SEMİH GÜNERİ
TÜRK-ALTAY KURAMI
ARKEOLOJIK BELGELER IŞIĞINDA
KUZEY ASYA'DA TÜRKLERIN ERKEN KÜLTÜR TARIHI
KABALCI YAYINCILIK
Tarih Dizisi
Semih Güneri
TÜRK-ALTAY KURAMI
Arkeolojik Belgeler Işığında
Kuzey Asya'da Türklerin Erken Kültür Tarihi
© Kabalcı Yayıncılık 2023 İstanbul
Kabalcı Yayıncılık Birinci Baskı Ekim 2023
Genel Yayın Yönetmeni: Murat Ceyişakar
Editörler: Ahmet Z. Bayburt - Barış Berkant - Ayça Avcı
Kapak Tasarımı: Semih Güneri
Ön Kapaktaki Fotoğraf:
Tonyukuk Yazıtlı Dikilitaşı-I Nalayh, Moğolistan (2013)
(Fotoğraf: OTAK Arşivi)
İç Kapaktaki Figür:
Okunyev Kültürü'ne ait Kam figürleri (MÖ 2. bin)
internetten satış: www.kabalcikitap.com
Sertifika No. 21894
KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI
TÜRK-ALTAY KURAMI
Arkeolojik Belgeler Işığında
Kuzey Asya'da Türklerin Erken Kültür Tarihi
Güneri, Semih
1.Türk Tarihi 2. Arkeoloji 3. Altay
ISBN 978-625-8214-33-8
Baskı-cilt
Ertem Basım Yayın Dağıtım San. Ltd. Şti
Sertifika No: 48083
Her hakkı saklıdır. Bu kitabın tamamı, bir kısmı ya da özet olarak hiçbir bölümü,
telif hakkı sahibinin ve yayınevinin yazılı izni alınmadan kullanılamaz.
SEMİH GÜNERİ
Türk-Altay Kuramı
ARKEOLOJİK BELGELER IŞIĞINDA
KUZEY ASYA'DA TÜRKLERİN ERKEN KÜLTÜR TARİHİ
CANIM NUR İÇİN
BİRİNCİ BASKIYA TEŞEKKÜR
Y
ıllarımı alan teorik çalışmalarım ve onun temelinde Türkiye’de,
Güney Sibirya’da, Moğolistan’da, Doğu Türkistan’da ve Çin Halk
Cumhuriyeti’nin çeşitli noktalarında programladığım kazılar, yüzey
araştırmaları, kütüphane süreçleri ve nihayet KAM’da öğrencilerimle birlikte
2011-2017 döneminde yürüttüğümüz etkileşimli ve verimli ortak çalışmalarımız. Zaman zaman dışarıdan yakın arkadaşlarımızın ve meslektaşlarımızın
da katıldığı Çarşamba KAM toplantılarımız. 1995’te bitirdiğim ‘Erken Demir
Çağında Doğu Anadolu ve Trans-Kafkasya Arasında Gelişen Kültürel İlişkiler’
adlı doktora tezim ile başlayan ve 22 yıl diye tanımladığım kocaman bir zaman
paketi içine sığan Türklerin Orta Asya’daki maddi kültürel mevcudiyetini sorgulayan çalışmalar zinciri. 2001’de Güney Sibirya’da, bugün bu kitapta Türk etnik kimliğini açıkça ve güvenle ilân edeceğim Okunyev Kültürü’nün arkeolojik
kalıntıları üzerinde başlayan, 2015’te Moğolistan’da Tonyukuk Tapınağındaki
kazılarla anlam kazanan aktif arazi çalışmalarımız. Yapılan bir sürü yayın, toplantı, workshop, uluslararası kongreler. Bu uzun sürecin her evresini, arazi
araştırmalarını kapsıyor olsun, tıpkı projenin hiç değişmeyen üst başlığı gibi
‘Orta Asya’da Türk Kültürünün Arkeolojik Kaynakları’nı, yani Türklerin Kuzey
Asya’daki arkeolojik varoluş hikâyesini anlatsın, diye dört tam yıl önce böyle
bir kitabı yazmak üzere yola koyulduğumda hangi parçayı nereye yerleştireceğime karar vermem tam bir yılımı aldı. İkinci yılın başında on iki ay içinde
bitecek diye düşünürken dört on iki ay daha uzatma verdiğim halde bitiremediğim kitabımı, ilk başladığım yerde, St. Petersburg’da Rusya Bilimler Akademisi
IX
TÜRK-ALTAY KURAMI
Materyal Kültür Tarihi Enstitüsü çalışma mekânlarında bitiriyorum. Kitabımın
son noktasını, haftalardır içinde kaybolduğum, Neva’ya bakan muhteşem çalışma odalarında, yıllar önce S.A. Teplouhov, S.V. Kiselyov, M.P. Gryaznov gibi
efsane arkeologların çalıştıkları aynı masaların üzerinde koyuyorum.
Çalışmalarımın hiçbir erken evresinde ‘Türk tarihi’ yazmak gibi bir planım
olmadı. Yapmak istediğim, Türk dili konuşan halkların Avrasya bozkır kültürleri içindeki yerini anlayabilmekti. Bunu anlamadan, yeteri kadar eskimiş mevcut kaynaklar üzerinden Türk tarihini yazmak gibi bir düşüncem olamazdı.
Moğolistan Altay Dağları petroglifleri üzerinde yürüttüğüm çalışmalarımın olgunluk dönemine girdiği 2013›te ancak, o günün geldiğini anladım. 2009-2013
arasında Moğolistan Altay dağlarında kaya resimleri üzerinde yürüttüğümüz
uygulamalı ve masa başı çalışmalarımız, o bölgede daha önce uluslararası ekipler tarafından yapılmış olanlardan farklıydı. Yazılmış kitaplarda verilenler, benim ‹katalog çalışması› diye nitelendirdiğim tarzda çalışmalardı. Bizim çalışmalarımızda farklı olarak arkeolojik stil-kritik yöntemleri kullanıldı. Kaya resimleri
sınıflandırıldı. Sınıflandırmalar grupları oluşturdu. Gruplar evreleri, evreler
kültürleri ve bütün bu aşamalardan süzülen bilgi özleri kültürler arasındaki
bağlantıları gözlerimizin önüne serdi. Tunç Çağları ile Orta Çağlar arasında uzanan kültürleri birbirlerine bağlayan sonuçlara petroglif çalışmalarımız sırasında ulaştık. Bu önemliydi. Çünkü kaya resimlerini izleyerek ulaştığımız kültürel
sürekliliği diğer arkeolojik belgeler üzerinden de bir başka biçimde izleyebiliyorduk. ‘Moğolistan Altay Dağları Petroglifleri’ kitabı çalışmalarımızı tam bu
noktada bir kenara bıraktık. Gelişmelere, çalışmalarımızın bizim için araladığı
başka bir pencereden bakmak durumunda kaldığımız ortadaydı. Çevremdeki
yakın çalışma arkadaşlarımın, çalışmalarımızın yeni bir tür ‘Türk Tarih Tezi’ne
doğru yol aldığını ısrarla bana hatırlattığı günlerde kararımı verdim: Arkeolojik
belgeler üzerinden Türklerin erken tarihini artık yazabilirdik. Her şey ortadaydı. Elimizde on üç yıllık aktif araştırmalarımızın ürettiği somut sonuçlar vardı.
Kitabın kuram ya da teori niteliği ve ‘Türk-Altay’ formülü temeli kendiliğinden
ortaya çıkmıştı zaten. Tam adıyla ‘Türk-Altay Kuramı’ üst başlığı ise öğrencim
Ahmet Bayburt’a aittir.
Türk-Altay Kuramı’nın öncesindeki aktif araştırmalarımızı iki sekiz yıla ayırıyorum: İlk sekiz, 2001-2009, erken evre, ikinci sekiz, 2009-2017, olgun evre.
Erken evre benim için çok sıkıntılı, çalkantılı ve sürekli yokuş tırmandığım bir
evre oldu. İlk iki TÜBİTAK-DPT projesi bu evrenin temelini oluşturdu. Güney
Sibirya, Moğolistan ve Kazakistan’da yürüttüğüm öncü OTAK (Orta Asya’da
X
BİRİNCİ BASKIYA TEŞEKKÜR
Türk Kültürünün Arkeolojik Kaynakları) araştırmaları o günlerin koşullarına
göre iyi sayılabilecek maddi imkânlarla gerçekleştirildi. Çalıştığım kurumda
başıma gelenler ve yaşadığım kâbus günlerimi bir kenara koyarsak hayatımın
en güzel, en aktif, en üretken, en kendimi bulduğum günleri, o günlerdi diyebilirim. 2005’e kadar yaptığım arazi ve masa başı çalışmaları boyunca, Avrasya
bozkırlarının Türkleri hakkında bilgi üzerine bilgi koydum. Olgun evre diye
tanımladığım 2009-2017 çalışma döneminde ise daha sakin, kendinden daha
emin araştırmalar yürüttük. Moğolistan Altaylarının kaya resimlerini tanıdım.
Ardından, bugün hâlâ süren Moğolistan’da Tonyukuk Araştırmaları maceramız
başladı. 2007-2017 arasına, 6 uluslararası Avrasya arkeoloji kongresi sığdırmışız. Bir yandan kesintisiz devam eden aktif arazi çalışmalarımız, diğer yandan
aynı bölgelerde çalışan araştırmacılarla olan yakın ve etkileşimli ilişkilerimiz,
bağlantılarımız önümüzde uzanan araştırma süreçlerini sorunsuz, sınırsız ve
engelsiz kıldı. Türk-Altay Kuramı hayali, bir bakıma bu ilişkilerin sağladığı güvenli dostluklar sayesinde gerçek oldu.
Sevgili eşim Nur gibi bir can yoldaşım olmasaydı bu kitabı bitiremezdim. En
özel teşekkürüm, her zamanki gibi onadır.
Hemen ardından bu kitap üzerinde en çok emeği olan öğrencim Ahmet
Bayburt’a teşekkür ediyorum. Bine yaklaşan sayfalık çalışmayı sayısız defalar
okuyup düzelten odur. Güzel haritalar ve görsel düzenlemeleri de ona aittir.
KAM çalışanı diğer lisansüstü tezi öğrencilerim Barış Berkant ve Ayça Avcı’nın
bu kitaba katkıları önemlidir. Hem editör olarak, hem bilimsel katkı anlamında. Güzel kapak tasarımı için Barış Berkant’a ayrıca özel teşekkürlerimi sunuyorum. Erken OTAK projesi çalışmalarına Ali Altıner’in ve Timur Davletov’un,
Kamber Işıkbay’ın ve adlarını bir anda hatırlayamadığım diğer pek çok öğrencimin katkılarını burada anmadan geçemem. Kendilerine ne kadar teşekkür
etsem azdır.
Türk-Altay Kuramı’nın büyük bir bölümünü Moğolistan Altaylarında, SanktPeterburg’da, Ulanbator’da, Pekin’de, Xi’an’da ve Almatı’da yazdım. Asıl çalışmalarımı ise TÜBİTAK yurtdışı bursuyla bulunduğum Rusya’da gerçekleştirdim. Bu değerli burs için ve 2001-2005 arasında diğer iki çok değerli proje desteği için TÜBİTAK’a teşekkür ederim.
Kitabın ilgili bölümlerini iki değerli akademisyen meslektaşım gözden geçirdi. Hacettepe Üniversitesi’nden doktora arkadaşlarım Nazlı Çınardalı ve Derya
Yalçıklı. Önemli düzeltmeleri, uyarıları, tavsiyeleri ve daimî dostlukları için bu
iki seçkin akademisyen arkadaşıma gönülden teşekkür ediyorum.
XI
TÜRK-ALTAY KURAMI
Türk-Altay Kuramı’nın başlangıç noktası kabul ettiğim doktora çalışmalarıma doğrudan danışmanım olmadığı halde destek vermiş olan, bu desteğini
emekli olacağı günlere kadar eksiltmeden sürdüren Altan Çilingiroğlu hocamıza her fırsatta teşekkürü zevkli bir görev saymışımdır. Altan Hocama bir kez de
buradan her şey için teşekkür ediyorum. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden
sevgili Yaşar Coşkun hocam. Bize Hititçeyi, çivi yazısını öğreten değerli hocamız. Bu kitap çalışmamda da desteğini gördüm. Kendisine en candan teşekkürlerimi sunuyorum. Hititçe transkripsiyonlarda ve diğer noktalardaki yardımları
ve hatırlatmaları için aynı fakülteden meslektaşım Yasemin Arıkan’a teşekkür
etmek isterim.
İlk OTAK projesi çalışmalarıma başladığım yıl, TİKA adına yürütülen
MOTAP projesinin bir parçası olmamı isteyen ve Devlet Bakanı olduğu günlerde çalışmalarıma destek veren Abdülhaluk Çay hocamıza, zamanın TİKA
başkanı Öner Kabasakal›a o günler için zevkle teşekkür ediyorum. İlk OTAK
projesi çalışmalarıma maddi destek sağlayan TÜBİTAK ve DPT›ye, OTAK projesini sahiplenen Türk Tarih Kurumu›na, kurumun başkanı Yusuf Halaçoğlu’na,
DPT Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü’nden değerli büyüğüm, Planlama Uzmanı, önceki Daire Başkanı Musa Gürgün’ün ve Planlama
Uzmanı Daire Başkanı Mehmet Tekin’in o günlerde araştırmalarıma gösterdikleri ilgiyi ve dostluklarını asla unutamam. Bu kitabı onların desteği olmasaydı
yazamazdım. Aynı kurumun değerli Planlama Uzmanlarından Mehmet Sarıtaş,
Mehmet Cansız ve adlarını şu anda hatırlayamadığım diğer DPT uzmanlarına
candan teşekkürlerimi bir kez de burada yinelemek isterim. Erken evre OTAK
projesi çalışmalarımız sırasında Hakasya’nın Şalgino, Kara-Köl ve Yenisey’in
diğer noktalarında bana kazılarına katılma fırsatları yaratan değerli meslektaşlarımdan Hakasya Dil, Edebiyat ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü başkanı meslektaşım V.N. Tugujekova başta olmak üzere, İ.A. Graçov’a, A.İ. Gotlib’e, E.N.
Kirginyekov’a, M.L. Podol’skiy’e, N.A. Bokovyenko’ya, N.V. Leont’yev’e, o günlerde Hakasya Cumhuriyeti Kültür Bakanı yardımcısı arkeolog L.V. Yeromin’e
ve aynı bakanlıktan sevgili Svetlana Okolnikova’ya, Devlet Arkeoloji Hizmetleri
Müdürü V.P. Balakçin’e ve diğer pek çok Güney Sibirya arkeolojisi emekçisine,
bize sundukları destek, yardım ve dostlukları için, bizimle ekmeklerini ve bilgilerini paylaştıkları için içtenlikle teşekkür ederim. Bütün bu Güney Sibirya
araştırmacıları arasında önemli bir yeri olan sevgili meslektaşım, can arkadaşım, Rusya Bilimler Akademisi Materyal Kültür Tarihi Enstitüsü’nden Lyudmila
Sokolova’nın yeri başkadır. L.A. Sokolova’nın dostluğunu, desteğini ve yar-
XII
BİRİNCİ BASKIYA TEŞEKKÜR
dımlarını asla unutamam. Ona ne kadar teşekkür etsem azdır. Rusya Bilimler
Akademisi Materyal Kültür Tarihi Enstitüsü (İİMK)’nün önceki başkanı değerli
meslektaşım Ye.N. Nosov ve şimdiki başkanı değerli meslektaşım V.A. Lapşin
2004’ten şu satırları yazdığım güne kadar enstitünün her biriminde yürüttüğüm çalışmalarıma koşulsuz ve sınırsız destek verdiler. Bu muhteşem destek
için onlara minnettarım. İİMK kütüphanesi ve arşiv bölümü çalışanlarının her
seferinde bana kitap ve belge yetiştiren yönetici ve çalışanlarına da ayrıca samimiyetle teşekkür ederim. 2004’ten bugüne Hermitaj Müzesinde ve depolarında, özel teşhir mekânlarında yaptığım gözlemlerime ve araştırmalarıma özel
izinler sağlayan Devlet Hermitaj Genel Başkanı meslektaşım M.B. Piotrovskiy’e
ve İkinci Başkan S.B. Adaksina’ya candan teşekkürlerimi bir kez de burada yinelemek isterim. Müzenin Yakın Doğu Bölümü uzmanlarından meslektaşım
Ulu Salbık kurganı hâfiri L.S. Marsadolov’a hem dostluğu için hem de Hermitaj
çalışmalarım sırasında ve Ulu Salbık malzemesi ile ilgili orijinal malzeme, çizim
ve resimlerin sağlanmasındaki yardımları için içtenlikle teşekkür ederim. Rusya
Bilimler Akademisi Arkeoloji Enstitüsü Müdürü meslektaşım N.A. Makarov’a,
Enstitünün bilimsel sekreteri meslektaşım E.G. Devlet’e yakın işbirliği için, rahmetli Ye.Ye. Kuz’mina’ya özel bilgileri için ve Moskova’dan pek çok yakın çalışma arkadaşıma araştırmalarıma sundukları ciddi katkıları nedeniyle candan
teşekkür borçluyum.
2002-2013 arasında Çin Halk Cumhuriyeti’nin çeşitli arkeolojik noktalarında gerçekleştirdiğim araştırmalarım sırasında bize her türlü kolaylığı sağlayan değerli meslektaşım Luo Xin (Pekin)’e öncelikle ve içtenlikle teşekkür
ederim. Turpan Müzesi Müdürü Li Xiao’nun 2011 çalışmalarımızda ekibime
gösterdiği ilgi, yardım ve yakınlığı hayatım boyunca unutmayacağım. Değerli
meslektaşıma içtenlikle teşekkür ederim. Aynı müzeden ikinci başkan Ekber
Niyaz ve diğer müze çalışanlarına her türlü destek ve yardımları için candan
teşekkür ediyorum. Sincan-Uygur Otonom Bölgesi Kültürel Miras ve Arkeoloji
Enstitüsü İkinci Başkanı Anvar Kasım’ın (aynı kurumun 2012’deki Başkanı Yu
Zhi Yong’a da) ve çölde kazılar yürütmüş diğer uzmanlardan Enstitünün önceki başkanlarından Yidilisi Abuduresule’nin, Sincan-Uygur Otonom Bölgesi
Müzesinin uzun süre müdürlüğünü yapmış olan Yisilafeier Yusufu’nun, aynı
müzenin Arkeoloji Bölümünden Wang Bo’nun çalışmalarımıza gösterdiği ilgiyi,
dostluğu ve sundukları destekleri unutmam mümkün değil. 2011 yılı çalışmalarımız sırasında ‘Tarım Mumyaları’ ile ilgili pek çok detayı ve Enstitü depolarında korunan henüz teşhirde bulunmayan mumyaları yakından inceleme
XIII
TÜRK-ALTAY KURAMI
imkânını onlar sayesinde elde ettim. Kendilerine en içten şükranlarımı sunuyorum. Bunlardan başka, çalışmalarımızın her aşamasında, hatta daha sonraki yıllarda da Sincan-Uygur Otonom Bölgesi, İmin Minaret Cami ve Müzesi
Müdürü Abduvait Muhammet ve diğer çalışanlarının unutulmaz yardımlarını
gördük. Kendilerine candan teşekkürlerimi yineliyorum. Ningxia-Hui otonom
bölgesinde Helan Dağları petroglifleri üzerinde yaptığımız çalışmalar NingxiaHui Otonom Bölgesi Kültürel Miras ve Arkeoloji Enstitüsü Müdürü Lou Feng
sayesinde mümkün oldu. 2007’den beri tanıdığım değerli meslektaşıma ne kadar teşekkür etsem azdır. Ningxia-Hui çalışmalarımız sırasında bize hem can
yoldaşı olan ve her türlü ihtiyacımız karşısında anında çözümler üreten aynı
Enstitü çalışanı sevgili Ma Xiaoling’i burada anmadan, candan teşekkürlerimi
tekrarlamadan geçebilmem mümkün değil. Bayan Ma Xiaoling tanıdığım bütün
Çinliler gibi özeldi, dosttu ve candandı. Aradığım bütün yayınları onun sayesinde elde edebildim. Özellikle de tükenmiş olan eski kitapları ne etti etti benim
için aradı buldu. Gönülden teşekkürlerim Ma Xiaoling içindir. Türkiye’de ‘Beyaz
Piramitler’ diye bilinen, Çinli meslektaşlarımızın mausoleum şeklinde tanımladıkları imparator Qin Xi Huang ve sonrası dönemlere ait anıtsal nitelikte en az
11 mausoleum kompleksi üzerinde yaptığımız aktif arazi ve kütüphane çalışmalarımızda bizlere araştırma izinleri konusunda destek olan değerli meslektaşlarıma sonsuz teşekkür borçluyum. Xaanshi Bölgesi Arkeoloji Enstitüsü başkanı
Shang Minjie başta olmak üzere, enstitünün Tibet Petroglifleri Araştırmaları
Ekspedisyonu lideri Zhang Jian Ling’e, onun asistanı bayan Xi Ling’e, ekipten
Xi Yanxin’e, Luo Wang Ying’e ve diğer araştırmacı arkadaşlara Xaanshi Bölgesi
araştırmalarımız boyunca her türlü destekleri, yardımları ve dostlukları için
sonsuz teşekkür borçluyum.
Moğolistan Altay Dağlarının on üç bin yıllık yerli halklarının bugünkü devamı olan Kazak Türkü göçebelerine de teşekkürüm özeldir. Yemeye, içmeye, yatıp dinlenmeye ihtiyaç duyduğumuz her noktada gerlerini bize açan ve aşlarına
bizi ortak eden Moğolistan’ın Kazak göçebelerine teşekkürüm sonsuzdur. On
altı yıllık OTAK araştırmaları sürecinde, Ulanbator’dan Bayan Ölgiy’e uzanan
alanlarda, okumuş-yazmış, köylü-kentli, çalışmalarımıza emeği geçmiş herkese
teşekkür ediyorum.
Üniversitemin sürekli desteği olmasaydı bu kitap yazılamazdı. Dokuz Eylül
Üniversitesi’nde KAM’ın kuruluşunu gerçekleştiren Rektör Fethi İdiman’a candan teşekkürlerimi bir kez de burada dile getirmek benim için mutluluktur.
KAM’ı, çalışan bir kurum hâline getiren ise Rektör Mehmet Füzün’dür. Bugün
XIV
BİRİNCİ BASKIYA TEŞEKKÜR
KAM’ın sahip olduğu, pek çok üniversitenin ilgili bölümlerini kıskandıracak
nitelikteki çalışma mekânlarının oluşturulmasını ve içinin modern teknik, elektronik araç-gereçle donatılmasını kendisine borçluyuz. Sekiz yıl uyum içinde
birlikte çalıştığımız sevgili Mehmet Füzün Rektör hocamıza gönülden teşekkürlerimi sunuyorum. Dokuz Eylül Üniversitesi’ne başladığım ilk yıllardan itibaren tanıdığım, Rektör Yardımcılığı görevi boyunca daima desteğini gördüğüm
sevgili Hakkı Bahar hocamıza da buradan en içten teşekkürlerimi bildiriyorum. Tonyukuk 2015 projesi çalışmaları, KAM’ın dönüm noktalarından biridir.
Tonyukuk 2015 projesi öncesinde ve aktif arazi çalışmalarımız boyunca Rektör
Yardımcısı Murat Özgören hocamızın destek çabalarını unutmam mümkün değil. KAM Moğolistan çalışmaları kendisine çok şey borçludur. Murat Özgören
hocamıza gönülden teşekkürlerimi sunuyorum. 2016-2017 yılı çalışmalarımıza gösterdikleri ilgi ve samimi çabaları için Rektör Adnan Kasman’a, Rektör
Yardımcısı Banu Esra Aslanertik hocamıza içtenlikle teşekkür ediyorum. Proje
çalışmalarımızın hazırlık ve gelişme aşamalarında gösterdiği anlayış, sabır ve
ayrıca yakın işbirliği için İbrahim Demir’e candan teşekkür borçluyuz. Proje
hazırlık çalışmalarımız boyunca bizleri yönlendiren, yardım eden Kâmil Koçak,
Serat Korsacılar, Sevim Kılıç ve diğer Rektörlük çalışanlarına en içten teşekkürlerimi sunuyorum.
Dekan Kubilay Aysevener’e, yaptığımız işi önemseyen yaklaşımları, desteği ve dostluğu için bir kez da burada teşekkür etmek isterim. KAM’da sıkça
düzenlediğimiz sohbet toplantılarımız boyunca görüşlerinden fazlasıyla yararlandığım değerli meslektaşlarım Dekan Bayram Bayrakdar, Bilgin Çelik, Doğan
Göçmen hocalarımıza candan destekleri ve sıkı dostlukları için gönülden teşekkür borçluyum. Bu kitabı yazmamın artık zamanı geldiğini bana hatırlatan
Nadir Doğan’a değerli katkıları için teşekkür ederim. Yıllardır aynı çatı altında
uyum içinde birlikte çalıştığımız Arkeoloji Bölümü başkanı meslektaşım Binnur
Gürler hocamıza, değerli desteği ve dostluğu için özel teşekkürlerimi sunmak
isterim.
Bu kitabın doğruları meslektaşlarımın destekleri sayesindedir. Hataların bütünü ise bana aittir.
Sankt-Peterburg
23 Şubat 2017
XV
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
U
laştığımız her türlü sonuç bir sonraki kazı dönemine kadardır. Her mevsim gün yüzüne çıkartılan yeni arkeolojik belgeler mevcut hükmü, keşfi,
öneriyi, varsayımı çöpe gönderecek birikime sahiptir. Bu, arkeolojik araştırma yöntemlerinin değişmez kuralıdır. Tam tersine yeni arkeolojik belgeler
bir önceki hükmü, keşfi, öneriyi, varsayımı doğrulama potansiyelini de içinde
bulundurur. Derdi kültür belgesiyle olan araştırmacının yaptığı keşfin üstüne
aylarca yatma lüksü bu nedenle yoktur: Ya günceller ya da güncellenir. İlk baskısını Nisan 2018’de yapan Türk-Altay Kuramı üzerinde hemen o aydan itibaren
güncellemelere başlamıştık. Ama 2019-2020’de Baykal bölgesinde yürüttüğümüz aktif arazi ve teorik masabaşı çalışmalarımız yalnızca güncellemeleri değil
aynı zamanda yeni hipotezlerin de ortaya atılmasını gerektirecek bilgilere ulaşmamızı sağladı.
2019 yılı Sibirya aktif arazi çalışmalarımız Rusya Bilimler Akademisi, İrkutsk
Devlet Üniversitesi, Baykal Bölgesi Araştırmaları Merkezi ve Laboratuvarları’ndan
meslektaşlarımızla Cis-Baykal’da, Angara nehri havzasında, Pri-ol’hon’da ve
Lena nehrinin yukarı kesimlerinde yürütüldü. Yüzey araştırmalarının odağı
petroglif alanları oldu. Bu doğrultuda Pri-ol’hon’da Yol Gazor, Sahurte, Gurbin
Nuur ve Lena nehrinin yukarı kesimlerinde Şişkinskaya petroglifleri üzerinde
çalışmalar yürütüldü. Arazi çalışmalarımızın bir diğer uygulama noktası Buret’
prehistorik buluntu merkeziydi. Baykal Bölgesi Araştırmaları Merkezi direktörü
E.A. Lipnina başkanlığında yürütülen Buret’ Üst Paleolitik buluntu merkezi kazıları iki alanda yürütüldü. A alanında yapılan kazı çalışmalarında Üst Paleolitik
taş aletler, mikro-faunal buluntular ve büyük memelilere ait kimi küçük par-
XVI
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
çalar ele geçti. B alanında yapılan çalışmalarda ise Tunç Çağına ait tekil insan
gömmesi kazıldı.
Diğer kazı alanı Baykal gölü kıyısında Ol’hon adasının karşısında bulunan Küçük Deniz (Малое море) diye adlandırılan bölgede, Horga nehrinin
Baykal gölüne aktığı koyda bulunan mezar kompleksidir. Kazılar gene İrkutsk
Üniversitesi / Baykal Bölgesi Araştırmaları Merkezi’nden meslektaşımız O.İ.
Goryunova liderliğinde gerçekleştirildi. Kazıları yürütülen iki gömmenin üzerinde yuvarlak formlu birkaç yassı taştan oluşan örtü bulunuyordu. Yassı plâkalar kaldırıldıktan sonra iskeletler görünmeye başladı. Bireyler yüzeye çok yakın
derinliklere gömülmüşlerdi. Bu gömme tarzı Ol’hon bölgesi için Erken Tunç
Çağı Glazkovo kültürü geleneklerine uygundur. Birinci gömmede ölü bireyi
temsil eden bir çift kaval kemiği in-situ durumda bulundu. Belli ki mezar daha
önce soyguncular tarafından yoklanmış, kısmen dağıtılmıştı. İkinci gömmedeki bireye ait iskelet bütün olarak ortaya çıkartıldı. Bireyin başı Güneybatıya
dönüktür. Mezarda ele geçen armağan buluntular arasında yeşimden küpeler,
bilezikler ve diğer küçük süs eşyaları yanında bir adet tunçtan mızrak ucu ele
geçti. Mızrak ucu Glazkovo kültürü için tipiktir.
Meslektaşımız İvan Berdnikov’un liderliğinde ve gene Baykal Bölgesi
Araştırmaları Merkezi adına yürütülen diğer kazı yeri Erken Neolitik Ust’Beleya’dır. Kazı alanı İrkutsk’un 110 km Kuzeybatısında Angara nehrinin bir kolu
olan Belaya nehri ağzında, nehrin kıyısında yer alır. Ust’-Belaya 1929’da M.M.
Gerasimov tarafından keşfedilmiş, erken kazılar 1950-1960 arasında yürütülmüştü. Daha sonra 1980-1990’larda kazılar yeniden başlatıldı. Kazılar sonucunda
yukarı Angara havzasının Mezolitik ve Neolitik dönem gelişimi ortaya çıkartıldı.
Bölge bir yandan Son Pleistosen-Erken Holosen dönemlere arkeolojik buluntular
verirken diğer yandan mezar kompleksleri içermesi bakımından önemliydi.
İrkutsk Devlet Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ve Baykal Bölgesi Araştırmaları
Merkezi Laboratuvarlarında 2019’a kadar Rus meslektaşlarımız tarafından yürütülen kazılar ve yüzey araştırmalarından gelen seramik ve taş buluntuların neredeyse bütününe yakın bir kısmı tarafımızdan incelenmiştir. İnceleme fırsatı bulduğumuz seramik malzeme Tunka vadisindeki Yelovka-Nuga-1 ve Angara nehri
kıyısındaki Ust’-Belaya, Martınova-12 ve Ust’-Keul alanları ile Çuna nehri kıyısındaki Generalov arkeolojik komplekslerinden ele geçmiştir. Ayrıca laboratuvardaki nadir buluntulardan olan Transbaykal’da Ust’-Karenga buluntu merkezindeki
kazılarda ele geçen ‘Mezolitik’ döneme tarihlenen kapları da görme, inceleme fırsatı bulduk. Bu kapların tarihi GÖ 13.000’lerdir. İç ve dış yüzeylerinde yapım aşamasında oluşmuş ip izleri görülür. Kapların yüzeylerinde üç dişli tarak kullanılarak batırma yöntemiyle oluşturulmuş uzunlu-kısalı hatlar, kırık çizgiler ve diğer
farklı bezeme modelleri görülür. Bu kaplar dışında incelediğimiz seramik kaplar
XVII
TÜRK-ALTAY KURAMI
Erken Neolitik Döneme tarihlenen Erken Ağ Baskılı ve Haytinskiy kap gruplarıyla bölgenin Orta Neolitik Dönemine tarihlenen Posol’skaya tipi seramikler ve
onun çağdaşı Ust’-Belaya kapları, Geç Neolitik Döneme ait Serovo kültürü Ağ
Baskılı kapları ve Tunç ve Erken Demir Çağlarına ait kap örnekleridir. Yakından
görerek, dokunarak inceleme şansına sahip olduğumuz bu kapları daha önce
yalnızca yayınlarda görebiliyorduk. Erken Ağ Baskılı kaplar ve Haytinskiy kapları yaklaşık GÖ 7700-5500 arasında Orta ve Güney Sibirya’da geniş bir yayılım
göstermiştir. Her iki kap türü de kalıp-tokaç tekniğiyle yapılan yumurta dipli
formlardır. Kalıp-tokaç tekniğinde kaplar, seramik parçaları kullanılarak ve tüm
kap modeli kalıplar üzerine dövülmek suretiyle yayılırlar. Dövülme işlemi sırasında kullanılan tokacın üzerine sarılı tekstil parçası Erken Ağ Baskılı kapların
tüm dış yüzeyinde görülen ‘ağ’ izleri dokusunun da oluşmasını sağlayan araçlardan biridir. Haytinskiy kaplarının yüzeylerinde üzerine ip sarılı tokacın bıraktığı
izleri görürüz. Kalıp-tokaç tekniği ve yumurta dip, Cis-Baykal Neolitik Dönem
kaplarının üretiminde kullanılan tek tekniktir ve tek formdur. Erken Ağ Baskılı
kaplarda bezemesiz veya sadece ağız kenarında tek sıra çubuk batırma dekoru
varken Haytinskiy kaplarında yatay hatlar hâlinde çizgiler, zig-zag ve ters üçgenler görülür. Posol’skaya kapları yaklaşık GÖ 7000-4000 arasında üretilmiştir,
Orta ve Güney Sibirya’dan Transbaykal’a kadar yayılmıştır. Haytinskiy kaplarına
benzerlik gösteren Posol’skaya kapları çoğunlukla bezemelerinin en alt sırasında
bulunan dik veya eğimli motiflerle ayırt edilirler. Bazı kapların dış yüzeyindeki
ip izleri sonradan düzleştirilerek silinmiştir. Yaklaşık GÖ 6500-4100 arasında
görülür. Tüm yüzeyin bezemelerle kaplı olduğu örneklerle birlikte, düzleştirilmiş yüzeyli veya farklı bir dokuma tipine ait tekstil izleriyle kaplı örnekleri de
vardır. Bazı yerel varyasyonları olduğu görülür ve bu kap türü de Orta ve Güney
Sibirya’da yaygındır. Orta Neolitik Döneme ait örnekler ise Ust’-Belaya tipliler
Ust’-Belaya’dan, Posol’skaya tipi kaplar ise Ust’-Belaya ve Angara nehrinin orta
akımlarındaki Martınova-12 ile daha Kuzeyde Çuna nehri kıyısındaki Generalov
alanlarında bulunmuşlardır.
KAM emekçileri olarak Türk-Altay Kuramı’nı geliştirirken Altaylar kültür
coğrafyası halklarının antropolojik yapısı hakkında epeyce detaylı bilgiler ürettik. İlk baskıda bu bilgilere bolca yer verilmişti. Yeni baskıda ise son birkaç yıl
içinde yapılan, genetik araştırmalarla da desteklenen konuyla ilgili antropolojik
araştırmaların çarpıcı sonuçlarını yorumladık. Değerlendirdik. Altaylar kültür
coğrafyasının, Okunyev kültürü ile başlayan ve devam eden yerli sakinlerinin
antropolojik tip özellikleri T-AAF (Türk-Altay Antropolojik Formasyonu) diye
tanımlanmıştır. Bu deyim ‘Caucasoid-Mongoloid’ karışımı yeni bir tiptir. Yani
yerli bölge insanı Mongoloid özellikleri ağır basan bir fenotipi temsil ediyordu.
Kitabın bu baskısında bu fenotip ile ilgili yeni bilgilere yer verdik.
XVIII
İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ
Türk-Altay Kuramı’nın bu baskısında Cis Baykal’da bulunan yaklaşık 24.000
yıllık ‘Mal’ta çocuğu’ (MA-1) olarak adlandırılan bireyin genom dizilimleri üzerinde son birkaç yıl içinde yapılan laboratuvar analizleri ve ulaşılan sonuçlarla
ilgili kendi görüşlerimize geniş yer verdik.
2020-2021 içinde geliştirdiğimiz ‘Göbeklitepe hipotezi’ne de bu baskıda yer
veriyoruz: Urfa-Diyarbakır bölgesi PPN Göbeklitepe kültürünü, ön gelişimi olmayan yüksek bir kültür, olarak tanımlıyoruz. Kültüre yakın çevreden öncüllük
edebilecek daha erken bir kültürel gelişim yoktur. Bildiğimiz daha erken Doğu
Akdenizli Epipaleolitik kültürlerin ise Güneydoğu Anadolu PPN kültürleri üzerinde neredeyse hiçbir etkisi yoktur. Bu durumu, yıllardır verdiğimiz ‘Yakın Doğu
Prehistoryası’ derslerimizde tekrarlayıp duruyoruz. Esas anlamda Göbeklitepe
kültürünün oluşumunda ve gelişiminde Doğu Akdenizli Epipaleolitik baskın kültürlerin etkisi söz konusu değildir. Ancak dışarıdan gelen bir baskın kültürel etki
yerel topluluklarla karışarak gelişkin Göbeklitepe kültürünü yaratmış olmalıdır,
diye düşünüyorduk ancak bu baskın kültürün kimliği konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Son iki yıl içinde yürüttüğümüz çalışmalar sonucunda baskın kültür
adayı hakkında bazı ipuçları elde ettik. Baskılama yöntemiyle üretilen mikrodilgi
taş alet endüstrilerinin Kuzey Asya’dan Yakın Doğu’ya iletildiğini yapılan çalışmalardan biliyoruz. Baskılama tekniği mikrodilgi taş alet endüstrisini yaratanlar
yerli Kuzey Asyalı kültür gruplarıdır. Söz konusu baskın kültürün yalnızca Doğu
Anadolu’yu değil aynı zamanda daha farklı çok geniş coğrafyaları da etkilediğini yapılan araştırmalardan ayrıca biliyoruz. Bu durumda Kuzey Asya’dan yola
çıkan baskı-mikrodilgi teknolojisinin taşıyıcılarının/ustalarının Doğu Avrupa ve
İskandinavya örneklerinde olduğu gibi Bereketli Hilal’in Zagroslar-Kuzey Irak
kanadı üzerinden Doğu Anadolu’ya ulaşmış olmaları gerekmektedir. Dolayısıyla
Göbeklitepe kültürünün Kuzey Asyalı Üst Paleolitik halklarının Yakın Doğuya
uzanan göçleriyle ilgili olduğunu düşünüyoruz. Sümer, Elam, Hurri, Hiksos,
Kassit, Guti, ‘Luristan Demircileri’ gibi Yakın Doğulu eklentili dilli diğer baskın
kültürlerin de Mezopotamya’ya gene Kuzey Asyalı Üst Paleolitik göçler kapsamında intikal eden gruplar olduğunu, hipotetik düzlemde düşünüyoruz. Bu
yeni baskıda hipotezin ayrıntılarını işledik.
Başta söyledim. Ulaştığımız sonuçlar bir sonraki kazı dönemine kadardır.
Yeni kazılar, yeni arkeolojik belgeler, yeni çalışmalar bugün ulaştığımız sonuçları yarından tezi yok değiştirme potansiyeline sahip olacaktır.
Moskova
4 Mart 2021
XIX
ÜÇÜNCÜ BASKIYA ÖNSÖZ
Y
aklaşık 25 yıllık arkeolojik arazi ve masa-başı çalışmalarımın sonuçlarından süzülen bilgi-özü damlalarının birikerek oluşturduğu ‘Türk-Altay
Kuramı’, Türkçe konuşan halkların Kuzey Asya’daki erken tarihine
adanmış bir akademik süreçtir. Çalışmanın 2018’de çıkan ilk baskısı, o güne kadar yürütülen araştırmaların sonuçlarını içeriyordu. 2. baskı, 2019-2020 Sibirya
araştırmalarımızın sonuçları ile güncellenmiş, genişletilmişti. 3. baskıda, bir öncekindeki gibi ciddi anlamda ilaveler yapılmış değildir. Buna karşılık şu satırları
yazdığım Ağustos 2022’ye kadar kitap içinde yer alan sayısız hipotez, kesintisiz
devam eden kuramsal masa-başı çalışmalarımızın sonuçları ışığında sürekli olarak güncellenmiştir. Güncellemeler esas anlamda, bize ait eskimiş ve geçerliliğini yitirmiş hipotezlerin yenileriyle yer değiştirmesi anlayışı doğrultusunda
kaydedilmiştir.
2022 arazi çalışmalarımız Moğolistan’ın Gobi Çölü bölgesinde gerçekleştirildi. Surveyler, petroglif kayıtları ve Üst Paleolitik Çağ yerleşmeleri üzerinde
yoğunlaştırıldı. Her iki alanda sürpriz buluntulara ulaşıldı.
Gobi çölü çalışmalarımızı Umnu-Govi’nin Bulgan Sum’u yakınlarında konumlanan yaklaşık 50 km boyunca Doğu-Batı yönde uzanan Gurvan Sayhan
Uul sıra dağları ve çevresinde birkaç noktada yürüttük. 1800-2000 metre yüksekliklerde yoğunlaşan kaya resimlerinin pek çoğu MÖ 1. bin ve sonrasına
aittir. Çalışmalarımız boyunca Gurvan Sayhan Uul’un Doğu-Batı uzantılarında
ve paralellerindeki sıralarda ve tepelerde tahminlerimizin çok ötesinde zengin
XX
ÜÇÜNCÜ BASKIYA ÖNSÖZ
kaya resimlerinin varlığıyla karşılaştık. Bunların bir kısmı bilimsel yayınlara henüz yansıtılmış değildir.
Son beş yıldır Paleolitik araştırmalara ağırlık veriyoruz. Artık Son Üst
Paleolitik Sibirya kültürleri ile ile Göbeklitepe Akeramik kültürü arasında binlerce yıl öncesinde ilişkiler geliştirildiğini biliyoruz. Ortaya koyduğumuz maddi
kültür belgeleri bu ilişkilerin ‘canlı’ tanığıdır. Sibirya çalışmalarına paralel olarak
Paleolitik Çağ araştırmalarına bu yıl Moğolistan’da Gobi bölgesinde başladık.
Bölgede, biri mağarada ikisi açık alanda üç ayrı noktada Üst Paleolitik yerleşme
izleri saptadık. Bu üç geçici kamp yerinden ikisinin daha önceki kayıtlarda yer
aldığını anlıyoruz. Çöl bölgesinde bu tür erken yerleşme yerlerinin heyecan verici varlığı nedeniyle gelecek yılki (2023) araştırmalarımızı Gobi’ye kaydırmaya
karar verdik. Amacımız, Üst Paleolitik Çağlarda uzak coğrafyalar arasında gelişen kültürel ilişkilere bu kez Moğolistan üzerinden dikkat çekmektir.
Diğer taraftan 2009’dan beri Altay dağları bölgesinde ve merkezi
Moğolistan’da kaya resimlerini çalıştık. Binlerce figür ve kompozisyonu yayına
hazırladık. Bunların bir bölümünü makale biçiminde yayınlara yansıttık. Gobi
petroglifleri bu kapsamlı çalışmalarımızın eksik parçasıydı. Son yıllarda Moğol
ve Batılı meslektaşlarımız tarafından yapılan bilimsel araştırmalar Gobi bölgesinin tarihsel önemine dikkat çekmiştir. Bu konuda az ama ciddi çalışmalar var.
Türk bilim takımı olarak amacımız Gobi bölgesinde Türk arkeolojik varlığının
boyutlarına tanımlar getirmektir.
Gobi kaya resimleri hem arkeolojik stil hem de kompozisyon olarak Altay
dağları ve merkezi Moğolistan bölgesi kaya resimleri ile bağlantılıdır. Bu durum bölgeler arasında etno-kültürel bağlar kurmamızı kolaylaştırır. Altay dağları bölgesi, merkezi Moğolistan ve Gobi çölü bölgesi: Bu üç bölge ‘dağlık’,
‘bozkır’ ve ‘çöl’ olarak üç ayrı iklim kuşağını temsil ediyor. Altaylar ile merkezi
Moğolistan arası 2000 km, merkezi Moğolistan ile Gobi arası 600 km’dir. Bu
kadar uzun mesafelere rağmen her üç bölge arasında kültürel ilişkilerin canlı
mevcudiyeti dikkat çekicidir. Gobi’den İç Moğolistan çöllerine, buradan Helan
Dağlarına uzanan hat üzerinde yer alan malzemenin arkeolojik kültürel stili,
yerel özellikler dışında aynıdır. Kaydettiğimiz malzemeye göre, özellikle Klasik
Türk Dönemi-II’de Türk-Çin (Tang) ilişkilerinin gerçekleştiği bağlantı hatlarından birinin ve muhtemelen en hareketlisinin Moğolistan’ın Güneyinde uzanan
Gobi çölü bölgesi üzerinden geçtiğini anlıyoruz. Görüşümüz, 2013 Çin araştırmalarımız sırasında Ningxia-Hui bölgesinde Yinçuan’da yürüttüğümüz Helan
Dağları petroglif çalışmalarımızın sonuçları tarafından destekleniyor: Bu güzer-
XXI
TÜRK-ALTAY KURAMI
gâh Kuzeyden Güneye doğru, Dalanzadgad → Oyu Tolgoy → Bayannuur →
Wuhai → Wujong → Yinçuan → (Ningxia-Hui) → Baoyi üzerinden Xi’an
(Merkezi Ovalar)’a ulaşıyor. Yinçuan petroglif bölgesi, Sarı Nehir (黄河)’e paralel uzanan Helan Dağları (贺兰山) üzerinde yoğunlaşıyor. Bu kültürel hattın en
dikkate değer noktası bozkır iklimi özelliklerine sahip Yinçuan (Ningxia-Hui)
bölgesidir. Güzergâhın kilitlendiği alan, nihai nokta ise (yani Merkezi Ovalar)
yaklaşık 800 km Güneyde konumlanan, İmparatorluğun merkezi Xi’an bölgesidir.
2022 Gobi çalışmalarımız, görüldüğü gibi, Tang Sülalesi (öncesi ve biraz
sonrası) döneminde Türk-Çin kültürel ve siyasal ilişkileri konusunda yeni pencereler aralamıştır. Eğer imkan bulabilirsek Gobi çalışmalarımızı şüphesiz sürdüreceğiz.
2023 yılı bizim için ayrı bir önem taşıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıldönümünde Türk kültür tarihi araştırmalarımıza Gobi keşifleri üzerinden yeni
bir sayfa açmayı planlıyoruz.
Türk-Altay Kuramı’nın üçüncü baskısı sürecinde de işbirliği içinde olduğumuz, bilgi paylaştığımız, yepyeni bilgilerinden yararlandığım doktora öğrencilerim Ayça Avcı’ya, Ahmet Bayburt’a, Gediz Tuluğ’a bir kez daha buradan candan
teşekkürlerimi iletiyorum.
12 Ağustos 2022
Dalanzadgad, Umnu-Govi
XXII
İÇİNDEKİLER
Yazarın Özgeçmişi.......................................................................................................................................... V
Birinci Baskıya Teşekkür..............................................................................................................................IX
İkinci Baskıya Önsöz..................................................................................................................................XVI
Üçüncü Baskıya Önsöz.............................................................................................................................. XX
I - KURAM / 1
Kuram................................................................................................................................................................ 3
1. Uzun Yürüyüş........................................................................................................................................... 15
2. Yenisey-Lena Havzasında Paleolitik-Mezolitik-Neolitik Çağlarda Çevre Koşulları-İnsan
Yerleşmeleri............................................................................................................................................... 19
3. Anayurt Yenisey-Lena Bölgesinde Erken Seramik Üretimi............................................................. 28
4. Neolitik Çağlarda Yenisey-Lena ile Sayan-Altay Bölgeleri Arasındaki İlişkiler........................... 45
5. Baykal Bölgesi Halkları...........................................................................................................................46
6. Yenisey-Lena Faunası.............................................................................................................................. 47
7. Lena-Amur Bölgesi Kaya Resimleri......................................................................................................49
8. ‘Uzun Yürüyüş’ ve Göç Yolları..............................................................................................................64
8.1. Birinci Dalga Göçler (Paleolitik-Mezolitik Göçler)....................................................................66
8.1.1. Batı Göç Yolu..............................................................................................................................66
8.1.1.1. Üst Paleolitik Yerli Kuzey Asyalı Avcı-Toplayıcıların Göbeklitepe Kültürü
Üzerindeki Etkileri.....................................................................................................................66
8.1.2. Doğu Göç Yolu..........................................................................................................................82
8.1.2.1. Sibirya’dan Kuzey Amerika’ya Göçler.......................................................................... 82
8.1.2.2. Uzun ve Kısa Kronoloji...................................................................................................83
8.1.2.3. Amur Göçleri......................................................................................................................90
8.1.3. Güney Göç Yolu-1...................................................................................................................100
8.1.4. Güney Göç Yolu-2................................................................................................................... 101
8.2. İkinci Dalga Göçler (Erken ve Orta Tunç Çağ Göçleri: Okunyev Kültürü Yayılması)... 101
8.3. Üçüncü Dalga Göçler (Son Tunç Çağı Göçleri: Karasuk Kültürü Yayılması).................. 101
8.4. Dördüncü Dalga Göçler (Demir Çağı Göçleri: Sibirya Sanatı -İskit Kültürü
Yayılması)............................................................................................................................................102
9. Arkeolojik Kültürler ve Kültürlerarası İlişkilerin Temeli: ‘İnanılmaz Varoluşun Hikâyesi’...102
9.1. Altaylar Kültür Coğrafyasında Arkeolojik Belge Grupları İçinde Türklerin Yeri.............104
9.1.1. Yazıtlar Grubu..........................................................................................................................104
9.1.2. Stel-Heykel-Dikilitaş Grubu..................................................................................................105
9.1.3. Petroglif Grubu........................................................................................................................106
9.1.4. Ölü Gömme Âdetleri..............................................................................................................107
9.2. Altaylar Kültür Coğrafyasında Kültürlerin Tanımları ve Kültürel İlişkiler........................109
9.2.1. Göktürk/Tujue-Taştık/Dingling Kültürel İlişkiler........................................................... 110
9.2.2. Taştık-Tagar Kültürel İlişkiler............................................................................................... 111
9.2.3. Tagar-Karasuk Kültürel İlişkiler.......................................................................................... 117
9.2.4. Karasuk-Okunyev Kültürel İlişkiler...................................................................................122
9.2.5. Okunyev-Taştık Özel İlişkileri.............................................................................................125
9.2.6. Afanas’yev-Proto-Okunyev/Okunyev Kültürü Sorunu, Kültürel İlişkilerİlişkisizlikler...................................................................................................................................129
9.2.7. Erken Tunç Çağı ve Eneolitik Çağ Kültürler ile Neolitik Çağ Kültürleri Arasındaki
İlişkiler.............................................................................................................................................140
9.2.8. Üst Paleolitik-Neolitik Kültürler Arasındaki İlişkiler.....................................................145
Sonuç........................................................................................................................................................148
10. Türk-Altay Kronolojisi.........................................................................................................................150
10.1 Arkaik Yenisey-Lena Kültürü I-II (Son Üst Paleolitik-Mezolitik Kültürler)
MÖ 22.000-6.000..............................................................................................................................151
10.2. Türk-Altay-A (Proto-Okunyev Neolitik Kültürleri Evresi) MÖ 6000-3500....................152
10.3. Türk-Altay-B (Afanas’yev-Proto-Okunyev/Okunyev Ortak Kültürü Evresi) MÖ 35002500......................................................................................................................................................153
10.4. Türk-Altay-C (Okunyev Kültürü Evresi) MÖ 2500-1500...................................................154
10.5. Türk-Altay-D (Karasuk Kültürü Evresi) MÖ 1500/1400-1000/900................................154
10.6. Türk-Altay-E (Tagar Kültürü Evresi) MÖ 1000/900-MS-150.............................................155
10.7. Türk-Altay-F Klasik Türk Dönemi-1 (Taştık Kültürü Evresi) MS 2.-7. Yüzyıl.................155
10.8. Türk-Altay-F Klasik Türk Dönemi-2 (Göktürk-Uygur Kültürü Evresi)
MS 6.-8. Yüzyıl....................................................................................................................................156
11. ‘Kuram’ ve Son Değerlendirme.........................................................................................................162
Kaynakça..................................................................................................................................................165
I.
KURAM
KURAM
T
ürk-Altay Kuramı’nı, Türk dili konuşan halkların Kuzey Asya’daki
Neolitik Çağlardan Klasik Türk Dönemine uzanan kültür tarihini arkeolojik belgeler üzerinden açıklayan, uzun zamana yayılmış uygulamalı
araştırmalar sürecinin bugün geldiği son noktasıdır, diye tanımlıyoruz. Başta
belirtelim, Türk-Altay Kuramı tahmine, temenniye, bilimsel olmayan referanslara dayandırılan bir ‘hipotez’ değildir. Türk-Altay Kuramı, arkeolojik belgelerin
temelleri üzerine yükseltilen Türklerin Kuzey Asya’daki erken varoluşunun gerçek hikâyesidir. Sayan-Altay izole kültür coğrafyasındaki sekiz bin yıllık kültür
zincirini oluşturan halkalar, zamandizinsel sıra içinde ilk kez burada Kuram
üzerinden birbirlerine eklemlendiriliyor. MÖ 6. bin Proto-Okunyev dönemi ile
başlayan ve MS 6.-8. yüzyıl Klasik Türk Dönemine ulaşan Sayan-Altay yerli kültür evreleri arkeolojik belgeler kullanılarak birbirlerine bağlanıyor. Halkaların
birbirlerine bağlanışları farklı olabilir. Örneğin kimi bağlantılarda ilişkiler sıkıdır. Kiminde zayıftır. Ama kültür zincirinde kopukluklar yoktur. Diğer yandan bağlantıların her evre için eksiksiz ve mükemmel olmasını bekleyemeyiz.
Örneğin Eneolitik Çağın Afanas’yev kültürü evresinin öncesi ve sonrasıyla
ilişkileri genel anlamda karmaşık olabilir. Sorunların boyutları konuya hangi
açıdan baktığımıza bağlı olarak değişkendir. Örneğin sadece Afanas’yev kültürünün varoluş koşulları, kökeni meselesinde bile pek çok farklı görüşler ileri
sürülmüştür, sürülmektedir.
3
TÜRK-ALTAY KURAMI
Res. 1
4
KURAM
Bu çalışmada en fazla zorlandığımız, üzerine tam anlamıyla en fazla ‘kafa
patlattığımız’ başlık da budur. Bağımsız olarak bile Afanas’yev kültürünü tanımlamak çok kolay değildir. Kültür süreci içinden çıkılamayacak kadar karmaşıktır. Bu, insana her an hata yaptırabilir. Diğer taraftan, genel anlamda somut
kültür belgeleri ve antropolojik malzeme üzerinde yorum yapılamaz. Somut
belge ve antropolojik veri her neyse odur. Süre giden bir kültür akışkanlığı da
ortadadır. Yapacağımız tek şey bu akışkanlığın nerelerde hangi yönlere doğru
evrildiğini, nerelerde gözden kaybolup nerelerde görünürlük kazandığını iyi
takip etmektir. Bunu yapabilmek için kültür belgelerini, antropolojik verileri
iyi tanımlamak ve izlemekten başka çıkar yol yoktur. Kültür belgesini iyi tanımlamak için sadece yayınları takip etmek yetmez aynı zamanda malzeme
türlerini farklı kazı yerlerinde incelemek, onlara dokunmak, kazıları yürüten
ekiplerle sıkı tartışmalara girebilme imkânlarını yakalamak gerekir. Arkeolojik
belgelerin gerçekliği tartışılmazdır. Onun kimliği bellidir. Asıl kimliğin üzerindeki alt kimlik veya kimlikleri tespit edebiliriz. Örneğin Okunyev kültüründe
veya Afanas’yev kültüründe ölü gömme âdetlerindeki iki farklı uygulamadan
sadece birine bakar da diğerini görmezden gelirsek kültürü tanımlarken çelişkilere düşeriz. Çelişkilerin bizi ciddi hatalara sürüklemesi kaçınılmaz olur. Kültür
tam olarak okunamadığından, iyi analiz edilemediğinden bugün Türkiye’de yazılmış akademik makale ya da kitaplarda, Afanas’yev ya da Okunyev1 kültürü
tanımlamaları eksiktir, hatalıdır. (Res. 1)2.
Antropolojik verilerin ve arkeolojik kültürel geleneklerin devamlılığı, araştırma alanımızda kültürler arasında kopukluk olmadığını bize söyler. Esas olan
da budur. Karasuk kültüründe de örneğin, kültürün uzak mesafe yayılımları
nedeniyle köken konusunda tartışmalar olmuştur. Kimileri, kültürün kökenini Yakın Doğunun Doğusunda bir yerlerde ararken diğerleri Çin topraklarını işaret etmiştir. Her ikisinde de bazı belgeler ortaya konulmuştur. Gene de
Karasuk Sayan-Altay kültür coğrafyasında doğmuş ve gelişmiştir. Öncesindeki
ve sonrasındaki yerel kültürlerle ilişkilidir. Kültürel süreklilik Altaylarda izlenebilmektedir. Ünlü araştırmacı M.P. Gryaznov bazı somut kültür belgelerini
göstererek Karasuk ile genetik bağlarını kabul ettiği merkezî Kazakistan’ın
Begazı-Dandıbay Son Tunç Çağı kültürünü Prototürklere bağlayan kıyıda-köşede kalmış ve bir daha da dillendirilmemiş ifadelerini, diğer bir ünlü araştırmacı
1
2
‘Okunyev kültürü’ terminolojisinin Türk akademiyasına sunulması, kültür üzerinde
Türkiye’de yapılan ilk bilimsel araştırmalar A.S. Güneri’ye aittir (Güneri 2002f; Güneri 2005a).
Tonyukuk 1 yazıt (OTAK Arşivi)
5
TÜRK-ALTAY KURAMI
doğrulamıştı. Bu kişi, Rusların ünlü Hint Avrupacı araştırmacılarından Ye.Ye.
Kuz’mina’dan başkası değildir. Taştık kültüründe de buna benzer sorunlar vardır. Bizim yaptığımız şu ya da bu şekilde Klasik Türk Döneminden başlayan
kültürel akışkanlığı arkeolojik belgeler üzerinden erken çağlara doğru izlemek,
kültür süreçlerini temsil eden halkaların birbirlerine nasıl bağlanacağını araştırıp ortaya koymaktır. Bunu yaparken karşılaştığımız zorluklarla, önümüze çıkan
sorunlarla, çıkmazlarla baş etmek için başvurduğumuz ara formüller yaptığımız
işi bir bakıma ‘kuram’ ile adlandırmamızı da gerektirmektedir. Yaptığımız çalışmayı bir bakıma, parçaları çoktan dağılmış eski bir saati, onun her bir parçasını
bir yerlerden bulup sonra doğru yerlere monte ederek işler hale getirebilme
çabasına benzetebiliriz. Orijinal parçaları her zaman bulabile-me-me riski bir
yana, var olanları yerli yerine yerleştirmede başarılı da olamayabiliriz. Yapılan
işe, kimi noktalarda ‘kurgu’ da denebilir: Zaman içinde kaybolmuş kültür süreçlerini elimizde mevcut materyal yardımıyla önce bağımsız olarak tanımlar,
kullanılabilir hale getiririz. Bu başlı başına bir iştir. Sonra onların birbirleriyle
nasıl birleşebileceğinin yollarını ararız. Bu süreçlerde kimi parçalar, eklenmesi
beklenen bir diğer parça ile tam olarak birleşebilirken kimilerinde uyumsuzluklar ortaya çıkar. Burada sorun kayıp parçalardır. Kayıp parçaların gene maddi
verilerin ışığında, ara formüller yaratarak yenilerini kurgulamayı deneriz. Bir
şekilde her bir kültür evresinin tıpkı ‘legolar’ gibi diğer evrelere bağlanabilip
bağlanamayacağına bakarız. Altaylarda kültürel süreklilik, kaynak suyunun
göze değiştirdiği gibi bazı evrelerde gözden kaybolur ve ama kendine bir başka
yol bulduğunda, her zaman bulamaz, yakında ya da uzakta bir yerlerden tekrar
görünür olabilir. ‘Kayıp halkalar’ dediğimiz şeyler de işte böyle gözden kayboluşlar süreçleridir. Bu kayboluşlar geçicidir. Sorun eksik ya da hasarlı halkaların izlerine ulaşmak, onlara tanımlanabilirlik kazandırmaktır ve sürekliliği iyi
izleyebilmektir. Yapılması gereken tam olarak budur: Önce var olan halkaları
doğru yerlere monte edebilmek, olmayan halkaları ise onların neye benzediğini
var olanların ışığında ölçüp biçerek en doğru biçimde var etmek ve yerlerine en
doğru biçimde yerleştirebilmektir. Bu da elimizdeki sayısız halkaların özelliklerini çok iyi bilmekten ve tanımlamaktan geçiyor. Eğer kültürel zincirin halkalarının tamamına yakınını tanımlama şansımız olsaydı, burada ‘kuram’ lafını bile
kullanmamıza gerek olmayacaktı.
‘Türk-Altay Kuramı’, ileride pek çok satırda göreceğiz, kaynağını Eski ve Yeni
Ahit, Vedalar ve Avesta gibi ilahî metinlerden alan hipotezlerle karşılaştırılmamalıdır. Hint-Avrupacı hipotezlerin tam merkezlerinde bu kutsal kaynaklardan
6
KURAM
alıntılar vardır. Diğer taraftan Hint Avrupacı hipotezlerin gene merkezlerinde
hayâlî dil verilerinin araştırma yöntemleri vardır. Küçümsemiyorum ama böyle
‘dil verileri’ ve onun yöntemleri, kültürel tanımlamalarda bu kitapta kullanılmadı. Buna gerek duyulmadı. Hitit tarihini anlatan dil verileri doğrudan Hititlere
ait Hititçe yazılı belgelerdir. Bunlara doğrudan kaynaklar diyoruz. Hititçeyi ölçü
alacaksak örneğin Proto Hint Avrupa’ca diye bir dili var kabul edemeyiz. Belki
dolaylı verilerle ve ilahî kaynaklardan da yararlanarak bu mümkün olabilir. Ama
bu, bilimsel araştırma yöntemlerinin kapsamadığı bir konudur. Dolayısıyla dile
dair analizlere dayalı cılız verileri maddi kültür verilerine bakarak ‘kişiliksiz’
buluyorum. Onları kullanarak örneğin gerekiyorsa Altaylı Türkçeyi Avrupalı
bir dil ile belki biraz zorlanarak kâğıt üzerinde akraba yapabilmemiz mümkün
olabilir. Altaylı Hurrice’nin hipotetik düzlemde Avrupalı Ermenice’ye akraba
edildiği gibi. Dünyadaki bütün dilleri tek bir dile indirgememiz bile bu yöntem
ile mümkün. Yapılmıyor değil. Oysa arkeolojik verilerde bu yapılamaz. Maddi
kültür belgesini eğip bükemez, istediğimiz forma sokamayız. Çünkü dile dair
dolaylı veriler gibi ‘kullanışlı’ ve ‘esnek’ değildir. İki arkeolojik kültür arasındaki
farklılığı kültür belgesi bize gösterir. Bu farklılığa kültür belgesinin ‘tarzı’ / ’stili’
diyoruz. İki stili teorik düzlemde dahi bir etnik temele indirmemiz mümkün
değil. Örneğin Doğu Anadolu’da Karaz kültürü halkları Geç Kalkolitik Çağdan
(MÖ 3700’ler) Erken Demir Çağına (MÖ 1100/900’ler) uzanan 2500 yıl boyunca kaplarını yaparlarken çark kullanmadılar. Çarkın ne olduğunu kuvvetyle muhtemelen bildikleri halde. Çarkın Anadolu ve Yakın Doğu’da en yoğun
kullanıldığı Erken Demir Çağında bile bu böyle idi. Kaplarını bu uzun süre
içinde hep aynı tip seramik fırınlarında ürettiler. Karaz kaplarının 2500 yıllık
değişmeyen kapkara yüzü ve kırmızı-siyah kombinasyonunun teknik nedeni
özel fırınlama koşulları idi. Kültürel nedeni ise hiç şüphesiz onları diğerlerinden ayıran dilleri idi. Şu ya da bu nedenle, adamlar bıkmadan usanmadan, dile
kolay, 2500 yıl hep aynı fırınlama tekniğini kullandılar. Karaz halkları hep aynı
bezeme modellerini, aynı formda ürettikleri aynı renklerdeki kapların yüzeylerine vurdular. Bu detaylar Karaz kültürünü, yakın ya da uzak, çevre kültürlerden
farklı kıldı. Karaz kabını, bu nedenlerle, başka bir kültüre indirgeyemezsiniz.
Karaz kapları ilgisiz diyebileceğimiz en uzak noktalarda görülse dahi, Filistin’in
Hirbet Kerak yerleşmesinde örneğin, Karaz halkı buralara kadar göç etmiş, deriz. Başka da bir yorum yapamayız. Gerçekten de Karaz halkı Filistin’e kadar
göç etmişti de kaplar o yüzden oralardaydı. Bir başka çarpıcı örnek: Aynı mezar
çukurunda yan yana defnedilen Altay dağlarının Afanas’yev kültürünün yaban-
7
TÜRK-ALTAY KURAMI
cı beyaz insanını temsil eden kaplar helezonlama-şerit tekniği ile yapılıyordu
ve daima yumurta dipliydi. Hemen yanında yatan yerli Altaylıyı temsil eden
Okunyevli bireye ait kapların bu kez kalıp-tokaç tekniği kullanılarak ve genel
anlamda düz dipli yapıldığını biliyoruz. Mezarda keskin hatlarla ayrılan iki farklı arkeolojik kültürü tespit ediyoruz. Afanas’yev mezarları içinde yan yana yatan iki bireyden beyaz olanı kendi dilini, Mongoloid olanı ise Türk-Altay dilini
konuşuyordu. Afanas’yev mezarındaki iki farklı arkeolojik stilin, mezardaki iki
bireyin temsil ettiği farklı dillerince yaratıldığı ortadadır. Doğru deyim ile ‘kırıkdökük’ dil verileri üzerinden teorik olarak her türlü etnik yapılanmayı birbirlerine bir şekilde uydurabilir, onları aynı aile içinde tutabiliriz. O nedenle dile
dair veriler arkeolojik malzeme üzerinden kültürel tanımlama yapanlar için belirleyici değil ama genel anlamda ve duruma göre tamamlayıcı olabilir. Burada
verdiğimiz örnekler, dolaylı ve inandırıcı olmayan dil verileri temelinde yapılan
etnik köken kurgulamalarının -tek başına- ne kadar güvenilir sonuçlar verebileceğini ortaya koyar. Bugüne dek yapılan araştırmaları şöyle bir hatırlarsak,
analitik bir yaklaşımla ve kültür materyaline göre ‘kişiliksiz’ diye nitelemekte
hiçbir sakınca görmediğim dolaylı dil verilerinin etimolojik kurgulamalarının,
inandırıcı arkeolojik belgelerin bulunamadığı koşullarda bolca, hatta canını çıkartırcasına kullanıldığını görürüz. Tam bu noktada, özellikle de D.W. Anthony
ve o yönde ilerleyen araştırmacılar tarafından, ‘gri keramik’, ‘censer’, ‘yumurta
dipli kaplar’, ‘okra kullanımı’ vs. gibi bir dizi kültür belgeleri ve uygulamaların
da bu arada Hint Avrupa arkeolojik kültürünü temsil ettiği iddia edilir. Bu iddiaların doğruluğu tartışmalıdır. Çünkü bu türde iddiaların inandırıcı kanıtlara
olan ihtiyacı en azından bugün giderilmiş değildir. Dolayısıyla Hint Avrupalı
tabir edilen etno-kültürel tanımlama önerisini desteklediği ileri sürülen kanıtların hemen bütünü büyük ölçüde hayâlîdir. Gerçekle ilgisi zayıftır. Bu zayıflığın
görüntüsü, aşağıdaki satırlarda ve bölümlerde Türk-Altay arkeolojik kültürel
zincirini oluşturan halkaların çeşitli kültür belgeleri üzerinden birbirlerine nasıl şu ya da bu şekilde bağlandığını gördükten sonra daha net ve anlaşılır hale
gelecektir.
Türk-Altay Kuram’ı, birbirleriyle bağlantılı üç temel ayak üzerinde yükseltildi:
1) Altaylardaki Klasik Türk Dönemini temsil eden Orhun Yazıtları diye bildiğimiz Klasik Türk Döneminin ‘tarihî metinleri’, Kuram’ın ilk ayağını oluşturan temel olgudur (Res 2)3. Bunlar Türk tarihini yazan doğrudan kaynaklardır.
3
Uzun Yütüyüş Haritası (Harita: Ahmet Z. Bayburt).
8
KURAM
Res. 2
9