Academia.eduAcademia.edu
Akpinar, I.Y., “Hatırlamak ancak unutunca mı mümkün? Myanmar’da Türk Şehitliği”, Arredamento Mimarlık, EKİM 2007, s.94-97, ISSN 1300-3801 (Mimari projeleri hakkında hakemli dergilerde yayınlanan yazı; Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’nca bila bedel yaptırılan Myanmar’da İngiliz Kamplarında ölen Osmanlı Askerleri için Şehitlik projesi; proje yürütücüsü; H. Kahvecioğlu, B.Serdar Köknar ile). “uygarlık, ölülere saygıyla başlar” Giuseppe Garino (1) “Hatırlamak, ancak unutunca mümkündür” Martin Heidegger hatırlamak ancak unutunca mı mümkün? Myanmar’da Türk Şehitliği İpek Yada Akpınar “ Gabriel Garcia Marquez’in Yüz Yıllık Yalnızlık romanındaki kahramanlar bellek silinmesiyle karşı karşıyadır. Yaşananları, insanları hatırlamak, varoluşlarıyla ilişkilidir; hatırlamazlarsa yok olacaklardır. Marcel Proust’un olağanüstü romanı Kayıp Zamanın Peşinde’yi Walter Benjamin (1973), “unutma” üzerine çalışma olarak değerlendirir. Aslında eserde, hatırlama ve unutma, birbiriyle örtüşen süreçler olarak benzeri şekilde betimlenirler... Tıpkı Carlos Fuentes’in, İnez’in Sezgisi’nde, “hem hatırlamak istediğin şeyler olacak hem de unutmak istediğin ya da unutmaya gerek duyduğun. Hatırlamak ve unutmak kafanda birbirinden ayırması zor iki an haline gelecek” diye vurguladığı gibi... Yazarların sıkça ele aldığı unutma/hatırlama - diğer bir deyişle bellek üzerine çalışmaların özellikle 19.yüzyıl sonu ve 20.yüzyıl başlarında sistematikleştirilmesinde, Freud, Bergson ve Halbwachs’ın etkisi öne çıkar. Sigmund Freud (1856-1939) (2), unutmanın bireyce arzu edildiğini söyler. Psikanalizde hastalarına tercih sunan ünlü bilgin, unutmak mı ya da hatırlamak mı sorusunu yineler ve benliğin (ego) güçlenmesi için ‘öteki’ni kaybetmeyi ve kaybedilen ile özdeşleşmeyi şart görür. Bu çerçevede, her kayıp ve o kayıptan sonra tamamlanan yas, benlikte yapılanma yaratıp, onu daha yetkin kılar. ‘Kayıp ve yas’ kapsamında, ayrılık, bireyleşme, yalnızlık gibi olgular psikanalitik araştırmanın hammaddesi olurlar. Kişi, aslında, ‘ölü’ ile ilişki içindedir: acı çeker, yas tutar… Ancak böylece ölülerin gitmesine izin verir. Tüm bu süreçte, Freud, ‘bellek’i, bireysel olarak betimler. Henri Bergson’un (1859-1941) ‘bellek ve algı’ ilişkisini ortaya koyan çalışmalarında da, bellek, imgelerle, temsiliyet üzerinden aktarılır... Öğrencisi Maurice Halbwachs’ın (1877-1945) çalışması ise, bellek kavramlarını, planlamacılar ve mimarlar için yeniden inceler. Özellikle Freud’un, “bellek bireysel”dir hipotezine ve Bergson’un soyut imgeler üzerinden okumasına karşı çıkan Halbwachs, ‘kamusal bellek’in somut toplumsal deneyimlere dayandığını, geçici ve mekansal çerçevelerle ilişkili olduğunu ortaya koyar. Anılar, zaman aralıklarıyla yeniden anımsanabilirler. Yani, bellek aslında sosyal – bireysel değil. Bu çerçevede, bellek, yaşanmış ve deneyimlenmiş olanla yakından ilişkili. Mimari bakış açısıyla, bellek, mekana bağlı. Bu noktada, mekansal düzenleme aracılığıyla kamusal hatırlama eylemi güçlendirilebilir. Bellek, “bir tür anti-müzedir: lokalize edilemez” diyen de Certeau’ya (1984) karşın, Lefebvre’e (2004) göre kentsel anıtlar, ‘kamusal bellek’in görselleşmesi / fizikselleşmesi için yapıcı elemanlardır. Bu kapsamda, Paul Connerton ve meslekdaşları (1989), toplumların nasıl anımsadıklarını anlattıkları How Societies Remember isimli ilginç çalışmada, fiziksel elemanların aslında çok da önemli olmadığını öne sürerler: önemli olan, duygular, onları çevreleyen ritüeller, eylemler ve toplumsal davranışlardır. Bu çalışmada eksik kalan bir diğer kritik noktayı, toplumların nasıl unuttuğu sürecini de, Adrian Forty ve Susanne Küchler’in editörlüğünü yaptıkları The Art of Forgetting (1999) çalışması ele alır. Forty’in de yazdığı gibi bireysel unutmak, istenç dışı gerçekleşen bir süreç; toplumsal olan ise düzenlenebilecek boyutu... Bu çerçevede, Kahraman’ın (2006) yakın zamanda Nazi geçmişini itiraf eden Alman yazar Günther Grass üzerine yazdığı gibi, unutma (amnesia), “direnme odağı” bir kavram olarak anlaşılabilir: “unutmak, kişiye rağmen yaşanıyor ve adı koyulamayan bir olgu. Kısacası unutarak yaşıyoruz ve unutmak bir savunma mekanizması olduğu kadar bütün savunma mekanizmaları gibi hayata tutunma içgüdüsünün bir aracı”. Toplumsal düzeyde ‘kayıp ve yas’ sürecini ise ‘anma’ törenlerinde görebiliriz. Bu çerçevede anıt-mezarlar, yas tutmamızın ‘mabet’leri olarak nitelendirilebilir. Yazının bundan sonraki kısmında, düzenlenebilecek olan toplumsal bellek ya da ‘kamusal bellek’ olgusuna odaklanacağım. Kamusal bellek çerçevesinde, hatırlamak/unutmak, günlük deneyimle, mekansal deneyimle yakından ilişkili. Bu noktada kamu kavramının oluşumuna, kamusal mekan düzenlemelerine kısaca göz atmakta fayda var... Habermas’ın (1989) tarihsel bir kategori olarak betimlediği kamusal alanın günümüzdeki anlamıyla ‘demokratik’ kimliği, aydınlanma sürecinden beri oluşturularak bugünkü özelliklerine kavuştu. Kamu/kamusalda, sosyal inançlar, umutlar, beklentiler, daha genel bir ifadeyle, ‘kamusal bellek’ temsil edilir. Kamu, sosyal ilişkileri, kültür ve alt-kültürü hem düzenler, hem temsil eder. Bu kapsamda, iletişim kurma platformu olan kamusal mekan, aslında planlama sürecinde rasyonelleştirilmiştir. Buna en tipik örnek Paris’in 18.yüzyıl sonu planlamasıdır. Bu planlamada, Fransız düşünür René Descartes’ın kartezyen düşünce yaklaşımı, kentsel grid sistemi ile fizikselleşir. Kent, yirmi bölgeye; bölgeler, yirmi alt-bölgeye; alt-bölgeler, yirmi eve bölünür. Bu kartezyen düzende, her eleman tanınır – adeta kontrol altında bulundurulur. Descartes’ın kartezyen gridinin dışında kalanlar, merkeze karşı tehdit olarak algılananlardır: hastane, akıl hastanesi, cezaevi, düşkünler yurdu. Rasyonel kartezyen gridin dışında bırakılan marjinal mekanlar gibi mezarlıklar da 18.yüzyıldan itibaren kent dışındadır. Artık ölümlüler, ölümle kolayca yüzleşmek istemezler. ‘Kamusal bellek’ yapım sürecinde, steril, güzel bir çevrede, güzel kent tipolojisinde mezarlığa yer yoktur. Paris’in kentsel düzenlenmesi kapsamında Christine Boyer (1998), ‘kamusal bellek’i canlı tutmak, toplumsal düzenin sürmesini sağlamak amacıyla, kentlerin güzelleştirildiğinden bahseder. Bu bağlamda Paris, ‘kamusal bellek’in oluşum sürecini destekleyen bir dizi anıt, mimari ve sanat eseri ile 19.yüzyılın evrensel müzesine dönüşür. Belli bir düzen sunan kentsel örüntü, bu çerçevede adeta bir sahneye dönüşür... ‘kamusal bellek’in sahnesine… Günümüzde ise hatırlamak, sosyal değerlerin erozyona uğradığı karmaşık ortamda daha da önem kazanmakta... Boyer aynı çalışmasında, özellikle ‘kamusal bellek’ krizi ortamında, geçmiş ile bugün arasındaki dengeyi nasıl oluşturmalı sorusunu ortaya atar… İşte tam da bu noktada, kamusal alanın, kentsel mekanın tasarımı, yeniden düzenlenmesi, tanımlanması ve kurgulanması kritik önemde. Aslında kentsel mekanın tasarımı yalnızca kültürel kimlik üretmekle kalmıyor, kent kimliğinin yeniden yorumlanmasına ve yaratılmasına izin veriyor; bu çerçevede de toplumsal kimlik oluşumu için olanak sağlıyor (Costa, 2004). Kimi araştırmacılar ise, ‘kamusal bellek’ krizinin üstesinden gelmenin yolunu bulmak için, marjinal alanları inceler. Michel de Certeau (1984) ve Michel Foucault (1995), araştırma mekanı olarak akıl hastaneleri, karnavallar, mezarlıklar, festivaller, maskeli balolar, kadın kostümleri, kadınlar, zenciler - diğer bir deyişle, batı kültürleri dışındaki ‘öteki’ni işaret ederler… Bu marjinal mekanları çalışmanın, yeniden değerlendirmenin, bizlere yeni ufuklar açtığını öne sürerler. İster günlük yaşamın marjinal, ister alışılageldik ögeleri üzerinden olsun, geçtiğimiz 20 yılda, canlandırma (Revival-Revitalization) kavramı, Roberts’ın (1998a) da belirttiği gibi, fiziksel tanımlamadan çok daha ötelere taşınmıştır. Geniş vizyonlar çerçevesinde, sosyal, kültürel ve ekonomik hedefleri bütünleştiren daha karmaşık öneriler bütününe dönüşmüştür. İşte tam da bu noktada, günümüz kamusal belleğinin oluşumunda, yeniden düzenleme çalışmalarının, sosyal ve politik önemini göz ardı etmemek gerek (Akpınar, Uraz, 2007). Özellikle Berlin Duvarı’nın yıkılışını ve 11 Eylül saldırılarını takip eden karmaşık ve bulanık süreçte, kimlik politikaları, kamusal kimlik, ortak bellek/hafıza ve ulus-devlet kavramları arasındaki çok boyutlu tam tarif edilemeyen ilişkiler, günümüz araştırmalarında öne çıkan konular. Bu noktada, Fransız düşünür Paul Ricœur’ün (2000), geçmişte kalmış/kaydedilmiş olayın zihnimizdeki temsili nitelikteki kalıntılarıyla uğraşan bellek ve tarihin farklılıklarına vurgulamasını hatırlamakta fayda var. Bellek de, tarih de, olayın oluşu sırasında meydana gelir… Tarih yazımında, bellek de önemli bir unsur ama bellek’in oluşmasında yazılan tarih geri planda kalır… Araştırmacıların da belirttiği gibi, ulus-devletler, mekansal uygulamalar aracılığıyla anımsarlar ya da unuturlar. Bu çerçevede sosyologlar, korumak için seçileni, değer verip saklananı, öne çıkarılanı, arzu edilen kimliğin fizikselleşmesi olarak yorumlarlar. Çevreyi oluştururken, toplumsal değerleri görselleştirirken, neyi/nasıl hatırlatmak istediğiniz, neyi/nasıl korumak istediğiniz bir yandan kimlik politikaları, öte yandan da günümüzün değerler erozyonu ile yakından ilişkili... Bu noktada, Holocaust kapsamında Kahraman’ın (2005) da belirttiği gibi, “unutmamak! Hatırlamak değil unutmamak” kritik önemde… Kahraman, “katmerli ve karanlık politik meselelerin aydınlatılması için entellektüel ve sosyal planda yapılması gereken ilk şey, hafızanın silmese bile dilin susturduğu gerçekleri hatırlamak ve daha önemlisi hatırlatmak” diye yazmakta… Aslında, kamusal bellek ve kalıcılık-geçicilik kavramlarının tartışmaları ışığında, yukarıda vurgulanan ‘neyi/nasıl hatırlamak, neyi/nasıl unutmak’ soruları günümüzde sık sık gündeme gelmekte; mezar, anıt-mezar, hatta antimezarlar da gündemi görselleştirmekteler. Özellikle kültürel coğrafya alanındaki araştırmacılar, giderek artan bir şekilde, müze, anıt, tarihi mekan, anıt mezar biçimlerini alabilen “bellek mekanları”nın nasıl kurulduğuna ve tartışma yarattığına dikkatimizi çekmekteler. ‘Kamusal bellek’in mekansallaşması açısından, bir yer yaratmanın kültürel politikasını keşfetmek üzerine çalışmalar giderek yoğunlaşmakta. ‘Kamusal bellek’in mekansallaşma süreci aslında kültür ve politik kimliklerin, “anımsatıcı/hatıra peyzaj” düzenler üzerinden oluşumu ve meşrulaştırılması süreci olarak betimlenirse, bizi üzerinde çok tartışılan politik bir temsiliyete taşıyor... unutma ve hatırlamanın kritik temsiliyetine... İşte tam da bu noktada, ekipçe Myanmar’da tasarladığımız mezarlık projesini ele almak gerek. Türk Şehitliği, Tha-yet Myo / Aung-lan, Myanmar Kısa tarihçe ve günümüz bürokratik gelişmeler Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ve İngiliz Orduları arasındaki Irak, Suriye, Filistin ve Arabistan cephelerindeki çarpışmalar sırasında tutsak düşen 12.000 askerimiz, dönemin İngiliz kolonisi Burma'ya (günümüz Myanmar’ı) getirilmişlerdir (RESIM 1). Yol, demiryolu, köprü ve suni göl yapımında işçi olarak çalıştırılan askerlerin, tam sayısı kesin olarak bilinmemekle birlikte 1500 kadarı, Burma’daki esaret dönemleri sırasında, salgın hastalıklara ve ağır çalışma şartlarına dayanamayarak şehit düşmüşler, çalışmayı reddedenler öldürülmüş; sağ kalmayı başaranların da Türkiye topraklarına dönüp dönmedikleri tam olarak bilinmemektedir. Yaklaşık 1500 askerimiz için (ki aralarında zamanın Basra Valisi Suphi Paşa da var), ülkede Thayetmyo ve Mektila bölgelerinde iki ayrı mezarlık yaptırılmıştır. Tüm bunları öğrendiğimiz yazar-gezgin Faruk Budak, Asya’daki seyahati sırasında yolunun düştüğü Myanmar’da (3), trajik tarihi olayları, şehitliklerin günümüzdeki durumunu, ThayetMyo Şehitliği’nin, yakınında yaşayan Burma’lı bir aile tarafindan tarla olarak kullanılmakta olduğunu aktarır. Haziran 2002'de Thayet Myo'daki şehitliği ilk defa ziyaret eden Budak, uzun yıllar ihmal sonucu bakımsız kalan, yıpranan şehitlikle ilgili üst düzey komuta kademesine ve Milli Savunma Bakanlığı'na bildirir. Ağustos 2005'teki ziyareti sırasında ise, Şehitlik’in çevresinde yer alan bir metre kadar yükseklikteki, üzeri sıvanın yer yer döküldüğü tuğla duvarın ardındaki mezarlık alanının, tarla olarak ekildiğini belgeler. Yoğun yeşil yapraklı bitki örtüsü ile dolu mezarlıkta orta kısımda yer alan kitabeye ulaşacak patika bile yoktur. Kitabenin ön yüzünde yer alan mermer levhadaki yazılar tamamen silinmiştir... Mezartaşlarının çoğu ya kaybolmuş ya da parçalanmış; var olanlar da tropik bitki örtüsünün altında kalmış durumdadır (RESIM 2a, 2b, 2c) Şehitlik projesi Türkiye Cumhuriyeti adına, bütçenin bir proje çerçevesinde Genelkurmay Başkanlığı’ndan Dışişleri Bakanlığı’na aktarılması kapsamında, günümüzdeki adıyla Myanmar’da, Osmanlı-Türk askerleri için ekipçe Şehitlik projesi geliştirdik (4). Ekipte, İpek Yada Akpınar (yürütücü); Hüseyin Kahvecioğlu, Burcu Serdar Köknar, Nurbin Paker Kahvecioğlu ve İsmet Güngör yer aldılar. Günümüzde Tha-yet myo / Aung-lan bölgeleri arasında yer alan 300 kadar askerimizin anısına yaptırılmış Şehitlik, tropik muson iklimde (bulutlu, yağmurlu, sıcak, nemli yazlar; bulutsuz, az yağışlı, ılıman, düşük rutubetli kışlar) yoğun bitki örtüsü içinde yer almakta. Ülkedeki yıkıcı deprem ve siklonlar, yağmur sezonu boyunca su baskınları ile toprak kaymaları ve periyodik kuraklıkların, Şehitlik’te tahribat yarattığı gözleniyor. Yıpranmış, yer yer kırık taş kitabeleri, mezarlığın taş sınırının yoğun bitki örtüsü altında okunamaması, yakınlarda yaşayan yerel bir aile tarafından yer yer tarımsal arazi olarak tahrip edilmesi ilk anda göze çarpan izlenimler… Bu çerçevede, tasarımda ve yenilemede temel kriter, mevcut şiirsel ve doğal çevre içinde yalın ve sade tasarım kimliği yaratmak ve anlamsal bütünlüğü vurgulamak… Okunabilirlilik, algılanabilirlilik, sadelik, en az ile anlamsal bütünlüğü yakalama ve bu bütünlüğü, yalın bir duruşla aktarma tasarım kararlarımızdı. Kısacası, kimliksel ve anlamsal tanım eksikliği, yeni tasarım için çıkış noktamızı oluşturdu (RESİM 3a, 3b). Bu süreçte, mevcut taşların algılanabilirliliğinin artırılması, mevcut kitabenin temizletilmesi, okunabilirliliğinin artırılması ve tropik iklimde devasa ölçeklerde kısa sürede büyüyen bitkilerin mezarlığı sarması sorununun üstesinden gelinmesi göz önüne aldığımız pratik sorunlardı. Uygulamada hem nakliye, kontrol, işçilikten doğabilecek sorunları, hem de yerel ve merkezi makamlardan resmi izin almayı kolaylaştırma açısından ve genel bütçeyi daraltmak için, ekipçe rasyonel bir öneri geliştirmeyi amaçladık.    Tropik bitki örtüsünün içinde uzaklardan yaklaşırken lineer bir hat boyunca dikilen ağaç dizisiyle algılanmayı artırmak. Mevcut duvarı kalınlaştırarak doğa içinde net geometrik bir hat olarak vurgulamak Özel bir detayla, duvar dibinde tropik bitki çıkışını engellemek ve böylece ‘taş’ın, masif ve egemenliğini doğa içinde vurgulamak  Mezarlık taşlarını ve mevcut taş kitabeyi, yerel nehir taşı ile ortaya çıkarmak. Diğer bir deyişle projemiz, yerel malzeme ile geliştirilen bir öneriye dayandı: beyaz çakıl taşı içinde vurgulanacak mevcut taş kitabe ve mezar taşları... siyah çakıl taşından ise yürüme yolları oluşturulması yoluna gidildi. Projemizi temelde farklı kılan, alışılageldik görkemli, azametli bir mezarlık anlayışı yerine, mütevaziliği, sadeliği ile öne çıkan bir tasarım yaklaşımıdır. İçten beklentimiz, bürokratik engellerin üstesinden gelinmesi... Kimbilir belki de uzaklardakini hatırlamak - Heidegger’in yazdığı gibi - ancak unutunca mümkün olacak... Notlar: 1. Cumhuriyet erken döneminde İstanbul Üniversitesi’nde İtalyanca ve Latince dersleri veren Giuseppe Garino, Romalıların İÖ.451-449 yıllarındaki ilk yasalarında, ölülerin açıkta bırakılmayacağının belirtildiğini ve batıda, mezarlıklara gömme geleneğini başlattıklarını aktarırken, “uygarlığın ölülere saygıyla başladığı”nı söyler (Yücel, 2003)). 2. Sigmund Freud ve bellek konusundaki yorumları ve katkısı nedeniyle, Dr.Ümit E. Yurtsever’e teşekkür ederim. 3. 1948’de bağımsızlığına kavuşan Myanmar, Güneydoğu Asya'da, Andaman Denizi ve Bengal Körfezi kıyısında, Bangladeş ve Tayland arasında yer almaktadır. 678,500 km² yüzölçümü ve 47,382,633 (Temmuz 2006 verileri) nüfusa sahiptir. 400.000 kişilik bir orduya sahip askeri rejimle yöneltilmektedir. 4. Şehitlik projesinde, tahmin edileceği gibi oldukça yavaş ilerleyen bir bürokratik süreç yaşanmakta… Restorasyon ve yenileme için, Faruk Budak’ın Genelkurmay Başkanlığı’na (Yurt dışında şehitlik yaptırımı ve bakımı sürecinden Genelkurmay sorumlu) yaptığı başvuru dikkate alınır ve ayrılan bütçe, Dışişleri Bakanlığı’na devredilir. Myanmar için akredite olan Bangkok Büyükelçiliğimiz (Myanmar’da büyükelçiliğimiz olmadığı için, resmi süreç, Bangkok’daki Büyükelçiliğimiz üzerinden gerçekleşmekte), zamanında kullanamadığı ödeneği, 2004 yılı sonunda Ankara'ya geri göndermek durumunda kalır. 2005 böylece kaybedilir. Milli Savunma Bakanlığı ilgilileri, 2006 bütçe yılında bu parayı göndermek için hazır beklemekteydi. 2006’daki Türkiye-Myanmar Dış Ticaret heyetleri arasındaki görüşmelerde proje gündeme gelir... Şu aşamada sorun, Dışişleri Bakanlığı’nın, yerel otorilerden, gerekli restorasyon ve yenileme iznini alması… Yararlanılan kaynaklar Akpınar, İpek; Uraz, Türkan (2007), “Kültürel projeler üzerinden kentsel canlandırma ve Mağusa örneği”, 18.Uluslararası Kentsel Tasarım Sempozyumu, 28-29.05.2007, MSGSÜ Mimarlık Fakültesi, İstanbul. Benjamin, Walter (1973), “The Image of Proust”, Illuminations. Fontana, London. Boyer, Christine (1998), The City of Collective Memory, The MIT press, Cambridge, mass. Budak, Faruk, www.farukbudak.com Costa, Guim (2004). Barcelona 1992-2004. EGEDSA, Sabadell, Barcelona. de Certeau, Michel (1984), The Practice of Everyday Life, University of California Press, Los Angeles: Berkeley. Connerton, Paul; Goody, Jack; Hawthorn, Geoffrey; Dunn, John (1989), How Societies Remember, Cambridge University Press, Cambridge. Forty, Adrian; Küchler, Susanne, eds. (1999), The Art of Forgetting, Berg, Oxford. Foucault, Michel (1995), The Archaeology of Knowledge. Routledge, London. Habermas, Jürgen (1989), “the structural transformation of the public sphere”, http://miavxl.muohio.edu/~mandelle/myhala.htm Heidegger, Martin (1962). Being and Time, Harper & Row, New York. Kahraman, Hasan Bülent (2006), “Grass’ın hazin sonu”, RADİKAL 2, 03.09.2006 Kahraman, Hasan Bülent (2005), “Soykırım Gerçeği ve hatırlayış”, RADİKAL, 28.04.2005 Lefebvre, Henri (2004), The Production of Space. Blackwell, London. Ricœur, Paul (2000), "L'écriture de l'histoire et la représentation du passé", Le Monde, 15.06.2000 Ricœur, Paul (2000), La mémoire, l'histoire, l'oubli, Seuil, Paris, 2000:537-538 Yücel, Tahsin (2003), Yüz ve Söz. YKM, İstanbul. Resim 1. Myanmar. http://www.supertravelnet.com/maps/ Resim 2a. Şehitlik, genel görünüm. Myanmar, (fotoğraf: F. Budak) Resim 2b. Şehitlik., mevcut durum. Myanmar (fotoğraf: F. Budak) Resim 2c. Mezar taşı. Myanmar (fotoğraf: F. Budak) Resim 3a. Şehitlik Projesi önerisi. Resim 3b. Şehitlik Projesi önerisi, detay görünüm.