Yusuf Akbaba
2011-2014 Dokuz Eylül Üniversitesi
2014-2015 Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
2015- Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
2014-2015 Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
2015- Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
less
InterestsView All (7)
Uploads
Papers
I. Petro döneminde Alman-Rus bilim insanlarının ortak çalışmalar yapmaları ve bilhassa Alman bilim
insanlarının Rusya'ya gitmeleri Müller'i de etkilemiş ve Müller lisans mezunu bir tarihçi olarak Rusya'ya
gittikten sonra bilimsel çalışmalarının neredeyse tamamını orada yapmıştır. Kısa süre sonra girdiği ve uzun yıllar
hizmet ettiği Petersburg Bilimler Akademisi'nde mühim görevler almıştır. Yine I. Petro döneminde başlayan
keşif gezileri Müller'in asıl çalışma sahasını keşfetmesini sağlamıştır. Daniel Gottlieb Messerschmidt’in (1685-
1735) Sibirya araştırmaları Müller’i etkilemiştir. Bununla birlikte 1725 yılında I. Petro tarafından görevlendirilen
Vitus Bering’in, Asya ve Amerika arasındaki kara ve deniz bağlantılarını bulmak için düzenlediği Birinci
Kamçatka Keşif Gezisi de Müller’in Sibirya’ya olan ilgisini artırmıştır. Böylece Müller 1733 yılında yapılan
İkinci Kamçatka Keşif Gezisi'ne başvurmuş ve kabul edilmiştir. Bu gezide çok sayıda malzeme toplayarak
Sibirya halklarını tasvir etmiştir. Yaklaşık on yıl süren bu gezinin ardından Sibirya tarihi alanında eserlerini
meydana getirmiştir. Bunlardan en önemlisi dört ciltten oluşan İstorii Sibiri adını taşıyan Rusça kaleme alınmış
Sibir Tarihi’dir. Bu eserde, Yermak ile olan savaş ve Sibirya şehirlerinin inşası da dâhil Sibirya’nın eski çağdan
XVIII. yüzyıla dek tarihi anlatılmıştır. Müller yaptığı çalışmalar ile Batı’nın araştırma metotlarını Rusya'da
tatbik etmiş ve modern Rus tarihçiliğinin kurucularından olmuştur.
Müller’in çalışmalarının ardından Rusya'daki ilk etnografya müzesi ve etnografya kürsüsü tesis edilmiştir.
Norman teorisi yine onun konferansından sonra Rusya'da büyük tartışmalara yol açmıştır. Tarihçilik dışında
başka görevlerde de bulunmuş, II. Yekaterina döneminde rektörlüğe kadar yükselmiştir. Sibirya araştırmalarının
öncü ismi Müller'in hayatı ve bilimsel kişiliği bilhassa Alman ve Rus tarihçileri tarafından incelenmiştir.
Avrupa'nın geri kalanında Müller’e dair az sayıda müstakil bir çalışma bulunmaktadır. Türkiye’de ise bu konuda
henüz müstakil bir çalışma yapılmamıştır. Ancak Sibirya’daki Türk halklarına yönelik araştırmaların önünü açan
ve seyrini değiştiren Müller'dir. Müller, Rusya'da Sibirya Türklerine yönelik çalışmaların yöntemlerine tesir
etmiştir. Zira Müller Türk ve Fin-Ugor halklarının maddi ve manevi yaşamları hakkında bilgiler toplayarak
onların tarihî, coğrafi, kültürel ve dinî hususiyetlerini açıklamaya çalışmıştır. Bunun yanı sıra Sibirya’daki Türk
halklarının Rusya İmparatorluğu’na sosyokültürel, siyasi ve iktisadi olarak eklemlenmelerine etki eden unsurları
da araştırmıştır. Bu bakımdan Türkiye'de Müller'in bilimsel kişiliğinin ve çalışmalarının bilinmesi mühimdir.
Bu çalışmada Müller'in bilimsel kariyeri ile ilgili en önemli kaynak olarak otobiyografisinden
yararlanılmıştır. Bunun dışında 20. yüzyılda, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde yazılan
biyografiler mühim yer tutar. Ancak bu biyografilerde Müller'in orta sınıfa mensup olduğu vurgulanmıştır. Bu
konuda önyargılar göze çarpmaktadır. Norman teorisine şiddetli eleştiriler de biyografilerdeki sert ifadelerin
oluşumuna tesir etmiştir. Bunun tam aksi değerlendirmeler Alman bilim insanlarının yazdığı biyografilerde
görülür. Bu biyografilerde Müller'in etnografya biliminin kurucusu olduğu ifade edilmektedir. Ancak Rusça
kaynakların yeterince kullanılmadığı görülür. Bu bakımdan çalışmada biyografiler dikkatle değerlendirilmiştir.
Doğrulanamayan bilgilere yer verilmemiştir. Böylece Müller’in hayatı, bilimsel faaliyetleri ve katkılarını ortaya
koymak amaçlanmıştır.
Ancak Kırgız Kağanlığının iyi bir şekilde anlaşılması hem Kırgız tarihinin hem de Orta Asya Türk
tarihinin bütünüyle anlaşılması açısından önemlidir. Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra Orta
Asya Türk Halklarına ilgi yeniden artmış ve çalışma yapma bakımından kısıtlamalar da bir ölçüde
azalmıştır. Bu nedenle hem Türkiye’de hem de Dünya’da Orta Asya Türk tarihi ile ilişkili olduğu
ölçüde Kırgız tarihinden bahsedilmiştir. Kırgız tarihi içerisinde ise Kırgız Kağanlığı önemli bir yer
tutar. Bunun nedenlerinden biri Kırgız Kağanlığının, Kırgızların o döneme kadar kurmuş olduğu
en güçlü devletlerden biri olmasıdır. Ayrıca Kırgızların daha fazla tanınmasını da sağlamıştır.
Ancak çok çeşitli sebeplerle eski Türk tarihi eserlerinde diğer devletler kadar ilgi çekmemiştir.
18.yüzyıldaki ırkî olmayan barbar-medeni anlatısı, 19.yüzyılda emperyalist politikalar, Afyon
Savaşları, ticari çekişmeler gibi etkenler ile değişmiş ve ırkî vasıflara yapılan vurgular artmıştır.
Doğal olarak bu hususlar Türkiye’deki tarihçiliği etkilemiştir. Hunlar, Avarlar gibi bozkır
devletlerine karşı olan önyargı, Cumhuriyet döneminde tarihin köklülüğünü ortaya çıkarma
çabası ile yok olsa da medeniyet konusundaki önyargı devam etmiştir. Ötüken’i ele geçiren,
yerleşik, medeni ve güçlü bir devleti temsil eden Uygur Kağanlığı’nın başkentini yıkarak devlete
son veren Kırgızlar ve Kırgız Hanlığı bu kaygıların neticesinde ortaya çıkan anlatıdan etkilenmiştir.
Cumhuriyet döneminin başlarından bu yana yazılan eski Türk tarihi eserleri incelendiğinde bu
durum görülebilir. Çalışmada Kırgızlara karşı olan olumsuz bakış açısı, Cumhuriyet döneminde
kaleme alınan eski Türk tarihine ait eserlerden örneklerle ortaya konulacaktır.
Book Reviews
Conference Presentations
Books
Teaching Documents
I. Petro döneminde Alman-Rus bilim insanlarının ortak çalışmalar yapmaları ve bilhassa Alman bilim
insanlarının Rusya'ya gitmeleri Müller'i de etkilemiş ve Müller lisans mezunu bir tarihçi olarak Rusya'ya
gittikten sonra bilimsel çalışmalarının neredeyse tamamını orada yapmıştır. Kısa süre sonra girdiği ve uzun yıllar
hizmet ettiği Petersburg Bilimler Akademisi'nde mühim görevler almıştır. Yine I. Petro döneminde başlayan
keşif gezileri Müller'in asıl çalışma sahasını keşfetmesini sağlamıştır. Daniel Gottlieb Messerschmidt’in (1685-
1735) Sibirya araştırmaları Müller’i etkilemiştir. Bununla birlikte 1725 yılında I. Petro tarafından görevlendirilen
Vitus Bering’in, Asya ve Amerika arasındaki kara ve deniz bağlantılarını bulmak için düzenlediği Birinci
Kamçatka Keşif Gezisi de Müller’in Sibirya’ya olan ilgisini artırmıştır. Böylece Müller 1733 yılında yapılan
İkinci Kamçatka Keşif Gezisi'ne başvurmuş ve kabul edilmiştir. Bu gezide çok sayıda malzeme toplayarak
Sibirya halklarını tasvir etmiştir. Yaklaşık on yıl süren bu gezinin ardından Sibirya tarihi alanında eserlerini
meydana getirmiştir. Bunlardan en önemlisi dört ciltten oluşan İstorii Sibiri adını taşıyan Rusça kaleme alınmış
Sibir Tarihi’dir. Bu eserde, Yermak ile olan savaş ve Sibirya şehirlerinin inşası da dâhil Sibirya’nın eski çağdan
XVIII. yüzyıla dek tarihi anlatılmıştır. Müller yaptığı çalışmalar ile Batı’nın araştırma metotlarını Rusya'da
tatbik etmiş ve modern Rus tarihçiliğinin kurucularından olmuştur.
Müller’in çalışmalarının ardından Rusya'daki ilk etnografya müzesi ve etnografya kürsüsü tesis edilmiştir.
Norman teorisi yine onun konferansından sonra Rusya'da büyük tartışmalara yol açmıştır. Tarihçilik dışında
başka görevlerde de bulunmuş, II. Yekaterina döneminde rektörlüğe kadar yükselmiştir. Sibirya araştırmalarının
öncü ismi Müller'in hayatı ve bilimsel kişiliği bilhassa Alman ve Rus tarihçileri tarafından incelenmiştir.
Avrupa'nın geri kalanında Müller’e dair az sayıda müstakil bir çalışma bulunmaktadır. Türkiye’de ise bu konuda
henüz müstakil bir çalışma yapılmamıştır. Ancak Sibirya’daki Türk halklarına yönelik araştırmaların önünü açan
ve seyrini değiştiren Müller'dir. Müller, Rusya'da Sibirya Türklerine yönelik çalışmaların yöntemlerine tesir
etmiştir. Zira Müller Türk ve Fin-Ugor halklarının maddi ve manevi yaşamları hakkında bilgiler toplayarak
onların tarihî, coğrafi, kültürel ve dinî hususiyetlerini açıklamaya çalışmıştır. Bunun yanı sıra Sibirya’daki Türk
halklarının Rusya İmparatorluğu’na sosyokültürel, siyasi ve iktisadi olarak eklemlenmelerine etki eden unsurları
da araştırmıştır. Bu bakımdan Türkiye'de Müller'in bilimsel kişiliğinin ve çalışmalarının bilinmesi mühimdir.
Bu çalışmada Müller'in bilimsel kariyeri ile ilgili en önemli kaynak olarak otobiyografisinden
yararlanılmıştır. Bunun dışında 20. yüzyılda, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde yazılan
biyografiler mühim yer tutar. Ancak bu biyografilerde Müller'in orta sınıfa mensup olduğu vurgulanmıştır. Bu
konuda önyargılar göze çarpmaktadır. Norman teorisine şiddetli eleştiriler de biyografilerdeki sert ifadelerin
oluşumuna tesir etmiştir. Bunun tam aksi değerlendirmeler Alman bilim insanlarının yazdığı biyografilerde
görülür. Bu biyografilerde Müller'in etnografya biliminin kurucusu olduğu ifade edilmektedir. Ancak Rusça
kaynakların yeterince kullanılmadığı görülür. Bu bakımdan çalışmada biyografiler dikkatle değerlendirilmiştir.
Doğrulanamayan bilgilere yer verilmemiştir. Böylece Müller’in hayatı, bilimsel faaliyetleri ve katkılarını ortaya
koymak amaçlanmıştır.
Ancak Kırgız Kağanlığının iyi bir şekilde anlaşılması hem Kırgız tarihinin hem de Orta Asya Türk
tarihinin bütünüyle anlaşılması açısından önemlidir. Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra Orta
Asya Türk Halklarına ilgi yeniden artmış ve çalışma yapma bakımından kısıtlamalar da bir ölçüde
azalmıştır. Bu nedenle hem Türkiye’de hem de Dünya’da Orta Asya Türk tarihi ile ilişkili olduğu
ölçüde Kırgız tarihinden bahsedilmiştir. Kırgız tarihi içerisinde ise Kırgız Kağanlığı önemli bir yer
tutar. Bunun nedenlerinden biri Kırgız Kağanlığının, Kırgızların o döneme kadar kurmuş olduğu
en güçlü devletlerden biri olmasıdır. Ayrıca Kırgızların daha fazla tanınmasını da sağlamıştır.
Ancak çok çeşitli sebeplerle eski Türk tarihi eserlerinde diğer devletler kadar ilgi çekmemiştir.
18.yüzyıldaki ırkî olmayan barbar-medeni anlatısı, 19.yüzyılda emperyalist politikalar, Afyon
Savaşları, ticari çekişmeler gibi etkenler ile değişmiş ve ırkî vasıflara yapılan vurgular artmıştır.
Doğal olarak bu hususlar Türkiye’deki tarihçiliği etkilemiştir. Hunlar, Avarlar gibi bozkır
devletlerine karşı olan önyargı, Cumhuriyet döneminde tarihin köklülüğünü ortaya çıkarma
çabası ile yok olsa da medeniyet konusundaki önyargı devam etmiştir. Ötüken’i ele geçiren,
yerleşik, medeni ve güçlü bir devleti temsil eden Uygur Kağanlığı’nın başkentini yıkarak devlete
son veren Kırgızlar ve Kırgız Hanlığı bu kaygıların neticesinde ortaya çıkan anlatıdan etkilenmiştir.
Cumhuriyet döneminin başlarından bu yana yazılan eski Türk tarihi eserleri incelendiğinde bu
durum görülebilir. Çalışmada Kırgızlara karşı olan olumsuz bakış açısı, Cumhuriyet döneminde
kaleme alınan eski Türk tarihine ait eserlerden örneklerle ortaya konulacaktır.