Murat Tınas
I have great interest in research and analysis of security related socio-political developments in the Middle East as my professional career clearly demonstrates. I am working as an Associate Professor at the Turkish National Police Academy. I work as an academic adviser in several projects organized by the NATO and the EU. I received my Ph.D. in Area Studies at the Middle East Technical University (2016) and studied Arabic in Jordan during graduate studies and also worked as an affiliate researcher at the Center for Arab and Middle Eastern Studies, American University of Beirut in Lebanon. My major academic interests include the Middle East Politics (Lebanon, Turkey, Jordan, Syria), radicalization, terrorism (right-wing extremism, ethnic and religious) and foreign terrorist fighters in addition to Intelligence Studies and I teach courses on these issues.
Address: Gazi, Mersin, Turkey
Address: Gazi, Mersin, Turkey
less
Uploads
Papers by Murat Tınas
Counter-terrorism is a difficult investment to finalize fully because as states take steps to prevent ongoing radicalization and terrorist attacks, terrorist organizations are skillful in finding new vulnerabilities to be exploited. For this reason, counter-terrorism is an enterprise that is never-ending and requires long-lasting efforts. Hence, it needs to be constantly updated in accordance with new developments and dynamics. Therefore, terrorism with all its manifestations remains a major international problem that needs continuous attention and adaptive counter strategies.
It is important to appreciate successful efforts so far in understanding and combating terrorism; however, it is also of value to be paying attention to the evolving nature of terrorism. Therefore, being adaptive is key to preventing terrorist groups from exploiting new vulnerabilities and opportunities of the current age. In this respect, this study introduces the current situation of terrorism in general and the growing threats with the COVID 19 pandemic. In doing so, it first focuses on the evolution of the understanding of security in general and discusses terrorism threats and opportunities in the near future from NATO’s perspective. Then, the study elaborates on the potential of terrorism in the COVID 19 environment. In the last section, the study points out implications of the COVID 19 pandemic for NATO with special reference to counterterrorism.
This study aims to examine information warfare through the lenses of intelligence, intelligence diplomacy and communication management. In doing so, the case analysis method is applied based on primary and secondary sources. Türkiye’s communication strategy in conveying Greece’s illegal practices against international law including pushbacks against irregular immigrants in the Aegean Sea to the international public is examined as a case study. The research focuses on to reveal Türkiye’s information warfare strategy focused on the Aegean Sea migrant crisis and its reflections in the international arena, through interviews with people from relevant institutions and analysis of the news of international media organizations covering the subject. For this purpose, the study primarily deals with the migrant crisis in question, its consequences on the Turkish-Greek land and sea borders, and Greece’s counter-practices; then, examines Türkiye’s communication strategy and the news of media organizations during the irregular migrant crisis in the Aegean Sea thematically on a descriptive basis. Finally, the communication strategy in question is analyzed in terms of the source, the transmitter of the message and its results and research findings are presented. In conclusion, this study examines Türkiye’s information warfare practices in depth through a case study and reveals that Türkiye’s information warfare strategy uncovered the pushback practices of Greece in the Aegean Sea migrant crisis. Finally, this study argues that the application of the right communication strategies, the coordination of relevant institutions and the choice of the appropriate message transmitter play crucial role in achieving the desired results in intelligence and strategic communication management.
Yabancı (terörist) savaşçılar, pek çok açıdan yeni bir mesele değildir, çünkü yabancıların sivil çatışmalara dâhil olması tarihteki silahlı çatışmaların önemli özelliklerinden birisidir. Sorun yeni olmamakla birlikte Suriye İç Savaşı ile ortaya çıkan yabancı (terörist) savaşçılar dalgası, hem olguyu anlama hem bununla başa çıkmada yeni zorluklar sunmaktadır çünkü bu sefer daha çok sayıda, daha küresel ve daha çeşitli bir yabancı (terörist) savaşçılar olgusuyla karşı karşıyayız. Mevcut makale öncelikle konunun tarihini ve kavramsal tartışmalarını kısaca tartışmakta
ve sonrasında Suriye’deki mevcut yabancı (terörist) savaşçılar konusunu
literatürdeki yaygın yaklaşımın aksine daha geniş bir perspektiften ele almaktadır. Bahse konu araştırmada temel olarak ikincil kaynaklar ile bazı birincil kaynaklar kullanılmaktadır. Netice itibarıyla bu makale, literatürde büyük çoğunlukla dini radikalleşme temelli yabancı (terörist) savaşçılara odaklanılmasına rağmen, konunun farklı tezahürlerinin olduğunu, bu anlamda Suriye İç Savaşı’nın etnik, ayrılıkçı, ideolojik ve dini olmak üzere farklı radikalleşme kaynaklarına göre yabancı (terörist) savaşçılar konusunda zengin bir vaka sunduğunu savunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yabancı Savaşçı, Yabancı Terörist Savaşçı, Dini Radikalleşme,
Sağ Aşırılık, Sol Aşırılık, Suriye İç Savaşı.
Çalışmanın konusunu ABD istihbarat topluluğu incelemesi bağlamında istihbarat ve dış politika ilişkisi oluşturmaktadır. ABD istihbarat teşkilatının yapısal organizasyonu uzmanlığa dayalı fonksiyonel görev dağılımı bağlamında oluşturulmuştur. Bünyesinde yer alan 16 istihbarat teşkilatının koordinasyon ve eşgüdümünden sorumlu bir çatı organizasyon vardır. Çalışmada “Dış politikada küresel ve çevresel etmenler doğrultusunda uygun kararların alına-bilmesi için istihbarat teşkilatlarının rolü nedir? Bir istihbarat topluluğu dış politika etkinliğini sağlamaya yönelik nasıl hareket eder? ABD istihbarat topluluğunda bu işleyiş nasıldır?” sorularına cevap aranmaktadır. Bu amaçla Küba Füze Krizi, Vietnam Savaşı, Körfez Savaşı ve Irak Müdahalesi gibi vaka analizleri üzerinden ABD istihbarat topluluğu ve ABD dış politikası ilişkisinin somutlaştırılması sağlanmaktadır. Analizlerde bahse konu kurumların yayınladığı birincil kaynakların yanı sıra akademik literatürden de faydalanılmıştır.
somut işaretler görülmezken mevcut kriz, Suriye’nin komşularını farklı yönleriyle derinden etkilemeye devam etmektedir. Bu minvalde Suriye İç Savaşı’nın hem bölge hem uluslararası düzeyde en önemli sonuçlarından biri mülteci krizidir. Coğrafi yakınlığı ve Suriye ile derin sosyo-tarihsel ilişkileri nedeniyle Lübnan, bu konuda Türkiye’den sonra en büyük yüklerden birini üstlenmiş olup dünya genelinde kişi başına en yüksek mülteci yoğunluğuna sahip ülke haline gelmiştir. Bu makale, Lübnan’daki Suriyeli mültecilerin mevcut durumunu, Lübnan’ın buna yönelik geliştirdiği siyaseti ve Lübnan’ın kendine özgü siyasi sistemi bağlamında ülkedeki Suriyelilerin varlığının toplumsal ve siyasi sonuçlarını incelemektedir. Bu makale, Lübnan’ın kendisine ait iç açmazlarıyla birlikte Suriye İç Savaşı’nın hâlihazırdaki Lübnan iç siyaseti ve ekonomisinde birtakım yeni gerginliklerin oluşmasına sebep olduğunu ortaya koymakta ve Lübnan’daki mezhebi toplulukların belirli kotalar çerçevesinde siyasi ve idari yapıda temsiline dayalı konfesyonel sistem nedeniyle Suriyeli mülteciler konusunun, Lübnan için diğer komşu ülkelerden daha farklı, münferit ve derin bir mesele haline geldiğini savunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Suriye İç Savaşı, Lübnan, Mülteci, Suriye, Konfesyonel Sistem
The war in Syria does not show any concrete sign of reaching a permanent and sustainable reconciliation in the short term. It effects neighboring countries deeply from different aspects. Among others, at both regional and international level, the refugee crisis is one of the most challenging consequences of the Syrian Civil War. In this respect, Lebanon has taken one of the largest burden due to its geographic proximity and intensive socio-historical relations with Syria. Lebanon became the highest concentration of refugees per capita worldwide. This paper analyzes the current situation of Syrian refugees in Lebanon, Lebanon’s response to this issue, and the social and political consequences of the presence of Syrians in the country within the context of Lebanon’s peculiar confessional system. To sum up, it argues that the wider effects of the Syrian Civil War have added several tensions to the current Lebanese politics and economy together, where there had already been internal impasses. Additionally, the refugee crisis with its sectarian dimension emerged as a unique challenge to be faced by Lebanon compared to
other neighboring countries. ,
Keywords: Syrian Civil War, Lebanon, Refugee, Syria, Confessional System
Previous studies on proxy wars, which are generally under the influence of mainstream theories that consider states as the real actors of international relations, focus on regional states and ignore the potential role of non-state actors in Yemeni Civil War. Based on this partially accurate assumption, how justifiable is it to assume that the proxy-agent relationship proceeds only onesided? Yemen has always been open to foreign interventions and this phenomenon became more visible after 2015. Most of the studies on this period analyze Iran – Houthi relation by concentrating on the Iranian regional influence. However, this study criticizes the literature which takes Houthis as purely proxy under the control of Iran and evaluates proxy relationship as multi-dimensional. In summary, having took into consideration of the capacity of non-state actors in shaping states, regional system, and the balance of power in this system; this study argues that Houthis took advantage of the current regional developments and regionalized their struggle in Yemen to increase their leverage by maintaining Iranian support and they were able to assure a considerable maneuver area in their relations with Iran.
Keywords: Hegemony, Realism, Liberalism, Neo-Gramscian Approach,
Coercion, Consent.
Öz: Hegemonya kavramı hem pozitivist hem de post-pozitivist yaklaşımların sıkça başvurduğu bir kavram olarak Uluslararası İlişkilerin temel kavramlarından birisidir. Ancak uluslararası ilişkileri anlamak ve anlamlandırmak için sıkça kullanılmasına rağmen kavramın anlamı üzerinde bir görüş birliği mevcut değildir. Buradan hareketle, eldeki bu çalışma merkeze neo-Gramscian yaklaşımı alarak hegemonya kavramının Uluslararası İlişkiler disiplini içerisinde hangi manalara geldiğini ortaya koymaktadır. Birinci bölümde, ana akım yaklaşımların hegemonya kavramını materyal minvalde nasıl ele aldığı tanıtılmaktadır. İkinci bölümde hegemonya kavramına neo-Gramscian bakış açısının yaptığı katkılar tartışılacaktır. Son bölümdeyse neo-Gramscian yaklaşımının baskın ve bağımlı gruplar arasındaki düşünsel faktörleri de analize dâhil ederek hegemonya kavramının tanımını genişletip kavramın uluslararası ilişkilerdeki hegemonik düzeni açıklamadaki kapasitesini arttırdığını iddia edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hegemonya, Realizm, Liberalizm, Neo-Gramscian
Yaklaşım, Cebir, Rıza.
in terms of the definition of the self and the other and the ally and the enemy in weak states. By doing so, the paper analyses the emergence and the consolidation of foreign policy orientations, preferences and behaviour of the Maronite, Sunni, Shi’a and Druze communities in Lebanon, with a specific emphasis on the role of Hezbollah during the war. Building its main findings on various fieldworks in Lebanon, interviewing leaders of major sects; this study concludes that in the absence of a cohesive foreign policy stance in a weak state, the role of sectarian identity in defining self and other becomes central for understanding the foreign policy choices of sectarian actors.
Bu çalışma, 2006 Lübnan Savaşı’nı tekrardan ele alarak zayıf devletlerde devlet-altı mezhepsel grupların dış politika yapım süreçlerindeki rolünü incelemektedir. Esasen toplumları mezhepsel kimlikler etrafında bölünmüş devletlerde mezhepsel grupların devlet-altı dış politika aktörü olarak nasıl davrandıklarını ve mezhepsel kimliğin zayıf devletlerde aktörlerin kendisini ve diğerini, dolayısıyla dostunu ve düşmanını tanımlamada nasıl rol oynadığını sorgulamaktadır. Böylece bu makale, Lübnan’da Maruni, Sünni, Şii ve Dürzi liderlerin dış politika yönelimlerinin, tercihlerinin ve davranışlarının ortaya çıkışı ve konsolidasyonunu analiz etmektedir. Temel bulgularını Lübnan’da gerçekleştirilen saha çalışması ve liderlerle yapılan mülakatlara dayandıran bu çalışma, zayıf bir devlette bağlayıcı bir dış politika duruşunun yoksunluğunda, mezhebi liderlerin dış politika seçimlerinin anlaşılabilmesinde mezhebi kimliğin, aktörün kendisini ve diğerini tanımlamada merkezi bir rol oynadığını iddia etmektedir.
This article aims to examine the European Union (EU) as a normative power in the context of the European Neighbourhood Policy (ENP) through case studies of Morocco and Egypt. The uniqueness of the EU as a distinct actor in international politics has led many observers to claim that the EU is a normative power. The ENP has been one of the main instruments of the EU within this framework. This research studies the claim as to whether the EU is a normative power in the context of the ENP, based on two cases studies. The article analyzes this puzzle through an analysis of both primary documents published by the EU and the secondary literature. Through a close scrutiny of Morocco and Egypt, the normative power of the EU in its near abroad is going to be explored through the analysis of democratization process in these countries in terms of democracy, rule of law and respect for human rights and fundamental freedoms. Based on theoretical analysis and two case studies, this study argues that the EU faces several challenges in its claim to be a normative power within the context of the ENP, manifested explicitly in the Arab Spring.
dividing it into certain periods and argues that socio-economic disparities fed by sectarian differences turned into identity-based conflicts with the intervention of regional and international actors, which further deepened the sectarian fragmentation in Lebanon. As a qualitative research, this study draws its sources from both primary and secondary sources in addition to a field work in Lebanon.
Mezhebe dayalı temsiliyet nedeniyle farklı grupların yönetime katılımını teminat altına alan bir sistem gibi görünen Lübnan’daki siyasi yapı modern bir ulus-devlette esas olan vatandaşlık kavramının toplum ve birey nezdinde yerleşmesinin önünde engel olmuş ve ülkedeki dini/mezhebi grupların uzun dönemde birbirine entegre olabilmesinden ziyade bu cemaatlerin sınırlarını çizerek gruplar arası iletişimin dini/mezhebi kimlikler üzerinden yürütülmesine yol açmıştır. Ayrıca, bağımsızlığın kazanılmasından sonra eskinin feodal beyleri sosyo-ekonomik üstünlüklerini elinde tutabilmiş, belirli aileler farklı mezhebi gruplarda öne çıkarak liderliklerini tesis edebilmişlerdir. Bu karmaşık sosyal yapı, 1975-1990 Lübnan İç Savaşı ile derinden parçalanma sürecine girmiştir. Lübnan iç savaşına ilişkin literatür oldukça zengin olmakla beraber, mezhep bazlı söylem ile çatışmaların giderek yoğunlaştığı Ortadoğu’nun giderek Lübnanlaştığı bir dönemde, bu çalışma bahse konu iç savaşı belirli periyotlarda inceleyerek başlangıçta yerel ve daha çok sosyo-ekonomik eşitsizliklere dayanan sosyal sıkıntıların, süreç içinde yerel, bölgesel ve bölge dışı aktörlerin de katılımıyla kimlik çatışması çerçevesinde algılandığını anlatmaktadır. Bu anlatımda bahse konu dönüşümün,
siyasi söylemi ve toplumlar arası ilişkileri daha derinden ve şiddetli bir biçimde mezhebileştirdiği vurgulanmaktadır. Nitel bir araştırma olan bu çalışma, birincil ve ikincil kaynakların yanı sıra Lübnan’da gerçekleştirilen saha çalışmasına dayanmaktadır.
Counter-terrorism is a difficult investment to finalize fully because as states take steps to prevent ongoing radicalization and terrorist attacks, terrorist organizations are skillful in finding new vulnerabilities to be exploited. For this reason, counter-terrorism is an enterprise that is never-ending and requires long-lasting efforts. Hence, it needs to be constantly updated in accordance with new developments and dynamics. Therefore, terrorism with all its manifestations remains a major international problem that needs continuous attention and adaptive counter strategies.
It is important to appreciate successful efforts so far in understanding and combating terrorism; however, it is also of value to be paying attention to the evolving nature of terrorism. Therefore, being adaptive is key to preventing terrorist groups from exploiting new vulnerabilities and opportunities of the current age. In this respect, this study introduces the current situation of terrorism in general and the growing threats with the COVID 19 pandemic. In doing so, it first focuses on the evolution of the understanding of security in general and discusses terrorism threats and opportunities in the near future from NATO’s perspective. Then, the study elaborates on the potential of terrorism in the COVID 19 environment. In the last section, the study points out implications of the COVID 19 pandemic for NATO with special reference to counterterrorism.
This study aims to examine information warfare through the lenses of intelligence, intelligence diplomacy and communication management. In doing so, the case analysis method is applied based on primary and secondary sources. Türkiye’s communication strategy in conveying Greece’s illegal practices against international law including pushbacks against irregular immigrants in the Aegean Sea to the international public is examined as a case study. The research focuses on to reveal Türkiye’s information warfare strategy focused on the Aegean Sea migrant crisis and its reflections in the international arena, through interviews with people from relevant institutions and analysis of the news of international media organizations covering the subject. For this purpose, the study primarily deals with the migrant crisis in question, its consequences on the Turkish-Greek land and sea borders, and Greece’s counter-practices; then, examines Türkiye’s communication strategy and the news of media organizations during the irregular migrant crisis in the Aegean Sea thematically on a descriptive basis. Finally, the communication strategy in question is analyzed in terms of the source, the transmitter of the message and its results and research findings are presented. In conclusion, this study examines Türkiye’s information warfare practices in depth through a case study and reveals that Türkiye’s information warfare strategy uncovered the pushback practices of Greece in the Aegean Sea migrant crisis. Finally, this study argues that the application of the right communication strategies, the coordination of relevant institutions and the choice of the appropriate message transmitter play crucial role in achieving the desired results in intelligence and strategic communication management.
Yabancı (terörist) savaşçılar, pek çok açıdan yeni bir mesele değildir, çünkü yabancıların sivil çatışmalara dâhil olması tarihteki silahlı çatışmaların önemli özelliklerinden birisidir. Sorun yeni olmamakla birlikte Suriye İç Savaşı ile ortaya çıkan yabancı (terörist) savaşçılar dalgası, hem olguyu anlama hem bununla başa çıkmada yeni zorluklar sunmaktadır çünkü bu sefer daha çok sayıda, daha küresel ve daha çeşitli bir yabancı (terörist) savaşçılar olgusuyla karşı karşıyayız. Mevcut makale öncelikle konunun tarihini ve kavramsal tartışmalarını kısaca tartışmakta
ve sonrasında Suriye’deki mevcut yabancı (terörist) savaşçılar konusunu
literatürdeki yaygın yaklaşımın aksine daha geniş bir perspektiften ele almaktadır. Bahse konu araştırmada temel olarak ikincil kaynaklar ile bazı birincil kaynaklar kullanılmaktadır. Netice itibarıyla bu makale, literatürde büyük çoğunlukla dini radikalleşme temelli yabancı (terörist) savaşçılara odaklanılmasına rağmen, konunun farklı tezahürlerinin olduğunu, bu anlamda Suriye İç Savaşı’nın etnik, ayrılıkçı, ideolojik ve dini olmak üzere farklı radikalleşme kaynaklarına göre yabancı (terörist) savaşçılar konusunda zengin bir vaka sunduğunu savunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yabancı Savaşçı, Yabancı Terörist Savaşçı, Dini Radikalleşme,
Sağ Aşırılık, Sol Aşırılık, Suriye İç Savaşı.
Çalışmanın konusunu ABD istihbarat topluluğu incelemesi bağlamında istihbarat ve dış politika ilişkisi oluşturmaktadır. ABD istihbarat teşkilatının yapısal organizasyonu uzmanlığa dayalı fonksiyonel görev dağılımı bağlamında oluşturulmuştur. Bünyesinde yer alan 16 istihbarat teşkilatının koordinasyon ve eşgüdümünden sorumlu bir çatı organizasyon vardır. Çalışmada “Dış politikada küresel ve çevresel etmenler doğrultusunda uygun kararların alına-bilmesi için istihbarat teşkilatlarının rolü nedir? Bir istihbarat topluluğu dış politika etkinliğini sağlamaya yönelik nasıl hareket eder? ABD istihbarat topluluğunda bu işleyiş nasıldır?” sorularına cevap aranmaktadır. Bu amaçla Küba Füze Krizi, Vietnam Savaşı, Körfez Savaşı ve Irak Müdahalesi gibi vaka analizleri üzerinden ABD istihbarat topluluğu ve ABD dış politikası ilişkisinin somutlaştırılması sağlanmaktadır. Analizlerde bahse konu kurumların yayınladığı birincil kaynakların yanı sıra akademik literatürden de faydalanılmıştır.
somut işaretler görülmezken mevcut kriz, Suriye’nin komşularını farklı yönleriyle derinden etkilemeye devam etmektedir. Bu minvalde Suriye İç Savaşı’nın hem bölge hem uluslararası düzeyde en önemli sonuçlarından biri mülteci krizidir. Coğrafi yakınlığı ve Suriye ile derin sosyo-tarihsel ilişkileri nedeniyle Lübnan, bu konuda Türkiye’den sonra en büyük yüklerden birini üstlenmiş olup dünya genelinde kişi başına en yüksek mülteci yoğunluğuna sahip ülke haline gelmiştir. Bu makale, Lübnan’daki Suriyeli mültecilerin mevcut durumunu, Lübnan’ın buna yönelik geliştirdiği siyaseti ve Lübnan’ın kendine özgü siyasi sistemi bağlamında ülkedeki Suriyelilerin varlığının toplumsal ve siyasi sonuçlarını incelemektedir. Bu makale, Lübnan’ın kendisine ait iç açmazlarıyla birlikte Suriye İç Savaşı’nın hâlihazırdaki Lübnan iç siyaseti ve ekonomisinde birtakım yeni gerginliklerin oluşmasına sebep olduğunu ortaya koymakta ve Lübnan’daki mezhebi toplulukların belirli kotalar çerçevesinde siyasi ve idari yapıda temsiline dayalı konfesyonel sistem nedeniyle Suriyeli mülteciler konusunun, Lübnan için diğer komşu ülkelerden daha farklı, münferit ve derin bir mesele haline geldiğini savunmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Suriye İç Savaşı, Lübnan, Mülteci, Suriye, Konfesyonel Sistem
The war in Syria does not show any concrete sign of reaching a permanent and sustainable reconciliation in the short term. It effects neighboring countries deeply from different aspects. Among others, at both regional and international level, the refugee crisis is one of the most challenging consequences of the Syrian Civil War. In this respect, Lebanon has taken one of the largest burden due to its geographic proximity and intensive socio-historical relations with Syria. Lebanon became the highest concentration of refugees per capita worldwide. This paper analyzes the current situation of Syrian refugees in Lebanon, Lebanon’s response to this issue, and the social and political consequences of the presence of Syrians in the country within the context of Lebanon’s peculiar confessional system. To sum up, it argues that the wider effects of the Syrian Civil War have added several tensions to the current Lebanese politics and economy together, where there had already been internal impasses. Additionally, the refugee crisis with its sectarian dimension emerged as a unique challenge to be faced by Lebanon compared to
other neighboring countries. ,
Keywords: Syrian Civil War, Lebanon, Refugee, Syria, Confessional System
Previous studies on proxy wars, which are generally under the influence of mainstream theories that consider states as the real actors of international relations, focus on regional states and ignore the potential role of non-state actors in Yemeni Civil War. Based on this partially accurate assumption, how justifiable is it to assume that the proxy-agent relationship proceeds only onesided? Yemen has always been open to foreign interventions and this phenomenon became more visible after 2015. Most of the studies on this period analyze Iran – Houthi relation by concentrating on the Iranian regional influence. However, this study criticizes the literature which takes Houthis as purely proxy under the control of Iran and evaluates proxy relationship as multi-dimensional. In summary, having took into consideration of the capacity of non-state actors in shaping states, regional system, and the balance of power in this system; this study argues that Houthis took advantage of the current regional developments and regionalized their struggle in Yemen to increase their leverage by maintaining Iranian support and they were able to assure a considerable maneuver area in their relations with Iran.
Keywords: Hegemony, Realism, Liberalism, Neo-Gramscian Approach,
Coercion, Consent.
Öz: Hegemonya kavramı hem pozitivist hem de post-pozitivist yaklaşımların sıkça başvurduğu bir kavram olarak Uluslararası İlişkilerin temel kavramlarından birisidir. Ancak uluslararası ilişkileri anlamak ve anlamlandırmak için sıkça kullanılmasına rağmen kavramın anlamı üzerinde bir görüş birliği mevcut değildir. Buradan hareketle, eldeki bu çalışma merkeze neo-Gramscian yaklaşımı alarak hegemonya kavramının Uluslararası İlişkiler disiplini içerisinde hangi manalara geldiğini ortaya koymaktadır. Birinci bölümde, ana akım yaklaşımların hegemonya kavramını materyal minvalde nasıl ele aldığı tanıtılmaktadır. İkinci bölümde hegemonya kavramına neo-Gramscian bakış açısının yaptığı katkılar tartışılacaktır. Son bölümdeyse neo-Gramscian yaklaşımının baskın ve bağımlı gruplar arasındaki düşünsel faktörleri de analize dâhil ederek hegemonya kavramının tanımını genişletip kavramın uluslararası ilişkilerdeki hegemonik düzeni açıklamadaki kapasitesini arttırdığını iddia edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hegemonya, Realizm, Liberalizm, Neo-Gramscian
Yaklaşım, Cebir, Rıza.
in terms of the definition of the self and the other and the ally and the enemy in weak states. By doing so, the paper analyses the emergence and the consolidation of foreign policy orientations, preferences and behaviour of the Maronite, Sunni, Shi’a and Druze communities in Lebanon, with a specific emphasis on the role of Hezbollah during the war. Building its main findings on various fieldworks in Lebanon, interviewing leaders of major sects; this study concludes that in the absence of a cohesive foreign policy stance in a weak state, the role of sectarian identity in defining self and other becomes central for understanding the foreign policy choices of sectarian actors.
Bu çalışma, 2006 Lübnan Savaşı’nı tekrardan ele alarak zayıf devletlerde devlet-altı mezhepsel grupların dış politika yapım süreçlerindeki rolünü incelemektedir. Esasen toplumları mezhepsel kimlikler etrafında bölünmüş devletlerde mezhepsel grupların devlet-altı dış politika aktörü olarak nasıl davrandıklarını ve mezhepsel kimliğin zayıf devletlerde aktörlerin kendisini ve diğerini, dolayısıyla dostunu ve düşmanını tanımlamada nasıl rol oynadığını sorgulamaktadır. Böylece bu makale, Lübnan’da Maruni, Sünni, Şii ve Dürzi liderlerin dış politika yönelimlerinin, tercihlerinin ve davranışlarının ortaya çıkışı ve konsolidasyonunu analiz etmektedir. Temel bulgularını Lübnan’da gerçekleştirilen saha çalışması ve liderlerle yapılan mülakatlara dayandıran bu çalışma, zayıf bir devlette bağlayıcı bir dış politika duruşunun yoksunluğunda, mezhebi liderlerin dış politika seçimlerinin anlaşılabilmesinde mezhebi kimliğin, aktörün kendisini ve diğerini tanımlamada merkezi bir rol oynadığını iddia etmektedir.
This article aims to examine the European Union (EU) as a normative power in the context of the European Neighbourhood Policy (ENP) through case studies of Morocco and Egypt. The uniqueness of the EU as a distinct actor in international politics has led many observers to claim that the EU is a normative power. The ENP has been one of the main instruments of the EU within this framework. This research studies the claim as to whether the EU is a normative power in the context of the ENP, based on two cases studies. The article analyzes this puzzle through an analysis of both primary documents published by the EU and the secondary literature. Through a close scrutiny of Morocco and Egypt, the normative power of the EU in its near abroad is going to be explored through the analysis of democratization process in these countries in terms of democracy, rule of law and respect for human rights and fundamental freedoms. Based on theoretical analysis and two case studies, this study argues that the EU faces several challenges in its claim to be a normative power within the context of the ENP, manifested explicitly in the Arab Spring.
dividing it into certain periods and argues that socio-economic disparities fed by sectarian differences turned into identity-based conflicts with the intervention of regional and international actors, which further deepened the sectarian fragmentation in Lebanon. As a qualitative research, this study draws its sources from both primary and secondary sources in addition to a field work in Lebanon.
Mezhebe dayalı temsiliyet nedeniyle farklı grupların yönetime katılımını teminat altına alan bir sistem gibi görünen Lübnan’daki siyasi yapı modern bir ulus-devlette esas olan vatandaşlık kavramının toplum ve birey nezdinde yerleşmesinin önünde engel olmuş ve ülkedeki dini/mezhebi grupların uzun dönemde birbirine entegre olabilmesinden ziyade bu cemaatlerin sınırlarını çizerek gruplar arası iletişimin dini/mezhebi kimlikler üzerinden yürütülmesine yol açmıştır. Ayrıca, bağımsızlığın kazanılmasından sonra eskinin feodal beyleri sosyo-ekonomik üstünlüklerini elinde tutabilmiş, belirli aileler farklı mezhebi gruplarda öne çıkarak liderliklerini tesis edebilmişlerdir. Bu karmaşık sosyal yapı, 1975-1990 Lübnan İç Savaşı ile derinden parçalanma sürecine girmiştir. Lübnan iç savaşına ilişkin literatür oldukça zengin olmakla beraber, mezhep bazlı söylem ile çatışmaların giderek yoğunlaştığı Ortadoğu’nun giderek Lübnanlaştığı bir dönemde, bu çalışma bahse konu iç savaşı belirli periyotlarda inceleyerek başlangıçta yerel ve daha çok sosyo-ekonomik eşitsizliklere dayanan sosyal sıkıntıların, süreç içinde yerel, bölgesel ve bölge dışı aktörlerin de katılımıyla kimlik çatışması çerçevesinde algılandığını anlatmaktadır. Bu anlatımda bahse konu dönüşümün,
siyasi söylemi ve toplumlar arası ilişkileri daha derinden ve şiddetli bir biçimde mezhebileştirdiği vurgulanmaktadır. Nitel bir araştırma olan bu çalışma, birincil ve ikincil kaynakların yanı sıra Lübnan’da gerçekleştirilen saha çalışmasına dayanmaktadır.