın fiziksel karakterine odaklanarak,
kamusal ve özel arasındaki etkileşimi ve bu etkileşimin kentsel biçim üzerindeki etkisini ele alır
(Westminster MA Urban Design Course dokümanları).
Geçtiğimiz 20 yılda, canlandırma (Revival-Revitalization) kavramı, Roberts’ın (1998a) da belirttiği
gibi, fiziksel tanımlamadan çok daha ötelere taşınmıştır. Geniş vizyonlar çerçevesinde, sosyal,
kültürel ve ekonomik hedefleri bütünleştiren daha karmaşık öneriler bütününe dönüşmüştür.
Kentsel canlandırma, aslında yaklaşık 20-25 yıldır devam eden ‘kente geri dönüş’ sürecinde,
kentin adeta yeniden kutsanması olarak betimlenebilir. En dar tanımıyla, sosyo-kültürel, ekonomik
ya da fiziksel açılardan çöküntü süreci yaşamakta olan kentsel alan parçalarının, çöküntüye
neden olan etkenlerin ortadan kaldırılması ya da değiştirilmesi sonucu, tekrar kentsel yaşama
döndürülmesidir (Faslı ve diğerleri, 2007). Temelde, yeni iş alanları yaratma, yeni binaların inşası,
topluluğun desteği, kentin veya mahallenin fiziksel açıdan ve kültürel girişimlerle yeniden
yapılandırılması olarak aktarılabilir. Bu olumlu süreçte unutmamamız gereken, pek çok akademik
çalışmanın konusunu da oluşturan, 1980’lerdeki pazar-emlak piyasasının yönlendirdiği
canlandırma projelerinin, olumsuz yönleri ve kimi başarısızlıklarıdır. Bu kapsamda, simge bina
veya binalar grubu üretmeye odaklı pazar-emlak piyasasının yönlendirdiği canlandırma
projelerinin toplumun tüm üyeleri için olumlu olduğuna dair varsayımlar, çok defa yanılsama
olmaktan öteye gidememiştir (Bianchini ve diğerleri, 1992). Daha yakın dönem canlandırma
projelerinde ise, özellikle Batı kentlerindeki, estetik odaklı örneklerin merkezi yönetimlerin
yönlendirdiği daha kentsel kalite ağırlıklı projelere dönüştüğü gözlenmektedir.
4
Bu bölüm İTÜ Fen Bilimleri doktora öğrencisi Y.Mimar Evren Aysev ile yapılan tartışmalar kapsamında geliştirilmiştir.
Canlandırma projelerinde diğer etkin özellik ise, görsel sanatlar, kültür ve eğlence endüstrilerinin
konumlarının/rollerinin giderek artan önemde oluşudur… Kıta Avrupa’sında göreceli olarak daha
önceden başlayan sanat-kültür odaklı projeler çerçevesinde kentsel canlandırma projeleri
(Grands Projects/Paris-1970lerin ortaları, 1980’ler; Barselona-1990’lar; Stuttgart-müzeler-1980 ve
1990’lar, vb.) geliştirildiyse de, İngiltere’de ancak 1980’lerin sonlarında, kültür-projelerine yönelimi
gözlemekteyiz (Tate Modern, South Bank projeleri, Opera binası, vb). Bu çerçevede, Marion
Roberts (1998b), kamusal sanat üretimi çerçevesinde topluluğun gelişimi konumuna odaklanarak,
kamusal sanatın, kentsel canlandırmanın parçası olarak ele alınabileceğini vurgular. Günümüz
kentinin toplumsal belleğinin oluşumunda, sürekli yerleştirmelerin, kamusal sanat önemli rol
oynamaktadır. Kültürel eksenli canlandırma projeleri, kültürel etkinlikler ve/veya sanat/mimarlık
bienalleri, sanatçı birey, kent ve kentliler arasındaki kritik ve karşılıklı etkileşim rolünü
mekansallaştırmaktadır. 9.İstanbul Bienali küratörleri Charles Eshe ve Vasıf Kortun’un (2005) da
belirttiği gibi, farklı coğrafi, politik, ekonomik, kültürel ve sosyal konumları görselleştiren sanat
eserleri ve sanat/sergileme mekanları, aslında günümüzün parçalı kamusal alanının ve
mekanının önemli parçasıdır. Biennaller, toplumsal bellek ve sanatın/kültürün geniş halk
kitlelerine ulaşımının sağlanması açısında olumlu olsalar da, kültür ve sanatın endüstrileşmesi,
pazar ekonomisi ile işbirliği çerçevesinde kültür endüstrisine dönüşümleri dikkati çekmemiz
gereken kritik bir olgu. Her türlü iyi niyetli sanatsal girişim, pazarın egemen ideolojisinin kolaylıkla
parçası/temsilcisi olabilir. Bu kapsamda, 1990’lardan beri, “sanat toplum için iyidir” konumundan,
“sanat iş için iyidir” konumuna geçiş ve kültür endüstrisinin gelişimi gözlenmekte (Roberts,
1998b). Bu projeler kapsamında gerçekleştirilen “özelleştirme, ekonomik açılardan görünürde
başarılı olurken, kentsel mekana ve kültürel etkinliklere uygulanışı, sermayenin gücüne karşı
denge sağlayan güç olarak, hayati bir kavram olan kamu yararını tehdit etmektedir” (Esche,
Kortun, 2005).
2. Mağusa
Doğu Akdeniz’de jeopolitik olarak Doğu ile Batı’nın arasında konumlanan Kıbrıs adasının
tarihinde çok dilli, çok dinli Mağusa, önemli bir liman kentidir. Adada yer alışı, zengin kültürel
katmanlara sahip liman kenti oluşuyla kentsel kimliğini Genius Loci olarak betimleyebileceğimiz
Mağusa’da, radikal politik, ekonomik ve sosyal değişimler, mimari ve kentsel dönüşümlere yol
açmıştır (ŞEKİL 1.). Bu açıdan, Mağusa’nın öyküsünü anlatmak, aynı zamanda sosyal, tarihi,
coğrafi ve kentsel boyutlarını açığa çıkarmakla eşanlamlı olacaktır ki, burada, her biri farklı
sosyal, tarihi ve morfolojik katmanlar yansıtan kentin üç ana bölümü kale-içi/suriçi, Kapalı Maraş
ve yeni bölge ayrımından söz etmemek kaçınılmazdır (ŞEKİL 2.). 1878-1960 arası İngiliz Koloni
döneminde, idari ve sosyal etkinliklerle desteklenen kentin modern kesimi (Maraş Bölgesi),
güney-doğu kıyısında gelişmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960’da iki etnik toplumlu devlet olarak
kuruluşuyla, özellikle tarihi kent bölümünde (kaleiçi/suriçi), ağırlıklı olarak Türkler, Maraş
bölgesinde ise Rumlar yaşamaktaydı. 1974 askeri müdahalesinden beri Maraş bölgesi, kısmi
olarak kapalıdır. Adanın, Rum ve Türk tarafı olarak ikiye bölünmesini takiben, Batı’nın Türk
kesimine uyguladığı kısıtlama politikaları sonucunda limanın içe dönük hale gelmesine paralel
olarak Mağusa kenti de bir liman kenti olarak eski önemini göreceli olarak kaybetmiştir. Bunun
yanısıra, özellikle Doğu Akdeniz Üniversitesi Yerleşkesi’nin kuruluşu ile (1979), kentsel
gelişmenin kuzey-batı kıyı eksenine kayması sonucu, tarihi kale-içi/suriçi, yanlış kullanım ve
bakımsızlık nedeniyle bir yok olma sürecine girmiştir.
Magosa’daki kentsel, sosyal, ekonomik yokolma süreci, mimarlık tarihçisi Curtis’in (2004)
Barselona bağlamında limanların yeniden doğuşu üzerine yorumu ışığında yeniden ele alınarak
irdelenebilir. Kentler de, devletler gibi doğar, gelişir, duraklar, yıkılır, ama özellikle liman
kentleriyse yeniden doğarlar. Curtis’in, devlet ve kent arasında kurguladığı benzetme, Mağusa
liman kentinin geleceğine yönelik olumlu öngörümüzü desteklemektedir.
Doğu Akdeniz’in en önemli liman kenti olan Mağusa, 1974’den beri politik yaptırımların ve
izolasyonların devamına rağmen göreceli de olsa, özellikle 2004’deki Annan Planı oylamasını
takip eden süreçte liman etkinlikleriyle hareketlenmiştir. Ama, günlük yaşamda, Mağusa, halen
denizle ilişkisi olmayan bir liman kenti: kıyı şeridi, kamusal mekan/alan olarak kullanılamıyor. Bu
kapsamda, tarihi Suriçi, Maraş bölgesi ve yeni gelişen bölgeler arasındaki kopukluğa ilave olarak
ulaşılamayan deniz, kentteki ‘parçalanmışlığı’ adeta güçlendirmektedir (aslında pratik olarak,
tarihi kentin sur duvarlarının Venedikliler tarafından inşa edildiği zamanlardan beri, kentin denizle
ilişkisi kesilmiştir) (ŞEKİL 3). Denizle kopukluğun dışında, kentin ve dolayısıyla adanın tarihine
damgasını vuran uygarlıklar, genelde bir öncekinin, kentsel, mimari ve kültürel izini silme
eğiliminde olmuşlardır.5 Öte yandan, politik tarihin, açık seçik okunamayan mimari ve kentsel
katmanlaşmasını, arkeolojik gözlemlemelerle bulabilmek halen mümkündür.6 Bu yolla, kentin
geçmişine ait parçalanmışlığın, kısmen de olsa, üstesinden gelinebilmektedir. Ama, kentsel
dokunun günümüzdeki ‘parçalanmışlığı’ - ki buna denizle ilişkisizlik de dahil - kanımızca öncelikli
öneme sahip.
ŞEKİL 1. Mağusa Liman Kenti, kentsel katmanların tarih
içindeki dönüşümü (Önal, Dağlı, Doratlı, 1999).
ŞEKİL 2. Mağusa Liman Kenti, Kaleiçi/Suriçi bölgesi.
(Önal, Dağlı, Doratlı, 1999).
Suriçinde Lusinyanlar tarafından yaptırılan irili ufaklı bir çok kilisenin, Venedik dönemimde ciddi yıkımlara uğradığını;, elde edilen taşların sur
duvarlarının inşasında kullanıldığını; İngiliz koloniyal döneminde ise, sur duvarlarının kısmi tahribatı sonucunda, büyük taş blokların Süveş Kanalı
inşaası için ada dışına sevk edildiğini biliyoruz.
6 Osmanlı döneminin tanıkları bazı binaları ve ekleri, çok yaygın olmamakla birlikte, bir katedralin kulesini sonlandıran bir minare; bir kilisenin
hemen yanıbaşında bir hamam olarak ya da bir Lusinyan Evinin temelleri üzerinde ya da cephesinde görmek mümkündür.
5
‘Kentsel parçalanmışlık’ her ne kadar Mağusa kentinde olumsuz özellikleriyle algılansa da,
küresel dönemde, Castell’in (1997) „akışkanlar mekanı“ (space of flows) tanımı ve kuramı
üzerinden, olumlu yanları ile de okunabilir. Bilginin, maddenin ve insanın akışını, iletimini ve
paylaşımını ifade eden kentsel hareketlilik, çağdaş kentin vazgeçilmez olgusu.7 Kıbrıs’ta, özellikle,
1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılışını izleyen küresel bağlamda Avrupa Birliği (AB) ile ilerleyen
ilişkiler ve Nisan 2004’deki Annan Planı referandumu kapsamında değişen politik yaklaşımlar,
sosyal ve ekonomik akışkanların artışı ışığında, kentsel dinamiklerin potansiyeli giderek ivme
kazanmaktadır. Bu bağlamda, sosyal hareketlilik ve akışkanlar mekanı, Mağusa liman kentinde,
yeni konumların belirlenmesi, ulus-ötesi göç olgusu ve getirdiği dinamikler, göç ve kültürel yeni
açılımlar/deneyimler, günlük hayata yansıyan sosyal dinamikler; ama, aynı zamanda ekonomikkültürel ikilemler ve yerel-öteki kimliğinin keskinleşmesi olarak karşımıza çıkmakta. Bu kapsamda,
Kuzey Kıbrıs’ın8 yaklaşık 65,000 nüfusla, başkent Lefkoşa’dan sonra ikinci büyük kenti Mağusa,
sosyolojik bir laboratuara dönüşmüş durumda. Bu sosyolojik laboratuarda, bir yandan olağanüstü
ekonomik ve sosyal hareket gözlenmekte; öte yandan, mekansallaşma kalitesi ve hızlı sosyal
dönüşümün kaosu, son dönemlerdeki arsa spekülasyonu ile ivme kazanmaktadır (Akpınar,
2007).9 Günümüz Mağusa’sında, Öncü ve Weyland’ın (1997) vurguladığı gibi, küreselleşmenin
ivmesi, parlak cepheleri ile kentleri mekansallaştırmakta ve değiştirmektedir. Sosyal ve ekonomik
akışkanlar süreci, girişte de belirttiğimiz gibi Mağusa’da tüketim döneminin mekansallaşması
olarak da betimlenebilir: süper-marketler, bir dizi yeni küçük dükkanlar ve giderek artan sayıdaki
niteliksiz konut blokları, yeni yapısal çevrede, sermayenin farklı ya da bilinen yüzlerini fiziksel
olarak temsil etmektedir. Aynı zamanda, kale-içindeki geleneksel taş binaların café-restaurantbara dönüşümü, 21.yüzyılın yeni mimari dili ile temsiliyet kazanmaktadır.
Bu dönüşüm sürecinde, Annan Planı’nı takip eden dönemde, Kuzey Kıbrıs’ta yoğun bir alt-yapı
çalışması ve yenileme çalışmaları ile bir dizi projeler gözlenmekte. KKTC’de altyapı (yol, sulama
projesi, elektrik, vb.) yatırımı, ya Türkiye’den gelen bütçe ya da 1999’dan beri Avrupa Birliği’nin
“Gelecek için Ortaklık” (Partnership For the Future-PFF) programı kapsamında alınan maddi
destekle gerçekleştirilmektedir.10 11 Mağusa’da Aralık 2006’da tamamlanan AB-BM destekli
projelerden en önde gelenleri Suriçi merkezinden (Namık Kemal meydanı) liman kapısına ulaşan
kentsel eksen üzerinden yer almaktalar (ŞEKİL 4, 5a, 5b): Liman Kapısı önünde yer alan eski
depo binalarının bir dizi lüks butik ve dükkana dönüşümü; Lusinyan (Fransız kökenli aile, 12.yy)
Bu noktada, küreselleşmenin akışkanlarından ve hareketliliğinden yararlanamayan geniş kitleler olduğunu unutmamalıyız...
Demografik yapıya baktığımızda, 2006 genel nüfus sayımında resmi olarak 265,000 olan nüfus, pratikte yaklaşık 400.000’e ulaşmaktadır
(yaklaşık 100.000 KKTC vatandaşı ve yaklaşık 300.000 TC vatandaşı). Türkiye’den gelenler arasında yaklaşık 40.000-60.000 kişilik bir kolordu,
15.000-20.000 kişi arası subay ve asker aileleri yer almakta. 25.000 kadar öğrenci ve 1000 kadar öğretim üyesi de nüfusun önemli bir parçasını
oluşturmakta. Geri kalan Türkiyeli göçmenler arasında önemli bir bölüm, 1974’deki askeri müdahaleyi izleyen birkaç yıl içinde adaya gelerek,
çoğunlukla adalı Türk kızlarıyla evlenip yerleşenler. Bu grup göçmenler arasında Karadenizli, özellikle Trabzonlular ağırlıktadır. Diğer büyük göç
dalgalarında ise, ya Türkiye’nin ekonomik krizinde işini kaybedip şansını adada denemek isteyenler ya da güneydoğuda 15 yıl süren
çatışmalardan kaçan gruplar yer almakta.
9 Günümüzde ilerleyen kontrolsüz, plansız kentleşmeye bakıldığında arsa spekülasyonu kontrolsüz ve kritik boyutlara varmış durumda: özellikle
Magosa’da yoktan mahalleler oluşmakta, altın kum olarak nitelenen sahilleri sitelerle hızla betonlaşmakta… Yakın dönemde yaşanan arsa
spekülasyonu ve kontrolsüz yapılaşmanın ardındaki en büyük ivme hiç kuşkusuz 2004 tarihli Annan Planı’dır. Annan Planı hayata geçirelemese
de, oylamayı izleyen dönemde Kuzey Kıbrıs vatandaşlarının, güney kısmında bıraktıkları gayrimenkul karşılığı kendilerine devletçe verilen ve
yaklaşık 30 yıldır ellerinde tuttukları resmi belgeleri (halk arasındaki adıyla kuponları) ellerinden çıkarttıkları, müteahhit firmalara sattıkları
gözlenmektedir. Bunun sonucunda ise olağanüstü bir emlak hareketi geçtiğimiz döneme damgasını vurmuş durumda… Gayrimenkul alıcıları
arasında çoğunluğu İngiltere’de yaşayan KKTC vatandaşları, Türkiyeliler, İngilizler, oran olarak daha düşük de olsa İsrailliler, Ruslar ve İranlılar
sayılabilir.
10 AB-Türkiye arasında 22 Aralık 1995’de imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması kapsamında, Türkiye’nin, ulusal bütçesinin tam dökümünü
göstermeye başlamasıyla, KKTC bütçesine yaptığı katkı da şeffaflaşmış durumda: KKTC’ye yıllık ortalama 300-350 milyon USD’lik destek
verilmektedir. Ayrıca TC Büyükelçiliği’nce küçük ölçekli projeler için aktarılan “Teknik Yardım Bütçesi” mevcuttur.
11 “Gelecek için Ortaklık” (Partnership For the Future-PFF) başlığı altında, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (BMKP-United Nations
Development Programme-UNDP) tarafından yönlendirilmektedir. “Gelecek için Ortaklık” programında amaç, altyapının geliştirilmesi, mimari ve
kültürel miraslarının korunması, yerli inşaat şirketlerine ihale vererek yerel ekonominin canlandırılması, AB’nin görünülürlüğünün artırılması ve
dolayısıyla olumlu imgenin yayılmasının sağlanması ve kentsel mekanlarının güzelleştirilmesidir. Programın temel hedefi, Kıbrıs’ın kuzey kısmını
da, güney Kıbrıs gibi AB’ye yakınlaştırmaktır (www.undp-unops-pff.org; Faslı, Paşaoğulları Şahin, Oktay Vehbi, Yada Akpınar, 2007).
7
8
döneminde yaptırılan katedral yanında Osmanlı döneminde geliştirilen taş Medrese, cumhuriyet
döneminde banka olarak kullanılmıştır. Günümüzde lüks bir restaurant’a dönüşümü; Kapalı tarihi
Pazar yerinin (Bandabulya) yenilenmesi ve bir dizi cafe-restaurant-bar ve dükkana ev sahipliği
yapması; geleneksel çatı örtüsüne sahip taş papaz evinin (St.Monk’s House) yenilenmesi ve lüks
bir cafe-restaurant-bara dönüşümü. Bu projelerin öne çıkan en olumlu yönleri, tarihi ve kültürel
mirasın, yeni işlev verilerek yeniden kullanıma açılması; aynı zamanda Suriçi’ndeki liman
bölgesinin yerel ekonomisine canlılık getirmeleridir. Bu uygulamalar, kent için olumlu adım olsalar
da, Mağusa ölçeğinde Master Planın olmaması, diğer bir değişle, kentin geleceğine dair en az 50
yıllık uzun vadeli öngörülerin var olmayışı kapsamında, uygulamalar mimari ve kentsel anlamda
güzelleştirme çalışmaları ve turizm odaklı dönüştürmelere indirgenmektedir. Bu projeler, olumlu
bir başlangıç olmakla beraber, kamu yararını öngören, çok katmanlı, zengin, bütüncül bir kentsel
yenileme senaryosu ve master plan olmadan geliştirilen tekil işleve dayalı önerilerdir: daha geniş
halk kitlelerinin kullanımına açık olabilecek kamusal kültürel işlevler yerine, lüks turizm ve tüketim
odaklı dönüşümler olarak algılanmaktadırlar. Bu kapsamda, girişte de belirttiğimiz gibi,
Mağusa’daki kentsel canlandırmanın, farklı dünya kentlerinde tanık olunan sermayenin prestij ve
gücünü yansıtan soylulaştırma projesine dönüşüp dönüşemeyeceğini sorgulamak önem
kazanmaktadır. Mağusa liman kenti, turistik etkinliklere satış malzemesi olmaktan ne ölçüde ve
nasıl bir kentsel dönüşüm modeli ve projesiyle kurtarılabilir? Yukarıda sözü edilen projeler, liman
kenti sakinlerinin dünyasını ve kenti dönüştürebilecek kapasiteye sahip midir? Yoksa bu gelişme
aslında turizm-temelli kaotik bir dönüşümün başlangıç mıdır?
İşte tam da bu noktada, sosyal-kültürel-ekonomik katmanları vurgulayan kentsel canlandırma
projesi yaratmanın kritik önemi karşımıza çıkmakta. Güçlü bir kentsel senaryoya ve vizyona
dayanan Master planı olmadan yapılan her türlü kentsel tasarım ve canlandırma çalışmaları, tüm
olumlu yanlarına rağmen tekil ve zayıf kalmaktalar. Bu kapsamda, 2005’de Mağusa’da
düzenlenen Beyond Boundaries: From Fragmentation towards Integration isimli uluslararası
workshopda gerçekleştirilen atölye çalışmamızın ışığında, Mağusa kıyı kenti için, tüketimin
kitlesel-turizm temelli projeleri ile aramıza mesafe koyarak, kültürel temelli kentsel dönüşümü
öneriyoruz. Özellikle, Avrupa Kültür Başkenti projesi ve/veya mimarlık/sanat bienalleri
düzenlemenin, Mağusa’nın, küreselleşen dönemde, Doğu Akdeniz’de yeniden yer edinmesinde
önemli rol oynayabileceğini savunuyoruz. Bu çerçevede, Mağusa kentsel canlandırma projesinde,
son 20 yıldır pek çok örnekte gözlemlendiği gibi pazarlanabilir şehirler yarışında olmamak,
gerçek-yaşanır bir kent olmak adına kamusal sanat ile anlam oluşturan forum önermek önemli.
Bu bağlamda, kültürel projelerle desteklenen bir dizi kamusal karşılaşma platformu üretmek
kentsel tasarım ve canlandırmanın odak noktasını oluşturabilir. Bu noktada, Esche ve Kortun’un
(2005) İstanbul Bienali kapsamında vurguladığı gibi, sanatın gezegen çapındaki dağıtımında
ayrıcalıklı hale gelen ve sanat-halk kitlesi arasında önemli arayüz oluşturan bienallere ev sahipliği
yapmak, Mağusa kentsel canlandırma projesinde kritik bir araç olabilir. Avrupa Kültür Başkenti
projesi ve/veya bienalleri düzenlemek, Mağusa’nın, küreselleşme sürecinde Doğu Akdeniz’de
yeniden yer edinmesinde önemli rol oynayabilir. AB ile yakınlaşmanın arttığı üçüncü milenyumda,
Avrupa Kültür Başkenti olmayı hedef olarak koymak, güçlü kentsel senaryoların ve projelerin
üretilmesine olanak sağlayacaktır. Bu hırslı ve uzun vadeli projenin yanısıra, Sanat Biennalleri,
Mağusa’da, kamusal imgeleme güç verecek ve hayal gücünü terbiye edecek bir araç olabilirler.
Yine Esche ve Kortun’un yazdığı gibi, yılda 365 gün açık kurumlar yerel durumlarda daha can
alıcı bir role sahip; kültürel başkent veya bienaller ise, halk bilincinde sanata-kültüre bir konum
belirleyebilir; özellikle üniversite öğrencisi genç nüfusun entelektüel birey olarak gelişimine
katkıda bulunabilir… Bienaller, diğer pek çok sanat kurumu gibi, günümüzün bölünmüş kamusal
alanından geriye kalanın bir parçasıdır… Alternatif bir düşünme platformu olarak kamusal
mekanda ve bellekte kritik rol üstlenebilirler. Mimarlık Biennali ise, Mağusa’yı, tıpkı diğer
örneklerde olduğu gibi, kentler arasındaki etkileşimi, kentlerin inşa biçimini ve kent sakinlerini
tartışmaya açmayı hedefleyen platformlardan birine dönüştürülebilir. Demokratik ve yaşanabilir
kentsel toplulukların inşasında, bu toplulukların kent yönetimiyle ilişkisinde ve sosyal bütünlüğün
sağlanmasında, tıpkı 10.Venedik Bienali’nde olduğu gibi, “kent toplumunun geleceğinin nasıl
şekillendirildiği hakkında bilgi vermek ve tartışmaya teşvik etmek; kentlerin fiziksel yapısını
yeniden kurgulamak” amaç olabilir.
Kısacası, kentsel tasarım ve canlandırma çalışmaları, tüketimin kitlesel-turizm temelli projeleri ile
arasına mesafe koyan, kültürel temelli güçlü bir kentsel senaryoya ve vizyona dayanmalıdır.
‘Kentsel parçalanmışlığı’ göz önüne alan, kentsel parçalar içinde kentsel mekan temelinde çözüm
senaryoları üreten bir yaklaşımın, eski kentten başlayarak, diğer kent bölümlerine de yansıtacak
şekilde uzun soluklu sürdürülebilir bir Master plan çalışması olarak ele alınması aşikardır.
ŞEKİL 3. Tarihi Kaleiçi/suriçi bölgesini çevreleyen sur duvarları
(fotoğraf, T.Uraz)
ŞEKİL 4. Namık Kemal meydanı, Lala Mustafa Paşa Camii ve
medrese (fotoğraf, T.Uraz)
ŞEKİL 5a. Namık Kemal Meydanı’ndan deniz kapısına uzanan
kentsel eksen (fotoğraf, T.Uraz)
ŞEKİL 5b. Suriçi’nde geleneksel kentsel doku ve kentsel ölçek
(fotoğraf, T.Uraz)
3. Mağusa kentsel canlandırması için kavramsal temel
Dünya küreselleşme döneminin getirdiği akışkanlarla çok değişse de, William JR Curtis’in (2004)
Barselona bağlamında yazdığı gibi, kenti yeniden yaratırken gözden kaçırmamamız gereken eski
tasarım prensipleri var: topluluk içindeki bağları güçlendirmek; bilginin merkezileşmesi; fikir
alışverişi, teknoloji kullanımı, zenginliklerin kamu yararına dağıtımı, zenginliğin yoğunlaşması,
kentlileşmenin değerinin ve kültürünün yaratılması, doğanın yeniden keşfi, politik uzlaşma
oluşturmak, yabancıyı dışlamamak, dünyanın geri kalanıyla çoğulcu kültürel ilişkileri
güçlendirmek. Bu temel prensipler ışığında, kentsel canlandırma projesinin tasarım sürecinde,
Denise Scott Brown’ın (1990) Kuzey Amerika kentleri bağlamında belirttiği gibi, mimarlıkla ve
planlama arasında giderek daha geniş bir alana yayılan kentsel tasarımın, ölçek, ve boyut
farklılıklarına karşı sorumluluk hissetmesi, farklı nesillerce kullanımdaki ve yeniden kullanımdaki
sürekliliği öngörmesi ve kullanıcı profilindeki çeşitliliği gözden kaçırmaması gerekmekte. Kentsel
tasarımda, diğer önemli bir etken de ‘göç’ olgusu ve ‘sosyal hareketlilik’. Andreas Ruby, geleceğin
kentinin ağırlıklı olarak yerleşik değil, çeşitli şekillerde ve derecelerde göçebe olan bir topluma
sahip olacağından bahseder. Kentler, tıpkı Mağusa örneğinde olduğu gibi, göçebe hayattan
yerleşik düzene geçiş senaryosunu tersine çeviren bir hareketliliği barındırmaktadır. Bu bağlamda
kent, çoğulluklar, kesişmeler, bağlantılar ve trafik üretme kabiliyetine sahip bir ‘organizma’ olarak
betimlenebilir. Bilgi ve insanların akışları ile ilgili bir kavram olan küresel dönemde ise, durağanlık
değil, ‘devingenlik’, ‘harekete’ ve ‘değişimi’ gözönüne alan yeni tasarım ve kentsel tasarım
yaklaşımları geliştirmemiz gerek.
Bu çerçevede, Broadbent (1996), Pérez d’Arce’nin, Modern Planlama müdahaleleriyle tahrip olan
Brazilia, Chandigarh ve Dacca’dan etkilenerek ‘kentleştirme’ (re-urbanization) temelli bir tasarım
yaklaşımı öne sürdüğünün altını çizer. Gerçekte kentsel dokunun onarımını sağlayan bu
girişimler, ‘kentsel dönüşüm’ olarak adlandırılır ve bu sayede kentin geliştiği, yenilendiği ve
güncellendiğinin başarılmış olduğu öne sürülmektedir. Bu çalışmalar, üç temel grupta toplanır:
genişleme aracılığıyla büyüme (urban growth by extention), yerine geçerek büyüme (growth by
substitution), ekleyerek büyüme (growth by additive transformation). Son iki yaklaşım, daha çok
kentsel dokunun yenilenmesi, çeşitli ölçekte infill tasarımlar yoluyla yıkılan dolulukların inşası ile
tahrip olan kentsel boşlukların doldurulmasını amaçlamakta; aynı zamanda, barınma ile birlikte
çoğulcu gündelik işlevleri içererek kentsel yaşamı yeniden kurmayı hedeflemektedirler.
Bu bakış açısı paralelinde, Mağusa kenti için, öncelikle, ‘kentsel parçalanmışlığının’ üstesinden
gelmek ve kentsel canlandırmaya ivme vermek zor olmayacaktır. Yukarıda tanımlananların
ışığında, Mağusa liman kenti için tasarım çözümlerinden biri, ‘tamamlamalar’ yoluyla, ‘dokuyu
sürekli kılma’ ve ‘parçalanmışlıkları birleştirmek’ olabilir. 2005’deki Beyond Boundaries: From
Fragmentation towards Integration uluslararası workshop ana teması kapsamında,
‘tamamlamalar’ yaklaşımını yok saymayan, hatta ona paralel gelişebilecek farklı bir yaklaşım
üzerinde de düşünmek fırsatı ortaya çıktı. Bu noktadan hareketle, kentsel canlandırma
yaklaşımlarında, gündelik-turistik olmaktan çok, uzun vadeli kültür temelli girişimlerin daha uygun
olabileceği öngörüsünden hareketle yapılan tasarım önerilerinin, Mağusa liman kenti özelinde,
kavramsal olarak yeniden tanımlanması gerekmektedir.
Mağusa için kentsel canlandırma programında, pazarın hakim ideolojisini destekleyen, küresel
söylemde giderek meşrulaşan özelleştirme, olay kültürü (event-culture), organizasyon-kültürü
odaklı kenti pazarlama araçları yerine, kültür projeleri üzerinden çok katmanlı bir kent senaryosu
geliştirilebilir. Buradaki çıkış noktamız, sanatın, dünyayı biçimlendirebileceği, izleyicileri etkisinde
tutabileceğidir. Kimlik açısından ise, Doğu Akdeniz’de konumlanan çok dinli-dilli liman kenti ve
zengin kültürel katmanlarıyla Genius Loci olarak ele alınmalıdır. Bu bağlamdan hareketle, farklı
ölçeklere yayılan, kamusal/yarı kamusalda ölçek geçişlerine olanak sağlayan mekansal çeşitlilik
içeren projeler geliştirmek kritik önemdedir. Bu çerçevede, kentsel tasarım kapsamında
canlandırma projeleri, en düz anlamıyla ölçek sorunsalı açısından ele alınmalıdır. Bu ölçek
sorunsalı kapsamında, tasarımda, çok genel ölçekten başlayıp, insan ölçeğine inilmelidir. Öte
yandan, kültür temelli kentsel canlandırmalar, yerel ve ulusal ekonomiye ivme kazandıracaktır. Bu
kapsamda, işlevsel tasarımlar ile düzenlenecek periyodik etkinlikler (konferanslar-sempozyumlar,
vb), yalnızca yerel-ulusal ekonomiye değil, aynı zamanda bireysel ölçekte, özellikle gençlere,
üniversite öğrencilerine, mevsimlik ya da yarı-zamanlı iş olanağı da sağlayacaktır. Kısacası,
Mağusa için kültürel temelli, heterojen, işlevde, ölçekte ve kullanıcıda çeşitliliği öngören,
ekonomik ve sosyal bağlam ışığında aşamalı tasarım geliştirme ve tüm bunlardan hareketle,
Greed ve Roberts’in de belirttiği gibi, tasarımda-planlamada süreklilik vb. gibi temel tanımlamalar
olabilir.
Kentsel canlandırmaya yönelik bu deneysel tanımlamalar çerçevesinde, kentsel tasarımın süreç
ve ürün temelinde kavramsal olarak nasıl açıklanabileceği konusunda düşünce üretmek önem
kazanmaktadır.
akılcılık/ yararcılık / deneysellik:
Broadbent
(1996),
planlama
düşüncesinin
tarihsel
yaklaşımlarını,
Akılcılık/ratiolanizm, Yararcılık/pragmatizm ve Deneysellik empiricism (denemeyanılmaya ve geri beslemelere imkan veren) olarak tanıtır. Aslında çoğu kentin
oluşumunda, bu yaklaşımların hepsinin birden farklı ölçeklerde ortaya çıktığının altını
çizer. Kentlerin oluşumu kapsamında Broadbent’in belirttiği üç tarihsel yaklaşım,
mimarlıkta bina ölçeğindeki tasarım düşüncesinde de geçerlidir. Bu nedenle üçlü
yaklaşımın birlikteliği, Mağusa için çalışmamızda öngörülen kentsel tasarım sürecinin
amaçlarını kavramsal olarak tanımlamayı kolaylaştırmaktadır. Örneğin:
o
o
o
Akılcılık: tasarımın master plan çerçevesinde gelişmesinin öngörülmesi. Bu
etmen, tasarımın, rasyonel boyutuna işaret etmektedir.
Pragmatizm: çeşitli işlevlere yanıt aranması ve uygun/farklı kamusal
alanlarda konumlanabilme özelliği.
Deneysellik: çeşitli kullanıcı ve çeşitli işlev kesişmesine uyumluluk.
eklemeler (attachments) ve organizma
Mağusa için önerimiz, kentsel tasarımın, kentsel mekanda, ‘tamamlayıcı’ ya da
‘tanımlayıcı’ olmaktan çok, adeta dokunmakla-dokunmamak arası ekleme
(attachment) ve ‘organizma’ (organism) gibi yeniden veya her defasında yeniden
tamamlamak, tanımlamak ve tanımlanmak üzere rol oynamasıdır. Pérez d’Arce’nin
öne sürdüğü gibi kentsel tasarımı üç yaklaşım (genişleme aracılığıyla büyüme,
yerine geçerek büyüme, ekleyerek büyüme) aracılığıyla, infill çözümler olarak ele
almak yerine; Mağusa liman kenti için önerimiz, kentsel tasarımı, infill”in ötesine
götüren yaklaşımlardır. Bu noktada, çalışmamız Mağusa için kentsel tasarım
yaklaşımı olarak, kentsel mekana kimlik kazandırmak üzere, tam olarak
binalaşmayan, çok işlevli açık uçlu ara çözümler ve/veya organizmaların uygun
kentsel mekanlar içinde konumlanmasını önermektedir.
‘Program ve işlev’ yerine, ‘olay temelli’ (Event-based), kentsel tasarım
prototipinin oluşturulması:
Yukarıda anlatılanlar çerçevesinde, kentsel dokuyu onarmak amacıyla yeni prestij
binaları tasarlamak yerine, kentsel mekanların onarımı, yaşama ve kente
kazandırılmaları önerilmektedir. Bu mekanlar aslında parçalanmış kentsel bölgeler
arasındaki büyük boşluklar olabildiği gibi, her bir bölge içinde, kimliksiz ve tanımsız
kalmış daha küçük boşluklar olabilmektedirler. Bu boşlukların, bütüncül bir kentselkültürel etkinlik ve yaşam ağının bir parçası olarak değer kazanmaları, farklı bir
mimari ve kentsel ‘tip’in oluşturulmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Bu ‘tip’, mimari
modellerin çok ilerisinde; işlevsel ve kentsel tipolojileri aşan özelliklere sahip,
programlardan ve gereksinimlerden çok kendiliğinden ortaya çıkan durumlara ve
ilişkilere ortam hazırlayan özellikleriyle; ‘dönüşebilen/dönüştürülebilen olay temelli
organizma’ olarak tanımlanabilir.
Bu bildiri, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da son 20 yılın kentsel tasarım ve canlandırma
projelerinde seçkin bir ev sahipliği yapan liman kentlerinden hareketle, Doğu Akdeniz’in önemli
liman kenti Mağusa’yı ele almaktadır. Yeni kentte giderek yoğunlaşan konut ve ticaret inşaatı
temelli kontrolsüz kentleşmenin bağlamında, Mağusa Suriçi bölgesinde, son bir yılda
gerçekleştirilen yenileme ve koruma projeleri üzerine spekülatif bir okuma denemesinin ışığında,
çalışmamız, tüketim temelli proje üretim modeline karşılık, kültürel üretimi ön plana alan bütüncül
kentsel ve mimari projeler tasarlamanın önemini belirtmektedir. Kentsel parçalanmışlığın altını
çizerek, Mağusa kenti ölçeğinde, bilimsel verilerden çok gözlemlere ve gündelik hayattaki
uygulamalardan çıkarılan derslere dayandırılan öngörüler belirler. Bu öngörülerin ışığında,
çalışmamız, gerek Mağusa özelinde, gerekse ‘kent’ genelinde, kentsel dinamik ve potansiyelin
nasıl kullanabileceği konusunda bazı ipuçları sunar ve önerilen kültürel amaçlı kentsel
canlandırma yaklaşımının kavramsal açıdan betimlenmesi üzerinde durur. Doğrudan infill projeler
yerine, bütüncül bir kentsel canlandırma projesi önermektedir. Hem kültür odaklı dönüştürme hem
de ölçek sorunsalının ancak güçlü bir vizyon ve zengin bir kentsel senaryoya sahip master plan
çalışması kapsamında gerçekleştirilebileceğine odaklanarak, kentsel canlandırma çalışmalarında,
sürekli ve bütüncül kentsel kurgulamanın ivedilikle gerektiğini vurgulamaktadır.
kaynakça
İ.Yada Akpınar, 2007. “Kuzey Kıbrıs’taki yoğun yapılaşma üzerinden spekülatif bir okuma denemesi (1)”. Arkitera,
25.01.2007.
F.Bianchini, J.Dawson, R.Evans, 1992. “Flagship projects in urban regeneration”, in Rebuilding The City: Property-led
Urban Regeneration, P.Healey et al.eds., London: E and F N Spon.
G.Broadbent (1996). Emerging Concepts in Urban Space Design. London: E& FN SPON.
D.Scott Brown, “The Public Realm” in Urban Concepts, Acedemic Edition, Architectural Design, Spring 1990, pp.21-30
M.Castell (1997). The Power of Identity. Oxford: Blackwell publishers.
G.Costa (2004). Barcelona 1992-2004. Barcelona: EGEDSA, Sabadell
W.J.R.Curtis (2004). “Architecture and the expanding city: BArcelona at the end of the twentieth century”, in G.Costa
(ed.), Barcelona 1992-2004 . Barcelona: EGEDSA, Sabadell
Ş.Önal, U.Dağlı, N.Doratlı (1999). “The urban problems of Gazimagusa (Famagusta) and proposals for the future”,
Cities, Vol.16, No.5, pp 333-351.
C.Eshe, V.Kortun, 2005. Art, City and Politics in an Expanding World, Writings from the 9th International İstanbul
Biennale. Istanbul: Istanbul Foundation for Culture and Arts.
“
M.Faslı, N.Paşaoğulları Şahin, B.Oktay Vehbi, İ.Yada Akpınar, Avrupa Birliği kalkınma fonu kapsamında “Gelecek için
Ortaklık” Projeleri: Lefkoşa”, Uluslararası 18. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu, MSGSÜ, Mimarlık
Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Kentsel Tasarım Bilim Dalı, 2007
C.Greed (1998), “Definitions and perecptions of urban design”, in Introducing Urban Design, Interventions and
Responses, C.Greed and Marion Roberts, eds., Addison Wesley Longman Limited, 1998, pp.3-14.
A.Giddens (1990). The Consequences of Modernity. Stanford: Stanford University Press.
D.Massey (1993). “Power-Geometry and a Progressive Sense of Place”, in J.Bird et al (eds.), Mapping the Futures.
H.Meyer (1999), City and Port, Urban planning as a Cultural Venture in London, Barcelona, New York and Rotterdam.
Haasbeek, Alphen a.d. Rijn.
A.Muller, ed. (2002). Transurbanism. V2 Publishing / NAI Publishers.
M.Roberts (1998a), “Urban Design and regeneration”, in Introducing Urban Design, Interventions and Responses,
C.Greed and Marion Roberts, eds., Addison Wesley Longman Limited, 1998, pp.87-104.
M.Roberts (1998b), “Art in the Urban Realm”, in Introducing Urban Design, Interventions and Responses, C.Greed and
Marion Roberts, eds., Addison Wesley Longman Limited, 1998, pp.116-129.
C.Rowe, F.Koetter (1990). Collage City. Cambridge, Mass.: The MIT Press.
A.Ruby, “Transgressing Urbanism”, in Transurbanism, Andreas Muller, ed. V2 Publishing / NAI Publishers.
M.P.Smith, 2001. Transnational Urbanism, Locating Globalisation. Oxford: Blackwell publishers.
E. Soja (2002). “Restructuring the Industrial Capitalist City”, in Transurbanism, Andreas Muller, ed. V2 Publishing / NAI
Publishers.
A.Öncü, P.Weyland, eds. (1997). Space, Culture and Power, New Identities in Globalising Cities. London: Zed Books.
Westminster MA Urban Design Course dokümanları. 1998.
www.undp-unops-pff.org, “An initiative of the UNDP Programme Partnership for the Future”
www.labiennale.org, “10. Uluslararası Mimarlık Bienali”.