Academia.eduAcademia.edu
17. YÜZYIL ŞAİRLERİNDEN KAŞİF ES’AD EFENDİ Kaşif Es’ad Efendi; One of the Poets of the 17th Century Кашиф Эсад Эфенди поэт 17-го века Enes İLHAN * Gazi Türkiyat, Güz 2015/17: 85-97 Öz: Kâşif (d.?;ö.?) 17. yüzyılın önemli mutasavvıflarından Ümmî Sinan’ın halifelerindendir. Halvetiyye tarikatına olan mensubiyeti, kaleme aldığı eserler, Elmalı kültür coğrafyasında yetişmesi ve şi -irlerinde öne çıkan üslubu ile şair, bizce yüzyılın önemli şair mutasavvıflarındandır. Ancak şair ile ilgili, kaynaklarda kuşatıcı bilgiler bulunmamaktadır. Ayrıca şair hakkında halihazırda herhangi bir akademik çalışma yapılmamıştır. Onunla ilgili akademik bir çalışmanın gerçekleştirilmesi hem tasav-vuf ve tarikatlar tarihi için önemli bir ismin gün yüzüne çıkmasına vesile olacak hem de tasavvufi şiir katagorisinde değerlendirebileceğimiz bir şairin tanıtımına olanak tanıyacaktır. Dahası 17. yüzyılda Ümmî Sinan, Niyâzî-i Mısrî ve Sun’ullah Gaybî gibi Halvetî şairlerle temsil edilen genel planda ta-savvufi şiir ve özelde Halvetiyye şiiri, kendi poetik zeminini destekleyici önemli bir metne kavuşacak-tır. Çalışmamızda şairin hayatı, edebi kişiliği ve eserleri ile ilgili bilgi ve tespitler yer almaktadır. Anahtar Kelimeler: Kâşif, Dîvân, Tasavvuf Abstract: Kâşif is a follower of Ümmî Sinan who is important mystic of the 17th century. The poet is noteworthy with his books and excellent poetry style. However, in the sources related to the poet, the-re is no overarching information. In addition, about poet has not been any academic studies un-til now. As a result of the regulation of the academic study of the poet and introducing the poet's Di-van it will be introduced as an important poet for mysticism and religious history. Also sufi poetry or poetry of Halvetiyye in the seventeenth century which is represented by the strong poets such as Ümmî Sinan, Niyâzî -i Mısrî and Sun’ullah Gaybî will reach an important text supporting its poetry poetics. In this study, there are information about poet's the life, literary personality and works of art. Keywords: Kâşif, Dîvân, Mysticism Аннотация: Важный суфист 17-го века Кашиф был одним из халифов Умми Синана. По нашему мнению Кашиф своей принадлежностью к секте Халветие, своими произведениями, своей культурой которую он приобрел в Елмалы, своим единообразным образом в поэзии является одним из главных поэтов столетия. Однако в источниках нету достаточной информации о нем. Вместе с этим до сих пор нету научных исследований о поэте. Реализация научного исследования о нем позволит ознакомлению важной личности в истории мистики и религиозных сектов, а также будет способствовать ознакомлению поэта которого можно оценить в категории суффийской поэзии. А также в узком значении поэзия Халветие, в широком суффийская поэзия представленная Умми Синаном, Ниязи Мисрием и Сунуллах Гайбием в 17-м веке, получит важный текст который поддержет поэтический фундамент данной поэзии. В исследовании даются данные о жизни поэта, его литературная личность и произведения, а также общие выводы о его деятельности. Ключевые слова: Кашиф, Диван, Тасаввуф (Суффизм) * Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, Polatlı Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara/TÜRKİYE. [email protected] Gönderim Tarihi: 11.05.2015. Kabul Tarihi: 05.11.2015. 86 | Enes İl han / Ga zi Türki yat, G üz 2015/17: 85-97 GİRİŞ Halvet, Arapça bir kelime olup yalnızlık, tek başına olma, kendini toplumdan tecrid etme; tenha ve ıssız yerlerde yaşama anlamlarına gelmektedir (Uludağ 2012: 4). Tasavvuf litertüründe ise halvet, Şeyhin müridini, karanlık, dar ve dış dünyadan soyutlanmış bir yere, belirli bir süre ibadet ve zikirle vakit geçirmesi için koymasıdır (Cebecioğlu 1997: 321). Toplumdan uzaklaşma, ıssız bir köşeye çekilme, nefsiyle baş başa kalma ve ibadet ile meşgul olmaya vesile olmasıyla halvet, Sünni tarikatlarda başvurulan bir kişisel gelişim yöntemidir. Hz. Muhammed’in peygamberlik görevi gelmeden önce Hira mağarasına gidip inzivaya çekilmesi mutasavvıflarca halvetin, Hz. Muhammed tarafından da tasvip edildiğinin işareti olarak algılanır (Uludağ 1997: 386). Bu bakımdan halvet veya çile, tarikat içi uygulamaların temelini oluşturur. Halvete girme ve halvette kalma süresi kırk gün olduğundan buna “erbaine girmek” veya “çile çıkarmak” da denir. Salik halvette iken şeyh ziyaretine gelirse şeyhini ayakta karşılar, şeyhi oturunca oturur ve oturduktan sonra şeyhin sağ dizini öper. Halvete girmeden önce salik iki rekât şükür namazı kılmalıdır. Allah’a yaklaşma ve nefsini ıslah etme niyetiyle şeyhinin kendisi için önceden takdir ettiği ismi okumaya başlar. Gücü nisbetinde herhangi bir yere dayanmadan oturmalı ve işrak namazını kılıncaya kadar gece uyumamalıdır. Gücü yeterse uyumamalı, gücü yetmezse oturarak veya temiz bir nesneye dayanarak uyumalıdır. Uyandıktan sonra hemen abdest tazeleyerek tekrar zikre devam etmelidir. Süre doluncaya kadar bu usulle hareket etmeli ve halvetten çıktıktan sonra şeyhine gördüğü manevî halleri ve rüyaları anlatmalıdır (Tatcı 2013: 70). Tarikatları, halvet ve uzlet merkezli tarikatlar ile sohbet merkezli tarikatlar olarak ikiye ayıran araştırmacılar ilk gruba giren tarikatların başında Halvetiyye tarikatını göstermişlerdir. Halvetilik, Lâhican’da doğup büyüyen Ömer el-Halvetî’ye nispet edilen tarikatin adıdır. Ömer bin Ekmeleddin el-Gilânî el-Lahicî (ö.1349) amcası Ahî Muhammed Halvetî’ye (ö.1378) intisap eder amcasından sonra da irşad makamına geçer. Ahî Muhammed Halvetî İbrâhim Zâhid Geylânî’nin iki halifesinden biridir. Bu bakımdan Halvetiyye Zâhidiyye’nin bir kolu olarak da görülmektedir (Eraydın 2011: 24). ‘Bir süre irşad makamında kalan Ömer Halvetî, bir aralık Mısır’a, oradan da Hicaz’a gidip Hac farizasını yerine getirdikten sonra Sultan Üveys’in daveti üzerine Herat’a gider’ (Serin 1984: 71). Herat’ta bir müddet kalan Ömer Halvetî, Tebriz’e geçerek orada tarikat usulüne uygun pek çok mürid yetiştirir. Bir rivayete 750/ 1349 diğer bir rivayete göre ise 800/ 1397 tarihinde Herat’ta vefat eder. Halifeleri: Seyfeddin, Ebû Yezîd, Zahirüddin ve vefatında yerine geçen Ahî Emre’dir (Eraydın 2011: 389). Rivayetlere göre Ömer el-Halvetî bir gün bir çınar ağacı kovuğu görür ve orada aralıksız pek çok halveti eda eder. Gerek bu vaka gerekse halvete olan düşkünlüğünden dolayı “halvetî” sıfatı ona izafe edilir (Aktaş 2008: 68). Başka bir rivayete göre halveti çok sevmesinden dolayı amcası ve şeyhi Ali Muhammed bin Nuru’l-Halvetî’nin 17. Yü zyı l Şai rl eri nden Ka şi f Es’ad Ef endi | 87 lakabı halifesi olan Ömer el-Halvetî’ye intikal eder (Serin 1984: 71). Halvetî adının nereden geldiğine dair rivayetler çeşitli olsa da Ömer el-Halvetî’den sonra gelecek olanalara Halvetî lakabı geçecek ve ona bağlı olanların toplamından ibaret olan Halvetiyye tarikatı bu suretle kurulacaktır. Halvetiyye kelimesinin harfleri üzerinden de çıkarımlarda bulunanlar ve harflarin temsil ettikleri manaları açıklamaya çalışanlar olur. Sarı Abdullah Efendi Semertü’l-Fuâd isimli eserinde Halvetiyye kelimesindeki (H) harfinin Allah’tan başka her şeyin kalpten çıkarılmasına, (Lam) harfinin zikrin lezzetine, (Vav) harfinin zahir ve batını korumaya ve ahde vefaya, (Te) harfinin temkîne, (Yâ) harfinin kolaylığa karşı zorluğa ve (He) harfinin müşahedeye işaret ettiğini ifade etmektedir (Necefzade 1967: 144). Halvetiyye’nin teşkilatlanması ve tarikat erkânının tam manasıyla şekillenmesi, tarikatın ikinci kurucusu (pir-i sani) olarak isimlendirilen Yahya Şirvânî (ö. 1463) zamanında gerçekleşir. ‘Seyyid Yahya Şirvan’ın merkezi olan Şemahî’de doğar. Babası İmam Musa’nın torunlarındandır. Dedeleri doğduğu yerin nakibü’l-eşrafı (idareci) idi (Serin 1984: 72). Küçük yaşlardan itibaren ilimle iştigal eden Seyyid Yahya, dönemin önemli âlimlerinden dersler alır ve tahsilini Şamahı’da tamamlar. Şer’i ilimlerde mesafe kat eden Seyyid Yahya, aklı ve terbiyesi ile insanlar üzerinde olumlu tesirler bırakır. (Rıhtım 2005: 19) Bir ara müderrislik de yapan Yahya Şirvânî, Şeyh Sadreddin’e intisap eder ve şeyhin vefatına kadar yanından ayrılmaz. Şeyhin vefatından sonra Pirzâde’nin posta geçmesiyle Seyyid Yahya Bakü’ye göç eder. Vefatına kadar Bakü’de irşad ve tebliğ vazifesini sürdüren Seyyid Yahya, Halvetiliği müstakil bir tarikat haline getirir ve civar yörelere gönderdiği pek çok halife ile tarikatı yaymaya çalışır (Rıhtım 2005: 21). Tarikat, 1463’te Bakü’de Seyyid Yahya Şirvanî’nin vefatından sonra halifeleri vasıtasıyla, Anadolu, Balkan, Suriye, Mısır, Kuzey Afrika, Sudan, Habeşistan, ve Güney Asya coğrafyalarına yayılacaktır (Uludağ 1997: 394). Anadolu’da ilk Halveti tekkesi Amasya’da Seyyid Yahya Şirvânî’nin halifelerinden Pîr İlyas Halvetî (ö. 1429) tarafından kurulur. Ayrıca yine Seyyid Yahya Şirvânî’nin halifeleri olan Pîr Muhammed Erzincânî (ö. 1474), Dede Ömer Ruşenî (ö. 1487), Molla Ali Halvetî (ö. ?) ve Habib Karamânî (ö. 1497) ile Halvetilik Anadolu’nun muhtelif sahalarına yayılacaktır. Osmanlı’da ilk Halvetî şubeleri, Sadreddin Hiyâvî (ö. 860/ 1455)’nin halifelerinden Amasyalı Pîr İlyas Halvetî ve Zekeriyya Halvetî (ö.?) gibi şahıslar tarafından Amasya’da açılacaktır (Köse 2012: 31). 16. yüzyılda tarikatlar, medreseler ve bürokratlar arsındaki uyum Halvetiyye tarikatının Osmanlı coğrafyasında hızla yayılmasına yol açar. Osmanlı padişahlarının çoğunluğunun Halvetiyye müntesibi ya da Halvetiyye’ye ilgi duyduğu tespit edilmektedir (Şapolyo 2013: 501). Tüm bu sebeplerle Halvetiyye, 16. yüzyıldan Osmanlı Devleti’nin yıkıldığı 20. yüzyıla kadar, Osmanlı coğrafyasında en çok yayılan ve en çok müntesibi bulunan tarikat olur. Nitekim Halvetîlik için, tarikat doğuran tarikat manasına gelen tarikat kuluçkası veya tarikat fabrikası vb. deyimler kullanılır ve Halvetîliğin bu doğurgan yönüne işarette bulunulur (Aktaş 2008: 76). 88 | Enes İl han / Ga zi Türki yat, G üz 2015/17: 85-97 1. KÂŞİF ES’AD EFENDİ’NİN HAYATI Kâşif Es’ad Efendi’nin hayatı ile ilgili gerek biyografik kaynaklarda, gerek silsilenamelerde, gerekse mutasavvıf biyografileri ile ilgili yapılan akademik çalışmalarda kuşatıcı bilgilere ulaşılamamaktadır. Şairle ilgili bilgi veren iki kaynak tespit edilmektedir. Bunlardan ilki Osmanzade Hüseyin Vassaf’ın hazırladığı Sefine-i Evliya isimli eseri, diğeri Ömer Faruk Dinçel’in hazırladığı Tavşanlı Tarihi isimli kitabıdır. Sefine-i Evliya’ya göre şairin ismi Kâşif’tir (Vassaf 2014: 143). Ömer Faruk Dinçel’e göre şairin Kâşif haricinde Ahmed ismi de bulunmaktadır (Dinçel 2012: 188). Ancak Ömer Faruk Dinçel şairin Ahmed ismi ile ilgili herhangi bir delil ileri sürememektedir. Şairin Divan’ının giriş kısmında ‘Dīvān-ı Esrārü’l-Es‘adü’ş-Şehīr be-Kāşifü’l-Esrār Kuddise Sırruhu’ başlığı yer alır. Şairin kütüphanelerde bulunan eserlerinin yazma nüshaları ‘Kâşif Es’ad Halvetî’ adına kayıtlıdır. Ayrıca aşağıya divandan aldığımız örnek beyit ve bendde de Es’ad mahlasına rastlanmaktadır. Es’adā cehd eyleyüp iŝrine eyle iķtidā Bulasın dünyā vü ‘uķbāda beķā-ender-beķā Niçe yıllar sa‘y idüp medĥ eyleseñ bī-intihā Biñde bir vaśfın beyān itmekde dil ĥayrān ola Ol sebebden itdi rıĥlet Ĥaķķ ile bāķī ola Gitdi dünyādan Sinān Ümmī vedā‘ olsun aña (M. 5/ 6) Ŧāli‘ olur başına necm-i sa‘ādet Kāşifā Kim ki fehm eylerse cāndan bu kelām-ı Es‘ad’ı (G.530/ 5) Tüm bu bulgulardan hareketle şairin Kâşif haricinde Es’ad isminin de bulunduğunu söyleyebiliriz. Kâşif Es’ad Efendi’nin doğum ve ölüm tarihleri ile ilgili kaynaklarda herhangi bir bilgi yoktur. Ancak gerek kaynaklardan gerekse eserlerinden hareketle onun hangi dönemde yaşadığı tespit edilebilmektedir. Sefine-i Evliya’da şairin 1074/ 1664 tarihinden sonra meşhur olduğu söylenir (Vassaf 2014: 143). Şair divanının giriş kısmında divanını tertip tarihi olarak 1074/ 1664 tarihleri yer alır. Ayrıca şair, Kaşifü’l-Esrâr isimli eserinde H. 1079 (M.1669) Şevval ayında Karahisar’da başından geçen bir olayı anlatmaktadır. Tüm bu tarihlerden hareketle şairin 17. yüzyılın ikinci yarısında yaşadığı sonucuna ulaşmaktayız. Ömer Faruk Dinçel’e göre Kâşif Karahisarlıdır ve Tavşanlı’da bulunmuş ve oraya defnedilmiştir (Dinçel 2012: 188). Benzer ifadeler Sefine-i Evliya’da da geçmektedir (Vassaf 2014: 143). Kâşif Es’ad Efendi Ümmi Sinan’ın halifelerindendir. Elmalı’da Ümmî Sinan tarafından yetiştirilir ve ondan hilafet alarak memleketi olan Karahisar’a gelir. Karahisar’dan bilemediğimiz bir sebeple Tavşanlı’ya geçen şair Tavşanlı’da sonraları Kâşif Dede ismiyle anılacak olan Halvetî tekkesini kurar. Şair Tavşanlı’da vefat 17. Yü zyı l Şai rl eri nden Ka şi f Es’ad Ef endi | 89 eder ve şu an yerinde Meslek Yüksekokulu bulunan Barutçular mezarlığına defnolur. Kâşif Dede tekkesi uzun yıllar faaliyetlerine devam eder. Hamdi Dede, Hacı Ali ve Hacı Osman, Kâşif Efendi’den sonra tekkede faaliyete devam eden şeyhlerdir (Dinçel 2012: 188). Kâşif Es’ad Efendi Halvetiyye’nin Ahmediyye koluna mensuptur. Kâşif divanında yer alan ‘Pes imdi ba‘żı kelimāt-ı ŧayyibe-i ‘arşiyye ki cenāb-ı ĥaķ cell ü ‘alā ĥażretleri bu ‘abd-i ‘ācizüñ cemī‘ ‘acz ü ķuśūruyla lisānından bereket-i enfās-ı aśĥābu’l-silsiletü’ź-źehebiyye ve yümn-i himem erbābu’ŧ-ŧarīķatü’l-aĥmediyyetü’l-eĥadiyye ibtidā-yı sülūkından vaķt-i maķrūrına varınca bī-iħtiyār ibdā ve ižhār eylemiş idi dil-i perīşānum gibi perīşān ve her biri envār-ı bī-nişān idi’ ifadelerinden onun Halvetiyye’nin Ahmediyye şubesine olan men- subiyeti tespit edilmektedir. Şairin şeyhi 17. yüzyıl’ın önemli mutasavvıflarından Elmalılı şeyh Ümmî Sinan’dır. Kâşif Niyâzî-ı Mısrî ile aynı şeyhten el alır. Ümmî Sinân Antalya’nın Elmalı kazasındandır. 1563-1567 yılları arasında doğduğu tahmin edilen Ümmî Sinân 1657 tarihinde Elmalı’da vefat eder (Tatcı 2008: 211). Niyâzî-i Mısrî, Süleyman Hakîrî, Murtaza Ali Ziyâî, Selâmî Halil, Süleyman Hakîkî gibi pek çok mutasavvıf şair yetiştiren Ümmî Sinân ile ilgili Kâşif de divanında bir mersiye kaleme alır. Ħalk içinde adımuz şeyħdür faķīdür bizüm Līķ cümle ĥālimüz Ĥākk’ı ķaķıdur bizüm (G. 368/ 1) Kâşif Divanı’ndan yukarıya aldığımız örnek beyit şairin bir tarikat şeyhi olduğunun en önemli delilidir. Ayrıca aşağıya aldığımız örnek beyit şairin Ümmî Sinan’a olan mensubiyetini ve bağlılığını desteklemektedir. Źevķ-i ‘irfān-ı ĥaķīķiye irüşdük kesb ile Ĥamdüli’llāh Kāşifā Ümmī Sinānīlerdenüz (G.184/ 7) 2. KÂŞİF ES’AD EFENDİ’NİN EDEBİ KİŞİLİĞİ 2.1. KÂŞİF’İN ŞİİRE VE ŞAİRLİĞE DAİR GÖRÜŞLERİ Kâşif Divanının giriş kısmında iki varaktan oluşan bir mensur kısım bulunmaktadır. Burada Kâşif, şiire ve şairliğe dair görüşlerini ileri sürerek kullandığı bazı kelimeleri açıklama yoluna gider. Şair ilk olarak konuşma eyleminden bahseder. İnsanı, diğer varlıklardan ayıran en temel özelliği, konuşma yetisidir. Şair konuşmayı (nutku) dokuz mertebeye ayırır. Şaire göre bu dokuz mertebenin varacağı nihai nokta şiirdir. İnsan, ayırt edici özelliği olan konuşma eyleminin kemaline şiir ile ulaşır. ‘Tāsi‘an selāset- i vezn ü leŧāfet-i ŧab‘ıla ma‘nā-yı sekirin elfāż-ı şīrīn ile ŧarż-ı şi‘irde tercümān-ı lisān-ı ķudret olup tekellüm eyledigi maĥallidür’ ifadesinden onun konuşmanın en son mertebesi olarak şiiri gördüğü sonucunu çıkarabiliriz. Dokuzuncu mertebe, şiiri oluşturan dört ana öğenin de tespitidir. Buna göre şiir vezin, mana, söz ve kabiliyetin birleşiminden oluş- 90 | Enes İl han / Ga zi Türki yat, G üz 2015/17: 85-97 maktadır. Kâşif, şiirlerini oluşturan bu dört öğeden de manayı öne çıkarmaktadır. Tarikat dostlarına seslenen şair, onlardan sözlerinin kusurlarına takılmamaları ve mana aşığı olmaları temennisinde bulunur. Böylece şairin, şiirde manayı lafızdan bir adım öne çıkardığı hükmüne ulaşabildiğimiz gibi kendi şiirini değerlendirişine de tanık olmaktayız. Kâşif şiirlerini mana yönünden de iki kısma ayırır. Bunlardan ilki cem makamı olarak nitelendirdiği Hakk’ın ilim ve cemal ile tecelli eylediği vakitlerde yazdığı şiirlerdir. Diğerleri ise fark makamı olan beşeriyetin galip olduğu anlarda yazdığı şiirlerdir. Şair, ‘imdi yārān-ı ŧarīķate ve iħvān-ı ĥaķīķate mercūdur ki evvelā ķuśūr-ı elfāẓa nāẓır olmayalar ‘āşıķ-ı ma‘nā olalar ŝāniyen ĥāl-i cem‘ ü istiġrāķda śudūr iden kelimātı ĥāl-i farķ u iştiyāķda olanlara ķıyās eylemeyeler zīrā sālik-i ŧarīķ-i Ĥaķķ’uñ aĥvāli bir gūne olmaz ya cem‘ ü istiġrāka yā ĥāl-i iftirāk u cem‘ ĥālinde tercümān-ı ĥaķ olup pertev-endāz-ı kemālāt iderler aña nāz dirler farķ ĥālinde ‘acze müte‘alliķ kelāma müte‘ayyid olurlar aña niyāz dirler pes ĥāli cem‘ didigim feyyāż-ı mutlāķuñ ‘ilm ü cemāl yüzinden tecellī eyledügi vaķtīdür ĥāl-i farķ didügüm sāliküñ beşeriyyeti ġalebesi vaķtidür’ ibareleriyle fark makamı ile cem makamında söylediği şiirleri birbirine karıştırmamaları ve şiirlerinde yer alan söz kusurlarına takılmamaları ricasında bulunur. Şaire göre şiir ilham ile vücuda gelir. Şiir için gerekli olan mana, Allah katındadır ve ilham ve keşif ile hakikat manası şairin kalbine gelir. Kudret ve hakikat ilminin mahalli evliyaların kalbidir ve bu kalbin anahtarı âşıkların dilleri ve şairlerin ibareleridir1. Mana, arş hazinesinin incileridir ve şiir âlemlere rahmettir. Şair şiiri, arş incileri ve başlı başına bir keramet olarak göstererek hem şiire kutsiyet atfetmekte hem de ilham ve keşfe işaret etmektedir. Nitekim şiir yazma ve divanını oluşturma serüveninden bahsederken yine bu ilham ve keşfe işarette bulunarak gayb âleminden kalbine gelen bir nida ile şiirlerini yazmaya başladığını söyleyecektir2. Şiire dair görüşlerinden yola çıkarak Kâşif’in şaire dair görüşlerini de çıkarabiliriz. Bu bağlamda şair, Kur’an ilmine vakıf olup, Arapça ve Farsça dillerini bilecek, zahir ilimlerden nasibini alacak, tasavvuf erbabının ibarelerini bilip onlarla konuşabilecek ve tarikata mensup olarak tarikat yolundan gidenlere tabi olacaktır3. Şiiri arş katından gelen bir ilham olarak gören Kâşif için şair, her şeyden önce ilhama ve keşfe açık olan kişidir. Bu özelliklere sahip olmayanlar için şiir son derece zahmet verici bir uğraştır. 1 2 “…kenz-i ķudret ü ħazīne-i ‘ilm-i ĥaķīķat ķalb-i evliyādur anuñ miftāĥı elsine-i ‘uşşāķ-ı şeydā ve ‘ibārāt-ı şu‘arādur…” “…işbu sene-i mübārekede biñ yetmiş dördinci recebü’l-müreccebde ‘ālem-i ġaybden bir nidā-i ġaybī vāķıf-ı ķalbde bir śadā-yı berķī irişüp bu cerīdeye cümlesin tertīb…” 3 “….yine ma‘lūmuñ olsun ki i‘tibār cihetinden nuŧķuñ daħi ŧoķuz mertebesi vardur evvelā ibtidāī nuŧuķdur ki eŧfāl söylerler kemāl-i mertebe taķrīre ķādir degül ancaķ baba ana gibi ma‘a-hāzā kelām nedür bilmez ŝāniyen bir miķdār babaya anaya ‘ilim geldigi vaķt tekellüm eyledügi ve kendüye lāzım ŧa‘ām u şarābdan istid‘ā eyledigi dem söyledigi maĥallidür ŝāliŝen ziyādece büyüyüp her nesneyi kemāliyle edā itdigi ve nef‘ ü żarardan aña āgāhlıġı maĥallinde tekellüm eyledügidür rābi‘an ma‘lūma virilüp hīce ve Kur’ān oķıdıġı maħāric ile ‘ilim geldigi maĥalde ‘alā ŧarīķü’t-teźkār tekellüm eyledügi maĥaldür ħāmisen kelām-ı ‘Arabī bā-kelām-ı Fārisī oķuyup kendi lisānında ma‘nā nedür anı edā eylemege ķādir oldıġı demidür sādisen ‘ilm-i ẓāhirden behre-mend olup ŧarīķ-i meşāyiħe sülūkla ĥaķīķat semtine āgāhlıġa irüşdigi maĥalde kelimāt-ı mutaśavvıfaya gūş u hūş ile tekellümi vaķtidür sābi‘an ma‘ānī-i Ķur’ānī ĥaķāyıķ ve deķāyıķ ile edā-yı şīrīne ķudreti maĥalli tekellümidür ŝāminen bu cümleden meleke-i taĥķīķ irişüp erbāb-ı sülūk u eśnāf-ı aśĥāb-ı śu‘lūkuñ mezāhibini ve kemālātını fehm ü imtiyāz ü i‘tibārāt-ı laŧīfe ve tedķīķāt-ı şerīfeye ķudreti maĥalinde tekellümidür….”. 17. Yü zyı l Şai rl eri nden Ka şi f Es’ad Ef endi | 91 Ayrıca, çok şiir ezberleme ile şair olunamayacağını ifade eden Kâşif, böylelerinin akıllarında tuttukları şiirlerle şair geçinen kaba kimseler olduklarını söylemektedir. Divanının dibace kısmından aşağıya aldığımız ifadeler onun şaire dair görüşlerini içermektedir. Künde ġāyetde belā eblehe zaĥmetdür şi‘r Ħūşe-gīri ile şā‘ir geçinendir ġāvī 2.2. KÂŞİF ES’AD EFENDİ’NİN ETKİSİNDE KALDIĞI ŞAİRLER - Kâşif-Hâfız-ı Şîrâzî Kâşif şiirlerini oluştururken, tespit ettiğimiz kadarıyla bazı şairlerin etkisinde kalmıştır. Bunların başında Fars şairlerinden Hâfız-ı Şîrâzî gelmektedir. Hâfız’ın divanındaki ile gazelin ilk beyti olan; Elâ yâ ehhuhessâkî! Edir ke’sen ve nâvilhâ Ki aşk âsân numûd evvel, velî uftâd muşkilhâ (Kanar 2011: 42) beytine Kâşif, Kâşifü’l-Esrâr isimli eserinde üç varak tutarında şerhte bulunur. Ayrıca Hafız Divanı’nda yer alan: Müjde ey dil ki diger bâd-ı sabâ bâz âmed Hüdhüd-i hoşhaber ez tarf-i Sebâ bâz âmed (Kanar 2011: 424) beyti ile başlayan gazeline nazirede bulunur. Aşağıdaki beyit söz konusu nazire şiirden alınmıştır. Müjde ey dil ħaber-i ķāfile-sālār āmed Bū-yı ħāk-i der-i dil-dār-ı vefā-dār āmed (G.77/ 1) Hâfız haricinde Kâşif’in etkisinde kaldığı en çok etkisinde kaldığı şairden en aza doğru sırasıyla şöyledir: - Kâşif- Yunus Emre Yunus Emre Gel iy dervîşlik isteyen eydem sana n'itmek gerek Şerbetleri elden koyup aguyı nûş itmek gerek (Tatcı 2013: 194) Kâşif Es’ad Cānum senüñ ‘āşıķlaruñ sensüz bugün n’itmek gerek Her kim beni ister ise varlıġı terk itmek gerek (G.278/ 1) 92 | Enes İl han / Ga zi Türki yat, G üz 2015/17: 85-97 Yunus Emre Benem zârî kılan şol yâre karşu Gönülden cân viren dildâre karşu (Tatcı 2013: 372) Kâşif Es’ad Ķo rüsvāy olayum ol yāre ķarşu Melāmet olayum dil-dāre ķarşu (G.442/ 1) Yunus Emre Severem ben seni cândan içerü Yolum ötmez bu erkândan içerü (Tatcı 2013: 373) Kâşif Es’ad Bir sözüm var söylesem mi cism ile cāndan içeri Şöyle gizli gizlili ki sırr-ı pinhāndan içeri (G.527/ 1) - Kâşif- Nesîmî Nesîmî Dil-berâ zülfün şebinde mâh-ı tâbân gizlidir Anberîn zülfünde dâ’im anber-efşân gizlidir (Ayan 1990: 103) Kâşif Es’ad Dil-berā vechüñde ol çāh-ı zeneħdān gizlidür Yūsuf-ı ‘uşşāķa anda bend ü zindān gizlidür (G.92/ 1) Nesîmî Ne Sidredir ki boyundan kıyâmet oldu fâş Görün kıyâm ile kaddin bu Sidrenin şâbâş (Ayan 1990: 201) Kâşif Es’ad Sırrıñı ey dil bu ħalķa eyleme beyhūde fāş ‘Ārife pesdür işāret ġāfile itme ŧuŧaş (G.380/ 1) - Kâşif- Sun’ullah Gaybî Sun’ullah Gaybî Kendözini bilmeyen ĥayvān degüldür yā nedür 17. Yü zyı l Şai rl eri nden Ka şi f Es’ad Ef endi Ādemi ĥaķ bilmeyen şeyŧān degüldür yā nedür (Kemikli 1998: 287) Kâşif Mürşide dil virmeyen ĥayvān degüldür yā nedür Ĥaķķ’a münķād olmayan şeyŧān degüldür yā nedür (G.127/ 1) Sun’ullah Gaybî Ẕākir olan ķande ise ġāfil ü ebleh olur Ĥāżırı ġā’ib śanan nādān degüldür yā nedür (Kemikli 1998: 287) Kâşif Ħalķa sālūslık satup zu‘mınca ‘ārifdür bilen Ehl-i Ĥaķ yanında ol nādān degüldür yā nedür (G.127/ 3) - Kâşif- Bağdadlı Rûhî Bağdadlı Rûhî Yuf ħarına dehrüñ gül ü gülzārına hem yuf Aġyārına yuf yār-ı cefā-kārına hem yuf (Ak 2000: 62) Kâşif Yuf dehr-i denīnüñ dem-i devrānına śad yuf Seyyārına yuf şems-i dıraħşānına śad yuf (K. 1/ 1) Bağdadlı Rûhî Gör zāhidi kim śaĥib-i irşād olayın dir Dün mektebe vardı bugün üstād olayın dir (Ak 2000: 53) Kâşif Gör eblehi kim maĥrem-i esrār olayın dir Nādānlıġıla Ĥaķķ’a ħaber-dār olayın dir (G.175/ 1) Bağdadlı Rûhî Ey diyenler dehrden bir nesne yoķ cāndan leźīź Cān nedür başdan kim ola la‘l-i cānāndan leźīź (Ak 2000: 120) Kâşif Var mıdur ‘ālemde hīç bir nesne bu cāndan leźīź | 93 94 | Enes İl han / Ga zi Türki yat, G üz 2015/17: 85-97 Cān nedür kim ola bir dem vech-i cānāndan leźīź (G.87/ 1) Bağdadlı Rûhî Ey göñül keŝretde ķalduñ śaĥib-i ĥāl olmaduñ Gerçi yanduñ nār-ı firķatle velī ķāl olmaduñ (Ak 2000: 172) Kâşif Ŧālibā taķlīde düşdüñ śāĥib-i ĥāl olmaduñ ‘Āteş-i ‘aşķ ile çoķ yanduñ daħi ķāl olmaduñ (G.288/ 1) - Kâşif- Hayâlî Bey Hayâlî Bey Cihān-ārā cihān içindedir arayı bilmezler Ol māhiler ki deryā içredir deryāyı bilmezler (Tarlan 1992: 107) Kâşif Şular kim ehl-i śaĥrādur nedür deryāyı bilmezler Olar kim ehl-i deryā oldılar śaĥrāyı bilmezler (G.113/ 1) - Kâşif- Fuzûlî Fuzûlî Eyle ser-mestem ki idrâk etmezem dünyâ nedür Ben kimem sâkî olan kimdür mey-i sahbâ nedür (Ayan 2014: 379) Kâşif Mest-i cām-ı ‘aşķ olaldan bilmezem śahbā nedür Meclis-i ‘işret nedür yā bāde-i ĥamrā nedür (G.136/ 1) Fuzûlî Kad enâre’l ışku li’l uşşâki minhâce’l-hüdâ Sâlik-i râh-ı hakîkat ışka eyler iktidâ (Tarlan 2009/ 15) Kâşif Ķad bedet min-şemsi ke’si’l-ġaybi envāru’l-hüdā Ķalb-i ‘uşşāķ oldı envār ile ħurşīd-i đuĥā (G.5/ 1) - Kâşif- Şah İsmâil Hatâ’î Hatâ’î 17. Yü zyı l Şai rl eri nden Ka şi f Es’ad Ef endi | 95 Biz ezelden tā ebed meydāne gelmişlerdenüz Şāh-i Merdān ‘aşķuña merdāne gelmişlerdenüz (Cavanşir 2006: 396) Kâşif İķtiżā-yı ‘aşķıla meydāna gelmişlerdenüz Ŧūtiyüz āyīne-i insāna gelmişlerdenüz (G.182/ 1) 3. ESERLERİ Dîvân: Kâşif, bu eserini, 1664 yılında tamamlamıştır. Eser mürettep bir divandır. Kâşif divanına, şiir ve şair üzerine görüşlerini bildirdiği ve şiirlerinde geçmekte olan bazı kavramları hangi manalarda kullandığını ifade ettiği dibace niteliğinde bir bölüm ile başlamaktadır. Şairin divanı 1 müstezad, 2 bahr-i tavil, 6 kaside, 39 musammat ve 550 gazelden oluşmaktadır. Gazellerinde alfabedeki pe, je ve çe harfleri haricinde tüm harfler kullanılmıştır. Divanın, biri Almanya Berlin Devlet Kütüphanesi’nde diğeri Milli Kütüphane’de olmak üzere iki nüshası bulunmaktadır. İki nüshanın da müstensihi Muhammed Emin Tevfik Efendi’dir. Nüshaların yazı biçimi de aynı olup nüshalar arasında herhangi bir fark tespit edilememiştir. Kâşifü’l-Esrâr: Şairin 14 varaklık bu eseri divanı ile aynı cilt içerisinde olup divanından önce gelmektedir. Kâşif bu eserinde tevhid, vahdet-i vücut ve aşk gibi tasavvufun önemli konularının yanı sıra Halvetî ve Celvetî tarikatlarının özellikleri, tarikat adabı, şeriate ve sünnete riayet, nefsin terbiyesi ve seyr-i süluk vb. birtakım hususi konular üzerinde de durmaktadır. Özellikle, aşk bahsinde temel aldığı Hâfız-ı Şirâzî’nin divanının gazeller kısmının ilk beytine yapmış olduğu 3 varak tutarında şerh dikkat çekicidir. Ayrıca mutasavvıfların temel aldığı önemli hadislerden biri olan ‘küntü kenzen mahfiyyen fe-ahbebtü en ‘urefe fe-halektü’l-halka li-u‘refe’ (Yılmaz 2013: 396) hadisini de şerh etmiştir. Kâşif, eserinin sonlarına doğru Karahisar’da başından geçen seyr-i sülukla ilgili bir olayı anlatmaktadır. Eserde bahsedilen konuları destekleme düşüncesiyle şair, ayet ve hadislerden yararlanmakla beraber, Nesîmî, Selâmî, Hüdâyî, Mevlânâ, Gaybî ve Yunus Emre gibi mutasavvıfların şiirlerinden alıntılar da bulunmaktadır. SONUÇ Kâşif Es’ad Efendi 17 yüzyılın mutasavvıf şairlerindendir. Ümmî Sinan’ın onun şeyhi olması şairin önemini artırmaktadır. Ümmî Sinan’ın halifeleri olan Niyâzî-i Mısrî, Ahmed Matlâî ve Çavdaroğlu Müftî Derviş vb. önemli mutasavvıf şairler, akademisyenlerce gerçekleştirilen araştırmalardan ortaya çıkarılmakta ve tanıtılmaktadır. 96 | Enes İl han / Ga zi Türki yat, G üz 2015/17: 85-97 Ancak Ümmî Sinan’ın yetiştirdiği mutasavvıf şairler içerisinde en hacimli divana sahip olan Kâşif Es’ad Efendi üzerine herhangi bir araştırmada bulunulmamış ve şimdiye kadar şairle ilgili bir çalışma gerçekleştirilmemiştir. Üstelik kaynaklarda da şairle ilgili yer alan bilgiler yetersizdir. Karahisarlı olan şair Elmalı’da Ümmî Sinan’dan hilafet alarak memleketi Karahisar’a oradan da Tavşanlı’ya geçer. Şair Halvetiyye’nin Ahmediyye koluna mensup olup Tavşanlı’da sonraları Kâşif Dede adıyla anılacak tekkesini kurar ve burada vefat eder. Dîvân ve Kâşifü’l-Esrâr isimleri ile ik esere sahip olan şair, divanının giriş kısmında şaire ve şiire dair görüşlerini ifade edip şiirlerinde kullandığı bazı kavramları açıklama yoluna gider. Şiirlerini yazarken tespit edebildiğimiz kadarıyla Hâfız-ı Şîrâzî’nin, Yunus Emre’nin, Nesîmî’nin, Sun’ullah Gaybî’nin, Fuzûlî’nin, Bağdatlı Rûhî’nin, Hayâlî Bey’in ve Hatâ’î’nin etkisinde kalır. KAYNAKÇA AK, Coşkun (2000), Bağdatlı Rûhî Hayatı, Edebi Kişiliği ve Divan’ından Seçmeler, Bursa: Gaye Kitabevi. AKTAŞ, Ziya (2008), Tasavvufta Halveti Yolu, İstanbul: Alem Yayıncılık. AYAN, Hüseyin (1990), Nesîmî Divanı, Ankara: Akçağ Yayınları. AYAN, Hüseyin (2014), Fuzûlî Leylâ vü Mecnûn, İstanbul: Dergah Yayınları. CEBECİOĞLU, Ethem (1997), Tasavvufi Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul: Ağaç Kitabevi. DİNÇEL, Ömer Faruk (2012), Tavşanlı Tarihi, Tavşanlı: Tavşanlı Kaymakamlığı Yayınları. ERAYDIN, Selçuk (2011), Tasavvuf ve Tarikatlar. İstanbul: İFAV Yayınları. KANAR, Mehmet (2011), Hafız Divanı, İstanbul: Ayrıntı Yayınları. KÂŞİF ES’AD. Divân-ı Kâşif, Almanya Milli Kütüphanesi, Türkçe Yazmaları, No: Ms. or. oct. 2718. vr. 20b-147a. KÂŞİF ES’AD. Kâşifü’l-Esrâr, Almanya Milli Kütüphanesi, Türkçe Yazmaları, No: Ms. or. oct. 2718. vr. 1a-19b. KEMİKLİ , Bilal (1998), Sunullah Gaybi Divanı, Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. KÖSE, Fatih (2012), İstanbul Halveti Tekkeleri, İstanbul: İFAV Yayınları. Osmânzâde Hüseyin Vassâf (2014), Sefîne-i Evliyâ, (Haz. M. Akkuş, A. Yılmaz), İstanbul: Kitabevi Yayınları. RIHTIM, Mehmet (2005), Seyyid Yahya Bakuvî ve Halvetîlik, Bakü: Kısmet Yayıncılık. Sarı Abdullah Efendi (1967), Semeretü’l-Fuad, (Haz. M. H. Tutya), İstanbul: Neşriyat Yurdu Yeni Şark Maarif Kütüphanesi. SERİN, Rahmi (1984), İslam Tasavvufunda Halvetilik ve Halvetiler, İstanbul: Petek Yayınları. ŞAPOLYO, Enver Behnan (2013), Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul: Milenyum Yayınları. TARLAN, Ali Nihat (1992), Hayâlî Divan, Ankara: Akçağ Yayınları. 17. Yü zyı l Şai rl eri nden Ka şi f Es’ad Ef endi | 97 TARLAN, Ali Nihat (2009), Fuzûlî Divanı Şerhi, Ankara: Akçağ Yayınları. TATCI, Mustafa (2013), Halveti-Şabani Yolunun Adabı Miyar-ı Tarikat, İstanbul: Hu Yayınları. TATCI, Mustafa (2013), Yunus’un Gül Bahçesinden, Ankara: TOBB Yayınları. TATCI, Mustafa (2008), Elmalı’nın Canları, İstanbul: Hu Yayınları. YILMAZ, Mehmet (2013), Kültürümüzde Ayetler ve Hadisler, İstanbul: Kesit Yayınları. ULUDAĞ, Süleyman (2012), “Halvet”, Keşkül Dergisi, c. 23, s. 4-10. ULUDAĞ, Süleyman (1997), ‘Halavetiyye’, Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. 17, İstanbul: TDV Yayınları, s.393-395.