Eskiyeni 53 (Haziran 2024), 661-685
Araştırma Makalesi
https://doi.org/10.37697/eskiyeni.1412647
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış
Buket Ataman
0000-0002-3180-8454
Diyanet İşleri Başkanlığı, Sivas, Türkiye
ror.org/007x4cq57
[email protected]
Öz
Abdüllatif Harpûtî, 19. yüzyılda Türkiye’yi temsil eden ve kelâm ilminde yenilikte ilk somut
adımı atan yeni ilm-i kelamcıdır. O, İslâm’ı naklî ve aklî delillerle savunmayı hedeflemiştir.
Böylece kelâmda metot bakımından yenilenmeyi öngörmüştür. Harpûtî, İslâm itikadına
zarar verecek hususları hikmet vasıtasıyla bertaraf etmek istemiştir. Onun Kâdî Beyzâvî’den
naklettiği hikmet tanımında bu amaçlar açıkça görülmektedir. O, hikmeti şek ve şüpheyi
izâle etmek amacıyla kesin ilim ifade eden burhanlar ve ikna edici hatâbi ve zannî deliller
anlamında yorumlamıştır. Harpûtî, kelâmda kullanılan burhan ve delilleri hikmet olarak
değerlendirmiştir. O, hikmete o kadar önem vermiştir ki İslâm’ın hikmet üzerine bina
edildiğini iddia etmiştir. Hikmete yüklediği fonksiyonla Kur’an’ı ve Sünneti şerh etmeyi,
dinin sırlarına ulaşmayı amaçlamıştır. Hikmet vasıtasıyla dinin tüm halk kitlelerine nüfuz
edebileceğine inanmıştır. Ona göre böylece hem avam hem de havas özelliğine sahip olan
insanlar dinden nasiplenecektir. Hikmeti bir metot olarak ele alan Harpûtî, hikmetin
kuşatıcı, işlevsel ve irşada yönelik özelliğini vurgulamıştır. Harpûtî’nin hikmet tanımının
kelâm ilminin gâyesini destekler mahiyette olması kelâm ilmi ile hikmet arasındaki
münasebetin açık bir tezâhürüdür. Aynı zamanda hikmetin şüpheyi izale eden kesin ilim
özelliği, delil ve burhanlarla ikna edici hitaplar barındırması kelâmın da gâyeleri arasında
yer almaktadır. Hikmeti mantık kuralları çerçevesinde değerlendiren Harpûtî, hikmet
vasıtasıyla akıl ve bilim arasında ilişki kurmuştur. Bunun somut örneğine Tenkîhu’l-Kelâm
eserinde yer alan “İlm-i Hey’et ile Kütüb-i Mukaddese Arasında Zahirî Hilafın Tevcih ve
Tevfîki Hakkında” risâlesinde rastlanmaktadır. Bu risâlesinde vahiy ve bilim arasında
münasebet kurmuş, heyet ve hikmet ilmi üzerinde önemle durmuş, geçmişe dönük birtakım
astronomi teorilerinden bahsetmiş ve bunları âyetlerle destekleyerek, İslâm’ın bilim ile akla
karşı olmadığını ispatlamaya çalışmıştır. Harpûtî, her fırsatta tabiat ilimlerine ve bilimsel
gerçeklere yer vermiş, Allah’ın kudretini ve hikmetini vurgulamıştır. O, Kur’an’dan birtakım
âyetleri bilimsel verilerle ilişkilendirmiştir. Böylece dindeki hikmetlere dikkat çekmek
istemiştir. O, bilime hizmet eden tüm insanlığı İslâm’a hizmet portalında düşünmüştür. Bu
ister kâfir ister müslüman eliyle olsun. Ona göre İslâm’a hizmet, hikmettir. Hem de bu asırlar
boyu devam edecek bir hikmettir.
Anahtar Kelimeler
Kelâm; Abdüllatif Harpûtî; Din ve Bilim İlişkisi; Hikmet; Yöntem
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
662 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
Öne Çıkanlar
• Bu çalışmada Abdüllatif Harpûtî’nin hikmet anlayışı incelenmektedir.
• Hikmet; din, bilim ve akıl arasında en önemli vasıtadır.
• İnanç fark etmeksizin insanlık isteyerek veya istemeyerek İslâm dinine hikmet
vasıtasıyla hizmet etmektedir.
• Şek ve şüpheleri izâle eden ve kesin burhan mesabesinde olan hikmet, kelâm ilminin
gâyesiyle aynı paraleldedir.
• Hikmet, tüm halk kitlelerini kuşatan irşat metoduyla şümullü ve fonksiyonel hale
gelmektedir.
Atıf Bilgisi
Ataman, Buket. “Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış”. Eskiyeni 53 (Haziran 2024),
661-685.
Makale Bilgileri
Geliş Tarihi
Kabul Tarihi
Yayım Tarihi
Hakem Sayısı
Değerlendirme
Etik Beyan
Benzerlik Taraması
Etik Bildirim
Çıkar Çatışması
Finansman
S. Kalkınma Amaçları
Lisans
31 Aralık 2023
14 Haziran 2024
30 Haziran 2024
İki İç Hakem - İki Dış Hakem
Çift Taraflı Kör Hakemlik
Bu çalışmanın hazırlanma sürecinde etik ilkelere uyulmuştur.
Yapıldı – Turnitin - intihal.net
[email protected]
Çıkar çatışması beyan edilmemiştir.
Herhangi bir fon, hibe veya başka bir destek alınmamıştır.
CC BY-NC 4.0
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Eskiyeni 53 (June 2024), 661-685
Research Article
https://doi.org/10.37697/eskiyeni.1412647
An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī’s Understanding of Wisdom
Bukat Ataman
0000-0002-3180-8454
Presidency of Religious Affairs, Sivas, Türkiye
ror.org/007x4cq57
[email protected]
Abstract
ʿAbd al-Latīf al-Kharpūṭī is a modern theologian based in Turkiye in the 19th century and
took the first concrete step to introduce new ilm al-kalām. He aimed at defending Islam
using both rational (‘aql) and narrative (nass) evidence, thereby envisioning a
methodological renewal in kalām. Using wisdom, al-Kharpūṭī wanted to eliminate the issues
that would harm the Islamic faith through wisdom. Such objectives are evident in the
definition of wisdom, he quoted from Qādī Bayzāwī. He interpreted wisdom in the sense of
demonstrations (burhan) that express certain knowledge and rhetorical (khitabī) and
falsifiable (zannī) proofs in order to eliminate doubt and uncertainty. Al-Kharpūṭī
considered the demonstrations and evidences used in kalām as wisdom. He attached so
much importance to wisdom, and he claimed that Islam was built on wisdom. With the
meaning he attributed to wisdom, he aimed to interpret the Qurʾān and Sunnah and to
uncover the secrets of religion. He believed that through wisdom, religion could reach great
masses of people. In this way, both the common (hawas) and elite (ʿavām) people would
benefit from religion. He used wisdom as a method and emphasized its encompassing,
functional and enlightening characteristics. The fact that al-Kharpūṭī’s definition of wisdom
supports the purpose of the science of kalām is a clear manifestation of the relationship
between the science of kalām and wisdom. At the same time, wisdom’s characteristic of
precise knowledge that eliminates doubt and its persuasive appeals with evidence and
demonstrations are also among the goals of kalām. Evaluating wisdom based on the rules of
logic, al-Kharpūṭī established a relationship between reason and science through wisdom.
A concrete example of this can be found in his treatise “On the Tawjīh and Tawfīq of the
Apparent (Zahirī) Dispute Between ‘Ilm al-Hay’at and Qurʾāb al-Muqaddasa” and in his work
Tanqīh al-Kalām. In this treatise, he established a relationship between revelation and
science, emphasized the science of hayat and wisdom,, mentioned some earlier
astronomical theories, and tried to prove that Islam was not opposed to science and reason
by supporting them with verses. Al-Kharpūṭī often referred to natural sciences and
scientific facts and emphasized the power and wisdom of Allah. He associated various verses
from the Qurʾān with scientific informations, thereby drawing attention to the wisdom in
religion. Al-Kharpūṭī considered all humanity in the service of science as a portal of service
to Islam, regardless of whether it is through the hands of a disbeliever or a Muslim. For him,
service to Islam is wisdom, and it is this wisdom that will continue for centuries.
Keywords
Kalām; ʿAbd al-Latīf al-Kharpūṭī; Relationship between Religion and Science; Wisdom;
Method.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
664 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
Highlights
• This tudy aims to examine ʿAbd al-Latīf al-Kharpūṭī’s understanding of wisdom.
• al-Kharpūṭī believes that wisdom is the most important mediator between religion,
science and reason.
• According to al-Kharpūṭī, humanity, regardless of faith, willingly or unwillingly serves
the Islamic religion through wisdom.
• Wisdom concords well with the goals of kalām since it not only dispels doubt and
mistrust but also serves as demonstration.
• Wisdom becomes comprehensive and functional through the method of guidance that
encompasses all masses of people.
Citation
Ataman, Buket. “An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī’s Understanding of Wisdom”.
Eskiyeni 53 (June 2024), 661-685.
Article Information
Date of submission
Date of acceptance
Date of publication
Reviewers
Review
Plagiarism checks
Conflicts of Interest
Grant Support
Complaints
S. Development Goals
License
31 December 2023
14 June 2024
30 June 2024
Two Internal & Two External
Double-blind
Yes – Turnitin - intihal.net
The Author(s) declare(s) that there is no conflict of interest
No funds, grants, or other support was received.
[email protected]
CC BY-NC 4.0
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış • 665
Giriş
Bu makalede Abdüllatif Harpûtî’nin bazı eserleri perspektifinde hikmetle ilgili
görüşlerine yer verilecektir. Makalede asıl amacımız Harpûtî’nin hikmete neden önem
verdiğine ve hikmetle ulaşmak istediği hedeflere işaret etmektir. Ayrıca onun kelâm ilmi ile
hikmet arasında kurduğu bu güçlü münasebetin önemine vurgu yapmaktır. Harpûtî ile ilgili
daha önceki çalışmalarda Harpûtî’nin hayatı ve eserlerine, kelamî görüşlerine, tefsir
anlayışına, yeni ilm-i kelam dönemindeki faaliyetlerine ve İslâm düşüncesindeki yenilik
arayışları minvalindeki konulara yer verildiği görülmektedir. Biz ise bu makalede
Harpûtî’nin hikmet anlayışını uygun bir metotla bazı eserlerinden faydalanarak ortaya
koymaya çalışacağız.
Harpûtî, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında oluşan yeni ilm-i kelâm dönemi
kelâmcısıdır. Bu yeni ilm-i kelâm dönemi adından da anlaşılacağı üzere yenilenme
düşüncesiyle gündeme gelmiştir. İşte kelâm ilminde yenilik hareketi olarak bilinen bu
dönemin Türkiye coğrafyasındaki en önemli temsilcilerinden biri de Harpûtî’dir. 1
Harpûtî, kelâm ilminde yenilik anlamında ilk somut adımları atmıştır. Çünkü o,
müteahhirin kelâm dönemini geride bırakarak yeni kelâm hareketi içinde yeni metotlar ve
farklı deliller geliştirmeyi hedeflemiştir. Bu hedeflerin belirlenmesinde 19. yüzyılda bilimsel
gelişme ve ilerlemelerin yoğun bir şekilde yaşanması ve birtakım felsefi cereyanlar etkili
olmuştur. 2 Yeni ilm-i kelâm dönemi mütekellimi olan Harpûtî, tüm bu gelişmeler karşısında
hikmet vasıtasıyla İslâm itikadını burhan ve delillerle savunmak istemiştir. O, bu minvalde
birtakım eserler ve risâleler yazmıştır. 3
1. Harpûtî’de Hikmetle Hedeflenenler
Yeni ilm-i kelâmda hikmet kavramının özel bir yeri olduğu şüphesiz yadsınamaz.
Hikmet, özellikle yeni ilm-i kelâmcıların üzerinde hassasiyetle durduğu ve içeriği yeni
muhtevalarla özenle doldurulan bir kavram olmuştur. Yeni ilm-i kelâm döneminde İslâm
inancı, hikmet perspektifinde zamanın şartlarına göre yeniden yorumlanmıştır. Bu
dönemde özellikle tabiat kanunları arasındaki mutlak sebep-sonuç ilişkisinin ve katı
determinizmin kabul görmesi bu evrilmeye sebep olmuştur. 4 Determinizme kapı aralayan
katı ve kuralcı sebep sonuç ilişkisi yani nedensellik yeni ilm-i kelâmcıları harekete geçiren
etken olmuştur. Amaç; mâkul bir izahla evrendeki ve mahlûkattaki düzenden hareketle
Allah’ın yaratmasını, ilahi fiillerini hikmet kavramı üzerinden inşa etmek, din ile bilimi
uzlaştırmak ve ispatı vacip ile ilgili yeni deliller sunmaktır. 5
Harpûtî’nin de içerisinde yer aldığı yeni ilm-i kelam döneminde hikmet kavramıyla
kâinattaki yaratılış, düzen ve işleyiş yeniden ilahi düzlemde anlamlandırılmak istenmiştir.
Buradaki anlamlandırma hikmet düşüncesi üzerinden beşerin yeni delil ve burhanlara
ulaşma çabasıdır. Böylece hikmet, tefekküre kapı aralayan, gereksiz tevilleri bertaraf eden
bir açılımın yansıması olmuştur. Hikmet, 19. yüzyılın şartlarına göre bilimin verilerini de
dikkate alarak modern batı felsefesinin ürettiği cereyanlara uygun açıklamalar yapma
1
2
3
4
5
Mehmet Salih Gecit, “Son Dönem Temsilcileri Bağlamında Yeni İlm-i Kelam Hareketi”, Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi 9/46 (Ekim 2016), 934.
M. Sait Özervarlı, Kelâmda Yenilik Arayışları (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2019), 87.
Cağfer Karadaş, Ana Hatlarıyla Kelâm Tarihi (İstanbul: Ensar Yayınları, 2014), 285-286.
Özervarlı, Kelâmda Yenilik Arayışları, 42.
Özervarlı, Kelâmda Yenilik Arayışları, 160.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
666 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
ihtiyacının bir ürünüdür. Hikmetle hedeflenen şey, din ve aklın birbirine hasım olmadığını
aksine birbiriyle örtüştüğünü kanıtlamaktır. 6 Akıl ve vahyin membalarının bir olduğu ve
birbirlerine asla hasım olamayacakları hikmet ekseninde açıklığa kavuşturulmak
istenmiştir.
2. Hikmet Kavramı ve Harpûtî’nin Hikmet Tanımı
Harpûtî’nin Tenkîhu’l-Kelâm eserinde Cürcânî’den alıntı yaptığı hikmet tanımı, “eşyanın
hakikatlerini, vücutta oldukları hal üzere beşer kudreti nispetinde araştıran nazari bir ilimdir”
şeklindedir.7 Anlam itibariyle geniş bir yelpazeye sahip olan bu kavram, hem nazari hem de
teorik yapıya sahiptir. Hikmetin insana kudreti oranında araştırma imkânı vermesi bu ilmin
fiili boyutuna yani işlevsellik alanına da yönelik olduğunun bir göstergesidir. 8 Hakikâtlerin ve
sebeplerin insan gücü nispetinde araştırılmasına olanak sağlaması bunun kanıtıdır.
Harpûtî’de hikmetin ne anlama geldiğini görebilmek için ilk önce bu kavramın semantik
anlamının ne ifade ettiğine bakmanın doğru olacağı düşüncesindeyiz. Hükm, hâkimiyet,
hükümet, muhakeme, mahkeme, hakîm hak gibi kelimelerle aynı kökten gelen hikmet
kavramı alıkoymak, vurmak, sakındırmak anlamlarında kullanılmaktadır. 9 “En iyi ilim
vasıtasıyla en iyi şeyin bilinmesi” 10; hukuki bir hükümde âdil olmak, eşyanın hakikâtini
olduğu gibi bilmek ve gereğine göre hareket etmek 11; ilimlerin ve eşyanın en faziletlisini, en
üstün olanını nitelemektedir. 12 Bilme, anlama manalarında ilim ve fıkıh ile eş anlamlıdır.
Dengeli olma, orta yol üzerinde bulunma, adâlet anlamlarına gelmektedir. 13 İnsanın gücü
nispetinde nesnelerin hakikatlerini kavrama ve mahiyetini bilme becerisidir. Sözün
gereksiz lafızlardan uzak olması yanında akla uyumlu özlü söz 14 anlamında da kullanımı
bulunmaktadır. Hikmetin zıttı sefehtir. Sefeh ise, sözde ve fiilde isabetsizlik anlamındadır.
Hikmetin karşıtı olan bir terim olarak yer almaktadır. 15 Hikmet, Allah hakkında
kullanıldığında hakîm sıfatıyla eşyayı en iyi bilen, yerli yerince ve amaca uygun olarak
yaratan anlamında kullanılmaktadır. İnsan hakkında kullanıldığında ise bilgi sahibi, hikmet
sahibi, iyi, hayırlı ve güzel şeyleri yapma, varlıkları bilme, akıllı ve becerikli kimse
anlamlarına gelmektedir. Hikmet kavramının hikmetli manasında kullanımı olan hakîm ise
iyileştirmek kastıyla bir şeyi düzelten ve hüküm veren hükümran, her şeyi doğru bilen,
güzel yapan doğru ve kesin karar veren anlamındadır. 16
Hikmet bazı kavramlarla ilişkilidir. Hikmetin ilim ve marifet yönü onu kuru ve dağınık
bilgi olmaktan uzaklaştırmaktadır. Böylece hikmet ve bilgi münasebeti oluşmaktadır.
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
Bayram Ali Çetinkaya,“İzmirli İsmail Hakkı”, XIX. Yüzyıl’dan Günümüze Çağdaş İslâm Düşünürleri, (ed.), Kemal
Sözen vd., (İstanbul: Divan Kitap, 2017), 102.
Seyyid Şerîf Cürcânî, Ta’rîfât, çev. Abdülaziz Mecdî Tolun (İstanbul: Litera Yayıncılık, 2021), 64.
Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredat fi Garîbü’l-Kur’an, çev. Yusuf Türker (İstanbul: Pınar Yayınları, 2007), 423-424.
İsfehânî, el-Müfredat, 126.
İbn Manzûr, Lisânü’l-‘Arab (Beyrut: Daru Sadr, 2011), 15/30.
Muhammed Murtazâ ez-Zebîdî, Tâcü'l-‘arûs (Mısır: Matbaatü’l-Hayriyye, 1306), 8/243.
İsfehânî, el-Mu’cemu’l-Muğîs, haz. Abdülkerim el-Azbavi (Medine: Daru’l-Medine, 1986), 477-478.
İlhan Kutluer, “Hikmet”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1998),
17/518.
Cürcânî, et-Ta’rîfât, 29-30.
Bekir Topaloğlu - İlyas Çelebi, “Sefeh”, Kelâm Terimleri Sözlüğü (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2009),
140.
Muhammed Ali b. Ali et-Tehânevî, Keşşâfü Istılâhâti’l-Fünûn, thk. Ali Dahruc (Lübnan: Mektebetü Lübnan, 1996),
1/501.
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış • 667
Hikmet bağlamında yapılan bir iş veya fiilde gâye bulunmaktadır. Bu veçhiyle hikmet ile
gâye bağlantılıdır. Hikmet; içeriğinde birçok maddi ve manevi, dünya ile ahirete yönelik
menfaatleri barındırmaktadır. Hikmette zorunlu fayda olmamasına rağmen hikmete uygun
olan fiil veya işte uzun veya kısa zamana yönelik faydalanılabilecek maslahatlar
bulunmaktadır. Böylece hikmet ve fayda ilişkisi tezahür etmektedir. Hikmetli fiilde varlıklar
ve olaylar arasında irtibatın bulunması yadsınmaz bir gerçektir. Çünkü ancak bu şekilde her
şey, yerli yerinde ve olması gerektiği yerde nizâmını korumaktadır. 17
3. Hikmetin Dindeki İşlevi
Harpûtî’ye göre hikmet; şeriatın açıklaması, şeriatın esrarı ve din-i mübin-i İslâm’ın
üzerine bina edildiği bir hakikâttir. 18 O, hikmet kavramını açıklarken “Rabbinin yoluna
hikmetle çağır” 19 âyetinden hareketle bu kavramı peygamberin İslâm’a davetinde
uyguladığı ve kullandığı bir metot olarak ele almıştır. Harpûtî, “Hikmet, müminin yitiğidir.
Nerede bulursa onu alır” hadisinden hareketle ümmetin hikmet vasıtasıyla hakikat
arayışına teşvik edildiğini savunmaktadır. O, ümmetin eski âlimlerinin; filozofların felsefe
ve hikmetlerini tetkik etmelerini, hak ve hakikâte uymayan yönlerini reddetmelerini, Kitap
ve Sünnete uyan taraflarını karşılaştırıp uygun hale getirmelerini ve bunların Kitap ve
Sünnetin açıklamalarında kullanmalarını, dinin sırlarını ve hakikâtlerini izah noktasında ele
almalarını hikmet olarak değerlendirmiştir. 20
Harpûtî gibi çağdaş selefiyyenin temsilcilerden Muhammed Abduh ise, hikmeti ahlâkî
davranışların belirlenmesinde ve yönlendirilmesinde etkinliği olan sadece teorik
tartışmalardan, hayal ve tasavvurdan ibaret olmayan bilgi olarak tanımlamıştır. Abduh’un
öğrencisi olan Reşîd Rıza da hikmeti, insanın iradesini hayra ve faydalı amele sevk eden
doğru bilgi şeklinde yorumlanmıştır. 21 Görüldüğü üzere Harpûtî, Muhammed Abduh ve
Reşîd Rıza hikmetin amelî boyutuna önem vermiştir.
4. Hikmet ve Kelâm’ın Gâyesi
Harpûtî’nin Heyet-i Cedidenin Eflak Bahislerini Kur’an Nasları ile Tevcih ve Tevfiki’ne dair
müstakil bir risâlesinde Kâdi Beyzâvî’den nakletmiş olduğu hikmet tanımı önemlidir. Şöyle
ki; “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et” 22 âyeti minvalinde yapmış olduğu
hikmet tanımı, “Şek ve şüpheyi izâle ederek kesin ilim ifade eden kesin delil ve burhanlar
ile; mev’ıza-i haseneyi ikna edici hitaplar ve müessir ibretler, yani hatâbî olan zannî deliller”
şeklindedir. 23 Harpûtî’nin adı geçen risâlesinde Kâdi Beyzâvî’den nakletmiş olduğu bu
tanımda hikmeti, mantık ilmi kuralları çerçevesinde değerlendirdiğini görmekteyiz.
Hikmetin şek ve şüpheyi izâle eden kesin ilim kapsamında tanımlanması hayli dikkat
çekicidir. Burada hikmetin şek ve şüpheyi izâle eden tereddütten ve kararsızlıktan uzak
tutma özellikleri vurgulanmaktadır. Böylece sağlam ve kuvvetli deliller vasıtasıyla ilimde
kesinlik derecesine ulaşmada hikmete işlevsel bir görev yüklenmektedir. Yukarıda
17
18
19
20
21
22
23
Süleyman Uludağ, İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2018), 13.
Harpûtî, Kelâm Tarihi, 133.
en-Nahl 16/125.
Harpûtî, Kelâm Tarihi, 133.
Muhammed Abduh - Muhammed Reşîd Rıza, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Hakîm-Tefsîrü’l Menâr, çev. Mehmet Erdoğan - Ali
Rıza Temel vd. (İstanbul: Ekin Yayınları, 2011), 3/75-76.
en-Nahl 16/125.
Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş (İstanbul: Damla Yayınevi, 2021), 297.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
668 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
Muhammed Abduh’tan verilen hikmet tanımı da Harpûtî’nin bu düşüncesiyle
örtüşmektedir. Abduh da Harpûtî gibi hikmeti hayal ve tasavvurlardan ibaret olmayan bir
ilim olarak tanımlayarak hikmeti şek ve şüphelerden uzak tutmuştur. Aslında hikmet ile şek
ve şüphelerden arındırılmak istenen şey, İslâm akîdesidir. Kelâm ilminin gayesine
baktığımızda hikmetin önemi apaçık görülmektedir. Çünkü hikmet, kelâm ilminin gâyesiyle
tam anlamıyla örtüşmektedir. Kelâmın gâyesine bakıldığında şunların hedeflendiği
görülmektedir: Yüce Allah’ın varlığı, sıfatları, fiilleri ve peygamberlerin doğruluğu
hakkında deliller üretmek 24, Ehl-i Sünnet akîdesini korumak ve bu akîdeyi bozmak isteyen
sapkınlara karşı koymaktır. 25 Cürcânî ise, kelâm ilminin gâyesini şöyle açıklamaktadır:
İnsanı imanda taklitten kurtarıp tahkîk ve yakîn (kesin bilgi) derecesine yükseltme, itikadî
meseleleri delilleriyle öğreterek inanç esaslarını, batıl ve yanlış taraftarların ileriye
sürdükleri şüphelerle sarsıntıya uğramaktan koruma, bâtıl ve inkârcılara karşı kuvvetli
deliller sunarak onları susturma, sağlam ve kuvvetli bir inanç ile amelde ihlas ve samimiyeti
artırmadır. 26 Kelâm ilminin gâyesine yönelik tanımları incelediğimizde Harpûtî’nin hikmet
tanımının yapılan tanımlarla mükemmel bir uyum içerisinde olduğunu görmekteyiz. Öyle
ki; Harpûtî’nin hikmeti şek ve şüpheyi izâle eden kesin ilim kapsamında değerlendirmesi,
hikmetin kelâm ilminin gâyesine ulaşmasında ne denli önemli olduğunu göstermektedir.
Harpûtî, tahkîk ve kesin bilgi kapsamında değerlendirilen hikmeti, kelâm ilminin
gâyesine ulaşmasında özellikle vurgulamıştır. Onun hikmet tanımında üzerinde durduğu
diğer önemli husus, şüphelerin izale edilmesini delil ve burhanlara dayandırmasıdır.
Harpûtî bu tanımla hikmete kesin delil ve burhan olma görevini yüklemektedir.
Harpûtî’ye göre hikmet, kesin ve yakîn bilgiye ulaşmada vasıta görevini yüklenen bir
araçtır. Hikmet, bu görevini kesin deliller oluşturarak yerine getirmektedir. Çünkü bu
şekilde şüphelerden izale olunmakta ve yakîn ile tahkîk derecesine ulaşılmaktadır. Böylece
Harpûtî’ye göre, hikmet derecesine ulaşan bilgide şüphenin bulunması mümkün değildir.
Yukarıda kelâm ilminin gâyesi adı altında vermiş olduğumuz örnek şahsiyetlerin hikmet
tanımlarında da anlaşılacağı üzere kelâm ilminin gâyesi zaten bu değil midir? Harpûtî’nin
hikmet tanımı kelâm ilminin gâyesin ile aynı paraleldedir. Böylece Harpûtî’de kelâm ilminin
gâyesi hikmet vasıtasıyla hedefe ulaştırılmak istenmektedir. Taftazânî’ye göre, kelâm ilmi,
kesin delilerle dinî akîdeleri bilmedir. 27 Taftazânî’nin de kelâm ilmine yönelik yapmış
olduğu bu tanımında Harpûtînin kendisiyle aynı paralelde olduğu görülmektedir.
Harpûtî, hikmet ile akîdeyi şüphelerden ve iç huzuru bozan vehimlerden arındırmayı
amaçlamıştır. O, hikmeti kelâm ilminin gâyesine göre tanımlamıştır. Böylece dini akâidi
İslâmiyyeyi ispat etmek için hikmet vasıtası ile hüccetler, deliller ve burhanlar ortaya
koymayı gâye edinmiştir. İşte bütün bunlar hikmet vasıtasıyla yapılmak istenmiştir. Çünkü
hikmetle ulaşılmak istenilen amaç, şek ve şüpheleri izâle ederek imanı taklitten kurtarmak,
tahkik ve yakîn derecesine ulaştırmak, sağlam itikat üzerine ihlaslı amellerin yapılmasını
sağlamaktır. Harpûtî’nin yaptığı hikmet tanımında kelâm ilminin maksatlarını
gerçekleştirmek için hikmetin ne kadar elzem bir kavram olduğu görülmektedir. Bu ilmi,
24
25
26
27
Ebû Hamîd el-Gazzâlî, el-İktisat fi’l-itikat İtikatta Doğru Yol, nşr., Osman Demir (İstanbul: Akif Matbaa, 2018), 12.
Ebû Hamîd el-Gazzâlî, el-Munkizu Mine’d Dalâl (Ankara: Elis Yayınları, 2020), 6.
Seyyid Şerif Cürcânî, Şerhu’l-Mevâkıf (Kahire: Dâru’t-Tıbâati’l Âmira, 1325), 1/23.
Sa‘deddin et-Taftâzânî, Makâsıdu’l-kelâm fî ‘akâidi’l-İslâm, çev. İrfan Eyibil (İstanbul: Bilnet Matbaacılık ve
Yayıncılık, 2019), 1/5.
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış • 669
yani hikmeti mantık kuralları çerçevesinde değerlendiren Harpûtî, kesin delilleri ve
burhanları hikmetin olmazsa olmaz temel argümanları arasında zikretmiştir.
5. Hikmet ve Delil İlişkisi
Harpûtî’nin, hikmet tanımında kullandığı burhan, b-r-h kökünden türemiştir.
Berraklaştırmak, açıklığa kavuşturmak ve delil getirmek anlamındadır. Kur’an-ı Kerim’de
ise hak ile batılı birbirinden ayıran kesin delil anlamında kullanılmaktadır. 28 Aklî delilin
kesin olabilmesi için bütün öncülleri zarûriyat veya yakîniyyat türünden olmalıdır. Böyle
bir delil ancak burhan adını almaktadır. Akli deliller içinde kesin olanı sadece burhandır.
Nakli delilin kesin olabilmesi için hem sabit oluşu hem de mânâya delâleti kesinlik arz
etmektedir. 29 Harpûtî’nin hikmeti delil ve hüccet anlamında ele aldığı görülmektedir. Ona
göre, gerçek bilgiye ve doğruya ulaşmada öncü unsurlardan biri olan burhanın hikmette
önemli görev üstlendiği apaçıktır.
Harpûtî, delil ve burhanları mev’iza-i hasene’yi ikna edici hitaplar şeklinde kullanmıştır.
Mev’iza: tezkir, irşad, nasihat, tebşir ve inzâr anlamlarında kullanılan bir terimdir. Bir
topluluğa dini ve ahlâkî konularda nasihat etmek, dinleyenlerin kalplerini iyiliğe ısındıracak
sözler sarf etmek, uhrevi mükâfata dair teşvikte ve azaba dair ikazlarda bulunmaktır. 30 O,
irşad, öğüt, nasihat anlamlarına gelen mev’izayı, hikmet çerçevesinde değerlendirmiş ve
hikmete halkı irşat noktasında önemli misyon yüklemiştir.
6. Hikmet ve Mev’iza İlişkisi
Harpûtî’nin hikmet tanımında kullandığı mev’iza kavramı, Mecâlisu’l-Envâri’l-Ehadiyye
ve Mecâmiu’l-Esrâri’l-Muhammediyye eserine de yansımıştır. Çünkü bu eser, nitelik olarak
mev’iza türündendir. Onun, Beyazıt Camii müderrisliği yaptığı sırada telif ettiği söz konusu
eser, otuz sekiz dersten oluşmuştur. Eserde, konuyla bağlantılı âyet ve hadislerden örnekler
yansıtılmakla birlikte sahabe ve Ehl-i Sünnet’ten görüşlere de yer verilmektedir.
Harpûtî’nin mev’iza türündeki bu eseri ilmî altyapıya sahip olmayan halk kitleleri için
kaleme alınmıştır. Eserin içeriğinde kıssalar ve hikâyeler bulunmaktadır. 31 Harpûtî’nin 1306
yılında bitirdiği mev’iza türündeki bu eser, “Abdüllâtif” ismi ile Türkçe’ye çevrilmiştir. Eseri
incelediğimizde insanı tembellikten ve atâletten kurtarma, dünya ve ahiret mutluluğuna
ulaştırma sadedinde hikmetli nasihatler verildiği görülmektedir.
Harpûtî, Mecâlisu’l-Envâri’l-Ehadiyye ve Mecâmiu’l-Esrâri’l-Muhammediyye eserine
hamdele ve salvele ile başlamakta ve devamında iman, tevhit, itikat, abdest, namaz, oruç,
zekât, hac gibi ibadet konularına yer vermektedir. Devamında Hz. peygamberin fazileti,
sünnetin önemi, birtakım haklar ve bazı günlerin faziletine dair bilgileri içermektedir. Son
bölümde ise tevbe - istiğfar, ölüm ve ahiret ahvalinden bahsetmektedir. O, bu eserini hikmet
metodunu kullanarak halkın (avam) irşadına yönelik yazmıştır. Bu zaviyeden baktığımızda
kelâmda hikmetin nasıl işlevsellik kazandığı somutlaşmaktadır. Böylece o, hikmeti
insanların hak ve hakikâte yönelmesinde fonksiyonel hale getirmeyi amaçlamıştır. Tüm
bunlardan hareketle mev’iza özelliğindeki hikmetin sadece havasa yönelik ilim olmadığı
28
29
30
31
Yavuz, “Burhan”, 6/429.
Yusuf Şevki Yavuz, “Delil”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
1994), 9/137.
Cürcânî, “et-Taʿrîfât”, 29-30.
Yar, “Abdüllatif Harpûtî ve Yeni Kelâm İlmi”, 242.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
670 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
aynı zamanda halka yönelik bir ilim olduğu yönünde değerlendirme yapmamız
mümkündür. Bu sayede hikmet vasıtasıyla halka yönelik dini bilgiler irşat edilmiştir.
Hikmetin irşat yöntemiyle ilişkilendirilmesini yeni ilm-i kelamcılarından Muhammed
Abduh’ta da görmekteyiz. Abduh, Kur’an’ın ahlakı güzelleştirme, ruhu cehaletten kurtarma,
marifet burcuna yükseltme, insana saadet yollarını gösterme özelliklerini vurgulayarak
dinde irşadın hakîm olan rolüne dikkat çekmiştir. 32 Kur’an’a irşat mesabesinde yaklaşan
Abduh, hikmeti irşad ile ilişkilendirmiştir. Yine yeni ilm-i kelamcılardan biri olan Mevdûdî,
(öl.1903/1979) hikmeti dinin inceliklerine vâkıf olma, dinin prensiplerini idrak etme, dinin
irşatları üzerinde derûnî düşüncelere dalma, istikâmet üzere basiret ve marifetle bilinçli bir
şekilde şuurlanma olarak tanımlamaktadır. 33 Görüldüğü üzere Harpûtî’nin hikmet
kavramına yüklediği anlam muhtevası, diğer yeni ilm-i kelâmcılarla aynı paralelde
seyretmektedir.
Harpûtî, hikmetin tanımında müessir ibretler kavramı üzerinde durmuştur. İbret, abr
kökünden gelen bir kelimedir. Görünenden görünmeyene geçmek, nesnelerin veya
olayların dış yüzünden hareketle iç yüzünü kavramaya çalışmaktır. İbret, aynı zamanda
olayların hikmetini kavramaya çalışma, ders alıp doğru sonuca ulaşma ve doğru sonuca
uygun davranma biçimidir. 34 Burada hikmet ve ibret kavramları arasında ilişki
kurulmaktadır.
Harpûtî,
Mecâlisu’l-Envâri’l-Ehadiyye
ve
Mecâmiu’l-Esrâri’lMuhammediyye eserinde yer yer ibretli menkıbelere de değinmiştir. Örneğin orucun
hikmetini açıklarken ibretli bir menkıbe sonucu kulun Rabbiyle arasında geçen nefis
mücadelesi anlatılmıştır. Burada oruç ibadeti nefsin arzularını kırma, nefsi terbiye etme,
nefis ile mücadele etme gibi birtakım hikmetlere dayandırılmıştır. 35
7. Hatâbi ve Zannî Deliller Perspektifinde Havas ve Avamda Hikmet
Harpûtî mev’iza özelliğindeki Mecâlisu’l-Envâri’l-Ehadiyye ve Mecâmiu’l-Esrâri’lMuhammediyye eserinde hatâbi olan zannî delilleri kullanmıştır. Hatâbi olan zannî deliller,
zarûri bilgi ifade eden kesin aklı delilleri anlamaktan aciz olan halk kitlelerini ikna etmek
için oluşturulan kıyaslardır. Hatâbi deliller, hatiplerin geliştirdikleri delillerdir. Öyle ki bu
deliller, halkı hem dinî hem de dünyevî hususlarda faydalı işler yapmaya sevk etmek ve
zararlı işlerden sakındırma amaçlıdır. 36 Harpûtî’nin Kâdî Beyzâvî’den yansıtmış olduğu
hikmet tanımında hikmete muhatap olan iki grubu ayırt ettiği görülmektedir. O, hikmet
yoluyla yapılan davetlerden birinin havassa diğerinin ise avam tabakaya yönelik olduğunu
belirtmiştir. Bu iki grup, kendine ait özelliklerine göre Harpûtî nazarında hikmetten pâye
almıştır. Burada tüm halk kitlelerini kuşatan bir hikmet anlayışı görülmektedir. Böylece
Harpûtî, hikmet aracılığı ile iki gruba da önem vermektedir. Onun hikmete ulaşmada havas
ve avam kitlelerine yer vermesinin somut örneğini, Şeyhzâde’nin (öl.951/1544) aynı
paraleldeki görüşlerini yansıtmasından da anlamaktayız. Söyle ki; Harpûtî’ye göre
32
33
34
35
36
Muhammed Abduh, “Tefsire Mukaddime”, çev. İsmail Cerrahoğlu, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
5/14 (1956), 184.
Ebu’l A’lâ Mevdûdi, İslâm Dünyası Uygarlığı, çev. Çetin Manisalı (İstanbul: Adım Yayınları, 1989), 109-110.
Süleyman Uludağ, “İbret”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
2000), 21/367.
Abdüllatif Harpûtî, Abdüllatif Tercümesi, çev. Ali Rıza Kaşeli (İstanbul: Osmanlı Yayınları, Gül Neşriyat, 2016), 114.
Yusuf Şevki Yavuz, “Hatâbe”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
1997), 16/443.
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış • 671
Şehyzâde, İslâm’a davetin iki halk kitlesini kuşatan metotla yapmasının sebebini şöyle
açıklamaktadır. Birinci kısım olan havas: Âlimler ve hakîmler gibi tefekkür ehli ve istidlâl
kabiliyeti yüksek, aslî gerçeklerle kesin bilgilere talip olan insanlara hitap etmek içindir.
İkinci kısımda değerlendirilen avam tabakası ise, havasın özelliklerine ve kabiliyetlere sahip
olmayıp daha çok dış duyularının alanı içinde kalan insan grubu içindir 37 şeklinde
değerlendirme yapmaktadır. Şehyzâde örneğinde de üzerinde durulan ve Harpûtî’de de
gözden kaçmayan bu ayrım, dini hitap şekli olarak karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü üzere,
Harpûtî’nin mev’iza türündeki bu eseri daha çok avam sınıfındaki insanlara hak ve hakikatin
vaaz ve irşat tekniği ile sunulması tarzındadır. Muhatap kişilerin bilgi ve kültür
seviyelerinin dikkate alınması, hikmetin önemi haiz bir metot olduğunu açık bir şekilde
göstermektedir.
8. İlm-i Hey’et ile Kütüb-i Mukaddese Arasında Zahirî Hilafın Tevcih ve Tevfîki Hakkında
Risâlesi ve Hikmet
Harpûtî’nin “İlm-i Hey’et ile Kütüb-i Mukaddese Arasında Zahirî Hilafın Tevcih ve
Tevfîki Hakkında” Risâlesinde hikmete dair açıklamalarında Zemahşerî’den (öl.538/1144) de
alıntıların yer aldığı görülmektedir. “Sana yeni doğan ayları sorarlar, de ki onlar insanlar
için vakit ölçüleridir.” 38 Dini delillerin özelliklerini ele alırken Zemahşerî’yi örnek veren
Harpûtî, bu âyet eşliğinde Zemahşerî’nin görüşünü zikredip kendine göre dayanak
oluşturmaktadır. Âyette, yeni doğan ayların oluşumu ile ilgili soru ayın mahiyet ve
oluşumuna dair olduğu halde bunun hakkında cevap verilmemiştir. Burada sadece insanlar
için pratikte fayda sağlayan şeylerden bahsedilmiştir. Örneğin Ay’ın oluşumu ve
görüntüsünden çıkarılan pratik fayda, vakit tayini şeklinde izahlar yapılmasıdır. Sorunun
cevabının halkın çoğunluğu tarafından da anlaşılacağı aşikârdır. Aksi halde heyet ilminin
inceliklerinden sayılan ayın mahiyeti ve oluşumundan bahseden cevaplar verilmiş olsaydı
bu metot hikmete münasip olmayacaktır. 39
Harpûtî’nin hikmete davette iki kısma ayırdığı insan grubunu Zemahşerî’de de açıkça
görmekteyiz. Bu âyetin tefsirinde havastan ziyade avamın anlayacağı dilde soruya cevap
verilmesi pratik fayda gözetildiğinin göstergesidir. Hikmetin fayda rolüne oldukça dikkat
çekilmektedir. Yeni ilm-i kelâm mütekellimlerinin hikmetin mahiyetini oluştururken fayda
rolünü önemsediği de bilinmektedir. Yeni ilm-i kelâm mütekellimlerinden İzmirli İsmail
Hakkı’nın (öl. 1869/1946) ibadetlerin hikmetini ele alırken fayda ve maslahat argümanları
üzerinde oldukça durduğu görülmüştür. O, örneğin zekâttaki hikmetle elde edilen faydayı,
fakirlerin ihtiyacını gidermek ve onlara iyilik etmek şeklinde yorumlamıştır. 40 Buradaki asıl
amaç, şeriattaki hikmetleri görünür hale getirmek ve şeriatın mükemmelliğini gözler önüne
sermektir.
Harpûtî’nin Tenkîhu’l-Kelâm eserinin sonunda yer alan İlm-i Hey’et ile Kütüb-i
Mukaddese Arasında Zâhirî Hilafın Tevcih ve Tevfîki Hakkında Risâlesi birçok hikmetleri
yansıtması açısından son derece önemlidir. O, bu risâlesinde astronomi alanında eski
dönemlerde hâkim olan genel kanaatleri örneğin Fahreddin Râzî (öl. 606/1220), Zemahşerî,
37
38
39
40
Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, 298.
el-Bakara 2/189.
Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, 298.
İsmail Hakkı İzmirli, Yeni İlmi Kelâm, sad. Sabri Hizmetli (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2018), 394.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
672 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
Âlûsî (öl. 1270/1854) ve Kâdî Beyzâvî gibi İslâm âlimlerinin görüşlerini ele almıştır. Risâle
söz konusu bu İslâm âlimlerinin heyet ilmine dair yorumlarından, konuyla ilgili âyetleri
tefsir edişlerinden, modern çağdaki ilmî yaklaşımlarından ve bunlara karşı geliştirilen
metotlardan oluşmaktadır. 41
Harpûtî’nin bu makalesini incelediğimizde hikmet üzerinden din ve bilimi uzlaştırmak
istediği görülmektedir. O, adı geçen makalede güneş, ay, yer, gök, yıldızlar ve bunlara ait
hallerden bahsetmiştir. Harpûtî, makalesini oluştururken Fahreddin Râzî’nin et-Tefsîrü’lKebîr, Zemahşerî’nin el-Keşşâf an-Hakâikı’t-Tenzîl, Alûsî’nin Ruhu’l-Meâni ve Kadı
Beyzâvî’nin Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl eserlerinden nakiller almış ve deliller
sunmuştur. İsimlerini zikrettiğimiz bu müfessirler, dönemlerindeki antik felsefe ve heyet
konularını konu almıştır. Duyularla idrak edilebilen ve kendi dönemlerinde sabit olan
mesele ve hükümleri değerlendirmişlerdir. Böylece bu hükümlerin Kur’an âyetlerinin
zahirine uymayan yönleri uygun bir şekilde tevil edilmiştir. 42
Harpûtî’nin makalesinde nakillerini yansıttığı bu müfessirlerin felsefe ve heyet ilmi
üzerinde hassasiyetle durmasının önemli hikmetleri vardır. Söz konusu ilimlerin âyetlerin
hizmetine sunulması ve âyetlerin bu fikrî dinamizm ile daha iyi anlaşılması hedeflenmiştir.
Kur’an âyetleri ve heyet ilimleri arasında vasıta görevi gören hikmet ilmi, Kur’an’ın
hakikâtlerinin ve sırlarının açığa çıkması noktasında önemli görülmüştür. Din ile bilimi
hikmet kavramı üzerinde buluşturmaya çalışan Harpûtî, yukarıdaki saydığımız müfessirler
gibi Kur’an’ın bilim ile ters düşmediğini ispatlamaya çalışmıştır. O, gök cisimlerine ait
izlenimleri ve hakikâtleri ortaya koyarak Allah’ın âyetlerini açıklamak istemiştir. Bu hakikât
yolculuğundaki keşif ve izlenimler, hikmet planında yapılmıştır. Çünkü hikmet, evrenin
sırlarını çözmek, ibadetlerin sırlarına vâkıf olmak, Allah’ın âyetlerini ve tecellilerini
görebilmektir. 43
Diğer taraftan tabiat varlıklarından sayılan bu cisimlerin Kur’an’da zikredilmiş olması,
bunlara inanılması gereken zorunlu hakikatler olduğu anlamına gelmemektedir. Burada
anlatılmak istenen asıl hakikat, zarûri olarak kendisine inanılması gereken yüce yaratıcıya,
O’nun varlığına, ilim ve hikmetinin mükemmelliğine, kudret ve şanının yüceliğine
ulaşmaktır. Çünkü bu yöndeki âyetlerin sırlarına vâkıf olmak, Allah’a ulaşmak ve O’nun
yarattıkları üzerindeki sır perdelerini aralamak ve keşfetmektir. Bilimin ilerlemesi,
değişmesi ve daima üretmesi insanoğlunun bütün ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan
İslâm dinine hizmet kapsamındadır. Harpûtî’ye göre, “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel
öğütle davet et” 44 âyeti İslâm dininin hikmet üzere kurulduğunun bir işaretidir. Ona göre,
hikmetin diğer bir anlamı olan isabetli ve yerli yerinde söz anlamı olan isabetli düşünceler
ve hikmetli keşifler ne kadar artarsa İslâm dinine hizmette o kadar çok artacaktır. Çünkü
yüce dinin gerçekleri hikmetle aralanacak, sırlar ve gerçekler günbegün apaçık
görülecektir. 45
“Sen yüzünü, Allah’ı belirleyici olarak doğruca dine çevir: Allah’ın yaratma kanununa
uygun olan dine dön ki, insanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yaratması değiştirilemez.
41
42
43
44
45
Metin, “Abdüllatif Harpûtî”, 16/235.
Fikret Karaman, Dünü ve Bugünüyle Harput, (Elazığ: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1998), 222-223.
Ali Ünal, “Kur'an'da Temel Kavramlar”, Hikmet (İstanbul: Beyan Yayınları, 1990), 187.
en-Nahl 16/125.
Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, 313.
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış • 673
İşte doğru din odur. Fakat insanların çoğu bilmezler” 46 Harpûtî, özellikle âyetteki fıtrat
kelimesi üzerinde durmuştur. Fıtrat kavramını üzerinden “Allah’ın fıtratı üzerine olunuz”
ibaresini insanların Allah’ın yarattığı fıtrat üzerine olması manasında yorumlamıştır.
Harpûtî, fıtratın gerektirdiği şekilde hareket etmenin yolunu, nefisleri hevâ ve heveslerden
arındırmaya, vesveselerden korumaya dayandırmaktadır. O, İslâm fıtratı üzere yaratılan
insanın İslâm’ı kabul etme kabiliyetiyle yaratıldığı da dikkat çekmektedir. Çünkü akla ve
kalbe hitap eden İslâm’ın, akıl ve nazar sahibi insan tarafından kabul edilmemesi mümkün
görülmemektedir. Ona göre insan, fıtratının gereği İslâm dininden başka bir din seçemez. 47
O, İslâm fıtratıyla insanın akıl ve düşünce sahibi olması arasında bir paralellik kurmuştur.
İslâm dininin fıtraten insanın akıl ve düşünce yapısına uygun olduğu vurgulanmaktadır.
Ona göre, bu ikisinin aynı kaynaktan beslenmesi ve aynı fitrî özelliklere sahip olması
tesadüfî değildir. İslâm diniyle insan fıtratının son derece uyumlu olması hikmetin bir
yansımasıdır. Çünkü hikmet, her şeyi yerli yerine koyma ve tam isabettir. 48
Harpûtî insanın fıtrat üzere olmasını nefsinin hevâ ve heveslerinden arınık ve
vesveselerden uzak olması şartına bağlanmıştır. Yeni ilmi kelâmcılardan Abduh da Harpûtî
gibi nefsin hevâ ve heveslerden arınık ve vesveselerden uzak olmasını hikmet olarak
yorumlamıştır. Aynı zamanda Abduh hikmeti vesveselerden uzak sağlam bilgi üzerine inşa
etmiştir. Ona göre, Allah’ın insana verdiği hikmet sayesinde doğru yanlıştan, hak batıldan
ayrılmakta şeytanın vesveselerinden ve telkinlerinden uzak olunmaktadır. Çünkü Abduh,
hikmeti sağlam bilgi olarak yorumlamıştır. İnsan ruhunda oluşan sağlam bilgi neticesinde
sağlam iradenin oluşması da kaçınılmaz bir durumdur. 49 O, sağlam bilgi ve iradenin
oluşmasını hikmete dayandırmıştır. İnsanın fıtrat üzere olması dinin gereklerini olması
gerektiği şekilde yani hikmetle yapma şartına bağlanmaktadır. Bu da hikmetin en önemli
araçları olan akl-ı selimle, akılla ve doğru irade ile olmaktadır. Tüm bunlar Harpûtî’nin
savunduğu hikmet muhtevasıyla uygun paraleldedir. Böylece akıl ve sağlam bilgi neticesi
oluşan şey hikmettir. Harpûtî ve Abduh’un hikmete yaklaşımların aynı paralelde olduğu
görülmektedir.
Harpûtî, dini delillerin özelliklerini zikrederken Gazzâlî (öl.505/1111) örneğinden
faydalanmıştır. Harpûtî’nin naklettiği bu örnekte ilahi kitapların, alanında ihtisas yapmış
bir doktorun hastaya kullandığı ilaçlar mesabesinde olduğundan bahsedilmiştir. 50 Bir
uzman doktorun hastasının ihtiyaçlarını ve bünyesini dikkate alarak dozunda verdiği ilaçlar
nasıl ki hastaya fayda ve şifa sağlıyorsa insanları hakka davette ihtiyaçlarını, kabiliyetlerini,
davranışlarını dikkate alarak dini irşat eden kimsenin de manevi doktor olarak insanların
gönüllerine şifa verdiğini savunmaktadır. Harpûtî tarafından uzman tıp doktoru ile dini
irşat eden manevi doktor ve ilahi kitaplarla ilaçlar arasında münasebet kurulmuş çok ince
bir teşbih yapılmıştır. Böylece o, ilâhi kitapları, uzman tabibin reçetelediği ilaçlara
benzetmiştir. Uzman bir doktorun hastalarını ilaçlar ile iyileştirdiği gibi manevi doktorun
da bâtıl inançların istila ettiği kalplere sağlam itikadı irşat ederek iyileştirebileceğini ve şifa
46
47
48
49
50
er-Rûm 30/30.
Abdüllatif Harpûtî, Tenkîhu’l-kelâm fî akâid-i ehli’l İslâm Kelâm İlmine Giriş, haz., Fikret Karaman (İstanbul: Çelik
Yayınevi, 2016), 6-7.
Topaloğlu - Çelebi, “Hikmet” , 140.
Abduh - Rıza, Tefsiru'l Kur'ani'l Hakîm Tefsiru'l-Menâr, 3/132.
Ebû Hamîd Gazzâlî, İlcâmül-Avâm an İlmil-Kelâm, nşr. Mahmut Kaya vd. (İstanbul: Şenyıldız Matbaacılık, 2020), 18.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
674 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
verebileceğini savunmaktadır. Bu durumun tam tersinden de söz edilmiştir. Harpûtî, uzman
doktorun hastanın durumunu, güçlü ve zayıf yönlerini gözetmeksizin verdiği ilaçlarla
hastaya fayda vermekten ziyade ölüme bile götüreceğini ifade ederek şöyle bir çıkarımda
bulunmuştur. O, manevi doktorun yani dini irşat eden kimsenin kâmil olmaması, muhatap
kitlesine onların anlamayacağı sözlerle hitap etmesi halinde tabip gibi hastayı ölüme
götürmese dahi bundan daha kötüsü gönülleri karıştıracağı, onların inançlarını ifsat etmeye
kadar sebebiyet vereceğini iddia ederek bir teşbih yapmıştır. 51
Harpûtî’nin, Kâdî Beyzâvî’den naklettiği hikmet tanımında hikmetin şek ve şüpheyi izale
eden kesin deliller olması gönüllerin ihtilata uğramaması ve inançların bozulmaması için
önemlidir. Sağlam itikat ancak hikmet vasıtasıyla oluşturulan delil ile burhanlarla tesis
edilmektedir. Zaten hikmet, delilin ve burhanın tâ kendisidir. Örneğin Zemahşerî’ye göre
hikmet, gerçeği açıklayan, şüpheye gideren delil, sahih ve muhkem bir sözdür. 52
Harpûtî’nin hikmeti tanımında ve özellikle delil özelliğinde olan hikmet yoluyla
davetinde havas ve avam ayrımı yapması yukarıdaki örnekteki durumla paralellelik arz
etmektedir. Şöyle ki bir doktorun hastanın tedavisine yönelik ilaçları hastanın zayıf ve güçlü
yönlerini göz önüne alarak dozunu ayarlamasıyla dini irşad eden kişinin de muhatap aldığı
insanların (avam ve havas) anlayacakları sözlerle dine davet etmesi şifa mesabesinde
değerlendirilmiştir. Harpûtî’nin de halkı iki sınıfa ayırarak hikmet yoluyla insanları
seviyelerine göre irşat etmesi aynı amaca yöneliktir düşüncesini taşımaktayız. Çünkü
irşadın tesirli olması ancak muhatap kitlesinin anlayacağı seviyede olması ile amacına
ulaşmaktadır.
Harpûtî’nin Mecâlisu’l- Envâri’l- Ehadiyye ve Mecâmiu’l- Esrâri’l- Muhammediyye
adıyla kitaplaştırdığı mev’iza türündeki eseri de hikmet vasıtasıyla avam seviyesindeki halk
kitlesini irşat etmek için ve onların anlayış seviyelerine göre kaleme alınmış bir eseridir.
Hayır ve saadet yollarının irşat ve hikmetle agâh olacağına inanan Abduh, hikmetle irşat
arasında sıkı bir münasebet kurmuştur. O, Kur’an’a irşat mesabesinde yaklaşılması
gerektiğini savunmuştur. Ancak bu şekilde, cehaletten kurtulunabileceğine, marifet
burcuna yükselinebileceğine ve saadet yollarına ulaşılabilineceğine inanmıştır. 53 Böylece
din, hikmet, irşat ve muhatap kitlesi arasında kompleks bir münasebet kurulmuştur.
Harpûtî açısından ilahi kitaplarda hikmet ve hakikâte yönelik kullanılan ifade tarzının
halkın çoğunluğunun irşadına yönelik olması da gözden kaçırılmaması gereken önemli bir
husustur. Çünkü alışılmış ifadelerle amaçlar hâsıl olur, din hikmet üzere irşâd ile agâh olur.
Harpûtî, Kur’an’daki hitap tarzından hareketle Kitab’ın hikmetinden de bahsetmiştir.
Bir âyet eşliğinde Razi’nin açıklamalarını örnek vererek delil getirmiştir. “Göklerde ve yerde
Allah’tan başka tanrılar bulunsaydı göklerinde yerinde düzeni bozulurdu.” 54 Âyette
vurgulanan tevhit, yani Allah’ın birliğini konu edinen bu kavram, iknâi delille sunulmuş
kesin delil ile de tevhide işaret edilmiştir. Tevhîdin hatabî delille sunulmasının hikmeti,
âyetin amacının çoğunluk tarafından anlaşılmasını sağlamaktır. Böylece itikadın
sağlamlaştırılması hedeflenmiştir. Kur’an’da bir örnek niteliğinde olan bu hitap tarzı irşadı
kolaylaştırmaktadır. Kur’an’da hatabî delilerin yanı sıra kat’i ve aklî delillere işaret
51
52
53
54
Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, 296.
Kutluer, “Hikmet”, 17/504.
Muhammed Abduh, Ve'l-Asri Suresinin Tefsiri, çev. Yusuf Ziyaeddin Ersal (Ankara: Doğuş Matbaası, 1960), 45.
el-Enbiyâ 21/22.
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış • 675
edilmesinin hikmeti, havassın kesin aklî delilleri idrak edebilecek yeteneğe sahip olması ve
ilim ve hikmet sahibi bu kişilere bir işaretin bile yeterli olabilmesidir. 55
Böylece hem avam hem de havasta istenen hikmet gerçekleşmektedir. Ayrıca bu hikmet
metoduyla Kur’an, davetini umumîleştirmektedir. Halktan her sınıfın anlayabileceği deliller
olması O’nun kâmil olmasının bir işaretidir. Harpûtî’nin Râzî’den alıntı yaptığı âyetin
tefsirinde Kur’an’da kullanılan deliller vasıtasıyla Kur’an’ın üslubundaki hikmetlere tanık
olmaktayız. Kur’an’ın hitap metodunda şümullü ve kâmil bir yöntemin kullanılması ve tüm
halk kitlelerini ikna etmesi hikmetin diğer bir yönüdür. Hitaplar ve halk kitlelerinin ilmî
seviyeleri dikkate alınarak hatabî ve kat’i delillerle metot oluşturulması “Yaş ve kuru hiçbir
şey yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın” 56 âyetinin tezahürüdür. Kur’an, hükümlerini
hem hatabî (iknaî- zannî ) hem de kesin delil ve burhanlarla sunmuş ve hikmet metodu ile
her sınıftan insanı kucaklamıştır. İşte bu üslup, Hakîm olanın hikmetli eserinin harikulade
yansımasıdır.
9. Hikmet ve Din İlişkisi
Hikmet ile din arasındaki ilişkinin önemine işaret eden Harpûtî, İslâm dininin hikmet
binası üzerine kurulduğunu önemle savunmaktadır. 57 O, bu görüşüne Kur’an’dan hikmetle
ilgili âyetleri delil getirmektedir. Ona göre hikmet, İslâm âlimleri vasıtasıyla Kur’an’ı beyan
noktasında şerh vazifesini üstlenmektedir. Harpûtî’nin hikmetle ilgili açıklamasına
baktığımızda şu yaptığı hikmet tanımının da aynı paralelde olduğu görülmektedir.
Varlıkların ve eşyanın hakikatlerine ait marifet, hakka uygun söz ve ilimdir. 58 Böylece
Harpûtî’ye göre, hikmet neticesinde ulaşılan hakikâtlerle kelâm ehli Kur’an’ın sırlarına vâkıf
olmaktadırlar. Ona göre, şeriatın kaynağı ve şerhi mesabesinde olan hikmet, dinin
anlaşılması noktasında son derece önemlidir.
O, dinin düşünce dünyasına yansıyan yönü olan hikmetle din arasındaki bîganeliği çok
büyük tehlike olarak görmektedir. Çünkü hikmet, şeriatın kaynağıdır. Bu hakikâtin
unutulması birçok maddi ve manevi zararların meydana gelmesine sebebiyet vermektedir.
Hikmet ile dinin arasının açılması yani birbirlerine yabancılaşması akîde-i diniyyenin
hayretler, dalâletler içinde kalmasına neden olmaktadır. Ona göre, gençlerin ve avam halk
kitlelerinin arasında tahaddüs eden hayret ve dalâlet karanlığı, din âlimlerinin
çoğunluğunun hikmet hakikâtlerinden gafil olmasından sebeptir. 59 Harpûtî, zamanla
hikmetin ihmal edildiğini ve bunun kötü sonuçlarını şöyle ifade etmiştir. Ona göre:
“Hikmetin dinin kaynağı olduğu hakikati unutulmuş, hikmet ile din arasında bir bîganelik girmiş,
bu bîganeliğin din ve dünyada maddi ve manevi büyük zararları görülmüş, dünyaca düçar
olduğumuz fakir ve zaruretten başka dince de gençlerimizin ve avamımızın akide-i diniyesini de
hayretler, dalâletler tahaddüs etmeye başlamış, din âlimlerinin ekserisi hikmet hakikatlerinden gafil
olmuş ve hikmet şinaslardan pek çokları da şeriatın sırlarına cahil bulunduğu cihetle, aralarında
çözümü müşkül bir kör kavga meydana gelmiştir.” 60
55
56
57
58
59
60
Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, 297.
el-En’am 6/59.
Harpûtî, Tenkîhu’l-kelâm, 20-21.
Muhammed Salâhî, Kamus-î Osmanî (İstanbul: Mahmûd Bey Matbaası, 1329), 1152.
Murtaza Korlaelçi, “Medeniyet ve Tefekkür İnşası”, Akademide Felsefe Hikmet ve Din, (ed.), Bayram Ali Çetinkaya
(Zonguldak: Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları, 2014), 331.
Harpûtî, Tenkîhu’l-kelâm, 20.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
676 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
Harpûtî, hikmeti şeriatın bir sırrı olarak nitelendirmiştir. Diğer taraftan da hikmet ile
din arasında husûsi bir bağın olduğunu vurgulamıştır. Bu bağın kopmasının dine
yabancılaşma ile kendini göstereceğini savunarak hikmetin önemine vurgu yapmıştır. O,
hikmeti dinin anlaşılması ve hakikâtlerinin keşfedilmesi noktasında önemsemiştir.
Harpûtî’ye göre, hikmet misyonu, İslâm âlimlerine irşât vazifesiyle yüklenmiştir. O, bu
görevin birtakım İslâm âlimleri tarafından yerine getirilmemesinin sonucunda din ve
hikmet arasında yabancılaşmanın olacağını ve dînî akîdenin bozulmasına sebebiyet
vereceğini iddia etmiştir. Harpûtî, hakikâtlerin inkişafını, hikmetle aralamak istemiştir. O,
İslâm âlimlerinin bu misyonu yerine getirdiği takdirde sayısız hikmetlerin elde edileceğine
inanmıştır.
9. Hikmet ve Bilim
Harpûtî, bilimsel hakikâtlerin keşfedilmesine çok büyük önem vermiştir. Hatta
astronomi ve din ismiyle çevrilen makalesinde bazı araştırmacı İslâm âlimlerinin
çalışmalarından bahsetmiştir. O, bazı âlimler tarafından kadim hikmet ve heyet konularına
dair o dönemde yaygın bulunan Batlamyus astronomisi ve Kopernik teorilerinin gündeme
alındığını nakletmiştir. Harpûtî, önceki İslâm âlimlerinin geçmiş dönemlerde kadîm hikmet
ve heyet konularına dair oluşturdukları teorileri, yer, gök, güneş, ay ve yıldızlara dair vb.
gök cisimlerine yönelik hipotezlerini incelemek istemiştir. Böylece onların bu teorileri ele
almaktaki asıl amaçlarını ortaya koymayı amaçlamıştır. Örneğin Harpûtî’ye göre bu âlimler,
duyularla idrak edilebilen ve kendince sabit olan mesele ve hükümleri kabul ederek bunlar
aracılığı ile Kur’an âyetlerinin zahirleri arasında göze çarpan birtakım ayrılıkları uygun bir
dille yorumlayarak bertaraf etmek istemişlerdir. 61
Ona göre, dönemin âlimleri tarafından hikmet ve heyet ilmi vasıtasıyla Kur’an
âyetlerinin sırlarının keşfedilmesine öncülük edilmiştir. Böylece yaşanılan dönemde bu
ilimlerin hâdimliği ile Kur’an’da konuyla ilgili âyetlerin daha iyi anlaşılması sağlanmıştır.
Harpûtî, dönemde bilimin ilerleme seviyesine göre İslâm âlimlerinin din ve bilimi
uzlaştırma mücadelesini makalesine yansıtmaktadır. Öte yandan din ve bilim arasında tesis
edilen birliktelik olan hikmet metoduyla dine büyük hizmetler edilmiştir. Kur’an’ın
âyetlerinin yani dinin bilim ile zıt düşmediği o dönem âlimlerince ispatlanmak istenmiştir.
Bu yaklaşım tarzını yeni ilm-i kelamcılardan İzmirli’de de görmekteyiz.
Harpûtî, bu makalesinde hakikâtlerin inkişafını hikmetle aralamanın önemini
yansıtmıştır. Böylece her şeyi layık olduğu yere koyma ilmi olan hikmet, kâinat sırlarını
perde perde aralayan anahtar mesabesinde olmuştur. O, eski dönem İslâm âlimlerinin kendi
dönemlerine ait teorilerden faydalandıklarını, hayali olanları reddettiklerini uygun olanları
ise dini hükümlerle uzlaştırdıklarını söylemiş ve tüm bunları hikmet metodu kapsamında
değerlendirmiştir. Bu paralelde günümüz İslâm âlimlerinin de kendi dönemlerine ait
bilimsel gelişmeleri dini hükümlerle uzlaştırması, uzlaşmayanları ise birtakım delillerle
reddetmesi hikmet kapsamında değerlendirilebilir. Çünkü Harpûtî’ye göre, delil ve burhan
hikmetin olmazsa olmaz ana unsurlarıdır. Burhan ister hatabî ister kat’i deliller kapsamında
olsun yahut muhatap kitlesi havas veya avam olsun tek amaç hikmetle hakikâte ulaşmaktır.
Harpûtî’ye göre, tabiat gerçeklerinin incelenmesi iman edilmesi zorunlu olan yüce
yaratıcının varlığına ulaşmada ve kemâl noktasında kudretine delil teşkil etmede son derece
61
Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, 309.
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış • 677
önemlidir. Her asırda kendi dönemlerine ait bilimsel gerçekleri barındıran heyet ilmi
hikmete ulaşmak için bir vasıta olabilmektedir. Kümülatif olarak ilerleyen ilim, sonrakilerin
elde ettiklerine eklenerek gelişmekte ve yenilenmektedir. Zira heyet ilmindeki keşiflerin
zamana yenik düşüp değişmesi ve ilerlemesi dini hükümlerde zarûri olarak vesailde
(metotta) yenilenmeyi beraberinde getirmektedir. Harpûtî, modern astronominin verileri
ışığında Kur’an âyetlerinin sırlarının inkişafına sıcak bakmaktadır. Kaleme almış olduğu
makale bunun somut bir örneğidir.
Harpûtî, hikmet vasıtasıyla çağın bilimsel gelişmelerinin takip edilebileceğini
düşünmektedir. İslâm düşünce dünyasının durağan ve statik olmaması için o, hikmet
metoduyla yenilenmeyi amaçlamıştır. Öyle ki o, Allah’ın varlığı, kemâli, kudret ve yüceliği
için delil olan, yer, gök, güneş, ay ve yıldızlarla ilgili âyetlerin insanları tefekküre sevk
ettiğini belirtmiştir. Harpûtî, tabiatta gözlemlenen verilerin dinin aslî hükümlerinden
olmamasına rağmen Allah’ın varlığına delil teşkil etmesini vurgulamaktadır. Ayrıca ona
göre, bu ilimler Allah’ın ilim ve hikmetinin üstünlüğüne kudret ve azametinin
nihayetsizliğine delil teşkil etmektedir. O, kaleme aldığı makalesinde Kur’ân’ın nüzulü
sırasında muhataplarının tabiat varlıklarına dair zâhirdeki görünümlerinin ötesinde idrakte
bulunamayacaklarından dolayı tabiat varlıklarının Kur’an’da dış görünüş bakımından
zikredilmesi hakikâti üzerinde durmaktadır. Fakat ona göre, tüm bunlara rağmen tabiat
varlıklarının hakikât ve mahiyetlerinin anlaşılması her asırda muhatapların bilgi ve anlayış
seviyesine bırakılmıştır. 62
Her asırda bilimsel ve düşünsel alanda ilerleme kat edilmektedir. Bu yolculukta insanlar
değişse dahi bilim ve düşünce aşama aşama yol almaktadır. Dini hükümlerin asılları aynı
kalsa da zamanın şartlarına göre delillerin değişebileceğine vurgu yapan Harpûtî, hikmetin
önemine işaret etmektedir. Çünkü o, her asırda düşünce üretilebileceğine inanmıştır. Bu
düşüncelerini de hikmet metodu üzerine bina etmek istemiştir.
Harpûtî, hikmet sayesinde İslâm’a, Kur’an’a ve dini hakikâtleri inkişafa tüm insanlığın
hizmet ettiğini savunmaktadır. Bu iddiasını “Muhakkak ki Allah şu İslâm dinini kâfir ve
günahkâr bir adamın eliyle de kuvvetlendirir” hadisine dayanarak din farkı gözetmeksizin
kâfir dahi olsa tefekkür, araştırma ve incelemelerin sonuçlarının İslâm’a katkı sağlayacağını
iddia etmektedir. Çünkü tüm bunlar Allah kelâmı Kur’an’a ve dini hakikâtlere ulaşmada bir
beyan, bir hizmetçi konumunda ve İslâm dinine hizmet kapsamındadır. Harpûtî’ye göre,
böyle olması hiç garipsenecek bir durum değildir. 63 Bu bilgiler ışığında ona göre, gelişmekte
olan bilim kimin elinden olursa olsun Batı düşüncesinin aksine dinin karşısında değil bilakis
İslâm dinine bir hizmet ve dini anlamaya yardımcı mesabededir. Hepsi nihayetinde dini
hakikâtleri keşif noktasında bir çabanın ürünüdür. Bu çabanın adı da hikmettir. Hikmeti
İslâm’a hizmet kapsamında değerlendiren Harpûtî, burada değişmeyen tek adresin İslâm
dini olduğunu ve tüm araçların İslâm’a hizmet ettiğini vurgulamıştır. Ona göre, bilim
uğrunda gösterilen çabaların ve ortaya konulan bilimsel verilerin hepsi bilerek yahut
bilmeyerek İslâm’a hizmettir.
Harpûtî, isbat-ı vacip ile ilgili delilleri de ele almıştır. O, Allah’ın varlığına delil teşkil
etmesi yönüyle enbiya ve asfiyânın takip ettiği yol başlığı adı altında tabiat ilimlerinin
kapsamına giren hususlardan bahsetmiştir. Ona göre, kâinatın yaratıcısı olan Yüce Allah’ın
62
63
Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, 309-310.
Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, 313.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
678 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
varlığını ispat eden ve üçüncü yol olarak tarif ettiği delil, enbiya ve asfiyânın metodudur.
Bu metot, müşahededen başlangıç noktasını almakta ve âlem hakkında derince düşünmeye
davet etmektedir. Semada direksiz ve zaman devam ettiği sürece duran yıldızlara, belirli
yörüngesi olan güneşe dikkat çekilmektedir. Daha sonra gece ve gündüze, bölgeden bölgeye
değişen mevsim ve iklimlere ve bulutlar üzerinde ince bir tefekküre kapı aralanmaktadır.
Bulutlardan boşalan yağmurlara, denizlere, nehirlere, madenlere ve bitkilere kısaca canlı
türlerine özellikle de irfanî kemâlat mecmuası olan insana ve bu mecmuadaki nihayetsiz
güzelliklere dikkat çekilmektedir. Asıl amaç, oradaki cevherleri, hikmeti ve nimeti
kavramaktır. Böylece kişiyi yaratıcısına ulaştırmaktır. Çünkü üzerinde düşünülmeye davet
edilen şeylerin hepsinin hikmet sahibi bir zattan müstağni olması düşünülemez. Enbiya ve
asfiyânın takip ettiği bu yolda yaratıcı sağlam, tertip sahibi ve bu mükemmel sistemin var
edicisidir. Bütün bunların sonunda ulaşılan bilgi, âlemi yaratan varlığın vacipliğine,
kudretine, kâmil hikmetine, azâmetine delâlet etmektedir. 64 Böylece duyulur nesnelerden
hareketle soyut varlık üzerine istidlâl gerçekleşmektedir. Zaten Harpûtî’nin hikmet
tanımında da hikmet, delil ve istidlâl anlamlarında kullanılmaktadır. O, bu delille ilgili bir
âyeti de şöyle aktarmaktadır: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün sürelerinin
değişmesinde, denizlerde gemilerin yüzüşünde, Allah’ın gökten indirip kendisi ile ölmüş
yeri canlandırdığı yağmurda ve yeryüzünde hayat verip yaydığı canlılarda, rüzgârın
yönlerini değiştirip durmasında, gökle yer arasında emre hazır bulutların olmasında,
elbette aklını çalıştıran kimseler için Allah’ın varlığına ve birliğine nice deliller vardır.” 65
Dini mübînin ve Kitap ile sünnetin açıklamasını hikmet zemininde ortaya koymak
isteyen Harpûtî, din ile bilimi hikmetle buluşturmak istemiştir. Bu düşüncesini birtakım
örneklerle somutlaştırmıştır. Ona göre, örneğin ilerleyen ve gelişen astronomi ilmi
“Gezegenlerin her biri bir yörüngede yüzmektedir” 66 âyeti ile; Botanik ilmi, “Ne yücedir O
Allah ki, toprağın bitirdiklerinden (...) bütün çiftleri yaratmıştır” 67 âyeti ile; tıp ilmi, “Yiyin,
için; israf etmeyin… “ 68 âyeti ve “Mide, bütün hastalıkların evidir. Perhiz, her şifanın başıdır”
hadisi şerifi ile izah edilmek istenmiştir. O, ayrıca domuz eti ve yenilmesi haram kılınan
şeyler hakkında Kur’an ve hadisten örnekler vererek kimya ve tahlîl ilminden faydalanarak
şer’i naslara izahlar oluşturmuştur. 69 Örneklerde görüldüğü üzere Harpûtî’ye göre, Kur’an
ve sünnetin izahı, dinin şerhi olarak düşünülen hikmet, şeriatın açıklanmasında önemli
konuma sahiptir. Âyetlerin bilim ve fenle buluşması, yepyeni bir tefsir ve izaha kavuşması
hikmetin eseridir. Kimya ve analiz ilminin gelişmesi, birtakım maddi zararların
keşfedilmesini sağlamıştır. Bu sayede domuz eti, şarap ve alkollü içeceklerin maddi zararları
bilimsel yolla keşfedilerek bu nesnelerin haram olduğunu beyan eden âyetler, bilimsel
verilerle buluşturularak yepyeni izahlarla Kur’an’ın daha açık bir şekilde tefsir edilmesine
imkân vermiştir. O, bu örnekleri delil getirerek bilimin dine hizmetinin hikmetle nasıl
buluştuğuna tanıklık etmektedir. Örneğin ona göre, nebatat ilminin gelişmesi ile hubûbat
ve meyvelerin meydana gelmesi için bitkilerde dişi ve erkek çiçekler yoluyla döllenme
olayının hakikâti gün yüzüne çıkmıştır. Keza yine astronomi alanındaki ilerleme ve
64
65
66
67
68
69
Harpûtî, Tenkîhu'l Kelam, 124.
el-Bakara 1/164.
el-Enbiyâ 21/33.
Yâsîn 36/36.
el-A’râf 7/31.
Harpûtî, Kelâm Tarihi, 133.
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış • 679
gelişmeler Kur’an’da gök cisimleri ilgili gerçeklerin daha iyi beyan edilmesini sağlamıştır. 70
O’nun bu görüşleri, ilim ve bilim alanındaki ilerlemelerin İslâm’a hizmet olduğunun bir
kanıtıdır. Bu yönüyle sebeplerin hikmet bağlamında değerlendirilebilmesi mümkündür.
Harpûtî’ye göre felsefe, astronomi, sanat ve ilmin ilerlemesi, gelişmesi Kur’an’da Yüce
yaratıcının varlığına, O’nun kemal sıfatlarına bir delildir. Çünkü bu alanlardaki gelişmeler
kâinat hazinesinin hakikât ve sırlarını aralamaktadır. İster felsefe, ister astronomi, ister
diğer ilim ve bilimler vasıtasıyla olsun hepsi Kitâb-ı İlâhî’nin bir kısmını teşkil eden “kitâb-ı
âlem’i hikmetle şerh ve izah etmektedir. Şöyle ki Şeyh Sa’dî’nin bir beyitinden örnek veren
Harpûtî, konuyu şu sözlerle tezyin etmektedir: “Aklını kullanabilen için yeşil ağaçların her
bir yaprağı Allah’ın tanınması için başlı başına bir kitap teşkil etmektedir.” Böylece ona
göre, kitâb-ı âlem’in her bir sayfası, her bir parçası engin ve derin hikmetlerle
donatılmıştır. 71 Bilim ve ilimlerin adı değişse dahi amaç değişmemektedir. Tek gâye İslâm’a
hizmettir. Hedef, hakikâtleri hikmet ışığı ile gün yüzüne çıkarmaktır.
11. Hikmet ve Sebep İlişkisi
Hikmetle ilgili önemli kavramlardan biri de sebep kavramıdır. Sözlükte “yol, ilk
kendisiyle herhangi bir maksada ulaşılan vasıta; şefaatçi” 72 anlamlarına gelmektedir.
Hikmete dayanan bir bilgide, işte varlıklar arasındaki irtibatta ve olaylarda meydana gelen
sebep sonuç münasebetinde sebep ve hikmetin arasındaki bağlantı apaçık görülmektedir.
Çünkü ancak bu şekilde her şey yerli yerinde olmakta ve hikmet hâsıl olmaktadır. Zira illetma’lül, müessir- eser, sebep- netice münasebetini barındıran bilgi, iş ve davranış hikmetten
yoksun olamaz. 73 Böylece Harpûtî’ye göre, âlemi yaratan yaratıcının âlemdeki varlıklardan
tabiî ve maddî olanları yaratmasında ve bazılarının yaratılmasını diğer bazılarının
yaratılması için sebep kılması mümkündür. İşte bu sebepler, filozoflara göre hazırlayıcı,
kelâmcılara göre âdet, adını almaktadır. Örneğin çocuğu ebeveynin nutfesinden, bitkileri
tohumlardan yaratması ilahi âdet gereğidir. Yüce yaratıcının yaratması âdet ve sebepler
yoluyladır. Sebeplerin yaratılması örneğin bitkilerde tohumların ekilmesi, yerin rutubetli
olması, güneşin ısısı vs. unsurlar âdeti sebepler kapsamında bir diğer yönüyle de hikmet
olarak değerlendirilmektedir. Dolayısıyla ona göre, yaratılışın bu şekilde anlamlandırılması
ilâhi sünnettir. Bu sünnet ve âdet değişmemektedir. İlâhi sünnet kapsamında
değerlendirilen bu sebep sonuç ilişkisi tabiatçıların bakış açısına göre sadece tabiat
kanunudur. Çünkü onlar kâinatı oluşturan sebeplerin zatî olduğunu ve kâinattan
ayrılamayacağını iddia etmektedirler. Sebepler, maddeciler tarafından kadîm kabul
edilmektedir. Harpûtî’ye göre kâinat, sağlam olan tertibi ve mükemmel nizâmı ile bilgi ve
hikmetten yoksun tabiatın tesadüfi eseri olamaz. Kâinat, maslahat ve hikmeti gözeten
hikmetli ve irade sahibi bir müessirin şaheseridir. 74
Harpûtî’ye göre, tabiat felsefesi ile aşırı iştigal edip yaratıcıyı inkâr eden maddecilerin
bu âlemin yaratıcısını ve bütün dini hükümleri inkâr ettikleri ortadadır. 75 Sebep ve illiyyet
ilkesinden yola çıkan Harpûtî, buradan deliller yoluyla âdetullaha ve kâinatın yaratıcısının
70
71
72
73
74
75
Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, 314.
Topaloğlu, Kelâm İlmine Giriş, 314.
Tehânevî, Keşşâf, 1/626.
Uludağ, İslâm'da Emir ve Yasakların Hikmeti, 13.
Harpûtî, Tenkîhu’l-kelâm, 130.
Harpûtî, Tenkîhu’l-kelâm, 126.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
680 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
hikmetli olduğu burhanına ulaşmaktadır. Onun sebep bağlamında ele almış olduğu hikmet,
kesin bir illiyyet bağlamında değildir. Aynı zamanda sebep sonuç arasındaki ilişki
zorunluluk esasına dayanmamaktadır. Sebepler ilâhi sünnet kapsamında ele alınmaktadır.
Sebepleri ve neticeleri yaratanın hikmet sahibi yüce yaratıcı olduğu sonucuna
varılmaktadır. O, basiretten yoksun bazı kimselerin kâinatın oluşumuna taalluk eden bir
takım sabit kural ve kanunların sonuçlarına odaklandıklarını ve kuralları görmekten aciz
olduklarını düşünmektedir. Böylece onlar sonuçları meydana getirenlerin illetler olduğu
zehabına kapılmışlardır. Ona göre basîret sahibi olmak, sadece sonuçlara kilitlenmemeyi
gerektirmektedir. Kanunların bizzat kendilerini irdelediklerinde bunların sadece kendi
başına etkin sebepler olmadığını fark edeceklerdir. Bu farkındalık bütün bunları yaratan
yaratıcının eşsiz ilahi kudretine ve O’nun hikmetine şahitlik etmektedir. 76
12. Hikmet ve Nübüvvet İlişkisi
Harpûtî’nin nübüvvet konusundaki hikmet görüşü şöyledir: Ona göre, Cenabı Hakk’ın canlı
türlerinden üstün kılınan seçkin bir insana ihsanda bulunmasının amacı, ona insanların
saadetini ve güzel akıbetini sağlayan bazı hükümleri vahyetmek istemesidir. Kâinatın
yaratıcısı olan Allah, bütün varlıkların yaratıcısıdır. O, varlıkların devamı için gerekli şart ve
sebepleri hazırlayan, onları hidayete erdiren, feyiz ve kemâl yolunu gösterendir. Allah,
insanların bütün hallerini tanzim etmektedir. Böylece O’nun, insanların dünya mutluluğuna,
ahirette güzel akıbete ulaşmalarına vesile olan Peygamberler göndermesi hikmettir. Ona göre,
Allah’ın dini hakikatleri yine kendi içlerinden olan bazı seçkin zatlara vahyetmesi ve bütün
akılları hayrete düşürecek derecede nev-i beşere vahiy ve ilham ile iltifatta bulunması
hikmetinin eseridir. Allah, nübüvvet vasıtası ile ilim, irfan, kültür, sanayi ve icatları göz önüne
sermiştir.77 Kâinatın yaratıcısını tanımak insanın cibillîyetinin muktezası olduğu için insanları
bilgilendirme ve eğitme hikmetiyle peygamberler gönderilmiştir. Peygamberler, insanları
Allah’ın sıfatlarını tanıtmaya, tevhide çağırmaya ve dini hükümlere davetle emrolunmuş ve
bu hikmetlerle gönderilmiş şanlı insanlardır.78 Ona göre Hanefî âlimleri nübüvveti, ilahi
hikmetin bir muktezası saymışlar ve Allah açısından vacip olmadığını kabul etmişlerdir.
Çünkü nübüvvet Allah’ın kullarına vermiş olduğu bir lütuf ve rahmettir. İnsanlar bu hikmet
sayesinde ilahi marifete ulaşmakta ve olgunlaşmaktadır. Böylece fıtrî istidatları ölçüsünde
herkes ideal ahlak ile bezenmektedir. Nihayetinde nübüvvetin hikmetiyle kulların dini ve
dünyevi bütün halleri iyiliğe kavuşmaktadır. 79
Sonuç
19. yüzyıl sonlarında kelâm ilminin metot ve muhteva yönünde yenilenmesi ve
zenginleştirilmesi fikri gündeme gelmiştir. Osmanlı Türkiye’sinde ise yeni ilm-i kelâmın
öncü ismi Abdüllatif Harpûtî olmuştur. Hikmet metodunu kullanarak sağlam burhan ve
delillerle zamanın ihtiyaçlarına cevap oluşturacak şekilde hikmetli fikirler üretmeye
çalışmıştır. Onun düşünce dünyasında hikmet kavramı özel bir yere sahiptir. Çünkü o; dini,
Kitap ve sünnetin açıklamasını hikmet kavramı üzerine bina etmiştir. Harpûtî böylece
hikmet ile din arasındaki ilişkinin önemine işaret etmiştir.
76
77
78
79
Harpûtî, Tenkîhu’l-kelâm, 134.
Harpûtî, Tenkîhu’l-kelâm, 200.
Harpûtî, Tenkîhu’l-kelâm, 126.
Harpûtî, Tenkîhu’l-kelâm, 207.
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış • 681
Harpûtî’nin düşünce dünyasını yansıtan eserleri bulunmaktadır. Bunlar arasında risâle
türünde bir de makalesi yer almaktadır. Harpûtî’nin İlm-i Hey’et ile Kütüb-i Mukaddese
Arasında Zahirî Hilafın Tevcih ve Tevfîki Hakkında kaleme aldığı risâlesindeki amacı din ile
bilim arasında hikmet köprüleri inşa etme, astronominin yeni verilerini kullanma ve bu
veriler ışığında Kur’an’daki kevnî ve kozmik bilgileri kaynaştırmaktır. Böylece o, hikmet
metodunu kullanarak din ve bilimi uzlaştırmak ve aralarında zahirde ihtilaf ve çelişki gibi
algılanan hususları bertaraf etmek istemiştir. Mâkul izahlarla evrendeki ve mahlûkâttaki
düzenden hareketle hikmete vurgu yapmıştır.
Harpûtî hikmeti, şeriatın açıklaması, şeriatın esrarı ve din-i mübin-i İslâm’ın üzerine
bina edildiği bir hakikât olarak yorumlamıştır. O, hikmet aracılığı ile dinin hakikâtine uygun
düşünceler üreterek dine hizmet edileceğini iddia etmiştir. Bu iddiasıyla Harpûtî, Abduh,
Reşîd Rıza ve İzmirli ile aynı paydada yer almıştır. O, hikmeti mantık ilmi kuralları
çerçevesinde değerlendirmiştir. Bu ilmi şek ve şüpheyi izale eden kesin ilim kapsamında ele
almıştır. Çünkü bu ilimde şek, şüphe, tereddüt ve kararsızlık yoktur. Harpûtî, sağlam ve
kuvvetli deliller vasıtasıyla ilimde kesinlik derecesine ulaşılmasında hikmete işlevsel bir
görev yüklemiştir. O, hikmeti hayal, vehim ve tasavvurlardan uzak olan bir ilim olarak ele
almıştır. Bu ilmin şek ve şüphelerden uzak olduğunu beyan etmekteki gâyesi, amaca atıftır.
Çünkü amaçlanan ve şek ile şüphelerden arındırılmak istenen asıl şey, İslâm akîdesidir.
Doğal olarak da İslâm’a şerh aracı olan hikmet ilminin de şek ve şüphelerden uzak olması
esastır. Bu amacın en somut örneğini kelâm ilminin gâyesine baktığımızda görmekteyiz.
Ona göre, kelâm ilminin gâyesi ile hikmetin amacı aynıdır. Harpûtî’ye göre, söz konusu bu
gayeler; akîdeyi şüphelerden ve iç huzuru bozan vehimlerden arındırmak, imanı taklitten
kurtarmaktır. İmanı tahkik ve yakîn derecesine ulaştırarak sağlam îtikât üzerine ihlaslı
amellerin yapılmasını sağlamaktır. O, hikmetle dini akâidi İslâmiyeyi ispat etmek için
hüccetler, deliller ve burhanlar ortaya koymayı gâye edinmiş ve hikmeti kelâm ilminin
gâyesine göre temellendirmiştir.
Harpûtî’nin hakikâte ulaşmada hikmeti havas ve avam kitlelerinin seviyelerine göre
ikna edici burhan ve deliller kapsamında kullandığı görülmektedir. Böylece hikmet metodu
vasıtasıyla tüm halk kitlelerine hakikâtin ulaştırılması hedeflenmiştir. Çünkü istifade ve
fayda metodu gözetilmiştir. Bu metot sayesinde kelâm ilminin gâyesine yönelik hikmetin
işlevsellik kazandığı somut olarak görülmektedir.
O, hikmet ile evrenin sırlarını çözebilmeyi, ibadetlerin sırlarına nüfuz edebilmeyi,
Allah’ın âyetlerini ve tecellilerini görebilmeyi amaçlamıştır. Din ve bilimi uzlaştırmak
isteyen Harpûtî, yüce yaratıcının varlığına, ilim ve hikmetinin mükemmelliğine, kudret ve
şanının yüceliğine ulaşmayı hedeflemiştir. Böylece bu yöndeki âyetlerin sırlarına vâkıf
olmayı, Allah’a ulaşmayı ve O’nun yarattıkları üzerindeki sır perdelerini aralamayı ve tüm
bunları keşfetmeyi arzulamıştır.
Harpûtî, dinin asli hükümlerinden olmamasına rağmen tabiat ilimlerine, hayli önem
vermektedir. Çünkü Allah’ın varlığına delil teşkil etmesi ve hakikâtlerin keşfinde veriler
ortaya koyması yönüyle dine hizmet ettiğini iddia etmekte ve bunu hikmet olarak
değerlendirmektedir. Ona göre, bu ilimler Allah’ın ilim ve hikmetinin üstünlüğüne kudret
ve azâmetinin nihayetsizliğine delil teşkil etmektedir. Her yönüyle bu hizmetler isteyerek
veya istemeyerek hayret verici şekilde Allah’ın dinine hizmet etmektedir. Kimi zaman bir
müslüman eliyle kimi zaman da bir kâfir eliyle.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
682 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
Harpûtî, hikmet ile din arasında bîganeliği çok büyük tehlike olarak
değerlendirmektedir. Çünkü ona göre hikmet, şeriatın kaynağıdır. Bu hakikâtin unutulması
din ve dünyada birçok maddi ve manevi zararlara yol açmaktadır. Ona göre, hikmet ile dinin
arasının açılması yani birbirlerine yabancılaşması akîde-i diniyenin hayretler, dalâletler
içinde kalmasıdır. Hikmeti din için olmazsa olmazlar arasına yerleştiren Harpûtî, dini
hikmet üzerine konumlandırmıştır. O, hikmete öyle bir misyon yüklemiştir ki Kur’ân’ı ve
sünneti şerh eden bir araç mesabesinde görmüştür.
Harpûtî’ye göre, dini hükümlerde zarûri olarak zamanın şartlarına binaen vesailde
(metotta) yenilenme, düşünce üretme, yani hakikât arayışında hikmet, elzem bir vasıtadır.
Örneğin bu vasıtayı kullanan Harpûtî, tabiatçılara ve maddeci filozoflara karşı elde ettiği
burhan ve delillerle onların düşüncelerinin sapkın, kuruntu, hayal ve zandan ibaret
olduğunu beyan etmiştir. Neticede onların hikmetten yoksun olduklarını kanıtlamak
istemiştir. Böylece, hikmet vasıtasıyla sebepleri ve neticeleri yaratan Allah’ın hikmet sahibi
olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca o, hakikât arayışı içinde olan her bir insanın da hikmet
vasıtasıyla dine katkı sağladığı sonucuna ulaşmıştır.
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış • 683
Kaynakça | References
Abduh, Muhammed. Ve’l-Asri Suresinin Tefsiri. çev. Yusuf Ziyaeddin Ersal. Ankara: Doğuş
Matbaası, 1960.
Abduh, Muhammed- Reşîd Rıza, Muhammed. çev. Mehmet Erdoğan, Ali Rıza Temel vd.
Tefsiru’l Kur’ani’l Hakîm Tefsiru’l Menâr. 14 Cilt. İstanbul: Ekin Yayınları, 2011.
Abduh, Muhammed. “Tefsire Mukaddime”. çev. İsmail Cerrahoğlu. Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi 5/14 (1956), 183-188.
Ahmed Hilmi, Şehbenderzâde Filibeli. Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?. Ankara: Çizgi Kitabevi,
2018.
Cürcânî, Seyyid Şerîf. et-Ta’rîfât. çev. Abdülaziz Mecdi Tolun. İstanbul: Litera Yayınları, 2014.
Cürcânî, Seyyid Şerif. Şerhu’l-Mevâkıf. Kâhire: Dâru’t-Tıbâati’l Âmira, 1325.
Çelebi, İlyas. Kelamın İşlevselliği ve Günümüz Kelam Problemleri. haz. Bülent Ünal-Bülent
Baloğlu. İzmir: İzmir İlahiyat Vakfı Yayınları, 2000.
Çetinkaya, Bayram Ali. “İzmirli İsmail Hakkı”. XIX. Yüzyıl’dan Günümüze Çağdaş İslâm
Düşünürleri. ed. Kemal Sözen vd. 93-127. İstanbul: Divan Kitap, 2017.
Gecit, Mehmet Salih. “Son Dönem Temsilcileri Bağlamında Yeni İlm-i Kelam Hareketi”.
Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi 9/46 (2016), 931-944.
Gazzâlî, Ebû Hamîd. İlcâmul-Avâm an İlmi’l-Kelâm. nşr. Mahmut Kaya vd. İstanbul: Şenyıldız
Matbaacılık, 2020. 19.
Gazzâlî, Ebû Hamîd. el-Munkizu Mine’d Dalâl. Ankara: Elis Yayınları, 2020.
Gazzâlî, Ebû Hamîd. el-İktisad fi’l-itikat İtikatta Doğru Yol. nşr. Osman Demir. İstanbul: Akif
Matbaa, 2018.
Griffin, David Ray. God and Religion In The Postmodern World. ABD: State University of New
York Press, 1998.
Harpûtî, Abdüllatif. Kelâm Tarihi. sad. Muammer Esen. Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2019.
Harpûtî, Abdüllatif. Abdüllatif Tercümesi. çev. Ali Rıza Kaşeli. İstanbul: Osmanlı Yayınları, Gül
Neşriyat, 2016.
Harpûtî, Abdüllatif. Tenkîhu’l kelâm fî akâid-i ehli’l İslâm Kelam İlmine Giriş haz. Fikret Karaman.
İstanbul: Çelik Yayınevi, İstanbul, 2016.
İbn Manzûr. Lisânü’l-’Arab. 15 Cilt. Beyrut: Daru’l-Sadr, 2011.
İsfehânî, Ragıb. el-Müfredât fî Garîbü’l-Kur’ân. thk. Muhammed Halil İtani. Mısır: Darül Marife,
1961.
İsfehânî, Ebû Musâ. el-Mu’cemü’l-Muğis fi Garîbi’l Kur’ân. haz. Abdülkerim el-Azbavi. Medine:
Daru’l- Medine, 1986.
İzmirli, İsmail Hakkı. Muhassalü’l-Kelâm ve’l-Hikme. İstanbul: Evkaf-ı İslâmiye Matbaası, 1336.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536
684 • An Overview of ʿAbd al-Latīf Kharpūtī's Understanding of Wisdom
İzmirli, İsmail Hakkı. Yeni İlmi Kelâm. sad. Sabri Hizmetli. Ankara: Ankara Okulu Yayınları.
2018.
Karadaş, Cağfer. Ana Hatlarıyla Kelâm Tarihi. İstanbul: Ensar Yayınları, 2014.
Karaman, Fikret. Abdüllatif Harpûtî’nin Hayatı - Eserleri ve Kelâmî Görüşleri. Diyânet İlmî
Dergi 1/29 (1993), 105-116.
Karaman, Fikret. Dünü ve Bugünüyle Harput. Elazığ: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1998.
Karaman, Fikret. “Yeni Kelam İlmi Düşüncesinin İnşâsı ve Abdüllatif Harpûtî’nin Rolü”. 2/141.
İstanbul: Elazığ Kültür ve Tanıtma Vakfı Yayınları, 1959.
Korlaelçi, Murtaza. “Medeniyet ve Tefekkürün İnşası”. Akademide Felsefe Hikmet ve Din. ed.
Bayram Ali Çetinkaya. 325-340. Zonguldak: Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları, 2014.
Kutluer, İlhan. “Hikmet”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 17/503-511. İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1998.
Mevdûdî, Ebu’l Alâ. İslâm Dünyası Uygarlığı. çev. Çetin Manisalı. İstanbul: Adım Yayınları,
1989.
Özdinç, Rıdvan. “Son dönem Osmanlı Düşüncesinde Yeni İlm-i Kelâm Literatürü”. Türkiye
Araştırmaları Literatür Dergisi 14/27 (2016), 233-248.
Özervarlı, M. Sait. “İsbât-ı Vâcib”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 22/495-497.
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2000.
Özervarlı, M. Sait. Kelâmda Yenilik Arayışları. Ankara: İsam Yayınları, 2019.
Pakalın, Mehmet Zeki. Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü. İstanbul: Milli Eğitim
Bakanlığı Yayınları, 1983.
Salâhî, Muhammed. Kâmûs-ı Osmânî. İstanbul: Mahmûd Bey Matbaası, 1329.
Sunguroğlu, İshak. Harput Yollarında. İstanbul: Elazığ Kültür ve Tanıma Vakfı Yayınları, 1959.
Taftâzânî, Sa’deddin. Makâsıdu’l-kelâm fî ‘akâidi’l-İslâm. çev. İrfan Eyibil. İstanbul: Bilnet
Matbaacılık ve Yayıncılık, 2019.
Tehânevî, Muhammed Ali b. Ali Tahanevi. Keşşâfü Istılâhâti’l-Fünûn. thk. Ali Dahruc. Lübnan:
Mektebetü Lübnan, 1996.
Topaloğlu, Bekir - Çelebi, İlyas. Kelâm Terimleri Sözlüğü. İstanbul: İsam Yayınları, 2015.
Topaloğlu, Bekir. Kelâm İlmine Giriş. İstanbul: Damla Yayınevi, 2021.
Türkgülü, Mustafa. Kelam İlmi. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1997.
Uludağ, Süleyman. “Avam”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 4/105-106. İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1991.
Uludağ, Süleyman. “Havas”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 16/517. İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1997.
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Abdüllatif Harpûtî’nin Hikmet Anlayışına Bakış • 685
Uludağ, Süleyman. “İbret”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 21/367-368. İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2000.
Uludağ, Süleyman. İslâm’da Emir ve Yasakların Hikmeti. Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları, 2018.
Ünal, Ali. Kur’an’da Temel Kavramlar. İstanbul: Beyan Yayınları, 1990.
Yar, Erkan. “Abdüllatif Harpûtî ve Yeni Kelâm İlmi”. Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
2 (1997), 241-262.
Yavuz, Yusuf Şevki. “Burhan”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 6/429-430. İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1992.
Yavuz, Yusuf Şevki. “Delil”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 9/136-138. İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1994.
Yavuz, Yusuf Şevki. “Hatâbe”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 16/443. İstanbul:
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1997.
Yurdagür, Metin. “Abdüllatif Harpûtî”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 16/235-237,
İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1997.
Zebîdî, Muhammed Murtazâ. Tâcü’l-arûs min cevâhiri’l-kâmûs. 8 Cilt. Mısır: Matbaatü’lHayriyye, 1306.
Eskiyeni eISSN: 2636-8536