Academia.eduAcademia.edu

Neşâtî Di̇vani'Nda Söz Kaliplari

2007

In this study, the proverbs, sayings and idioms seen at divan of Neshati, who is shown as one of the masters of gazel at his own period, are presented with the examples. The poet in his poems tried to reflect the expressions that can be part of daily speaking and folk literature with respect to the understanding of art of classical poems. It is believed that the language materials given provides information about thoughts, understanding of art and measure values of poets of the century of XVII with the help of the poems of Neshati.

NEŞÂTÎ DİVANI'NDA SÖZ KALIPLARI Ömer SAVRAN ∗ ÖZET Bu çalışmada, döneminin gazel ustaları arasında sayılan Neşâtî'nin şiirlerinde görülen atasözleri, veciz ifadeler ve deyimler örnekleriyle sunulmuştur. Şair, günlük konuşmadan ve halk dilinden alınma diyebileceğimiz, kültürümüzü taşıyan bu söz kalıplarını, içinde bulunduğu edebiyat anlayışının müsaade ettiği ölçüde, şiirlerinde yansıtmaya çalışmıştır. Ortaya koyduğumuz dil malzemesi, Neşâtî'nin şahsında, XVII. yüzyıl divan şairlerinin düşünce, sanat anlayışı ve değer ölçüleri hakkında bir fikir verebilecektir. Anahtar Kelimeler: Neşâtî, atasözleri, veciz ifadeler, deyimler, XVII. Yüzyıl. SAYINGS IN NESHATI’S DIVAN ABSTRACT In this study, the proverbs, sayings and idioms seen at divan of Neshati, who is shown as one of the masters of gazel at his own period, are presented with the examples. The poet in his poems tried to reflect the expressions that can be part of daily speaking and folk literature with respect to the understanding of art of classical poems. It is believed that the language materials given provides information about thoughts, understanding of art and measure values of poets of the century of XVII with the help of the poems of Neshati. Key words: Neshati, proverbs, sayings, idioms, century of XVII. Giriş Döneminin, bilhassa gazel nazım şeklinin usta şairleri arasında kabul edilen Neşâtî'nin (ö.1674) asıl adı Ahmet'tir. Kaynaklarda, şairin önce "Semendî" mahlasını kullandığı daha sonra ise, devrin şeyhülislâmı tarafından kendisine "Neşâtî" mahlası verildiği nakledilir. 1 Mevlevîliği ile bilinen şair, Edirne Mevlevîhânesi şeyhliğine kadar yükselir ve bu görevde iken vefat eder. 2 Sağlam bir dile ve zarif bir üsluba sahip olan şairin şiirlerinde titiz bir sanatkârın derinliği ve duygulu ifadesi görülür. Hayal inceliği, lirizm, samimiyet ve zarafeti onun şiirlerinin başta gelen özelliklerdendir. 3 Diğer taraftan Neşâtî’nin şiirlerine bakıldığında en çok samimî bir eda ile aşkı terennüm etmiştir, denilebilir. 4 Neşâtî'nin yaşadığı XVII. yüzyıl, Türk Edebiyatı’nın hemen her dalında olduğu gibi, şiirde de en gelişmiş yüzyıllarından biridir. Bu devir şairlerinin üslûbu, genel olarak ince ve naziktir. Yabancı kelimeler ve uzun tamlamalar, çok kullanılmıştır. Sözün güzelliği yanında, anlamda derinlik ve hayallerde genişlik aranması; mübalâğa, tezat ve telmih gibi edebî sanatların çok kullanılması, yine bu dönem şiirinin özelliklerindendir. Asrın şairleri, şiirlerini kısaltmaya ve söylemek istediklerini öz ve manaca zengin sözlerle anlatmaya özen göstermişlerdir. Sayılan bu özellikler, aynı zamanda XVII. yüzyıl edebiyatına büyük etkileri olan ve divan şairlerinin bir kısmı tarafından kullanıla gelen Sebk-i Hindî'nin de ∗ Yrd. Doç. Dr., Harran Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, ([email protected]). Mustafa Safâyî, Nuhbetü’l-âsâr min fevâ’idi’l-eş‘âr,(Haz. Pervin Çapan), Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara 2005, s. 595. 2 İsmail Ünver, Neşâtî, Kültür Bakanlığı, Ankara 1986, s.8. 3 TDV. İslam Ansiklopedisi Neşâtî mad., (Bayram Ali Kaya), İstanbul 2007, c. 33, s. 18-19. 4 Şairin, söz dağarcığını incelemek amacıyla "Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı" adlı eserdeki başlıklardan yararlanılarak oluşturulan tabloya göre divanda geçen kelimelerin kullanım sıklığı ile ilgili şunları söyleyebiliriz: On bir başlık altında, toplam 7829 kelime ortaya çıkmıştır. Toplam sayıya göre bu başlıkların dağılım yüzdesi şu şekilde oluşur: "Kişi % 16.3, Dünya % 13.3, Bahçe % 12.5, Aşk %12.4, Acı %11, Evren % 8, Meclis % 7.8, Tasavvuf % 6.4, Otorite % 5, Zaman %4.7, İslam % 2.6 " . 30'dan fazla tekrar edilen kelimelerin listesine bakıldığında ise ilk üç sırayı; dil (gönül) 330, âlem 160 ve ışk (aşk) 116 alır. Bkz. Ömer Savran, Neşâtî Divanı'nın Tahlili, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü: Basılmamış Doktora Tezi, Denizli 2003, s. 41. 1 1330 Ömer SAVRAN vasıflarındandır. 5 İşte Sebk-i Hindî akımının temsilcilerinden biri olan Neşâtî, bağlı bulunduğu bu hareketin de etkisiyle, yer yer Arapça ve Farsça kelimelerden oluşan uzun, zincirleme izafet terkiplerini de kullanmıştır. Şair; mana inceliği, hayallerin genişliği, sözün kolay anlaşılır olmaktan uzaklaşması hedeflerini gerçekleştirmek için, çeşitli terkiplere başvurmuştur. Bunlara örnek olarak 6 , şairin şiirlerinde dörtlü izafet terkipleriyle yapılmış "zamân-ı mâtem-i şehzâde-i zî-şân-ı Ekrem, 7 berk-ı hırmen-sûz-ı baht-ı cân-ı a'dâ, 8 fürûg-ı neyyir-i ikbâl-i âsaf-ı Ekrem" 9 örneklerini vermek mümkündür. Divanda üçlü ve ikili izâfet terkibi ile yapılmış tamlamaların sayısı da oldukça fazladır. Bunlardan üçlülere "der-i saâdet-i şâh-ı rüsül (Peygamberler sultanının saadet kapısı), 10 şeh-suvârı 'arsagâh-ı kişver-i dâniş, 11 (ilim ülkesi meydanının en iyi ata binicisi) şem'-i ciger-suhte-i şâm-ı niyâz" 12 (niyaz akşamının ciğeri yanmış mumu) ve ikili tamlamalara "nihâl-i kâmet-i mevzûn (ölçülü boy fidanı), 13 külbe-i ahzân-ı Ya'kûb" 14 (Yakubun hüzün kulübesi) örneklerini verebiliriz. 15 Bu devir sanatçılarının şiirlerinde görülen diğer bir özellik de hikmetli söz söyleme anlayışıdır. Neşâtî'nin aşağıdaki beyitlerini, Nâbî ve diğer Sebk-i Hindî şairlerinde de gördüğümüz "hikmet-âmîz" (hikmetli, hikmeti içine alıcı) söyleyişler olarak değerlendirebiliriz: “Sakın safâyıla işrâk-ı dilden ayrılma Ne lâzım 'ârif isen güftü-gûy-ı meşşâ'în” (K/1-14) (Sakın gönül berraklığıyla kalbi parlatmadan ayrılma. Eğer arifsen, derslerini gezinerek veren Aristo felsefesi takipçilerinin dedikodusu sana lâzım değildir.) "Gevher-i zâtuñı bil kân-ı vücûduñ fehm it" Bahs-ı bîhûde-i mâhiyyet-i eşyâ nice bir (K/26-16) (Zatının cevherini bil, varlığının kaynağını anla. Eşyanın mahiyetini boş yere tartışma konusu, daha ne zamana kadar devam edecek?) “Lutfıyla edânîdür olan şâd sipihrün Elbetde hüner ehli olur mugber-i ‘âlem” (K/20-35) (Feleğin bağış ve iyiliğiyle sevinenler, alçaklardır. İlim ve sanat sahipleri elbette dünyaya küskün olurlar.) “Kâm-ı dünyâyı Neşâtî gibi nâ-çîz gören Devlet-i ‘ışkda her vech ile kâm-âver olur”(G/27-5) (Dünyanın isteklerini Neşâtî gibi çok küçük gören, aşk, nimet ve saadeti içinde her yönden muradına erişir.) Neşâtî'nin edebiyatımızdaki asıl önemli yönü, gazellerinde "Sebk-i Hindî"yi yansıtma başarısıdır. Şair, Sebk-i Hindî özelliklerini başarıyla uygulamış; anlamı gazelin bütününe yaymaya çalışmış; âhenk ve hayal zenginliğiyle birlikte duyuş inceliğini de yakalayıp mahlasına uygun, neşeli bir aşkı terennüm etmiştir. Bu sebeple o, Vecdî'yle birlikte bu tarzın üstadı kabul edilir. 16 Onun "Şevkuz ki dem-i bülbül-i şeydâda nihânuz/ Hûnuz ki dil-i gonca-i hamrâda nihânuz" beytiyle başlayan gazeli, tasavvufî his ve heyecanlarını tasvir eden en güzel örneklerdendir. 17 Sebk-i Hindî akımına bağlı şairler, az sözle çok şey anlatmaya çalıştıkları için, fazla sözden Haluk İpekten, Nâilî, Hayatı, Sanatı, Eserleri, Akçağ Yay. , Ankara 1999, s. 60; Hatice Aynur, vd., Sözde ve Anlamda Farklılaşma, Sebk-i Hindi, (29 Nisan 2005 Bildiriler), Turkuaz, İstanbul 2006; Ali Fuat Bikan, “Sebk-i Hindi Çalışmaları”, Literatür Dergisi, (Eski Türk Edebiyatı I), Bilim Sanat Vakfı, S.9, İstanbul 2007, s. 359-387. 6 Şairin şiirleriyle ilgili atıflar, Mahmut Kaplan tarafından hazırlanan Neşâtî Divanı, Akademi Kitabevi, İzmir 1996 adlı esere aittir. 7 K/5-I/2. 8 K/18-10. 9 K/21-9. 10 K/1-18. 11 K/13-10. 12 G/56-2. 13 G/68-1. 14 K/10-10. 15 Savran, s. 30. 16 Esrar Dede, Tezkire-i Şu‘arâ-yı Mevleviyye, (Haz. İlhan Genç), Ankara 2000, s. 484. 17 Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB. Yay., İstanbul 1979, 5 c. II, s.666. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 2/4 Fall 2007 1331 Neşâtî Divanı'nda Söz Kalıpları kaçınarak veciz ifadelere başvurmuşlardır. Neşâtî Dîvânı’nda “îcazlı” veya “veciz” olarak nitelendirebileceğimiz beyitlerin sayısı da az değildir. Dikkat edilirse, nakledeceğimiz örnekler, bazen bilgece bir fikri, hayata, tabiata ve aşka dair bir görüşü, bazen ahlâkî bir tavrı, tenkit yahut tavsiyeyi içine almaktadır: “Hem âfet-i dil hem sebeb-i râhat-ı cândur Uymaz hele birbirine etvâr-ı mahabbet” (G/14-3) (Sevgi ve dostluğun tavırları birbirine uymaz. Bunlar hem gönlün felâketi, hem de canın rahatına vesiledir.) “Âvâre dil ki kendi gibi bî-karâr arar Râz-ı derûnın açmaga bir gam-güsâr arar” (G/19-1) (Kararsız gönül kendisi gibi bir kararsız arıyor. Gönül sırrını açmak için gamı, kederi giderecek bir dert ortağı arıyor.) “Şikâyet eylemezüz çarhdan Neşâtiyâ biz Ne gelse cânib-i Perverdigârdan bilürüz” (G/55-5) (Ey Neşâtî, biz felekten şikâyet etmeyiz. Ne gelirse, onu Allah tarafından biliriz.) “Tâ ezelden bezm-i hâs-ı 'ışka mahremdür gönül Hem şarâb-ı cân-fezâ hem cân hem Cemdür gönül” (G/82-1) (Gönül ta ezelden aşkın has meclisinin sırdaşıdır; hem cana can katan şarap, hem can, hem de Cem’dir.) “Yek-rengi-i mahabbeti gör kim Neşâtiyâ Âşık sitemle pür-gam iken yine şâd olur” (G/31-5) (Ey Neşâtî, sevgi ve dostluğun şu tek renkli oluşunu, yani doğruluğunu gör ki, âşık sevgilinin- zulüm, eziyet ve çıkışması yüzünden gam dolu iken, yine neşeli olur.) “Misâl-i çeşm-i bütân nergis-i çemen mahmûr İçen bu bâde-i mahmûr içmeyen mahmûr” (G/37-1) (Yeşillikteki nergis, put gibi güzel dilberlerin gözleri gibi baygındır. Bu içkiyi içen de mahmur, içmeyen de mahmurdur.) “İtdük o kadar ref‘-i ta'ayyün ki Neşâtî Âyîne-i pür-tâb-ı mücellâda nihânuz” (G/50-7) (Ey Neşâtî, biz meydana çıkıp belli olmayı o kadar ortadan kaldırdık ki, cilâlı parlak aynada bile görünmeyiz.) “Halkdan kat'-ı 'alâka eyleyüp 'ankâ gibi Bir kanâ'at kûşesinde âşiyân itmek gerek” (G/78-2) (İnsanlardan alâkayı kesip anka gibi bir kanaat köşesinde yuva yapmak lâzımdır). “Semender-meşreb olmak şu'le-nûş olmak gerek 'âşık 'Aceb mi eylese dâ'im şererden dânesin bülbül” (G/81-3) (Âşığın semender tabiatlı ve alev içici olması gerekir. Bülbül, tanesini daima kıvılcımlardan yapsa, buna şaşılır mı?) “Gitdün ammâ ki kodun hasret ile cânı bile İstemem sensüz olan sohbet-i yârânı bile” (G/122-1) (Gittin ama cânı bile hasretle bıraktın. Sensiz olan dost sohbetini bile istemem ben.) “Bâga sensüz bakamam çeşmüme âteş görinür Gül-i handânı degül serv-i hırâmânı bile” (G/122-3) (Bağa sensiz bakamam, o bağın gülen gülü değil, eda ile salınan servisi bile gözüme ateş gibi görünür.) Atasözleri Atasözleri ve deyimler “deyiş güzelliği”, anlatım gücü, kavram zenginliği gibi yönleriyle her lisanda bulunan “dil yapıları”dır. 18 Gerek sözlü gerekse yazılı kültür yoluyla günümüze kadar ulaşan bu yapılar edebiyatın yanında sosyoloji, psikoloji, tarih, ahlak, folklor… gibi birçok disiplin açısından da önemli bir veri niteliğindedir. 18 Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 1 (Atasözleri Sözlüğü), İnkılap Yayınevi, İstanbul 1995, s. 13. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 2/4 Fall 2007 1332 Ömer SAVRAN Şiirlerinde atasözlerine ve deyimlere yer verme yönüyle Yunus Emre, Necâtî Bey, Hayâlî Bey, Bâkî, Karacaoğlan, Âşık Ömer, Dadaloğlu gibi şairlerimizin biraz daha ön plana çıktığını söylemek mümkündür. Bu isimlerden özellikle dikkati çeken Yunus Emre ve Necâtî’dir. “Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimler” 19 adlı eserde, bu iki şairle ilgili şu bilgi verilir: “Yunus’un her yüz beytinden kırk ikisinde bir deyim olduğu gibi, divanının her yüz kelimesinde(n) on kelimesi deyimdir. Necati Bey’e gelince, bu oranlar yüzde yirmi altı ile altıdır.” Bilindiği gibi divan şairleri; şiirdeki tek düzeliği, “tumturaklı kelimelerden sanat inceliği kurarak yenmeğe” çalışmışlardır. Bazı şairler ise, divan şiirinin sıkı kurallarını aşmak ve ifadelerinde içtenliği sağlayabilmek için, eserlerinde günlük konuşma dilinden alınmış sözlere de yer vermişlerdir. Neşâtî divanında, Necâtî gibi manzumelerinde atasözlerini kullanan divan şairlerinde gördüğümüz "meseldür", "söylenir" gibi ifadelere yer verilmediği için, atasözü değerindeki ifadelerin tespiti zorlaşmaktadır. Atasözleri ile ilgili örnekler, yukarıda da ifade edilen sebeplere bağlı olarak ihtiyatla sunulmuştur. Neşâtî’ye ait şu beytin ilk mısraı, "Para ile imanın kimde olduğu bilinmez" 20 atasözümüzü, ikinci mısraı ise “Dost kara günde belli olur” 21 atasözümüzü hatırlatmaktadır: “Yahşi günde bilmek olmaz kim diyânet kimdedür Yahşi yoldaşı yaman gün imtihân itmek gerek” G/78-3 (İyi günde dindarlığın kimde olduğunu bilmek mümkün değildir. İyi yoldaşı kötü günde tecrübe etmek gerekir.) Neşâtî, “taleb” redifli bir gazelinde aşkın temiz yardımı hızla gelip yetiştiği takdirde insanın muradına süratle ermesinin de mümkün olduğunu, menzile ermek için mutlaka “aheste” gitmenin gerekmediğini şöyle belirtmektedir: “Eylesün ‘ışk hemân himmet-i pâkin der-kâr İrişür menzile elbetde tekâpû-yı taleb” (G/6-4) (Aşk, mübarek yardımını derhal belli etsin, -işte o zaman- isteğin telâşla koşması, menzile ulaşır). Şairin burada “Acele ile menzil alınmaz” atasözünde dile getirilen fikre itiraz ettiği ve cevap verdiği söylenebilir. Nakledeceğimiz şu beyit ise, “Mühür kimdeyse Süleyman odur.” 22 atasözümüzü hatırlatacak mahiyettedir: “Olmaz mı milk-i dilde Süleymânlık eylemek Girmez kalur mı destimüze hâtem-i neşât” (G/65-4) (Gönül ülkesinde Süleymanlık etmek mümkün değil mi? Acaba sevinç mührü elimize girmeden mi kalacak.) Aşağıda nakledeceğimiz bir beytinde (G/19-1) gönül sırrını açacağı bir dert ortağı aradığını söyleyen şair, şu mısralarında ise, kendisine sırrını açıklamaktan sakınmayı ve gizlice inlemeyi tavsiye ediyor: “İfşâ-yı râzdan hazer eyle Neşâtiyâ Derd ehlinün figân ile âhı nihân olur” (G/28-5) (Ey Neşâtî, sırrını açıklamaktan sakın. Dert sahiplerinin feryat ve ahı gizli olur.) Şairin kendisine ettiği sakınma telkininin sebeplerinden biri de denebilir ki, hususî hayatına ait bir sırrın, duyulup yayılması, halk arasında tenkit, dedikodu ve eğlence konusu hâline gelmesi endişesidir. Bu bakımdan, anılan beyitte “Sırrını açma dostuna (dostunun dostu vardır) o da söyler dostuna” 23 atasözümüze işaret edildiği söylenebilir. Nitekim şair, şu beyitte açılmamış çiçeğin sırrını el âlemden gizlemek gerektiğini, riyasız âşığın, bağrını -goncanın kalbi gibi- kan etmesi lâzım geldiğini belirtiyor: 19 Kemal Eyüboğlu (On Üçüncü Yüzyıldan Günümüze Kadar) Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimleri 2, Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayi A.Ş., İstanbul 1975, c. 2, s. IX. 20 Aksoy, s. 412, No: 2148. 21 Aksoy, s. 248, No: 998. Aksoy, s. 350. 23 Aksoy, 380. 22 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 2/4 Fall 2007 1333 Neşâtî Divanı'nda Söz Kalıpları “Goncenüñ sırrın kişi ilden nihân itmek gerek 'Âşık-ı yek-reng olan bagrını kan itmek gerek” (G/78-1) (Goncanın sırrını el âlemden gizlemek gerekir. Riyasız, doğru dürüst âşık olan kişinin bağrını kan etmesi lâzımdır.) Neşâtî’nin şu beytinin “Yarım hekim candan eder, yarım hoca dinden eder” atasözümüzü hatırlattığı söylenebilir: “Derdi her yirde izhâr eylemek mümkin degül Derdi bir derd ehline şerh (ü) beyân itmek gerek”(G/78-4) (Derdi her yerde açıklamak mümkün değildir. Derdi bir dert sahibine veya derdi tedavi konusunda maharetli olan bir kimseye açıklamak ve anlatmak gerekir.) Deyimler Şairlerin, şiirlerinde akıcılığı sağlamak için başvurdukları yollardan biri de deyimlerdir. “Bir kavramı, bir durumu ya çekici bir anlatımla, ya da özel bir yapı içinde belirten ve çoğunun gerçek anlamlarından ayrı bir anlamı bulunan kalıplaşmış sözcük topluluğu ya da tümce” 24 diye tanımlanan bu söz kalıpları, şairler tarafından anlatım gücünü artırmak için başvurulan yollardan biridir. Neşâtî’nin manzumelerinde halk dilinde yaygın olarak kullanılmadığı için “garip” sayılabilecek kelime ve uzun terkiplerin yanında, "ayagı yere bas(ma)mak, 25 göğsünü germek, 26 düşünde görmek 27 gibi halk dilinden gelen ifadelerin sayısı da az değildir. Onun divanında halk dilinden alınma sözler olarak değerlendirebileceğimiz deyimlerin geçtiği pek çok mısraa rastlanmaktadır. Bu durum, şairin günlük hayatta yer alan deyimler vasıtasıyla konuşma diline yaklaşma çabası olarak değerlendirilebilir. Neşâtî'nin şiirlerinde görülen deyimlere, şu örnekleri verebiliriz: Ateş bırakmak: Alevzâr oldı her bir dil tutuşdı ser-be-ser 'âlem 'Aceb âteş bırakdı çarh-ı zâlim cân-ı dünyâyâ (K/5-IV/4) (Her bir gönül alev yeri oldu, âlem baştanbaşa yandı tutuştu. Zalim felek, dünyanın canına ne acayip bir ateş bıraktı.) Neşâtî gel yeter âteş bırakdun hırmen-i sabra Hırâş-ı cevr ile cân u dili pür-ıztırâb itdün (K/5-V/2) (Neşâtî, gel, yeter, sabır harmanına ateş bıraktın. Tırmalayıcı eziyetle can ve gönlü ıztırapla doldurdun.) Bir 'aceb âteş bırakdun hâne-i cân u dile Hânmân-ı 'akl u sabrı cümle sûzân eyledün (K/17/II-3) (Can ve gönül evine öyle acayip bir ateş bıraktın ki, akıl ve sabrın ocağını yaktın.) Ayağı yere bas(ma)mak: Zâhid ayagı yir mi basar şimdi Neşâtî Mey rîhte bin pâre yatur câm şikeste (G/123-5) (Neşâtî! İçki dökülmüş, kadeh kırılmış, bin parça hâlinde yatmakta. Sofunun ayağı şimdi yere mi basar.) Ayağına yüz sürmek: Hazret-i Pâşâ-yı Ahmed-nâm kim ta'zîm ile Pâyına yüz sürmege Behmen ya Dârâdur gelen (K/18-6) (Ahmed Paşa hazretleri ki onun ayağına saygı ile yüz sürmek için gelen, eski İran hükümdarlarından Behmen veya Dârâ’dır.) Bağlar ser-i râhın yine âdâb-ı mahabbet 24 Aksoy, s. 52 G/123-5. G/72-4. 27 K/24-7. 25 26 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 2/4 Fall 2007 1334 Ömer SAVRAN Dil pâyuna yüz sürmek içün âb da olsa (G/121-3) (Gönül, ayağına yüz sürmek için su olsa da sevginin adabı, onun yolunun başını bağlar.) Bahtı açılmak: Bahâr irdi yine ezhârı açdı bâd-ı nevrûzî 'Aceb mi ger açılsa bülbülün de baht-ı fîrûzı (G/126-1) (Bahar geldi, nevruz rüzgârı yine çiçekleri açtı. Bülbülün de mutlu bahtı açılsa, şaşılır mı?) Can atmak: Kasîdem 'işve-ger bir dil-rübâ-yı pâk-tal'atdur Ki tîr-i nâzına cân atmada üstâd-ı Kâşânî (K/13-33) (Kasidem, işveli bir temiz yüzlü dilberdir ki, onun naz okuna Kâşanlı üstad – Muhteşem-i Kâşânî- can atmadadır.) Germden Kays’un murâdı gûsfendân olmaga Cân atardı şevk ile bî-çâre kurbân olmaga (G/103-4) (Kaysın dileği, hararetten dolayı koyunlar gibi olmaktı. Zavallı, kurban olmak için şevkle can atardı.) Derde düşmek: Devâ-yı derd-i dil kim hokka-i la'lindedür yârün Şifâ ümmîd idüp bî-çâre 'âşık düşmesün derde (G/102-2) (Gönül derdinin ilâcı, sevgilinin kırmızı hokkayı andıran ağzındadır. Zavallı âşık şifa umup derde düşmesin.) Düşünde görmek: Düşinde görmedi Cem böyle devri 'ömrinde Bu zevki bezm-i safâda Sikender itmedi yâd (K/24-7) (Cem, böyle devri ömründe düşünde bile görmedi. Bu zevki, eğlence meclisinde İskender dahi hatırlamadı.) El çekmek: O rind-i pâk-dil kim dâmen-i dünyâdan el çekmiş Fenâ-yı dehri tuymış hâhiş-i bî -câdan el çekmiş (G/62-1) (Dünyanın eteğinden el çeken o temiz kalpli rint, âlemin fâniliğini duymuş, yersiz isteklerden el çekmiş.) El üstünde tutmak: Dâ'im el üzre tutar mıydı Neşâtî rindân Olmasa şevk-fiken gussa-şiken peymâne (G/120-5) (Ey Neşâtî, eğer kadeh neşe verici ve keder giderici olmasaydı, rintler onu el üstünde tutar mıydı?) El vermek: El virmedi mekkâre-i dünyâ diyü iy dil Âvâre olup eyleme izhâr-ı telâşî ' (KI/I) (Ey gönül, şu aldatıcı dünya, fırsat vermedi diye, perişan olup telâş gösterme.) Eli er(me)mek İrmez elümüz mîve-i vasla dil-i zârun Dâmân-ı niyâz-ı keder-encâmı tehîdür (G/21-2) (Kavuşma meyvesine elimiz ermez; ağlayıp inleyen gönlün, sonu keder olan niyaz eteği boştur.) Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 2/4 Fall 2007 1335 Neşâtî Divanı'nda Söz Kalıpları Eteğine yüz sürmek: İstemez yüz sürdügüm dâmânına bâ'is 'aceb Eşk-i hûn-âlûd-ı dîde hâr-ı müjgânum mıdur (G/35-2) (Eteğine yüz sürmemi istemiyor. Acaba bunun sebebi, gözümün kanla karışık yaşı, kirpiklerimin dikeni midir?) Göğüs germek: Çak böyle neden yâre turup gögsüni germek Var ise yakındur senün iy mihr zevâlün (G/72-4) (Ey güneş, sırf böyle sevgiliye karşı göğsünü gerişin varsa, senin yerinden ayrılıp gitmen yakındır!) Gönül bağlamak: Bir gonceye dil baglayamaz oldı Neşâtî Sen lâle-ruhı seyr ideli şengül içinde (G/119-5) (Neşâtî sen lâle yanaklıyı neşe içinde seyredeli, hiçbir goncaya gönül bağlayamaz oldu.) Gözden geçirmek: Âlemi gözden geçür hem-dîde ol hurşîd ile Olma dil-beste yine ammâ cihânun nakşına (G/124-2) (Güneşle birlikte görüp âlemi gözden geçir. Ama yine de dünyanın hilesine aldanma.) Hevaya uymak: Gönül hevâya uyup ârzû-yı gurbete düşmiş Reh-i safâ diyerek hârzâr-ı hayrete düşmiş (G/58-1) (Gönül, nefsinin isteğine uyup gurbete çıkma arzusuna düşmüş. Safa, sevinç, kedersizlik yolu diyerek hayret çalılığına düşmüş.) İçi dışı bir olmak: “Biz kim misâl-i şîşe-i mey pâk-meşrebüz Birdür hemîşe bizüm derûn u bîrûnumuz” (G/54-2) (Biz, içki şişesi gibi temiz tabiatlıyız. Bizim içimiz dışımız, daima birdir.) İnsafa gelmek: Hemîşe tâ ki gelüp çarh gâhi insâfa Cihânı eyleye câm-ı keremle 'ayş -âbâd (K/24-39) (Ta ki felek bazan insafa gelip dünyayı daima kerem kadehiyle içilen bir yer etsin!) Kan ağlamak: Dirîg ol dem niçün kan aglayup ebr-i siyeh gamla Cihânun olmaya her sengi bir yâkût-ı rummânî (K/5-II/7) (Eyvah, o zaman kara bulut niçin gamla kan ağlayıp da dünyanın her taşını en değerli yakut haline getirmedi.) Yâd idüp lutfun Neşâtî derd ile kan aglasun Bu du'âyı eyleyüp vird-i zebân her subhgâh (K/17/IV-6) (Neşâtî, bu duayı her sabah vakti diline dolayıp lutfunu hatırlayarak dertle kan ağlasın.) Karalar bağlamak (Siyahlar giymek): Çıkup dûd-ı derûn-ı ehl-i mâtem evc-i gerdûna Siyehler geysün 'âlem şâm-ı hasret âşikâr olsun (K/5-III/3) Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 2/4 Fall 2007 1336 Ömer SAVRAN (Matem sahiplerinin gönül dumanı, göğün en yüksek noktasına çıkıp âlem karalar bağlasın, hasret akşamı belli olsun.) Kendini bilmek: Sen iken mazhar-ı kül nüsha-i esrâr-ı ezel Yine sen bilmeyesin kendüñi hayfâ nice bir (K/26-10) (Sen, bütünün mazharı, ezel sırlarının nüshası olduğun hâlde, yine kendini bilmeyeceksin. Yazık! Bu kendini bilmezlik ne zaman kadar devam edecek.) Kıyamet kopmak: Ne da'vâ kim kopa nev bir kıyâmet dahı ol demde Gele bir mertebe meydân-ı mahşer şûr u gavgâya (K/5-IV/8) (Bu nasıl bir iddia ki, o anda yeni bir kıyamet daha kopsun da şamata ve savaşa mahşer meydanı bir derece gelmiş olsun.) Kulak tutmak: Tut zemzeme-i nâya Neşâtî gibi gûşun Gör hâlet-i keyfiyyet-i esrâr-ı elesti (G/128-5) (Neşâtî gibi neyin nağmesine kulak ver de elest sırlarının hâlinin nice olduğunu gör.) Külâhını göğe (havaya) atmak: Atsa bin şevk ile arşa külehin mihr ile mâh İtse kuhsâra felek şîve-i raksı ta'lîm (K/9-6) (Güneşle ay bin şevkle külâhını arşa atsa, felek raks etme şeklini dağa öğretse!..) Mekân tutmak: Turfadur hâli dilün 'akl ile olmaz idrâk Ki süveydâda mekân tutmış iken bî-câdur (K/22-3) (Gönlün hâli tuhaftır, akılla anlaşılmaz… Zira o, kalbin ortasında mekân tutmuş olduğu hâlde yersizdir.) Mest etmek: Benüm kim her sözüm bir câm-ı pür-sahbâ-yı ma'nâdur N'ola mest itse rûh-ı pâk-i Nef'î-yi suhan-dânı (K/13-32) (Benim her sözüm, mana şarabıyla dolu bir kadeh gibidir. Güzel söz söyleyen Nef’î’nin temiz ruhunu mest etse, şaşılır mı?) Mest olmak: Gönül ki câm-ı mahabbetle mest olup kalmış Temâm cur'a gibi hâke pest olup kalmış (G/61-1) (Gönül, sevgi kadehiyle mest olup kalmış. Tam kadehin dibindeki tortu gibi toprağa düşüp kalmış.) Takat getirmek: Bir nigâh-ı gamzeye tâkat getürmezken gönül Günde bin tîr-i cefâya sînedâr olmak da güç' (G/16-3) (Gönül bir gamzenin bakışına güç yetiremezken, günde bin eziyet okuna karşı göğüs germek de zor.) Yüz sürmek: Kâm-bahşâ sen o şehsin ki olur bî-şübhe Yüz süren dergehüne nâ'il-i sad gûne murâd (K/7-22) Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 2/4 Fall 2007 1337 Neşâtî Divanı'nda Söz Kalıpları (Ey isteği lutf eden, şüphesiz sen, eşiğine yüz sürenin yüz çeşit murada erdiği bir sultansın.) Temeddüh tâ-be-key vakt-i du'âdur iy Neşâtî gel Ko lâfı sür yüzün bin cân ile dergâh-ı Mevlâyâ (K/10-49) (Ey Neşâtî, bu övünme ne zamana kadar sürecek? Gel, artık dua etme zamanıdır. Lâfı bırak, Allah’ın huzuruna bin canla yüzünü sür.) Sonuç Bu çalışmamızda, XVII. yüzyılda yaşamış Mevlevî şairlerimizden Neşâtî'nin, şiirlerinde görülen atasözleri, veciz ifadeler ve deyimleri örnekleriyle sunmaya çalıştık. Şair, klâsik şiirimizin sanat anlayışına bağlı kalarak, günlük konuşmadan ve halk dilinden alınma diyebileceğimiz kültürümüzü taşıyan bu söz kalıplarını, içinde bulunduğu edebiyat anlayışının müsaade ettiği ölçüde şiirlerinde yansıtmaya çalışmıştır. İncelememizle, hem şairin içinde yaşadığı yüzyılın şiir ve sanat anlayışı hem de o dönemin düşünce, anlayış ve değer ölçüleri hakkında, az da olsa, bir bilgi verdiğimize inanmaktayız. KAYNAKÇA Ali Fuat Bikan, “Sebk-i Hindi Çalışmaları”, Literatür Dergisi, (Eski Türk Edebiyatı I), Bilim Sanat Vakfı, S.9, İstanbul 2007. Esrar Dede, Tezkire-i Şu‘arâ-yı Mevleviyye, (haz. İlhan Genç), Ankara 2000. Haluk İpekten, Nâilî, Hayatı, Sanatı, Eserleri, Akçağ Yay. , Ankara 1999. Hatice Aynur, vd., Sözde ve Anlamda Farklılaşma, Sebk-i Hindi, (29 Nisan 2005 Bildiriler), Turkuaz, İstanbul 2006. İsmail Ünver, Neşâtî, Kültür Bakanlığı, Ankara 1986, s.8. Kemal Eyüboğlu (On Üçüncü Yüzyıldan Günümüze Kadar) Şiirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimleri 2, Doğan Kardeş Matbaacılık Sanayi A.Ş., İstanbul 1975. Mahmut Kaplan, Neşâtî Divanı, Akademi Kitabevi, İzmir 1996. Mustafa Safâyî, Nuhbetü’l-âsâr min fevâ’idi’l-eş‘âr,(Haz. Pervin Çapan), Atatürk Kültür Merkezi Yay., Ankara 2005. Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB. Yay., İstanbul 1979. Ömer Asım Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü 1 (Atasözleri Sözlüğü), İnkılap Yayınevi, İstanbul 1995. Ömer Savran, Neşâtî Divanı'nın Tahlili, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü: Basılmamış Doktora Tezi, Denizli 2003. Walter G. Andrews; Şiirin Sesi, Toplumun Şarkısı, İletişim Yay., İstanbul 2000. Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 2/4 Fall 2007