Academia.eduAcademia.edu

KUBİLAY KAĞAN DÖNEMİNDE İPEK YOLU VE İŞLEYİŞİ

2022, 7. Uluslararası Öğrenci Çalışmaları Kongresi, istanbul

KUBİLAY KAĞAN DÖNEMİNDE İPEK YOLU VE İŞLEYİŞİ Mertkan MERT Uludağ Üniversitesi Tarih Bölümü, [email protected]. ÖZET Dünya var olageldiği süreçten itibaren çeşitli dönemlerde insanlar dünyanın her farklı coğrafyasında yaşamını sürdürmek için çeşitli faaliyetlerde bulunarak hem yaşamlarını faaliyet olarak sürdürmüş hem yaşamsal süreçlerinde sosyal ekonomik iktisadi sahalarda ve bu durumu çeşitli süreçlerde düzenli ve anlamlı bir şekilde gerek kendi insiyatifleri gerek kendi istek ve arzularını gidererek ihtiyaçlarını karşılamak arzusu ile ticaret ve yardımlaşma gayesi ile yaşamsal istek ve arzularını tarihin her döneminde çeşitli aralıklarla gerçekleştirmiştirler. Durum böyle olunca tarihte muhtelif coğrafyalarda tarihsel süreç içinde ticaret faktörü ile hareket eden insanlar olmuş ve bu faaliyetleri çeşitli yollarda kervan ve çeşitli araçlar ile yapmış ve ortaya koymuşlardır. Adı geçen İpek yolu tarihsel süreçte coğrafyalar arası ticari sosyal dini iktisadi bağlantıyı sağlamış ve ticareti geliştirmiş bir yol olarak karşımıza çıkmaktadır. İpek yolu daima canlı ve kullanılır bir yol olmuş ve sürdürebilirlik durumu görülmüştür. Kubilay, 23 Eylül 1215 tarihinde doğdu. Cengiz Han’ın en küçük oğlu Tuluy ile Büyük Hatun Sorkaktani’nin ikinci oğludur. Moğol geleneğine göre büyütülmesi için önce Nayman ve ardından Tangut kabilesinden kadın bakıcılara verildi. Çocukluğunda iyi bir eğitim aldı. 1225’te başarılı geçen ilk avından sonra Moğol âdetince dedesi Cengiz Han tarafından parmaklarına et ve yağ sürüldü. Ağabeyi Mengü Kağan zamanında Şan-si ve Honan eyaletlerinin idaresiyle Sung hânedanı hâkimiyetindeki Çin’in zaptıyla görevlendirildi. 1253’te Nan-çan Devleti’ne son verdi. 1259’da Mengü Kağan’ın vefatı üzerine Sung Devleti ile barış yaparak Moğolistan’a döndü ve en küçük kardeşi Arıkboğa ile (Arık Buka) taht mücadelesine girişti. Taraftarlarınca 1260’ta kağan ilân edildikten sonra Gobi çölü yakınlarında yapılan savaşta kardeşi Arıkboğa’yı mağlûp etti (1261). Kubilay Kağan tahta yerleştikten sonra Moğol İmparatorluğu’nun idarî yapısını yeniden düzenledi. Başşehri, Orhon vadisindeki Karakorum’dan eski Çin başşehri Yen-kin yakınlarında kurduğu Hanbalık (Çin kaynaklarında Ta-tu, bugünkü Pekin) şehrine taşıdı. İran’ın idaresini Hülâgû’nun oğlu Abaka’ya, Cuci ulusunun idaresini Batu Han’ın torunu Mengü Timur’a, Çağatay ulusunun idaresini de Kara Hülâgû’nun oğlu Mübârek Şah’a verdi. Kubilay Kağan, daha sonra Çağatay hânedanından Barak Han’a yarlık verip ülkeyi kendi nâibi sıfatıyla ve Mübârek Şah’la birlikte yönetmesini istedi. Ancak Barak Han mücadeleye girdiği Mübârek Şah’ı mağlûp edip Hucend’i ele geçirdi (Eylül 1266) (EI2 [İng.], I, 1311). Kubilay Kağan taht iddiasıyla ortaya çıkan Ögedey’in torunu Kaydu’yu bozguna uğrattı (1268). Uzun bir mücadelenin ardından 1276’da Sung hânedanına nihayet verip Çin’in yegâne hâkimi durumuna geldi ve Çin tarihinin resmî yirminci sülâlesi olan Yüan hânedanını (1271-1368) kurdu. Doğrudan yahut kendisine tâbi hanlıklar vasıtasıyla doğuda Büyük Okyanus’tan batıda Akdeniz’e ve Doğu Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir imparatorlukta hüküm sürdü. Tarihte Çin’in tamamına hükmeden ilk yabancı hükümdar olan Kubilay Kağan, Moğol İmparatorluğu’nu daha da genişletmek için pek çok sefer düzenledi. 1277-1287 yıllarında Birmanya’ya (Myanmar) yapılan dört sefer başarıyla neticelendi ve Pagan Krallığı yıkıldı. Hint Okyanusu’ndaki bazı adalar hâkimiyet altına alındı. Ancak Kasım 1274’te yaklaşık 900 gemi ve 15.000 askerle başlatılan Japonya’yı istilâ teşebbüsü 1285’te başarısızlıkla sonuçlandı. Çinhindi’ne karşı 1280 ve Cava’ya karşı 1292 yılında gerçekleşen askerî harekâtlarda da ciddi bir başarı elde edilemedi. Kubilay Kağan saltanatı boyunca ilim, kültür, sanat ve edebiyatı himaye etti. Hanbalık’ta iki rasathâne inşa ettirdi. Tibetli lama Passe-pa’nın icat ettiği dört köşe bir yazıyı Moğolca’ya uygulattı. Her ne kadar kendisi Budizm’i kabul ederek bu dini yaymaya çalıştıysa da diğer dinlere karşı müsamahalı davrandı, ancak İslâmiyet’e şiddetle karşı çıktı. İdarî, malî ve ziraî alanlarda pek çok yeni düzenlemede bulundu. XIII. yüzyılın başlarında kurularak dünya tarihini derinden etkileyen Moğol İmparatorluğu zamanındaki İpek Yolu en parlak ve işlevli dönemini yaşamıştır. Bu çalışmanın temel gayesi İpek yolunun tarihsel süreçte aktif olarak rol oynamasını ve ne tür faaliyetlerde bulunmuş olduğunu ayrıca 13.yüzyılda ortaya çıkan Moğol imparatorluğunun dünyada egemen olması ile bu ticaret yolunun sürdürülebilirlik ve işlevselliği hakkında durumu ortaya koymak ve egemen devletin İpek Yolu üzerine katkılarını ve zararlarını analiz ederek objektif olarak ortaya koyulmasını sağlamaktır. Anahtar Kelimeler: İpek Yolu, Moğollar, Kubilay, Pax Mongolıca AMAÇ: Moğollar ve Kubilay Kağan dönemi İpek Yolu ve İşleyişi hakkında bilgi vermektir. KAPSAM: Moğolların İpek Yolu ve Çeşitli sistem ve Yapılarının devlet Yapısına göre politikalarını içerir. YÖNTEM: Dönemin Kaynakları, raporlar, gezginler ve görsel Kaynaklardan yararlanılmıştır. 1. MOĞOLLAR DÖNEMİNDE İPEK YOLU İnsanlar yaratılış icabı, ihtiyaçlarının giderilmesi için birbirleriyle sürekli iletişim ve etkileşim halinde olmuşlardır. Toplumlar, İlkçağlardan itibaren gereksinim duyduğu maddeleri elde etmeye çalışmış ve bunu yaparken de muhtelif yollara başvurmuşlardır. Bu yollardan birisi olan ticaret sayesinde de farklı medeniyetler birbirleriyle buluşup yeni ürünler keşfetmişlerdir. Yaklaşık 2000 yıllık bir geçmişe sahip olan ve Doğu ile Batı arasındaki ticari faaliyetler neticesinde meydana gelen İpek Yolu, zamanın en işlek ticaret güzergâhı olmuştur. İpek Yolu, tek bir yol olmayıp, muhtelif kollara ayrılmıştır. Bu kollar, farklı coğrafyaları içine almaktadır. Dolayısıyla, tarihi süreç içerisinde çeşitli devletler İpek Yolu hâkimiyeti için birbirleriyle mücadele etmişlerdir. Moğollar, İpek Yolu’nun büyük bir kısmını hâkimiyetleri altına almışlardır. Bu süreçte kurulan Yam sistemi’nin ticari faaliyetlere yardımcı olması amaçlanmıştır. Yeni şehirler kurularak ticaret desteklenmiş ve Moğol şehirleri birer cazibe merkezi haline getirilmiştir. Hanedan üyeleri ve devlet görevlileri tarafından desteklenen tüccar teşkilatı ile Moğol toprakları ticarete elverişli hale getirilmiştir. Bunlara ek olarak, tüccarların mallarına uygulanan sigorta sistemi ve savaş zamanında dahi ticaret kervanlarına zarar verilmemesi Moğolların ticarete verdiği değeri açıkça göstermektedir. Moğolların ticarete önem vermiş olması devletin hem ganimet arzusu hem de fetih hareketleri sonucu elde edilen ganimet ile kendilerine zenginlik kazandırma ve Cengiz Yasasında var olan paylaşma ve sadakat emri ve isteği Moğol liderleri ve bireylerinin ticarette aktif ve güvenliğe önem vermesinde önemli derecede etkili olmuştur. ‟Üç defa başkalarından mal alıp, üç defa iflâs eden de üçüncü defa iflâstan sonra ölüm cezası ile cezalandırılır.” maddesinde ticaretin değerli olduğu ve ne kadar önem arz ettiği Cengiz kanunlarında resmiyet kazanmış olduğunu görmekteyiz. Bu nedenle ticaret aktif tutulmuş tüccarlara değer verilerek güvenliği sağlanmış ve imparatorluk sürecinde farklı coğrafyalar arası ticaret işleyişinde canlılık süregelerek İpek yolunun en canlı olduğu dönem Moğollar dönemi olmuş böylece Pax Mongolica kavramı ortaya çıkmıştır. Böyle bir durum dışında Moğolların ortaya çıkması sonucu ve yapmış oldukları yayılmacı ve istila hareketleri sonucu özellikle Hârizmşâhlar imparatorluğunun şark hudutlarında birdenbire Moğol tehlikesinin belirmesi ve istilanın başlaması ile buradaki şehirlerden birçok âlîm ve sanatkarların, zengin tacirlerin, sofilerin Anadolu’ya hicret etmelerini ve böylece, Anadolu şehirlerindeki fikri ve iktisadi faaliyetin birdenbire artmasına mucip olmuştur. Moğolların böyle bir tavır ve anlayışı da toplumsal olarak olumsuz bir tavır olsa da İpek ticaret yolunun canlı olarak çalışmasına bir nevi sebep olmuştur. 2. Moğollar Döneminde Ticarete Genel Bakış ve İpek Yolu Moğollar, dünya tarihini etkileyen uluslardan birisidir. Moğol yönetimine giren halkların neredeyse hepsi Moğol hâkimiyetini kabul etmiştir. Bu durum “Pax Mongolorum” (Moğol Barışı) kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Onlar, dinlere hoşgörü, herkese eşitlik, mutlak kaynaştırmacılık ve düzen ilkeleri üzerinde parlak bir uygarlık kurmuşlardır. Moğollar, Avrasya’nın büyük bir bölümünü birleştirmişler, uzun ve yıkıcı savaşlara rağmen barışı sağlamışlar ve ulaşım yollarına da önem vermişlerdir. Moğol İmparatorluğu’nun kuruluşundan önce Moğolların ticari faaliyet yaptıklarına dair bilgiler sınırlı olmuş olsa da Cengiz Han’ın (1162-1227), hâkimiyetinin ilk zamanlarından itibaren ticarete ve tüccarlara büyük önem verdiği bilinen bir gerçektir. O, istila ettiği bölgelerin, belirli yerlerine ‘’karakçi’’ denilen bekçiler yollamıştır. Bunların görevi, yoldan geçen tüccarların güvenliğini sağlamak ve onların sattıkları mallar arasından, Han’a layık olanı alıp, ona götürmektir. Cengiz yasalarına göre, merkezi otoriteyi korumak, istihbarat sağlamak, batıdan doğuya, doğudan batıya doğru yollardan geçen malları ve eşyaları korumak için posta menzilleri (yam) kurulmuştur. Moğol kanunlarına baktığımızda seyahat edene kolaylık gösterilmesi emredilmiştir. Seyahat etmekte olan birisine istediği yorulmamış atı vermemek ve gecelemek için yer göstermemek suç sayılmıştır. 1245 yılında Papa tarafından, Moğollara gönderilen keşişlerden biri olan Simon de Saint Quentin, Tatarlar adı ile isimlendirdiği Moğollar hakkında, “Tatar ya da Tatar’ın tabisi yolda birini bulursa, Tatar izin belgesine sahip tüccar olmadıkça, bulanın ya da alanın, böylece ebediyen kölesi olsun.” demiştir. Bu satırlardan anlaşılacağı üzere Moğollar, ticaretin ve tüccarların devletleri için önemli olduklarını idrak etmiş ve bu doğrultuda politikalar geliştirmişlerdir. 1254 kurultayından sonra Moğolların kendi aralarında taksim yapması sonucu ortaya çıkan Altın Orda Devleti, topraklarının konumu nedeniyle, İpek Yolu için önemli bir bölge olmuştur. Karadeniz kıyısından, Hazar bozkırları üzerinden doğu ve batıya uzanan ticaret yollarının kesiştiği noktada kurulmuş, Doğu ile Batı arasında köprü vazifesi görmüştür. Başkent Saray, Türkistan, İran, Anadolu, Bizans, Rus Knezlikleri, Ceneviz ve Orta Avrupa’dan gelen tüccarların buluştuğu bir merkez olmuştur. Dolayısıyla Altın Orda Devleti’nin hazinesine en fazla gelir getiren vergi, tüccarlardan alınan tamga vergisi olmuştur. XIV. yüzyılın ortalarında Altın Orda’nın başkenti Saray 75 bin nüfusu ve yayıldığı alanla Avrupa’nın en büyük şehirlerinden biri olmuştur. Berke Han (1256-1266) tarafından kurulan Saray Berke şehrinde muhtelif esnaf teşkilatları olduğu bilinmektedir. Bu esnafların, demir, silah, bıçak imalatı, çift aletleri, bronz- bakır kaplar yapımı gibi madenî eşya imalatında çalıştığı dericilik, dokumacılık ve çinicilik gibi el sanatlarının Saray Berke şehrinde büyük gelişme gösterdiği düşünülmektedir. 1334 yılında Saray şehrini ziyaret eden İbn Battûta, şehir hakkında şu bilgileri vermiştir: “Saray şehri koca bir ovaya kuruludur ve çok büyüktür. Dünyanın en güzel şehirlerindendir. Kalabalık nüfusu cadde ve sokakları tıklım tıklım dolduruyor. Çarşıları şirin, yolları geniştir. Tüccarlar; Irakayn, Mısır ve Suriye’den gelen yabancılar, getirdikleri ticaret eşyalarının korunması için surla çevrili özel bir semtte oturuyorlar.” Bu seyyahların bize verdiği bilgilerde görünen taşınan malların ve toplumsal hareketlilik İpek Yolunun canlılığı ve Moğolların sağlamış olduğu güvenlik sonucu oluşan ticari yoğunluluğun neticesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun dışında Elimize bir Avrasya haritası alıp bakacak olursak, Orta Asya’nın tarihe mâl olmuş büyük medeniyetlerin merkezinde yer aldığı görülecektir. Etki alanlarıyla birlikte Orta Asya, Sarı Deniz ve Doğu Çin Denizi’nden Hazar Denizi’ne kadar yaklaşık 5200 kilometrelik bir alana uzandığı anlaşılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Orta Çağ’da büyük ticaret yolu olarak sadece Büyük İpek Yolu’nun olduğu, Volga, Dnyeper, Kama gibi Deşt-i Kıpçak ile Doğu Avrupa’ya yönelik ticaret yollarının ise sadece onu tamamlayan ticaret yolları olduğu açıkça görülür. Büyük İpek Yolu’nu ağırlıklı olarak ipek ticaretinin yapıldığı bir ticaret yolu olarak görmek, İpek Yolu’nun dünya kültür ve medeniyetine yapmış olduğu katkıları görmezlikten gelmek olur. İpek Yolu’nun buradaki rolü çok daha fazladır. Zira bu yol üzerinden sadece Doğu ile Batı arasında ticarî mallar taşınmamış, bargirlerin sırtında aynı zamanda kültürel unsurlar da teati edilmiştir. İpek Yolu’nda kervanlarla birlikte Doğu ile Batı arasında tüccarların yanı sıra, diplomatlar, maceraperestler, işçiler, zanaatkârlar, çiftçiler, hacı adayları gibi toplumun farklı kesimlerinden insanlar da yer değiştirmekteydi. İpek Yolu, kültürleri birbirine yaklaştırmış hatta ortak bir kültür dairesinin de oluşumuna katkıda bulunmuştur. Bu anlamda Floransalı tüccar Pegolotti’nin 1335 yılında Tana’dan Pekin’e yapmış olduğu seyahatte, Çin’e kadar uzanan bu geniş coğrafyada sadece Kumanca (Kıpçakça) konuşarak, tercümana ihtiyaç duymadan seyahat etmenin mümkün olacağına dair ifadesi dikkate şayandır. Bu yer değiştirmelerin neticesinde İpek Yolu vasıtasıyla Avrasya halkları pek çok yenilikle tanışma fırsatı bulmuştur. Bunlar arasında sanat (dans, müzik, görsel sanatlar ve mimari), dinî inanış (İslam, Hıristiyanlık, Mazdeizm, Budizm ve Maniheizm, vd.), yeni teknolojileri (ipek, barut ve kâğıt üretimi gibi) saymak mümkündür. Doğu ticaretinde antik zamandan beri aktif olarak işleyen İpek Yolu’nun anlamının altı özel olarak çizilmektedir. Bu durum, kuzeydeki Doğu Avrupa topraklarında olanlar dâhil, kervan yollarına sadece İpek Yolu’nun kolları olarak bakılmalıdır. Uzun bir tarihî geçmişe sahip olan İpek Yolu’nun Altın Orda öncesi ve Altın Orda dönemine dair, kıymetli bilgiler içeren çok sayıda tarihî kaynak bulunmaktadır. Bunların en eskilerinden biri şüphesiz Siu Yan Jiyan’ın İpek Yolun’dan Budist Mukaddes Mekânlarına Doğru adlı eseridir. İpek Yolu üzerinden Doğu ve Batı arasındaki ticarette Altın Orda şehirleri, sahip oldukları coğrafi ve stratejik konumlarından dolayı son derece önemli bir fonksiyon üstlenmekteydi. Bu durum, XIV. yüzyılın başlarına ait Toscana Anonimi’nde şöyle ifade edilmektedir: “Kim ki Cenova ve Venedik’ten Çin’e gitmek isterse; alabildiği kadar keten kumaş, ince ve kalın çuha satın almalı sonra direkt yolun bulunduğu Tana’ya gitmelidir. Orada öküzlerin, atların veya develerin çektiği arabalarla karayolundan mallarını naklettirebilir. Tana ile Hacı tarhan arasındaki yol öküzlerin çektiği arabalarla 25, develerin çektiği arabalarla ise 12 günlük bir yoldur. Bu yol üzerinde güvenliği sağlamak üzere silahlı Moğol ve Tatarlarla karşılaşmak mümkündür. Hacıtarhan’dan Saray şehrine kadar 1 günlük mesafe vardır. Bu yolda da yine Tatarlarla karşılaşılabilir. Aynı gün nehir geçilir. Saray şehrinden Saraycık’a kadar 8 gün boyunca nehir yolu kullanılır. Her ne kadar suyolu gibi kervan yolu da olsa, malların kaybolması açısından suyolları daha az risk taşımaktadır. Saraycık’tan Ürgenç’e develerle 20 günde ulaşmak mümkünken, öküz arabalarıyla bu süre 40 güne çıkmaktadır. Beraberinde malları olanlar isterlerse Ürgenç’e uğrayabilir. Nitekim Ürgenç, kumaşları satıp, gümüş sumlar kazanabileceğiniz karlı bir ticaret şehridir. Yine istenirse beraberindeki kumaşların en incelerinden birkaç balyayı burada satarak, yola gümüş sumlarla devam edilebilir. Ürgenç’ten Otrar’a kadar develerle 35-40 günde ulaşmak mümkündür. Beraberinde malı olmayanlar Ürgenç’e uğramadan 50 günde Saraycık’tan direkt olarak Otrar’a da gidebilirler. Bu yol kadar iyi bir ticaret yolu yoktur, tabi ki gümüş sumunuz varsa. Aslında en iyisi kumaşlarla birlikte Ürgenç’e gelerek, malları burada satmak en büyük kârı kazandırır. Otrar’dan Almalık’a kadar yük eşekleriyle seyahatin süresi ise 45 gün olup, yolda sürekli savaşçı Moğollarla karşılaşırsınız. Almalık’tan Kamesu’ya yine eşeklerle 70 günde ulaşırsınız. Kamesu’dan ... (metinde eksik) Nehri’ne ulaşıp, 45 günlük at veya nehir yolculuğuyla Kassay’a varılır. Orada (Kassay) eldeki bütün gümüş sumları satarak, yerine bütün Çin’de ticarette kullanılan ve Kağan’ın mührünün bulunduğu baliş adı verilen kâğıt paralardan almak gerekir. Kassay’dan Çin’in başkenti Kanbalık (Hanbalık-Pekin)’a kadar 30 günde ulaşılır. Tana’dan itibaren bütün yolculuğun süresi kara ve suyoluyla toplam 284 gündür.” Altın Orda topraklarında kurulan Yeni ve Eski Saray şehirleri, döneminin gözde şehirlerinden olmak ile kalmamış, kendisinden sonra Orta Asya’da kurulacak olan şehirlere de model olmuştur. Moğolistan’da yapılan güncel arkeolojik kazılara göre Moğolların, bilinenden çok daha fazla yerleşim yerleri kurdukları düşünülmektedir. Bu kurdukları şehirler sayesinde yapılan kültürel eserler İpek yolu üzerinde ticaret yapan tüccarların buralarda ikamet etmeleri devlete para kazandırarak bölgesel olarak yoğun ticaretin aktif olmasını sağlamış ve gelirlerin artarak ticaretin canlılığı ve sürekliliği daim olmuştur. Kubilay Han (1260-1294), Çin’de yolları tamir ettirmiş, belirli aralıklarla kervansaraylar yaptırmıştır. O, taşıma sistemlerini geliştirmiş, yola gölge etmesi için iki yana da söğüt ve çeşitli ağaçlar diktirmiştir. Marco Polo, Pekin için “gün yok ki oraya bin araba yükü ipek girmesin ve bu ipekle çok miktarda sırmalı ve ipekli giysiler dokunmaktadır” demiştir. Kubilay Han, tüccarların rahat bir şekilde ticaret yapabilmeleri için, tüccarları milletlerine göre ayırmış ve her millete ait çeşitli konaklama yerleri yaptırmıştır. Kubilay Han, 1266 yılında Pekin yakınlarında bir başkent yapılmasını buyurmuştur. Çinliler kente ilk olarak, Conğ-du (merkez başkent) adını vermişlerdir. Daha sonra 1272 yılından sonra Çinliler tarafından Ta-tu (büyük başkent), Türkler tarafından Hanbalık, Moğollar tarafından Daydu adıyla anılmıştır. Kubilay Han, başkentin yerini seçerken doğal savunmasının güçlü olması, toprakların tümü için iletişim, ulaşım ve ticaret kavşağı olmasına dikkat etmiştir. Ayrıca, yapılacak olan başkentin su ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak adına kanallar yaptırmıştır. Tüm bu imar faaliyetlerine Müslüman mimarlar ve yardımcıları da iştirak etmiştir. Moğollar döneminde yapılan bu ticari ve askeri faaliyetler sonucu farklı coğrafyalar arasında hem ekonomik hem askeri ve sosyal çalışmalar ve aktiviteler çok canlı ve ileri düzeyde olmuş farklı kültürler birbirlerini tanıyarak etkileşimini hızlandırarak birbirini tanımış ve bütün faaliyetler anlam kazanmıştır. Bu çalışmalar ve faaliyetler Moğolların bölgesel olarak hem fetih hareketlerinin sonucu olarak dünya kültür ve medeniyetine büyük oranda değer katmış ve kültürel etkileşimin ve aktarımın yanı sıra Avrupa Uzak Doğu ve Akdeniz ticaretini geliştirerek Moğolların İpek Yoluna anlam ve değer katarak çok önem arz edecek faaliyetler kazandırmıştır. Moğolların Yakın Doğu daki kurulan devleti olan İlhanlılar yaptığı çeşitli imar faaliyetleri ile İpek Yolunun Anadolu ve İran arasında önem kazanmasında önemli yer tutmuştur. İlhanlı Veziri Reşîdüddin (1247-1318) tarafından kurulan Reşidiye mahallesinde, 30.000 mesken, 30 kervansaray ve 1.500 han ile birlikte birçok ticari müessese kurulmuştur. Sultan Olcaytu (1304-1316) zamanında kurulmasına başlanan Sultaniye şehrinde, 1.500 mesken ve ticaretle ilgili pek çok müessese inşa edilmiştir. Kazvinî (1281-1340?) bu şehir için, “Kısa bir sürede, yüce cennetin bir örneği olan Irak-ı Acem’in Sultaniye’sinde bir şehir kurdular.” demiştir. İlhanlı hükümdarı Gâzân Han’ın emriyle, bütün şehirlerin kapılarında pazarlar, kervansaraylar, hamamlar, atölyeler ve canlı hayvan satmaya müsait pazar yerleri inşa edilmiştir. Gâzân Han, ticaret yollarının ve yolcularının güvenliği için acil önlemler almıştır. Onun döneminde, Tebriz ‘den Trabzon’a giden güzergâh, doğu ile batı arasında bir köprü olması hasebiyle iyi gözetlenmiş ve korunmuştur. Çağatay Hanlığı’nın, hâkimiyeti altında bulunan Semerkant ve Buhara şehirleri İpek Yolu ticareti için önemli güzergâhlardı. Bu şehirlerin önemi, Cengiz Han tarafından idrak edilmiş ve söz konusu şehirler hükümdarlık merkezine bağlanarak, valiler vasıtası ile yönetilmiştir. 1223 yılında Harezmli bir Türk olan Mahmud Yalavaç’a verilen valilik görevi, 1228 kurultayında “Han” seçilen Ögedey (1227-1241) tarafından da tasdik edilmiştir. Moğol Hanları, ticareti canlandırmak ve yolların güvenliğini sağlamak için posta sistemine (yam) büyük önem vermişlerdir. Moğolların, kuzey Çin’deki Jin Hanedanlığından (1115-1134) etkilenerek, yam sistemini edindikleri düşünülmektedir. Bu sistemin Moğollarda, ilk olarak Cengiz Han tarafından uygulamaya konulduğu, Ögeday Han tarafından yeniden organize edildiği bilinmektedir. Yamlar genellikle 30 ile 50 km mesafe ile 1 günlük arada inşa edilmekte ve bu şekilde şehirleri ve limanları birbirine bağlamaktadır. Yam sistemi ile beraber kervansaraylar ülkenin önemli ticari yapılarını oluşturmuştur. Kubilay Han zamanında Çin’de, imparatorluk postaları için çeşitli cinslerden taksim edilmiş iki yüz binden fazla at kullanıldığı düşünülmektedir. Bu sistemin işleyiş ve düzeni ile ilgili bilgileri bize Moğol kaynakları bilgi vermektedir. İlhanlı veziri Cüveyni; “Ülke büyüyüp genişlediği zaman düşmanlar, olaylar ve çeşitli hadiseler ilgili haberleri göndermek, ayrıca batıdan doğuya, doğudan batıya doğru yollardan geçen malları ve eşyaları korumak düşüncesi posta menzilleri (yam) kurulmasına sebep oldu” Sistemin işleyişi hakkında da bilgi veren Cüveynî, “Her posta menzilinin giderleri şu şekilde karşılanır: İnsan, hayvan, su, gıda ve diğer gereçler konusundaki yük ve masraflar tümenler arasında taksim edilir. Her iki tümene bir posta menzili (yam) düşer. Tümenlerin nüfusuna ve sayısına göre gerekli kişileri temin ederler. Bundan maksat elçilerin güzergahını uzatmamak, halkı ve askeri sıkıntıya sokmamaktır” demiştir. Yam sistemi, tüm Moğol ulusları tarafından etkin bir şekilde kullanılmış ve yeni fethedilen ülkeler bu sisteme adapte edilmiştir. Yam sistemi ile tüm Moğol uluslarının iletişimi sağlanmış, söz konusu sistemin ekonomik, sosyal ve siyasi olarak sağladığı faydalardan azami şekilde yararlanılmıştır. Bu sistem Moğolların ticari işlevinde büyük ve anlamlı bir düzen kurmuş olmakla beraber harika bir sistemin oturmasına gerekçe oluşturmuştur. Ticari faaliyetler ve bölgeler arası çalışmalar ticaretin canlılığını ve anlamını arttırmıştır. SONUÇ OLARAK; Tarihte muhtelif coğrafyalarda tarihsel süreç içinde ticaret faktörü ile hareket eden insanlar olmuş ve bu faaliyetleri çeşitli yollarda kervan ve çeşitli araçlar ile yapmış ve ortaya koymuşlardır. Adı geçen İpek yolu tarihsel süreçte coğrafyalar arası ticari sosyal dini iktisadi bağlantıyı sağlamış ve ticareti geliştirmiş bir yol olarak karşımıza çıkmaktadır. İpek yolu daima canlı ve kullanılır bir yol olmuş ve sürdürebilirlik durumu görülmüştür. Moğollar dönemi, eski zamanlardan beri gelen ticaret anlayışının doruk noktasına ulaştığı bir dönemdir. Onlar, Avrasya’nın büyük bir bölümü birleştirmiş ve dönemin medeniyet merkezlerini ele geçirmişlerdir. Moğollar, hâkimiyet kurdukları bölgelerin kültürel, sosyal ve siyasal birikimlerini göçebe yaşam tarzı ile sentezlemiş ve Moğol Medeniyeti kavramının ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Moğol Medeniyeti kendisinden sonra kurulmuş olan devletlerce benimsenmiş, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi anlamda bir model olarak görülmüştür. Onların belki de en büyük başarısı İpek Yolu ticareti vasıtasıyla, Doğu’yu Batı’ya açarak, muhteşem ilim, bilim ve kültür birikiminin Batı’ya aktarılmasına sebep olmalarıdır. Moğolların İpek Yolu ticaretinin büyük bir kısmını ele geçirmesi bazı devletler tarafından hoş karşılanmamıştır. Söz konusu devletler alternatif ticaret yolları aranmış ve ticari faaliyetlerin yoğun olarak sürdüğü Moğol şehirlerine karşı, kendi şehirlerini geliştirme ve cazibe merkezi haline dönüştürmeye çalışmışlardır. Moğol Hanları, ticaret ortamına zemin hazırlamak ile kalmamış, bizzat ticaret ile uğraşarak Moğollar arasında alışverişin yayılmasına büyük önem vermişlerdir. Hemen hemen ele geçirilen her bölgede şehirler tamir edilmiş, yeni şehirler ve mahalleler kurulmuş, hanlar, pazar yerleri ve muhtelif yapılar inşa edilmiş, bu faaliyetlere bizzat katılan hükümdarlar da olmuştur. Yam sistemi ile tüm Moğol ulusları arasında iletişim sağlanmış, gerekli bilgi aktarımı yapılmış ve yabancı ülkeler ile ticari antlaşmalar imzalanarak tüccarların güvenlikleri devlet tarafından garanti altına alınmıştır. Devlet, savaş zamanı bile ticaret kervanlarına müdahale etmemiş, tartı, ölçü ve fiyat kontrolleriyle ticari huzurun bozulmasını engellemiştir. Bu dönemde var olan ortaklık kurumu, ticari faaliyetlere yeni bir boyut kazandırmış, uluslararası ticaretin gerçekleşmesine zemin hazırlayarak, bizzat Moğol Hanları tarafından desteklenmiş ve himaye edilmiştir. Bu himaye sistemi ile devletin birçok imkânından faydalanan ortak tüccarlar, zaman içerisinde diğer tüccar zümrelerine de kredi vererek ticaretin yaygınlaşmasına katkıda bulunmuşlardır. Tüccarlara tanınan özel haklar ve sigorta garantisi, ticaretin büyük bir hızla artmasına ve karşılıklı güven ortamının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Moğol Hanlarının izlediği ticaret politikaları ve bölgede yaşanan barış ortamı İpek Yolu ticaret hacminin artmasını sağlamıştır. Madalyonun diğer yüzüne baktığımızda, Moğol Hanları arasında gerçekleşen bölge savaşları, taht kavgaları, dış düşmanlar ile mücadele, sınır sorunları İpek Yolu’na ve kervan ticaretine büyük darbe vurmuştur. Ayrıca 1331 yılında Kuzey Çin’de başlayan veba salgını, Moğol Barışı sayesinde tüm Avrasya’ya, Akdeniz vasıtasıyla da tüm Avrupa’ya yayılmış ve ticari faaliyetler azalmasına sebep olmuştur. Kaynakça Arsal, Sadri Maksudi, (1947),‟ Çengiz’in Yasası”, Türk Hukuk Tarihi, İstanbul: İst. Ün. Hukuk Fak. Yayını, s.169. Arıcanlı, İsenbike Toğan, (1984) “Moğollar Devrinde Çin’de Ticaret ve Ortak Tüccarları”, Toplum ve Bilim, Cilt 25 Sayı 26, İstanbul, s. 78-86. Barthold, V.V., Moğol İstilasına Kadar Türkistan, Yayına Hazırlayan: Hakkı Dursun Yıldız, 3. Baskı, İstanbul: Kronik Yayıncılık. Bozkurt, Nebi, (2001), ‟ İpek Yolu”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Cilt 22, İstanbul, s. 373. Cüveynî, (2013) Alâeddin Atâ Melik, Tarih-i Cihan Güşa, çev. Mürsel Öztürk, Ankara: TTK. Devlet, Nadir, (1992), “İlhanlılar”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, haz. Hakkı Dursun Yıldız, C.IX, İstanbul: Çağ Yayınları, s.65 Durmuş, Efe, (2005) Siyasi, İktisadi ve Kültürel Açıdan İlhanlı-Memlük Münasebetleri, Harran Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Şanlıurfa. Evedy, Colın Mc., Orta Çağ Atlası 2. Fazlullah, Reşidüddin, (2013), Cami et Tevarih (İlhanlılar Kısmı), Çev: İsmail Aka, Mehmet Ersan, Ahmad Hesamipor, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Gabashvili, Manana, (2002), “İlhanlı Devleti'nin Uluslararası Ticaret Politikası ve Halefi Olan Türk Devletleri”, Türkler, ed. H.C. Güzel- K. Çiçek- S. Koca, C VIII, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, s. 665. Grousset, R., (1980) Bozkır İmparatorluğu, Çeviren: R. Uzman, İstanbul: Ötüken Neşriyat. Server Hedin, (1974), İpek Yolu, İstanbul: Milliyet Yayınları. Heredot, (2006), Tarih, VIII. Baskı, Çeviren: Müntekim Ökmen, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,. İbn Battûta Tancî, Ebû Abdullah Muhammed, (2004) İbn Battûta Seyahatnamesi, çev. A. Sait Aykut, C.I, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. İpek Yolu, (2015) ed. Ahmet Taşağıl, İstanbul: Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Yayınları. Kafalı, Mustafa, (2005),Çağatay Hanlığı (1227-1345), Ankara: Berikan Yayınevi. Ekrem Klan, (2014), ‟ XIII-XIV. Yüzyıllarda Kuzey İpek Yolu ve Altın Orda Hanları’nın Ticaret Politikaları”, Avrasya Etütleri Dergisi, Cilt yok Sayı yok, Denizli, s. 48-49. KALAN, Ekrem, (2016), “Orta Çağ’da İpek Yolu’nda Diplomat ve Ajan Olarak Tüccarlar”, Yükselen İpek Yolu, ed. Fahri Atsasoy, C. II, Ankara: Türk Yurdu Yayınları, s.185-190. Kazvinî, Müstevfî-yi, (2018), Târih-i Güzide, çev Mürsel Öztürk, Ankara: TTK. Kemaloğlu, İlyas, (2015)Altın Orda ve Rusya, İstanbul: Ötüken Neşriyat. Kitapçı, Zekeriya, Orta Asyada İslamiyet’in Yayılışı ve Türkler, Konya: Damla Ofset Matbaacılık, 1989. Koçak, Muhammed Emin, ‟ Moğollar Zamanında Ticaretin Beşiği: İpek Yolu”, Genel Türk Tarihi Araştırmaları Dergisi, Cilt 1 Sayı1, 2019, s. 39. Köprülü, M. Fuat, ‟ Anadolu Selçukluları Tarihinin Yerli Kaynakları”, Belleten, Cilt VII, Sayı 27, 1943, Ankara, s.386. Ligeti, Louis, Bilinmeyen İç Asya, çev. Sadrettin Karatay, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1998. Marco Polo, Marco Polo Seyahatnamesi, çev. Filiz Dokuman, C. I, İstanbul: Tercüman Gazetesi Yayınları, 1979. Menandros, Bizans Kaynaklarında Türkler, İstanbul: Doğu Kütüphanesi. Moğolların Gizli Tarihi, Tercüme: Ahmet Temir, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2019. Quentin, Simon de Saint, Bir Keşiş’in Anılarında Tatarlar ve Anadolu (1245-1248), haz. Tufan Karasu, Antalya: Doğu Akdeniz Kültür ve Tarih Araştırmaları Vakfı 2006. Roux, Jean Paul., Moğol İmparatorluğu Tarihi, çev. Ayşe Bereket, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2001. Roux, Jean P., Orta Asya Tarih ve Uygarlık, çev. Lale Arslan, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2006. Rossabi, Moris, Kubilay Han, çev. Özgür Özol, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2015. Stavisky, Boris Ya, ‟İpek Yolu ve İnsanlık Tarihindeki Önemi”, Türkler, Çeviren: Mehmet Tezcan, Editör: Hasan Celal Güzel, Salim Koca, Kemal Çiçek, Cilt 3, Ankara: Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 222. Stone, John R., The Routledge Dictionary of Latin, 2006. Spuler, Bertold., İran Moğolları (Siyaset, İdare ve Kültür İlhanlılar Devri, 1250-1350), Çeviren: Cemal Köprülü, Ankara: TTK, 2011. Taberi, Tarih-i Taberi, Çeviri: M. Faruk Gürtunca, Cilt III, İstanbul: Sağlam Yayınevi Yayıncılık. Vladimirtsov, Boris, Moğolların İçtimai Teşkilatı, çev. Abdulkadir İnan, Ankara: TTK, 1995. Wriggins, S. H., Xuan Zang: A Buddhist Pilgrim on the Silk Road, Colorado: Westview Press, 1996. Aleksandr Yakubovskiy, Altın Ordu ve Çöküşü, çev. Hasan Eren, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, Milli Eğitim Basım Evi, 1976.