have
Görünüm
Danca
[değiştir]Ad
[değiştir]have
- [1] (tarım) bahçe
İngilizce
[değiştir]Ad
[değiştir]have (çoğulu haves)
- [1] (the haves) (teklifsiz konuşma) her şeye sahip olan insanlar, zenginler
Örnekler
[değiştir]Eylem
[değiştir]have
have eyleminin çekimi
have (kısa şekilde: `ve. 3ncü tekil şahıslar için has, kısa şekilde: `s)
Söyleniş
[değiştir]
- [1] (veya have got) bir şeye sahip olmak
- [2] (have oneself) (teklifsiz konuşma) kendine iyi, güzel, ağzına layık vb. bir şey almak, bulmak, hazırlamak. Hoşa gidecek bir şey edinmek.
- [3] bir şey bilmek (yabancı dil vb.)
- [4] geçirmek, çekmek (zorluk, ameliyat, zaman vb.)
- [5] (veya have got) bir şeyden muzdarip olmak (hastalık, baş ağrısı vb.)
- [6] sahip olunan bir nesnenin başına bir şey gelmesi veya bir şey yaptırmak (past perfect ile birlikte kullanılır)
- [7] birine bir şey yaptırtmak (geniş zaman ile birlikte kullanılır)
- [8] (veya have got) (teklifsiz konuşma) bir tartışma esnasında karşıdakini zor durumu sokacak bir şey söylemek.
- [9] (kaba konuşma) biriyle cinsel ilişkiye girmek
- [10] (teklifsiz konuşma) aldatmak, dolandırmak.
- [11] (have to veya have got to) bir şeyi yapmak zorunda olmak (yapmakla yükümlü olduğu için veya gerekliliğine cidden inandığı için)
- [12] bir şey yemek veya içmek.
- [13] yapmak veya düzenlemek (eğlence, parti, toplantı vs.)
- [14] katlanmak, kabullenmek.
- [15] bir şeyi belirli bir pozisyona getirmek veya belli bir yerde tutmak.
- [16] eline bir şey ulaşmak, almak (mektup vs.)
- [17] birini evinde ağırlamak, misafir kabul etmek.
Örnekler
[değiştir]- [1] have you got a new job yet?
- [1] he had a new car and a boat.
- [1] she has blue eyes.
- [2] he had himself two highballs.
- [3] John has only a little French.
- [4] I had a good time.
- [5] she has got a headache.
- [6] she had her bag stolen.
- [6] I will have my hair done.
- [7] he had his bodyguards throw Chris out.
- [8] you've got me there; I've never given the matter much thought.
- [9] did you have the girl at number 7?
- [10] I realized I'd been had?
- [11] you don't have to accept this situation.
- [12] I had' beans on toast for lunch.
- [13] are you going to have a party?
- [14] I can't have you insulting Tom like that.
- [15] Mary had her back to me.
- [16] she had a letter from mark.
- [17] we are having the children for the weekend.
Köken
[değiştir]- (Ana Hint-Avrupa dili): *keh₂p- → (Proto-Cermence): *habjaną → (Eski İngilizce): habban, hafian → (Orta İngilizce): haven
Eylem
[değiştir]have have (kısa şekilde: `ve. 3ncü tekil şahıslar için has, kısa şekilde: `s)
- [1] fiillerin geçmiş zaman sıfat-fiil (past participle) halleriyle beraber kusursuz zamanlı (perfect tense) cümleler kurmakta kullanılır.
Örnekler
[değiştir]- [1] I have finished.