Bölge Uzmanı ile Söyleşi / Interview with Regional
Expert
Doğu Asya’nın İncisi: TAYVAN
Söyleşi: Prof. Dr. Abdürreşit Celil KARLUK
Soran: Büşra BEREKET (AHBV, İİBF Uluslararası İlişkiler
Lisans Öğrencisi)
Söyleşi Yapılan Tarih: 9 Haziran 2020
Söyleşi Yapılan Yer: ANKARA
Büşra Bereket (B.B.): İlk sorumu sizden kısaca Tayvan ile olan
bağınızı veya ilişkinizi sorarak başlamak istiyorum. Tayvan
hakkında genel bir bilgi vermenizi rica edeceğim.
Abdurreşit Celil Karluk (A.K.): Böyle bir söyleşiyi benimle
gerçekleştirdiğiniz için öncelikle teşekkür ediyorum. Öncelikle
şunu belirtmek istiyorum. Henüz Tayvan adasında fiziki olarak
bulunma, yerinde inceleme fırsatım olmadı. Aşağıda vereceğim
bilgiler, Çin Halk Cumhuriyeti’nde (ÇHC) geçirdiğim yaklaşık 23
yıllık öğrenim, çalışma, araştırma velhasıl akademik kariyerim
esnasında Çin kültürü, Çin sosyolojisi ve coğrafyası üzerine
yaptığım araştırmalar esnasında yaptığım okumalar sürecinde
edindiğim bilgilerdir. Hala ÇHC üzerindeki odak çalışmalarım
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
devam ederken Konfüçyüs düşüncesinin hâkim olduğu coğrafyayı
izliyorum. Tayvan benim için farklı bir ülkedir. İlerleyen süreçte
belki üzerinde duracağız, Tayvan, ÇHC’den farklı olarak Çin
düşüncesi, kültürü ve uygarlığının en iyi tarafını temsil etmektedir.
Tayvan dediğimiz ada, Doğu Asya’da, özellikle Çin
Denizi’nde, Çin Halk Cumhuriyeti, Japonya, Filipinler ve diğer
Güney Doğu Asya ülkeleriyle denizden sınırdaş olan Çin Halk
Cumhuriyeti’nin ambargosundan dolayı BM’de tanınmayan bir
devlettir. Tayvan esasında 1970 öncesinde dünyada Çin’i temsil
eden bir devlet, Milliyetçi Çin Partisince yönetilen egemen bir
devlet idi. Günümüzde bağımsız bir devlette olması gereken tüm
kurum ve kuruluşları kurumsallaşmış, çok sağlam işleyen
bürokrasi, askeri güvenlik birimleri bulunan 24 milyonluk bir
ülkedir.
Mançu Qing imparatorluğunun Milliyetçi Çinliler tarafından
yıkılmasıyla kurulan Çin Cumhuriyeti isyancı Komünistlerle
giriştiği iç savaşta yenildikten sonra 1949 yılında devlet yönetimini
arta kalan orduları ile birlikte (Chan Kaishek/蒋介石 önderliğinde)
Tayvan’a geri çekerek Tayvan adasında Çin Cumhuriyetinin
mevcudiyetini sürdürmüştür. Bu durum sonucunda, Çin ana
karasına hâkim olan Çin Halk Cumhuriyeti ile de facto olarak
birbirini tanımayan iki Çin ortaya çıkmıştır.
Burada mevcut duruma girmeden önce, Tayvan’ın geçmişine
bakmakta fayda vardır. Tayvan’ın Batı dünyası tarafından bilinmesi
yeni deniz yollarının açılmasından itibaren özellikle 1500’lü yıllarda
Tayvan’a uğrayan Avrupalı tüccarların burayı keşfetmesiyle
gerçekleşmiş- yani onların dilinde bu durum ‘keşf’ sonucudur- ve
adaya Güzel Ada manasını taşıyan Portekizce ‘Ilha Formosa’ adı
verilmiştir. Burada dikkat çekmemiz gereken bir husus var ki
sömürgeciler yerli halkın yaşadıkları bölgeye, toprağa o bölge
sakinlerinde ne gibi bir isim verdiğini umursamaz ve kendi
isimlendirmesini yaparlar. İlerleyen süreçte ise 1642 yılında
Hollanda’nın Doğu Hindistan Şirketi, Güneybatı Tayvan’da üs
kurarak Çin anakarasından getirdiği Çinli işçilerle pirinç ve şeker
ekimine başlıyor ve ardından Kuzey Tayvan’da da İspanyollar da
üs kurarak hakimiyetini gerçekleştiriyor.
B.B: O zaman Ada yabancılarca işgal edilmiştir diyebilir miyiz?
148
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
A.K: Elbette diyebiliriz. Ada önce Batılılarca sömürülmeye
çalışıldıysa da sonuçta Çinliler tarafından adanın tümü işgal
edilmiştir. Özellikle 1368-1644 yılları arasında Çin’e egemen olan
Ming Sülalesi’nin Mançular tarafından yok edilmesi sonrasında
Ming Sülalesi’ne bağlı bir general olan ve Koxinga’nın (Çincesi:
Zheng Chenggong) 1662’de Tayvan adasına kaçmasıyla birlikte
burada Çinli nüfusta sürekli artış yaşanmıştır. Koxinga ile gelen Çin
kuvvetleri İspanyol sömürgesini adadan kovma girişimini de
üstlenmiştir.
1683 yılına gelindiğinde Koxinga’nın peşine takılan Mançu
orduları Tayvan’a girmiştir. Bu olay Tayvan adasında Çinli
nüfusunun şiddetle çoğalmasına neden olmuştur. Bu çoğalmanın
sebeplerini irdelediğimiz vakit; çoğunluk, bir taraftan Mançu
baskısından kaçan Çinliler diğer taraftan özellikle Mançuların
bölgeye hakimiyet kurmasına kadar olan zaman zarfında
gönderdiği nüfustan oluşmaktadır. Tavyan adası 1885 yılına kadar
Mançu Hanedanlığı tarafından yönetildi. Elbette adanın bağımsız
bir eyalet değil daha çok Fujian eyaletine bağlanılarak yönetildiğini
ifade edebiliriz. 1885 yılında ise Tayvan tamamen Çin’in kontrolüne
geçmiş ve Çin’in bir eyaleti olarak idari örgütlenmeye gidildiği
görülmüştür. Fakat 1895 yılındaki Japon – Çin savaşında Japonların
galip gelmesiyle imzalanan Şimonoseki Antlaşması (Çince
isimlendirmeyle Maguan Antlaşması) uyarınca Çin İmparatorluğu,
Tayvan ve Pescador adaları ile Liaodong yarımadasını Japonlara
vermek durumunda kalıyor. O gün için tabi bu antlaşma şartlarına
karşı çıkan Tayvan elitleri bulunmaktaydı. Bu elitler, adanın
Japonya’ya verilmesi ve Mançuların adadan vazgeçmesi karşısında
Formoso Cumhuriyeti’ni ilan ettiler ve bu amaçla kendi bağımsız
devletlerini kurmayı hedefledir. Fakat uluslararası toplum bu
devleti tanımadığı gibi söz konusu cumhuriyet beş ay gibi kısa bir
zaman sonrasında Japon ordusu tarafından yok edildi. Japon
idaresi Tayvan adasında 1945’e kadar adada hakimiyetini korudu.
Bakıldığında, Tayvan’ın Japonlar tarafından neredeyse 50 sene
yönetilmesi- ki esasında Japon idaresinde iki nesil geçmesine
tekabül etmektedir – daha sonraki süreçte Tayvan kimliğinin
oluşumuna derin etki yapmıştır.
Japonya’nın 2. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkmış olması
sonucunda daha önce yönetimine aldığı adaları Çin’e devretmek
durumunda kalmıştır. Çin’in iç savaşında Milliyetçi Çin Ordusu
Komünist Çinlilere yenildikten sonra Tayvan’a yerleşmiştir. Bu
149
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
süreçte Milliyetçi Çin taraftarlarının akın akın Tayvan’a gelmeye
başladığı bir dönem başlamıştır. Bu noktadan bakıldığında Tayvan,
Çinliler tarafından ikinci defa işgal edilmekte ve Tayvan’ın kimliği,
etno-demografik yapısı ve kültürel dokusu da tamamen etnik Çinli
nüfus lehine değişmiştir. İleriki süreçte ise yerel halk önceleri
dominant yani baskın konumda bulunurken, artık azınlık
konumuna düşmüş, Çin anakarasından gelen milyonlarca nüfus
ağırlığını iyice hissettirmeye başlamıştır.
B.B: Görülen o ki Tayvan tarihinde farklı yönetim kültürlerinin
etkisinde kalmış. Peki bu noktadan hareketle Tayvan siyasi
kültürünü nasıl yorumlamaktasınız?
A.K: Tayvan’ın siyasi kültürünü incelediğimizde, 1600’lerden
sonraki süreçte giderayak Çin siyasi ve idari kültürünün baskın
olduğu ve milliyetçi Çin’in adaya göçmesiyle sürecin artık
tamamlandığı görülmüştür. Kültürel olarak yine Çin kültürünün
hegemon olması, Millliyetçi Çin Ordularının Tayvan’a yerleşmesi
ve burada sistematik bir yönetim oluşturması Çin siyasi kültürü
lehine bir ortamın şekillenmesini temin etmiştir. Özetle, Çin’de olan
devletin buraya taşınması sonucunda, o kültürel ve sosyal yapı
Tayvan’a aktarılmıştır. Diğer ifade ile kopyalanmış olduğunu yani
burada yeni bir Çin toplumu inşa edilme süreci vuku bulduğunu
söyleyebiliriz. Özellikle bu ikinci işgal sonrası Tayvan’ın binlerce
yıllık geçmişine şöyle bir göz attığımızda, İngiltere’nin bir
Avustralya’sı veya Yeni Zelanda’sı varsa Çin’in de bir Tayvan’ı
vardır diyebiliriz. İkisi ile benzer nitelikte görülebilir. Bugün
Avustralya’daki yerli nüfusun oranı (Aborjinler) şu an %2 bile
değilse veya bu düşüklükteyse Tayvan’da da Tayvan yerlilerinin
nüfusu da %2’ye gerilemiş vaziyettedir.
B.B: Aborjinler demişken Tayvan’ın etno-demografik yapısını ve
kimlik yapısına göz atabilir miyiz?
A.K: Tabi, burada Tayvan’ın kimlik yapısına değinmemiz
gerekirse nüfus ve demografik yapısında şu özellik göze çarpar;
günümüzde Tayvanlı dediğimizde ilk akla gelen halk, Tayvan’ın
esas yerlisi olan ve on binlerce yıldır burada yaşayan 16 civarında
farklı kökenden gelen yerli halklar olmalıdır. Bunun yanı sıra
nüfusun %95’ini teşkil eden, Çin anakarasından son 300-400 yılda
adaya yerleşen, Çince konuşan Çinli nüfus ile %2,2 civarında
göçmen nüfus bulunmaktadır. Göçmen nüfusu incelediğimizde,
onların adanın yeni sakinleridir. Bu %2,2’lik oranın içinde göçmen
150
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
gelinler ile mevsimlik işçiler mutlak çoğunluğu oluşturmaktadır.
Han Çinlisi dediğimiz kesimi incelediğimizde kendi içlerinden 3
büyük gruba ayrıldıklarını kolayca tespit ediyoruz: %71’ni Hokko
grubu, %13’nü Hakka grubu ve %11,4’nü Daluren kesimi
oluşturmaktadır.
B.B: Anlaşılıyor ki Tayvan’ın etno-demografik yapısı çeşitlilik
arz etmekte. Peki bu çeşitlilik zamanla nasıl şekillenmiştir?
Tayvan toplumuna dair genel bir görünümün tablosunu
çizebilmek adına ayrıntıya iner misiniz?
A.K: Tayvan’ın günümüzdeki mevcut yasalarından
baktığımızda daha çok çoğulcu, çok kültürlü, çok dinli bir ülke
görünümü sergiler. Az önce bahsettiğimiz Tayvan yerlileri
dediğimizde, bugün Tayvan yasaları tarafından resmen kabul
edilen 16 yerli halk olduğunu görmekteyiz. Bu halkların isimlerine
göz attığımızda, kendi isimlendirmelerinin Çinliler ile alakasız
olduğu anlaşılacaktır. Örneğin; Amis, Atayal, Bunun, Kanakanavu,
Kavalan, Paiwan, Pinuyumayan, Rukai gibi isimlerden de
anlaşılacağı gibi bu halklar daha çok Güney Asya ada halkları
olarak bilinir. 2015 Aralık tarihi itibariyle bu grupların toplam
nüfusu yaklaşık 546.000 kişi olduğu biliniyor. Yani Tayvan
nüfusunun %2.33’ü bu gruptan ibarettir. Bu yerli halklar esasında
Tayvan adasında çok eski tarihten itibaren varlığını sürdürmektedir
ki bugün antropolojik bulgular bu insanların 12 ile 15.000 sene
öncesinden beri orada yaşadıklarını göstermektedir. Bu halklar
genel olarak antropolojide ve sosyolojide Malayo-Polinezya grupları
olarak bilinir.
Tabi buradaki diğer nüfusa baktığımızda bugün baskın olan
nüfus Çinli nüfusudur. Bu Çinli nüfus, günümüz Tayvan
nüfusunun %95,4’nü teşkil ettiğini ifade edebiliriz. Kendi içlerinde
Hakka, Hokko ve Daluren şeklinde ayrılan nüfusun Tayvan
adasındaki mevcudiyetleri Tayvan’a kaçan General Koxinga (1662)
ve akabinde onun izini sürerek buraları işgal eden Mançu yönetimi
(1683) beraberinde getirdiği insanlar ile başlamıştır. İşte o
tarihlerden itibaren sürekli Çin’den kaçan insanların buraya
yerleştiği ve Mançu-Çin İmparatorluğu döneminde de iskân
politikası sonucunda buraya çok sayıda Çince konuşan insanların
yerleştirildiği bilinir.
Tayvan adasına en erken yerleşen grupları Hoklo olarak
kendilerini isimlendirirler. Bu grup kendi şiveleriyle ‘Holo’ ya da
151
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
‘Hoklo’ olarak isimlendirirler ve Tayvan’daki en büyük etnik grup
kabul edilir. Bu grubun Tayvan nüfusunun %70’ni oluşturduğu
bilinmektedir. Hoklolar, Mançu-Çin döneminde Çin’den Tayvan’a
göç eden ve Tayvan’ın esas yerlisi olan Avustronez halkı ile karışık
evlilikler kuran böylece bir kan karışımı ile ortaya çıkan halktır.
Fakat kültür ve dil olarak Çin kültürünün etkisi altındadır. Hoklolar
özellikle Japon yönetimi esnasında Japon kültürünün etkisiyle ana
Çin kültüründen önemli ölçüde uzaklaşmıştır. Esasında bugün
Doğu Asya’daki farklı millet veya etnik grup olarak
isimlendirilebilecek bir gruptur. Dolayısıyla, ileride değineceğimiz
gibi- Tayvanlı kimliği daha baskındır. Özetle Çinlilik pek
benimsenmiyor.
İkinci bir Çin etnik grubu Hakkalar’dır. Bu grup Tayvan’daki
Han nüfusunun neredeyse beşte birini oluşturur. Hakkaların Çince
söylenişi ‘客家’ yani ‘misafir aile’ anlamına gelir. Bu grubun ana
nüfusu bugün Çin’in deniz yakasındaki Fujian eyaleti ve çevresinde
yaşamaktadırlar.
Üçüncü grup ise Daluren olarak ifade edilen gruptur. Milliyetçi
Çin’in Tayvan’a taşınmasıyla birlikte Çin anakarasından 1945-1953
arasında göç eden ve o zamanki nüfuslarıyla 1.200.000 civarında
olan halktır. Bu halkın çoğunluğu asker, memur, öğretmen
diyebileceğimiz Milliyetçi Çin’in yönetici tabakasıdır. 1945’den
1980’lere hatta 1990’lara kadar Tayvan’daki elit yönetici olarak
bulunan baskın gruptur.
Dördüncü grup; ‘yeni göçmen’ denilen kesimdir. Bu kesim,
1980’den itibaren Tayvan’ın işgücü piyasasındaki ihtiyaç artışıyla
birlikte özellikle Güneydoğu Asya’dan gelen mavi yakalı
işgücünün istihdamından ve Çin kültüründe mevcut olan; kız
çocuk yerine erkek çocuk tercihinde kaynaklanan cinsiyet
dengesizliğinin kapatılması için “ithal” edilen gelinlerden
oluşmaktadır.
B.B: Son açıklamanıza göre yabancı gelinler Tayvan’da
gerçekleşen evlilikler bakımından etkisi gittikçe artan bir grup
konumunda. Öyle denebilir mi?
A.K: Evet, yabancı gelinler konusuna özellikle değinmek
gerekir. Tayvan toplumunda iki çeşit gelinden bahsedilir: Dalu’lu
gelinler, yani Çin anakarasından ithal edilen gelinler ve Vietnam,
Filipin gibi Güneydoğu Asya’dan gelen gelinler şeklindedir. İlginç
152
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
olan nokta şudur ki bu vaziyet, Çin Halk Cumhuriyeti’nde de aynı
şekildedir. Çin kültüründeki soyun devamı “Erkek”lerce
sağlanacağı inancı ve kültüründen dolayı, evli çiftlerin çocuk
algısında daima “Erkek” çocuk isteme temayülü baskındır. Bundan
dolayı erkek nüfusu daima kadın nüfusa oranla fazladır. Bu
noktadan hareketle, Tayvan’da 2001-2005 yılları arası evliliklere
baktığımızda, evlilik yapan kadınların sayısı 784.000’dir ve bunların
içinde Çin anakarasından gelen gelin sayısı 110.000’dir. İstatiksel
olarak baktığımızda, neredeyse yedide birine tekabül etmektedir.
Güneydoğu Asya’dan gelenlerin oranı %10 yani 76.000’dir. 20042005 arasında doğmuş bebeklerin oranına baktığımızda, %87’sinin
annesinin Tayvanlı diğerlerinin ise yabancı anneler-gelinler olduğu
tespit edilmiştir.
Tayvan medyasına göz attığımızda, yabancı gelinler için
söylemler noktasında ‘beşinci millet’ veya ‘beşinci etnik grup’ olarak
isimlendirme eğilimi baskındır. Dolayısıyla bugün Tayvan’da yeni
rakamlara bakacak olursak, Kasım 2016 itibariyle yabancı kökenli
eşlerin sayısı 520.000’ni bulmuş ve doğan çocuk sayısı 360.000
olarak belirlenmiştir. Tabi bu ithal gelinlerin çoğunluğunu özellikle
Çin ile ilişkilerin ve yatırımların artması dolayısıyla Çin Halk
Cumhuriyeti’nden gelen kadınlar oluşturmaktadır. Diğer üçte bir
nüfusun Güneydoğu Asya’dan gelenler olduğu ifade edilebilir.
B.B: Az önce Tayvan’ın çok dinli bir toplum olduğuna değindiniz
öyleyse Tayvan’da dini yaşamın çeşitliliği hakkında mevcut
durum nedir?
A.K: Tayvan’daki dini hayata göz attığımız vakit, aynı şekilde
bugün rengarenk bir yelpazenin olduğunun söyleyebiliriz. Bugün
Tayvan’daki
resmi
istatistiklere
bakacak
olursak,
Tayvanlıların %35’nin Budist, %33’nün Taoist ve %4 civarında bir
kesiminin Hıristiyan olduğu görülmektedir. Bunun birlikte
nüfusun yaklaşık %18’nin ateist olduğunu da biliyoruz. Adada
sayıları az olmakla beraber yaklaşık 58.000 Müslüman kitle
bulunmaktadır ve bu sayı Tayvan nüfusun %0,3’ne tekabül
etmektedir. İbadet edilebilmesi açısından ise adada 7 camii ile
birlikte 33.000 yakın ibadet yeri bulunmaktadır.
Bu noktada Protestan ve Katolik inancın adaya gelişi ise
Avrupalıların Tayvan’da kurduğu sömürge yönetimi esnasında
yerlilere dayattığı ve yerlilerinde zamanla kabul ettiği şeklindedir.
İlerleyen süreçte Protestan veya Katoliklik Hıristiyan inancı,
153
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
yerlileri Çin kültürüne karşı yani Çinlileşmeye karşı koruma
sağlayan bir kalkan işlevini gördüğü de ortaya çıkmıştır. Son olarak,
Tayvan için çok dilli, çok inançlı ve farklılıklara saygılı bir toplum
düşüncesini tekrarlayabiliriz. Çünkü, Tayvan bu özelliği ile Çin
Halk Cumhuriyetinden kesin olarak ayrılmakta ve uluslararası
toplum tarafından da takdirle karşılanmaktadır.
B.B: Siz adanın sömürgeleştirilmesine değinmişken Tayvan’ın
tarihine baktığımızda farklı yönetimlerin hakimiyeti altında
kaldığını görmekteyiz. 1894 sonrasında sırasıyla Japon yönetimi
ve Milliyetçi Çin kadrosunun Tayvan’a yerleştiği bilinmektedir.
Bu yönetim dönemleri sürecinde Tayvan’ın ulus kimliğinin
oluşumunda etkileri hakkında neler diyebiliriz?
A.K: Tayvan kimliği ile ilgili sorunuzu az önce cevaplamıştım
fakat şunu da ekleyelim: Bugün Tayvanlı kimliği ön plana çıkarken
bu noktada, Milliyetçi Çin’e karşı beslenen bazı nefret veya mesafeli
duruş da bulunmaktadır. Çünkü Milliyetçi Çin’in Kao Shiung’da
yaptığı elit kesimi yıkıma uğratan bir hadise insanların
hafızalarında tazedir. Diğer yönden bahsettiğimiz Japon yönetimi
dönemindeki 50 yıllık süreçte Tayvan’daki çoğunluk nüfusu olan
Hoklo veya Holoların farklılaşması, Çin anakarasından gelen ve
Daluren denilen kesimden kendini ayrı tutması, çok partili
sistemlerde Demokratik İlerleme Partisi (DİP) örneğinde siyasal
zeminde kendi söylemini geliştirebilmiş olması çok önemlidir. Bu
geçmişten gelen hafızalar ve daha sonraki gelişmeler ile bugün
Tayvanlıların hafızasında baskın olan Tayvan kimliği ile birlikte Çin
anakarasından gelen Çinlilik kimliği de devam etmektedir. Tabi
zamanla mevcut durum devam ederse Tayvan kimliğinin öne
çıkacağı söylenebilir. Özellikle, Xi Jinping iktidarının Doğu
Türkistan, Tibet ve Hongkong’da uyguladığı faşist politikalar,
Tayvan kimliğinin daha da pekişmesine imkân sağlamıştır. Sonuç
olarak, bugün Tayvan kimliği dediğimizde bir nevi parçalanmış
kimlikten konsolide olmuş kimliğe doğru evirilen bir temayül söz
konusudur. Bu da ‘Tayvanlılık’ üzerinden veya onların ‘Benshengren’
dedikleri yerlilik üzerinden yeniden inşa etme şeklindedir. Netice
itibari ile Tayvan kimliğini reddederek Çin kimliğini kabul etme ve
Çin Halk Cumhuriyeti ile birleşme eğiliminde olan nüfusta sürekli
bir azalmanın olduğu istatistiki rakamlarda da görülmektedir.
Nitekim son iki cumhurbaşkanlık seçimini bağımsızlık yanlısı
DİP’in kazanmasını bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
154
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
B.B: Demokratik İlerleme Partisi’nin Tayvan için farklı bir
çizgide olduğunu düşünüyorsunuz sanırım…
A.K: Daha önce de belirttiğim gibi Tayvan’ın esasında
Republic of China ya da Çin Cumhuriyeti olarak bilinen bir ismi
vardır. Son yıllarda özellikle Tayvan’daki askeri cuntanın
yönetimine son verilmesi ve demokratikleşme süreciyle Tayvan’da
yeni kurulan partiler olmuştur. Örneğin; Demokratik İlerleme
Partisi bunlardan biridir. DİP, Çin kimliğinden ziyade daha çok
Tayvan kimliğini ön plana çıkartan, Çin Halk Cumhuriyeti ile
birleşme ya da bütünleşmeden ziyade Tayvan’ın bağımsız devlet
olmasını öne süren bir yaklaşıma sahiptir. Tayvan’ın son 20 yılına
bakacak olursak, Çin ile birleşme eğilimi Miliyetçi Çin Partisi
iktidarları döneminde görülmüştür. Tabi Demokratik İlerleme
Partisi de Çin’i keskin bir şekilde karşısına alma, bağımsızlığını
hemen ilan etme ve BM örgütüne başvurma gibi bir radikal eğilim
içerisinde değildir. Bir nevi alttan alma, mevcut statükoyu
koruyabilme, kendini güçlendirme gibi bir anlayış söz konusudur.
Xi Jinping iktidarı sonrasında Çin Halk Cumhuriyeti’nin Tayvan’a
yönelik baskılarının her alanda arttığını görmekteyiz. Tayvan’ın ise
bu noktada Çin’e karşı güvendiği güçlerden biri Japonya diğeri
Amerika Birleşik Devletleri’dir.
B.B: Peki Çin Halk Cumhuriyeti’nin Tayvan’a karşı tutum ve
politikalarını nasıl yorumlamaktasınız?
A.K: ÇHC resmi tezine göre, Tayvan, Çin’in ayrılmaz bir
parçası ve bir eyaletidir. Fakat, ÇHC’nin kurulduğu günden beri
Tayvan’da herhangi bir idari veya politik mevcudiyeti söz konusu
asla olmamıştır. Bu tamam ÇHC tarzı propaganda ve hasmına asla
yaşam hakkı tanımama zihniyetinin tezahürüdür. Oysa, 70 yıldır
Tayvan’ın kendine ait bayrağı, pasaportu, eğitim-kültür ve ekonomi
sistemi vardır ve ÇHC’den tamamen bağımsız bir şekilde
mevcuttur. Dolayısıyla burada sorun, Çin Halk Cumhuriyeti’nin
BM Daimî Komitesi’ndeki beş üyeden biri olması gibi avantajlardan
istifade ederek Tayvan’ın uluslararası örgütlere katılımını
engellemesi, izole etmesidir. Bunun yanında Çin’in artan ekonomik
gücü Tayvan’ı diplomatik olarak tanıyan ülkelerin sayısının
azalmasına neden olmaktadır. Çünkü Tayvan ile Çin arasında bir
para diplomasisi söz konusudur ki, bazı küçük ülkeler ve ekonomik
olarak geri kalmış ülkeler Tayvan’ı tanıma karşılığında bir menfaat,
çıkar beklentisi içinde oluyor. Elbette bu durum bir anlaşma ile
155
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
sağlanıyor. Çin bu noktada anlaşmayı bahsettiğimiz diplomasi
yoluyla bozarak ülkelerin Tayvan ile diplomatik ilişkilerin sona
ermesine sebebiyet verebiliyor. Bu sebepten ötürü, Çin’in bu
noktada amacı olabildiğince Tayvan’ı izole etmeye çalışmaktır.
Elbette, Tayvan’ın yürürlükteki eğitim-kültür politikasının
şekillendirdiği (ÇHC’den) farklı zihniyet ve algılama biçimiyle
yetişen, Tayvan nüfusunun omurgasını teşkil eden Hoklolar, Çin
anakarasındaki Çinliler gibi düşünmüyorlar. Çin kültürü ile birlikte
zihniyet dünyalarında Japon ve diğer yerel kültürlerin de
bulunması, onların farklı şekilde düşünmelerini ve konuya
yaklaşımlarının daha farklı olmalarını da sağlamaktadır.
Diğer taraftan, 1980 sonrasında Tayvan’ın Çin’de kayda değer
iktisadi yatırımı vardır. 1945-1950 yılları arasında Tayvan’a göç
eden 1 milyona yakın nüfusun Çin ile de doğrudan kan bağları da
bulunmaktadır. Çin’in ise Tayvan’daki zihniyet dünyası, politik
yapı gibi birçok faktörü etkilemek için müthiş “yatırım”lar
yapmakta, kullanabilecekleri tüm aygıtları da kullanmaktadır. Bu
noktada ithal gelinlerin Çin ile ilişkisi ve Çin adına çalışmasına dair
ibareler de mevcuttur. Dolayısıyla burada kimlik çatışmasında
böyle bir durumun olması gayet doğaldır, ama bizim gözlemimize
göre, tekrar ifade etmemiz gerekirse Tayvan’da gittikçe Tayvan
kimliği ekseninde bir konsolidasyonun, birleşmenin baskın olduğu
gözüküyor. Burada Dalulu kimliğinin daha çok marjinalleşmesi ise
normal bir sonuçtur.
B.B: Dalulu kimliğinin yanı sıra Tayvan’da arkeolojik buluntular
ile desteklenen ve uzun bir süredir adada varlığını sürdüren
yerliler bulunmaktadır. Yerli nüfusun tarihten bugüne
değişimini incelediğimizde nasıl bir süreçten söz edilebilir?
A.K: Tayvan’daki arkeolojik buluntulara baktığımızda,
Tayvan’da yerli halk olarak bilinen Malaya-Polinezya halklarının
adada neredeyse 12 ila 15 bin yıl öncesinden beri yaşadıkları
biliniyor. Bu halkların dillerine baktığımızda, Avustronezya dil
ailesine yani Güney Ada dillerine bağlı olduğu ve göçmen bir
yaşayışa sahip oldukları görülmektedir. Tabi bu halkların
Tayvan’daki mevcudiyeti on binlerce yıl öncesine uzanmakla
birlikte demografik yapılarındaki değişim hakkında kesin bilgilere
sahip değiliz. Fakat adaya adım atan Çinli göçmenlerin burayı
keşfetmesiyle birlikte, Çin anakarasından Tayvan’a son 300-400
yılda akın akın gelen Çinli nüfusun olduğu, fakat yerli halkın ise
156
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
adada sürekli olarak dağlık ve yaşanılması zor bölgelere
sıkıştırıldığı gerçeğini biliyoruz. Bugüne gelindiğinde ise,
Tayvan’daki yerli halkın nüfusu daha önce belirtildiği üzere
Tayvan’ın toplam nüfusunun %2’sinden biraz fazlasına tekabül
etmektedir. Elbette Tayvan’daki yerli halkın bu istilaya karşı
direnemeyip azınlık durumuna düşmesinde çeşitli nedenler
olmakla birlikte kendinden medeniyetçe ve nüfusça üstün olan Çin
karşısında varlığını koruyamaması ve sonuç olarak işgal edilmesi,
nihayetinde dışlanması, hatta çeşitli işkencelere, zulme tabi
tutulması durumu da yaşanmıştır. Ancak 1987 yılına gelindiğinde,
azınlıklar Milliyetçi Çin’in aşağılayıcı ve dışlayıcı siyasetinde
kurtularak daha iyi bir konuma yükselmeye başlamıştır.
Yerlilerin kültürü, Tayvan’a sonradan gelen Çin kültürü Çin
medeniyetine nazaran daha zayıf kalmıştır. Çin kültüründe
nispeten gelişmiş yazılı sisteminin, bürokrasi sisteminin varlığı ve
nüfusça da kalabalık olmasından dolayı devam eden 300-400 yıllık
süreçte yerli nüfusta sürekli azalma, baskın millet olan Çinlilerin
nüfusunda ise sürekli artış gerçekleşerek günümüzdeki demografik
yapı ortaya çıkmıştır. Şöyle ki, yerli nüfus günümüzde sadece %2,50
dolayında iken, Çinli nüfus ise %95’e ulaşmıştır. Yerli nüfus bu işgal
sürecinde, sürekli dışlanan, baskılanan, kültürlerini yaşatmakta
zorlanan bir grup olagelmiştir. Sadece 1987’den sonra kurulan
Demokratik İlerleme Partisi ve çok partili sistemde, yerli grupların
kültürel haklarını da savunan bir politika ve programların ortaya
atılması ve geliştirilmesi sonucunda ancak temsil hakkına sahip
olmuşlardır.
B.B: Bu noktada Yerli grupların şu an parti düzeyinde temsil
edilme vaziyeti hakkında halihazırda çalışmalar bulunmakta
mıdır?
A.K: Yakın zamanlara göz gezdirdiğimizde, Demokratik
İlerleme Partisi ya da Tayvan kimliğini öne çıkartan iktidarların
yerlilere değer verdiği, onları dikkate aldığı görülmüştür. İşbu
müspet gelişmelerin zirvesi 1 Ağustos 2016 tarihinde Tayvan’a
cumhurbaşkanı olarak seçilen Tsai Ing-wen’ın uzlaşı politikaları
kapsamında 400 yıllık ayrımcılık, ihmal ve zulüm için hükümet
adına yerlilerden özür dilenmesi ile yaşanmıştır. Tsai Ing-wen, 1
Ağustos 2016 tarihinde Cumhurbaşkanlık ofisinde düzenlediği
resmi toplantıda devletin resmi olarak tanıdığı 16 halkın temsilcisini
kabul ederek bunlar karşısında özür dilemiştir ve 1 Ağustos’u Yerli
157
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
Halk Günü olarak ilan etmiştir. Bu esasen Doğu Asya’da müthiş bir
olaydır ve özellikle Çin kültüründe marjinal bir durumdur. Bundan
dolayı bugün yerli halk Tayvan yönetimince kabul edilen, hakları
garanti altına alınmış hatta Tayvan parlamentosu bünyesinde
Yerel Halklar Konseyi (原住民委员会 ) adında resmi bir birim
bulunmaktadır. Ayrıca, parlamentoda politik olarak da temsil
hakkı bulunmaktadır. Tayvan bu noktada, farklı etnik veya dini
kökenden insanlara saygı gösteren ve onların dilini, dinini,
kültürünü koruyan bir devlet olarak Doğu Asya’da özgün bir
konumunu pekiştirmiştir. Şöyle de denebilir, Çin dili ve kültürünün
egemen olduğu topraklarda Tang sülalesinden sonra ilk defa
çoğulculuğu savunan bir devlet olmuştur.
Özetle, 1987 sonrası Tayvan siyasi hayatında daha aktif olarak
varlık gösteren yerlilik hareketi, Tayvan kimliğini öne çıkaran
Demokratik İlerleme Partisi yetkililerinin de girişimiyle daha fazla
destek bulmuş durumdadır. Yerli halkın hükümette hatta kabine
düzeyinde temsil edildiği, işlerinin görüldüğü, kültürlerinin
yaşatılmaya çalışıldığı bir durum söz konusudur. Bu noktada çok
önemli bir adım olarak, Cumhurbaşkanı Tsai Ing-wen tarafından
yerli halktan geçmişe dair dilenen resmi özürdür. Bu gelişme
Tayvan’daki farklıların korunması bağlamında örnek teşkil etmiştir.
Şu an için Tayvan’daki demokrasi anlayışının, çoğulculuğa,
farklılıklara, inançlara, kökenlere saygı durumu takdire şayan bir
vaziyette olduğunu ifade etmek gerekir.
B.B: Yanılmıyorsam Tayvan’ın farklılıklara saygı ekseninde
eşcinsel evliliği yasallaştıran ilk Asya ülkesi olması gibi örnekler
mevcut. Ayrıca, bildiğiniz üzere Tayvan teknoloji alanında
önemli adımlar atmış, modern tarımı uygulayan bir ülke
konumunda. Bu iki durum hakkında bir değerlendirmeniz nedir?
A.K: Değindiğiniz gibi Tayvan bugün teknoloji alanında
dünyada ismini zikrettiren çok önemli ülkelerden biridir. Tayvan
1980 öncesi başlattığı endüstrileşme girişimi ile endüstri temelli
ekonomik kalkınmayı gerçekleştiren Doğu Asya’nın ‘Dört
Kaplan’ından biri olmuştur. Bunun yanı sıra eğitim, kültür, sağlık
alanlarındaki yatırımları ile ve halkının sosyal refahını düşünen bir
ülkedir. Bugün, Doğu Asya’da değil küresel çapta kendi markaları
ve high-tech denilen yüksek teknolojik ürünleriyle bilinen, tanınan
önemli bir ada olmasının yanı sıra kendi siyasal kurumlarını ve
bürokrasisini demokratik evrensel değerler çerçevesinde geliştiren,
158
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
şeffaf politikalar izleyen bir anlayıştadır. Bakıldığında, Çin
kültüründe marjinal olarak görülen ve bugün Batı ile yükselen
medeniyetlerde yaygın olan çoğulculuk temelli değerleri öne
çıkartan bir bölgedir. Bu bağlamda bahsettiğiniz gibi eşcinsel evlilik
gibi uç noktalara da tolerans gösteren bir yaklaşımın olduğunu
vurgulamak, konunun daha iyi anlaşılması açısından önemlidir.
B.B: Bir de diğer Asya ülkeleri ile iletişiminde Tayvan’ın ‘Yeni
Güneye Doğru’ politikası mevcut. Tayvan’ın yumuşak gücünün
simgesi midir acaba bu politika?
A.K: Tayvan’ın bölgesinde ve dünyada görünür olabilmek için
yeniliklere açık, demokratik yönetimleri tercih eden, evrensel
değerlere saygılı liderler iktidar olduğu dönemlerde başlattığı
‘Güneye Doğru’ politikası üzerinde durabiliriz. 2016 sonrasında DİP
başkanı ve Tayvan Cumhurbaşkanı Tsai Ing-wen ile birlikte
başlatılan ‘Yeniden Güneye Doğru’ politikası esasında karşılıklı knowhow ve kazan-kazan anlayışı doğrultusunda ekonomi ağırlıklı olduğu
gibi Tayvan’ın güneyindeki ülkelerle daha yakın ilişkiler kurmayı
amaçlayan bir girişim idi. Bu girişim, aynı zamanda ticaretinin
Çin’e olan bağımlılığını dengelemek amacıyla de sürdürdüğü
önemli bir atılımdır. Burada sadece ekonomi değil, Tayvan’ın
güneydeki ülkelere nazaran fark attığı önemli noktalarda
tecrübesini komşuları ile paylaşmak gibi durumunda söz konusu
olduğunu unutmamak gerekir. Çünkü Tsai Ing-wen’ın ‘Yeniden
Güneye Doğru’ politikasının içinde belli başlıklar öne çıkmaktadır:
örneğin, modern tarım. Bugün Tayvan, Doğu Asya’da hatta Asya
kıtasında tarımı modernize eden ve dijital sürece geçmeye başlayan
örnek bir ülkedir. Keza, halk sağlığı açısından da aynı anlayıştadır.
Teknoloji ve endüstriyi ileri seviyede götüren bir ada olmasından
dolayı, doğal afetler ile mücadelede de deneyimli ve önde olan bir
konumdadır. Eğitim açısından baktığımızda, Tayvan’ın şu an
dünyadaki üniversiteler sıralaması içinde ilk yüzde bir üniversitesi
ve beş yüz içinde on birden fazla üniversitesi bulunmakta ve eğitim
yönünde de yükselen bir ülke profili çizmektedir.
Dolayısıyla Tayvan, bu Yeniden Güney politikası aracılığıyla
halk sağlığı, teknoloji ve endüstri, doğal afetler ile mücadele, eğitim
ve küçük ve orta büyüklükteki işletmeler alanında kendini
göstermeye çalışıyor. Bu politika çerçevesinde 2016’dan sonra
güneydeki ülkeler ile olan ilişkilere göz attığımızda, ticaretteki artış
ile birlikte diğer alanlarda da yakın ilişkilerin kurulduğunu
159
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
görüyoruz. Özellikle erken dönemde ciddi ve sağlam ilişkiler
kurduğu Yeni Zelanda ve Avustralya yanında Güney Asya’daki
bütün ülkeler ile çok sıkı bir ilişki içinde olduğunu söyleyebiliriz.
B.B: Müsaadeniz ile Tayvan’ın küresel düzeyde tanınırlığını
açmak isterim. BM düzeyinde temsil edilmesinden şu an az bir
ülke tarafından tanınmasına doğru bir süreç var. Virüs sonrası
Tayvan’ın mevcut dünya sistemine uyumlu yapısı ile küresel
anlamda öne çıkabilme olasılığı sizce bir tartışma konusu olabilir
mi?
A.K: Tayvan’ın artan ekonomik, teknolojik ve sağlık
alanlarındaki belirgin tecrübe ve deneyimlerine rağmen
günümüzde gerek BM nezdinde gerekse uluslararası örgütler
nezdinde tanınmıyor. Aksine sürekli olarak Çin Halk
Cumhuriyeti’nce kuşatma ve izole edilme hatta marjinalleştirilme
hedefine maruz kalıyor. Fakat Covid-19 nam-ı diğer Çin Virüsü
dediğimiz olayın patlak vermesinden sonra, Tayvan’ın vermiş
olduğu çok başarılı salgın mücadelesi ile dikkatleri üzerinde
toplamıştır. Dünya’da salgınla mücadele açısından en başarılı
sonuçları elde etmiş ülke durumuna geçmiştir. Üstelik, Çin ile yakın
ve sıkı ilişkileri olmasına rağmen bu salgını minimum düzeyde
tutmayı başarmıştır. Elbette burada halkın sağlık anlayışı ve
kendini koruma refleksinin devletin aldığı tedbirler ile uyumlu
gitmesinin de etkisi vardır. Yine de Dünya Sağlık Örgütü hala
Tayvan’ın gözlemci statüsünde temsil edilmesine dahi rıza
göstermemektedir. Tayvan, elbette Dünya Sağlık Örgütü’ne üye
olmak istemektedir. Çünkü, 24 milyona yakın insanın sağlık ve
diğer durumları söz konusudur. Ne yazık ki mevcut düzen zaman
zaman bu tarz başvuruları siyasi oligarşi ve rüşvetler ile
engelleyebiliyor. Örneğin, Covid-19 vesilesiyle Dünya Sağlık
Örgütü’nün Çin tarafınca nasıl manipüle edildiği dünya
kamuoyuna ifşa olmuş durumdadır. Bu konuda medeni ülkeler ki
özellikle Batı dünyası Tayvan’ın Dünya Sağlık Örgütü’ne üye
olması ve katılımının önemini dillendirseler de, sonuç alacak
şekilde güçlü bir desteği sunmamaktadır.
B.B: Bu noktadan hareketle ikili ilişkileri etkileyen farklı
dinamikler söz konusu o zaman…
A.K: Şimdi Çin Halk Cumhuriyeti’nin BM tarafından
tanınması ve Çin Cumhuriyeti’nin BM ve uluslararası arenada
yalnızlaştırılması sonucunda oluşan ve gelişen iki taraf arasındaki
160
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
ilişkilere baktığınızda, aslında bu egemen ideoloji sebebiyle kesin
bir farklılaşma söz konusudur. Bir tarafta Batı cephesinde yer alan
Batı ile sıkı ilişkisi olan Çin Cumhuriyeti veya Tayvan, öteki yönde
daha çok kendi kültürü yanında Rusya ile Batıdan ithal ettiği
sosyalist ideolojiyi kendi feodal-diktatör bürokratik anlayışı ile
karıştırarak Çin tarzı sosyalizmi ortaya çıkartan Çin Halk
Cumhuriyeti vardır. Bu iki taraf arasında ÇHC’nin 1979 yılındaki
Reform ve Açılma sürecine gelene kadar ciddi bir kültürel ilişki
yoktu. Fakat, 1980 sonrasında ÇHC’deki yumuşa sürecinde,
özellikle “1992 Konsensüs”ü ile başta ekonomik ilişkiler olmak üzere
sosyal ve kültürel etkileşimin de hızlandığı, nicelik olarak
yoğunlaştığı görülüyor. Bu süreçte, ‘Tek Çin, İki Sistem’ anlayışının
Tayvan’daki Milliyetçi Çin tarafından da benimsenmesi akabinde
ikili kültürel, eğitim ilişkileri başlamıştır. Bu sürecin çok başarılı
yürütüldüğü söylenemez. Çünkü, Çin tarafının Tayvan’ı
tanımaması, daha güçlü ve müreffeh bir toplum olmasını kabul
etmemesi olumsuz gelişmelere sebep olmuştur. Karşılıklı hasmane
tutum devam etmiştir. Özellikle, Xi Jinping iktidarının tutumu ve
Tayvan’da Demokratik İlerleme Partisi’nin 2016’dan günümüze
dek iktidarda kalması ile beraber Tsai Ing-wen’ın tekrar
cumhurbaşkanı seçilmesi gibi etkenler karşılıklı artan güvensiz
tutumların sürekli gelişmesine neden olmuştur.
Tayvan’ın mevcut politikası bu noktada; statükoyu koruyarak
güçlenmek ve Batı’da daha fazla destek bulabilmek için çalışmak
şeklindedir. Özellikle, Amerika ve Çin arasındaki zıtlaşma, eğer
sıcak çatışma ihtimaline gidilecek olursa, Amerika’nın ön cephesi
olarak Tayvan’ın öne çıkabileceğini söylemek yanlış olmayabilir.
Nitekim son yıllarda Amerikan Dış İşleri Bakanlığı’nın ve
Amerikan hükümetinin Tayvan ile daha yakın ilişki içinde
olduğunu bilmekteyiz. Tsai Ing-wen’ın ikinci kez cumhurbaşkanı
seçilmesi sonrasında, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın Tayvan’ı bir
devlet düzeyinde görerek kutlama mesajı iletmesi deyim
yerindeyse ÇHC’yi çileden çıkartmaya yetmiştir. Bunun yanı sıra
Tayvanlıları da sevindirmiş bulunmaktadır.
B.B: Tayvan tarafından stratejik bir dengenin hedeflendiğini
söyleyebiliriz sanırım. Peki ikili ilişkilerde bir denge mevcut mu?
A.K: Bu süreçte, Çin her ne kadar Tayvan’ı izole etmeye ve
yalnızlaştırmaya çalışıyor olsa da, özellikle Demokratik İlerleme
Partisi’nin başlattığı Tayvan kimliği ile dünyada tanınma çabası
161
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
veya Tayvan’ın en kötü ihtimal mevcut statüsünün korunması
girişimlerinin devam ettirildiği ve bu minvalde önemli mesafeler
kat edildiği söylenebilir. Fakat Xi Jinping iktidarı sonrasında Çin’in
saldırganlığı ve Tayvan’a yönelik sürekli tacizleri söz konusudur.
Bu süreçte, elbette dünyada değişen bir dengeden de söz etmeliyiz.
Xi Jinping iktidarının saldırgan dış politika anlayışı ile Doğu
Türkistan, Tibet ve özellikle Hong Kong bölgelerinde yaptığı ve
yapmaya devam ettiği kendi yasalarını çiğneyen ağır insan hakları
ihlalleri, hatta Doğu Türkistan’da biyolojik ve kültürel soykırım
yapması Tayvanlılarda Çin korkusunu arttırmıştır. Yaşanan
gelişmeler Tayvan kimliğini ve bağımsızlığını savunan kesimleri
daha da haklı çıkarmanın yanında, Tayvan’daki Çin yanlısı oy
oranlarının da şiddetli düşüşüne sebebiyet vermiştir. Çünkü,
görünen o ki insanlar, Çin ile birleşmenin sonucu yakın gelecekte
kaderlerinin önce Hong Kong, uzak gelecekte ise Doğu Türkistan
ve Tibet bölgelerinde olduğu gibi zulüm, işkence ve hukuksuz
uygulamalar ile yönlendirileceğine kanaat getirmişlerdir. Bu
mevcut durumların hepsi esasında, Tayvan – Çin ilişkilerinin
önümüzdeki günlerde daha sıcak bir sürece gireceğinin de
belirtisidir. Çünkü, bir tarafta bağımsızlık yanlısı güçlü bir adayın
ve diğer yanda ise Çin Komünist Partisi’nin özellikle Mao sonrası
en güçlü milliyetçi ve faşist liderin hakimiyet başında olduğu
durum söz konusudur. Çin’in bu noktada, Amerika ile olan kötü
ilişkileri Amerika’nın Tayvan’a daha fazla destek vermesine ortam
hazırlayacaktır. Özellikle, Tsai Ing-wen ikinci kez cumhurbaşkanlık
makamına oturmasından sonra Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın
açıktan tebrik etmesi gibi adımlar önümüzdeki süreçte çok farklı bir
serüvene girileceğine işaret etmektedir.
Son olarak, Tayvan’ın Çin’e karşı kendi kozları bulunmaktadır.
Özellikle Japonya ile özel ilişkilerinin yanında Güney Asya ülkeleri
ve Amerika ile stratejik ilişkileri bu duruma örnek verilebilir. Çin
denizindeki anlaşmazlıklarda ÇHC’yi taraf tuttan hiçbir ülke
bulunmamakta, Vietnam, Malezya, Filifinler, Bruney gibi ülkeler
Çin denizinde topraklarının ÇHC tarafından işgal edildiğinde
neredeyse hemfikirlerdir.
B.B: Peki, Türkiye-Tayvan ilişkilerine gelecek olursak, mevcut
ilişkileri tüm boyutları ile genel bir değerlendirebilir misiniz?
Türkiye’de Tayvan üzerine ne düzeyde ve derinlikte araştırma
yapıldığı sorusunu yöneltmek istiyorum. Akademik düzeyde
162
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
ikili araştırmaların
düşünmektesiniz?
arttırılması
gerekliliği
konusunda
ne
A.K: Türkiye-Tayvan arasındaki ilişkilere bakacak olursak,
1971 öncesinde Türkiye’nin bütün resmi ve diplomatik ilişkilerinin
muhatabının Tayvan yönetimi olduğu biliniyordu. Çin Halk
Cumhuriyeti ile ilişkilerin geliştirilmesi daha sonra gerçekleşmiştir.
Tayvan ile ilişkiler sürekliliğini korumak ile beraber bu ilişkiler
resmiyette ticaret, kültür ataşeliği veya ofisler üzerinden devam
etmiştir. Türkiye bu noktada elbette Tayvan ile ilişkileri tam olarak
koparmamış fakat çok ileri düzeyde bir ilişki içerisine de
girmemiştir. Ekonomik ilişkilerin yanı sıra, eğitim alanında öğrenci,
akademisyen değişimi devam etmektedir.
Ankara’da Tayvan Temsilciliği 21 Ağustos 1989 tarihinde
“Taipei Ekonomi ve Kültür Ofisi” olarak kurulmuş, Temsilciliğin
ismi 16 Kasım 1993 yılında “Taipei Ekonomi ve Kültür Misyonu
Ankara” olarak değiştirilmiştir. 12 Kasım 1993 yılında; Türkiye
Cumhuriyeti Taipei'de Türk Ekonomi Misyonunu kurmuş, 1994 yılı
sonlarına doğru Temsilciliğin adını “Türkiye Cumhuriyeti Taipei
Türk Ticaret Ofisi” olarak değiştirmiştir.
Ticari ilişkilere baktığımızda, 2019 yılındaki ikili ticaretin
hacmi 1.358 milyar Amerikan Doları olup Tayvan’ın Türkiye'ye
ihracatı 1.021 milyar, Tayvan’ın Türkiye’den ithalatı ise 336 milyon
Amerikan Dolarıdır. Eğitim-kültür alanında Tayvan hükümeti Türk
öğrencilerine "Çin Dili Eğitim Bursu” ve "Tayvan Bursu" fırsatı
sunmaktadır. Türk Hükümeti de Tayvanlı öğrencilere burs imkanı
sağlamaktadır.
Son zamanlarda ise, Çin ile olan üst düzey stratejik
yakınlaşmanın Tayvan ile olan ilişkileri etkilediğini söyleyebiliriz.
Fakat, Tayvan yönetimi Ankara’ya göndermiş olduğu Müslüman
kökenli Büyükelçi Sayın Yaser T. H. CHENG beyin çok özverili
çalışmaları ile Türk halkında çok müspet izlenimler bırakmaktadır.
Tayvan temsilciliği ve Tayvanlı hayırseverler, gönüllüler
Türkiye’de insani yardım alanında varlık göstermektedir. Bütün bu
girişimler, ÇHC’nin Türkiye’deki çok güçlü lobicilik ağlarının
engellerine rağmen sürdürülmektedir.
Elbette, Türkiye bağımsız bir devlet olarak kendi Doğu Asya
politikasını geliştirirken sadece ÇHC’nin hassasiyetleri ve
çıkarlarını gözetmek durumunda değildir. Bu noktada, Türkiye’nin
163
DAAD Güz/Fall 2020
Karluk, Doğu Asya İncisi: TAYVAN
kendi çıkarları ve jeo-politik gelişimlerine bağlı olarak Tayvan’ın
medeni dünyada var olma mücadelesine destek vermesi, Türk
devlet geleneğine uygun davranış olacaktır. Tayvan’ın Türkiye
üzerindeki bilgileri Türkiye’nin Tayvan’a dair bilgisi ile
karşılaştırıldığında, orantısız bir durum söz konusudur. Bundan
dolayı Türkiye, bölgesel araştırmalara ağırlık verme yoluna giderek
Konfüçyüs çevresi ülkeler içinde çok farklı bir konumda bulunan ve
alternatif olabilecek potansiyele sahip olan Tayvan’ı iyice
değerlendirmelidir. Özellikle Türkiye’nin demokratik ve politik
tecrübeleri iki ülke arasında bilgi akışını sağlayabilir ve iki ülke
birbirini destekleyecek ve bütünleyecek şekilde temaslar
geliştirebilir. Ayrıca, Çin araştırmalarına Tayvan üzerinden
yürüterek daha gerçekçi bir Çin kültürü birikimine sahip olabilir.
B.B: Son olarak bütün bu söyleşimize bir ad verilmek istenirse
Tayvan’a özetle nasıl bir yakıştırma yapabilirsiniz?
A.K: Bu söyleşimize bir ad vermek gerekirse şöyle denebilir;
Doğu Asya’nın İncisi: TAYVAN veya Çin medeniyeti ve
kültürünün yüz akı: Tayvan diyebiliriz. Bence, Doğu Asya’nın İncisi:
TAYVAN demek daha yerinde olacaktır.
164