musa yavuz alptekin
Bayburt’ta dünyaya geldi. Ailesi aslen ve sırasıyla Trabzon/Of, Çaykara ve Çaykara ilçesi, Karaçam (Yukarı Ögene) Köyündendir. İlköğretim ve lise düzeyi eğitimini Bayburt’ta, Üniversite eğitimini ise İstanbul’da ve İstanbul Üniversitesi’nde aldı. Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsünde Sosyal Yapı-Sosyal Değişme Anabilim Dalı’nda “Türk Müslümanlığı” başlıklı teziyle Yüksek Lisans (2000), ve Sosyoloji Anabilim Dalında “Küreselleşme, Habitat Toplantıları ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Şehirlerin Toplum Biçimlendirme İşlevleri” başlıklı teziyle Doktora (2006) çalışmasını tamamladı.
2006 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Sosyoloji dersleri vermeye başladı. Dört yıl sonra aynı Üniversitenin Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümüne geçiş yaptı. Tam bu aşamada Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) Doktora Sonrası Yurtdışı Araştırma Bursuyla, Colorado Üniversitesi, Etnik Çalışmalar Bölüm başkanı Prof. Dr. Donna Martinez’in daveti ve danışmanlığında misafir araştırmacı olarak, Amerika’nın etnik bileşimi, göçmenlik ve entegrasyon konularında araştırma yapmak üzere ABD’ye gitti ve Denver’daki Ahıska Türklerini de içeren yedi aylık bir teorik ve saha çalışması yürüttü. 2010 yılı sonunda Türkiye'ye dönüşünde Sosyoloji bölüm başkanlığına atandı ve bu tarihten sonraki dört buçuk yıl boyunca (Şubat 2016) Bölümün akademik kadrosunun oluşturulması, Lisans ve Yüksek Lisans öğrenci alımı dosyalarının YÖK onayından geçirilmesi gibi temel kuruluş süreçlerini yürüttü.
2013 yılı Temmuz-Eylül döneminde Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin temin ettiği altı (6) aylık yurt dışı araştırma bursuyla (BAP06) ve eğitimi aksatmamak gerekçesiyle yaz tatilinde üç aylığına, misafir araştırmacı olarak Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da bulunan Uluslararası İslam Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde teorik ve etnografik bir çalışma yürüttü. Bu süre zarfında Ulus-Devlet ve Etnik farklılıklar arasındaki gerilimi ve muhtemel çözüm yollarını Malezya üzerinde teorik, etnografik ve pratik olarak inceleme imkânı buldu. Söz konusu monografi çalışmasını 2015 yılında, Türkiye’de Malezya hakkında yazılmış ilk Türkçe kitap olarak KTÜ Yayınevinde bastırdı.
2017 yılında 4 Mart- 31 Temmuz tarihleri arasında TÜBİTAK Doktora Sonrası Yurtdışı Araştırma Bursuyla beş ay İngiltere'de, Birmingham Üniversitesinde konusunun dünyadaki sayılı uzmanlarından, Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi ve Siyaset Bilimci Prof. Dr. Stefan Wolff'un davetiyle bu üniversiteye gitti ve Prof. Wolff’un gözetiminde "Türkiye'de ve Ortadoğu'da Kürtler" konulu teorik bir çalışma yaptı.
2021 yılı Ekim ayında yine TÜBİTAK’ın yurtdışı doktora sonrası araştırma bursuyla 8 aylığına (kalan süreyi kendisi tazmin ederek toplamda bir yıl olmak üzere) Duisburg-Essen Üniversitesi’ne bağlı bir kurum olan Türkiye Araştırmaları Merkezi müdürü Prof. Dr. Hacı Halil Uslucan’ın davetiyle Almanya’ya gitti. Prof. Uslucan’ın danışmanlığında verilerini Duisburg ve Essen’deki 52 Türk derneği yöneticisi, üyesi ve gönüllüsü 300 kişiden topladığı “Almanya’da Türk Diasporasının Oluşumu” başlıklı nicel ve nitel bir diaspora çalışması yürüttü.
6 Ağustos 2023 tarihinde maaşsız bir araştırma görevlendirmesiyle sosyal yapı, kültür, folklor ve etnografi çalışmaları yapmak üzere Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e gitti. Burada bulunduğu süre içinde Özbek Milli Üniversitesinden beş yıl önce ayrılarak müstakil bir üniversite haline gelen Gazetecilik ve Kitle İletişim Üniversitesinde Sosyoloji ve ilgili dersler verdi. Ayrıca Şarkşinaslık Üniversitesi ve Cihandilleri gibi başka bazı üniversitelerde seminerler verdi.
Sosyolojinin Kent Sosyolojisi, İktisat Sosyolojisi, Siyaset Sosyolojisi ve Etnik Sosyoloji alt bilim dallarına odaklanan yazarın, doktora tezinden müteşekkil Şehir ve Toplum isimli kitabının yanı sıra içerisinde Malezya monografisi ve Trabzon'da Müteahhitlik mesleğini incelediği meslek monografisi ve Trabzon’da Vatanseverlik kavramını incelediği jeo-politik monografi çalışmalarının bulunduğu beş telif eseri ve 18 tane de editörlüğünü yaptığı edisyon kitap çalışması mevcuttur. Alptekin, aynı zamanda HABİTUS Toplumbilim Dergisi’nin yanı sıra TR Dizinli İMGELEM Dergisi’nin de editörlüğünü, bu dergileri yayımlayan çatı kurum olan BİLGİTOY Derneği’nin de kurucu başkanlığını yürütmektedir. Çeşitli ulusal ve uluslar arası dergilerde basılmış daha çok Küresel şehirleşme trendleri, Kentsel Dönüşüm, Kapitalizm, Ortadoğu’nun etnik yapısı, Avrupa Birliği’nde toplumsal bütünleşme süreci, milliyetçilik, ulus inşası, göç, diaspora, ulus devlet ve etnik farklılıklar bağlamında 70 kadar İngilizce ve Türkçe makale, kitap bölümü ve tebliği bulunmaktadır. Kadrosu hala KTÜ, Sosyoloji Bölümü’nde bulunan Alptekin, yukarıda isimleri zikredilen Özbekistan devlet üniversitelerinde resmi görevlendirmeyle akademik faaliyetine devam etmekte olup, Sosyoloji ve Siyaset Sosyolojisi odaklı lisans ve yüksek lisans dersleri vermektedir.
Supervisors: Prof. Dr. Stefan Wolff, Prof. Dr. Korkut Tuna, Prof. Dr. Hacı Halil USLUCAN, and Prof. Dr. Mehmet Fikret GEZGİN
2006 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Sosyoloji dersleri vermeye başladı. Dört yıl sonra aynı Üniversitenin Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümüne geçiş yaptı. Tam bu aşamada Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) Doktora Sonrası Yurtdışı Araştırma Bursuyla, Colorado Üniversitesi, Etnik Çalışmalar Bölüm başkanı Prof. Dr. Donna Martinez’in daveti ve danışmanlığında misafir araştırmacı olarak, Amerika’nın etnik bileşimi, göçmenlik ve entegrasyon konularında araştırma yapmak üzere ABD’ye gitti ve Denver’daki Ahıska Türklerini de içeren yedi aylık bir teorik ve saha çalışması yürüttü. 2010 yılı sonunda Türkiye'ye dönüşünde Sosyoloji bölüm başkanlığına atandı ve bu tarihten sonraki dört buçuk yıl boyunca (Şubat 2016) Bölümün akademik kadrosunun oluşturulması, Lisans ve Yüksek Lisans öğrenci alımı dosyalarının YÖK onayından geçirilmesi gibi temel kuruluş süreçlerini yürüttü.
2013 yılı Temmuz-Eylül döneminde Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin temin ettiği altı (6) aylık yurt dışı araştırma bursuyla (BAP06) ve eğitimi aksatmamak gerekçesiyle yaz tatilinde üç aylığına, misafir araştırmacı olarak Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da bulunan Uluslararası İslam Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde teorik ve etnografik bir çalışma yürüttü. Bu süre zarfında Ulus-Devlet ve Etnik farklılıklar arasındaki gerilimi ve muhtemel çözüm yollarını Malezya üzerinde teorik, etnografik ve pratik olarak inceleme imkânı buldu. Söz konusu monografi çalışmasını 2015 yılında, Türkiye’de Malezya hakkında yazılmış ilk Türkçe kitap olarak KTÜ Yayınevinde bastırdı.
2017 yılında 4 Mart- 31 Temmuz tarihleri arasında TÜBİTAK Doktora Sonrası Yurtdışı Araştırma Bursuyla beş ay İngiltere'de, Birmingham Üniversitesinde konusunun dünyadaki sayılı uzmanlarından, Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi ve Siyaset Bilimci Prof. Dr. Stefan Wolff'un davetiyle bu üniversiteye gitti ve Prof. Wolff’un gözetiminde "Türkiye'de ve Ortadoğu'da Kürtler" konulu teorik bir çalışma yaptı.
2021 yılı Ekim ayında yine TÜBİTAK’ın yurtdışı doktora sonrası araştırma bursuyla 8 aylığına (kalan süreyi kendisi tazmin ederek toplamda bir yıl olmak üzere) Duisburg-Essen Üniversitesi’ne bağlı bir kurum olan Türkiye Araştırmaları Merkezi müdürü Prof. Dr. Hacı Halil Uslucan’ın davetiyle Almanya’ya gitti. Prof. Uslucan’ın danışmanlığında verilerini Duisburg ve Essen’deki 52 Türk derneği yöneticisi, üyesi ve gönüllüsü 300 kişiden topladığı “Almanya’da Türk Diasporasının Oluşumu” başlıklı nicel ve nitel bir diaspora çalışması yürüttü.
6 Ağustos 2023 tarihinde maaşsız bir araştırma görevlendirmesiyle sosyal yapı, kültür, folklor ve etnografi çalışmaları yapmak üzere Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e gitti. Burada bulunduğu süre içinde Özbek Milli Üniversitesinden beş yıl önce ayrılarak müstakil bir üniversite haline gelen Gazetecilik ve Kitle İletişim Üniversitesinde Sosyoloji ve ilgili dersler verdi. Ayrıca Şarkşinaslık Üniversitesi ve Cihandilleri gibi başka bazı üniversitelerde seminerler verdi.
Sosyolojinin Kent Sosyolojisi, İktisat Sosyolojisi, Siyaset Sosyolojisi ve Etnik Sosyoloji alt bilim dallarına odaklanan yazarın, doktora tezinden müteşekkil Şehir ve Toplum isimli kitabının yanı sıra içerisinde Malezya monografisi ve Trabzon'da Müteahhitlik mesleğini incelediği meslek monografisi ve Trabzon’da Vatanseverlik kavramını incelediği jeo-politik monografi çalışmalarının bulunduğu beş telif eseri ve 18 tane de editörlüğünü yaptığı edisyon kitap çalışması mevcuttur. Alptekin, aynı zamanda HABİTUS Toplumbilim Dergisi’nin yanı sıra TR Dizinli İMGELEM Dergisi’nin de editörlüğünü, bu dergileri yayımlayan çatı kurum olan BİLGİTOY Derneği’nin de kurucu başkanlığını yürütmektedir. Çeşitli ulusal ve uluslar arası dergilerde basılmış daha çok Küresel şehirleşme trendleri, Kentsel Dönüşüm, Kapitalizm, Ortadoğu’nun etnik yapısı, Avrupa Birliği’nde toplumsal bütünleşme süreci, milliyetçilik, ulus inşası, göç, diaspora, ulus devlet ve etnik farklılıklar bağlamında 70 kadar İngilizce ve Türkçe makale, kitap bölümü ve tebliği bulunmaktadır. Kadrosu hala KTÜ, Sosyoloji Bölümü’nde bulunan Alptekin, yukarıda isimleri zikredilen Özbekistan devlet üniversitelerinde resmi görevlendirmeyle akademik faaliyetine devam etmekte olup, Sosyoloji ve Siyaset Sosyolojisi odaklı lisans ve yüksek lisans dersleri vermektedir.
Supervisors: Prof. Dr. Stefan Wolff, Prof. Dr. Korkut Tuna, Prof. Dr. Hacı Halil USLUCAN, and Prof. Dr. Mehmet Fikret GEZGİN
less
InterestsView All (17)
Uploads
IJH by musa yavuz alptekin
consciousness through secularization. Azerbaijan has experienced modernity under Tsarist
colonialism. Due to colonialism, the modernization process started without national policy.
This article aims to shed light on the research related to the first Republic of Azerbaijan. In
this respect, first, a theoretical background was formed, then modernization was addressed
in the colonial context, focusing on the formation of modern secular belief in Azerbaijan.
Moreover, Turkism was addressed as the basis for the formation of national/political
consciousness. The study was built on the problem of why the republic was an incomplete
state. The main point of the study is the problem of why the first Republic of Azerbaijan,
being the first modern state, is not or cannot institutionally become a competent nation-state.
Failure in the adoption of the constitution was used to support the hypothesis of noncompletion of national sovereignty’s construction.
Keywords: The First Republic of Azerbaijan, Constitution, Turkism, Colonial
Modernization, Nation
Bahsedeceğimiz son makale, farklı cinsel eğilimleri birer farklı cinsel kimlik yapmaya çalışanlarla ilgili makaledir. Eğilim bireysel, kimlik toplumsaldır. Cinsel tercih ve fanteziler bireysel ve mahremdir, mahrem kalmalıdır. Kimlikler toplumsaldır ve kamusaldır. Kamusal kimlikler mahrem alanı ifşa etmenin bir aracına dönüştürülmemelidir. Elma ile armut, sap ile saman bir birine karıştırılmamalıdır. Bu bağlamda konu kurumsal olarak LGBTI+ olarak somutlaşmaktadır. Kimsenin mahrem alanındaki davranışları takip edilemez, izlenemez, sorgulanamaz ve yargılanamaz. Bununla birlikte mahrem olan bir konuyu kamusal alana taşıma gayretleri gayri meşrudur, geçersizdir, önünde duvar gibi durulmalıdır. Herkes mahrem alanı olan evinde, yatak odasında istediği davranışta bulunabilir ama mahrem alanda kalması gereken bu davranışları bireysel bir eğilim olmaktan çıkarıp, grup ve toplumsal bir kimlik gibi sunmaya çalışmak, kamusal alanda bir topluluk ve kimlik olarak tanınmayı talep etmek tarafımızca asla kabul edilebilir olmayacaktır. Bu konu bireysel bir konudur, bireysel olarak kalmalıdır. Bu konu bir grup veya topluluk konusu olmadığı gibi, kamusal bir konu hiç değildir. Homoseksüalite kadim zamanlardan beri ve kadim dinler, öğretiler ve felsefeler tarafından yaratılışın tahribatı odağında her açıdan sapıklık olarak görülmüş bir davranıştır. Bu davranışla insanlığın üremesi mümkün olmadığı gibi, eğer bu davranış kural olsa idi çoktan insanlık son bulmuştu. Diğer yandan bu davranış (özellikle erkekler arasındaki) hijyenik olmayan son derece kirli ve bu anlamda iğrenç bir davranıştır. Tekrar ediyorum, bireysel olarak mahrem alanında her kim ne yaparsa yapsın ama bu konuyu kamusallaştırmaya, kamusal alanda tanınması gereken bir topluluk kimliğine dönüştürmeye çalışanlar ve toplumun eksenini bu davranışın üzerine oturtmaya çalışanlar ancak sapıklar ve fasıklar olabilir. Üremenin sona ermesi bakımından, bunlar insanlığın da düşmanlarıdırlar. Çocuklarımızı daha bebeklik ve çocukluk dönemlerinde bu tür sapkın davranışlara yönlendirebilecek yetiştirme tarzlarına, tedavi yöntemlerine ve giyim tarzlarına karşı insanımızı hassasiyetle uyarmak isteriz. Bilim ahlakın yanında yer olmalıdır. Ahlak yaratılışla ve yaratılmışın devamıyla uyumludur. Her konuya özgürlük penceresinden bakan bir bilim eninde sonunda ahlaksızlığın girdabına girmeye ve tutarsızlığının cezası olarak hazin bir şekilde harcanmaya mahkûmdur. Bu nedenle bizler de bu konuda tarafsız falan değiliz. Yaratılışımızın, maneviyatımızın ve kültürümüzün yüklediği tarihi sorumluluğun farkındayız, farkında olmaya devam edip bu farkındalığın yaygınlaşması için üzerimize düşen görevi yapmaktan kaçınmayacağız.
Dear Reader, Hello!
As of today and this period, we are happy to reach our tenth issue and we share this honor with you, our esteemed readers.
There are sixteen articles in total in our tenth issue.
Ten of them were sent from within the country and six of them were sent from abroad. Likewise, five of these sixteen articles are in Turkish and eleven are in English. I would like to thank all the authors of the article on behalf of our Journal Editorial Board and our staff.
In our tenth issue, a total of 28 articles were submitted to our journal, and 12 of them were eliminated considering formal criteria as well as scientific evaluation criteria. Therefore, in our tenth issue, 43% of the submitted articles were rejected and only 57% could be published.
I would like to thank my students Sümeyye YAZICI and Ecem ÇEBİ, who contributed greatly to the typesetting of our Journal.
Hoping to meet you in the next issue as a committee of different authors, different articles and a more advanced scientific journal,
Best wishes,
Assoc. Prof. Dr. M. Yavuz ALPTEKIN.
(Visiting Researcher at Duisburg-Essen University/GERMANY).
Yazidism, whose members today live in Europe and America rather than in this region, is a religion of Middle
Eastern origin. ISIS (Islamic State of Iraq and al-Sham) came to the world agenda with the massacre of hundreds
of people in Iraq in 2014, and even many people in the Middle East became aware of Yazidism and Yazidis
with this incident. Some of the oldest homes of Yazidis are in the borders of the Republic of Turkey. Hakkâri
and Mardin are among the most important of these regions. In this study, Yazidi's perception of Turkish Society
was investigated. In Turkey, comments about Yazidis were investigated in dictionary creation platforms by
making nationally accessible and up-to-date definitions on the internet to achieve this aim. In consequence of
the study, it was determined that there are three such dictionaries in Turkey, and the data of the study were
obtained by a total of 173 definitions and interpretations about the items "Yazidis," and "Yazidism" were
classified in itself in each of these three dictionaries. The study determined the existence of a series of
perceptions and images differing about Yazidism and Yazidis in Turkish Society. Among the most prominent
among these, it was understood that the stereotype of Yazidis in Turkey is "demonists." However, the existence
of a powerful humanist approach as a separate pole has also been determined. The perception of Yazidism in
Turkish Society, like its thing, is syncretic, eclectic, and unsteady.
Keywords: Yazidis, Yazidism, Turkey, Perception of Yazidism and Yazidis.
TÜRKİYE’DE YEZİDİ VE YEZİDİLİK ALGISI: BİR YENİ MEDYA ÇALIŞMASI
ÖZET
(Y)Ezidilik Ortadoğu kökenli bir din olup, günümüzdeki mensupları bu bölgeden çok Avrupa ve Amerika’da
yaşamaktadır. 2014 yılında IŞİD (Irak Şam İslam Devleti)’in Irakta yüzlercesini katletmesi üzerine dünyanın
gündemine gelmiş ve Ortadoğu’daki çok insan bile bu olay üzerine Yezidilikten ve Yezidilerden haberdar
olmuştur. Yezidilerin tarihsel olarak yaşadıkları en eski yurtlarından bir kısmı da Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içerisinde kalmaktadır. Hakkâri ve Mardin bu bölgelerin başında gelmektedir. Günümüzde Türkiye’de çok az
Yezidi kalmış olsa da, bu bölgelerdeki hatıraları ve Türk toplumunda uyandırdıkları izlenim ve algı hala
yaşamaya devam etmektedir. Bu çalışmada Türk toplumunda Yezidi algısı incelenmiştir. Bu amaca ulaşabilmek
üzere, Türkiye’de internet ortamında ulusal olarak erişime açık ve güncel tanımlama yapmak suretiyle sözlük oluşturma platformlarında Yezidilerle ilgili yorumlar incelenmiştir. Araştırma sonucunda Türkiye’de böylesi
üç sözlük bulunduğu tespit edilmiş ve bu üç sözlüğün her birinde ayrı ayrı “(Y)Ezidiler” ve “(Y)Ezidilik”
maddeleriyle ilgili toplam 173 tanım ve yorum kendi içinde tasnif edilmek suretiyle çalışmanın verileri elde
edilmiştir. Çalışma sonucunda Türk toplumunda Yezidilik ve Yezidilerle ilgili farklılık arz eden bir dizi algı ve
imajın varlığı tespit edilmiştir. En öne çıkanları itibariyle, Türkiye’de Ezidilerle ilgili kalıp yargının “şeytana
tapanlar” olduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte bunun karşısında ayrı bir kutup olarak çok güçlü bir hümanist
yaklaşımın varlığı da tespit edilmiştir. Türk toplumunun Ezidilik algısı da, nesnesi gibi senkretik, eklektik ve
istikrarsızdır.
Anahtar Kelimeler: (Y)Ezidiler, (Y)Ezidilik, Türkiye, (Y)Ezidilik ve (Y)Ezidiler Algısı.
Karadeniz Bölgesi, Kaçarak Evlenme eylemi bakımından Türkiye’de Batı Marmara Bölgesi’nden sonra en
yaygın ikinci bölge konumunda. Bugün Karadeniz Bölgesi’nde hala her 10 evliliğin en az biri kaçarak
gerçekleşiyor. Yani yüz aileden onu kaçarak evlenmiş eşlerden oluşuyor. Bununla birlikte, kaçarak evlenenlerin
aile düzenleri ve evlilikleri hiç de öncesinde düşünüldüğü gibi gerçekleşmiyor. Gençler birbirlerini
sevmelerinin her şey için yeterli olduğunu düşünürler. Oysa sonuç hiç de buna uygun şekillenmez. Bu çalışmada
evliliğini kaçarak gerçekleştirmiş 80 Trabzonlu kadınla anket ve mülakat yapılmıştır. Araştırma sonucunda
kaçarak evlenen kadınların kabaca dörtte üçünün çeşitli sorunlar yaşadığı ve sonuç itibarıyla pişman olduğu
anlaşılmıştır. Kaçarak evlenmenin en önemli olumsuz sonuçlarından biri ekonomik sorunlarla baş başa
kalınması ve ne erkek ne de kadın ailesinin bu konuda yardımcı olmamasıdır. Diğer önemli sorun ise aile içi
iletişim ve davranışlardır. Bu kapsamda kaynananın kaçarak gelen gelini her fırsatta aşağılaması ve kaçarak
“gelmesi”nin yüzüne vurulması zikredilebilir. Benzer son husus, kaçarak evlenen genç kızın başta ailesi,
akrabalı ve komşuları olmak üzere bütün sosyal çevresiyle ilişkilerinin olumsuz etkilenmesi konusudur. Bu
çalışma, kaçarak evlenmenin olumsuz yönlerini göstererek, genç kızlarda bilinçlenme ve farkındalık
oluşturmak üzere akademik bilgi üretme amacındadır.
Anahtar Kelimeler: Trabzon, Kaçarak Evlenme, Yaşanan Sorunlar, Pişmanlıklar.
ABSTRACT
The Black Sea Region is the second most common region in Turkey after the West Marmara Region in terms
of Marriage by Running away. Today, at least one out of every 10 marriages in the Black Sea Region takes
place by escaping. In other words, ten of a hundred families consist of spouses who got married by escaping.
However, the family arrangements and marriages of those who escaped marriage do not take place as previously
thought. Young people think that loving each other is enough for everything. However, the result is not shaped
accordingly. In this study, questionnaires and interviews were conducted with 80 women from Trabzon who had got married by running away. As a result of the research, it was understood that roughly three-quarters of
the women who have got married by running away, experienced various problems and regretted it as a result.
One of the most important negative consequences of escaping marriage is being alone with economic problems
and neither the male nor the female's family can help in this regard. Another important problem is
communication and behavior within the family. In this context, it can be mentioned that the mother-in-law
humiliates the bride who became bride by running away at every opportunity and that she "comes" by running
away. A similar last point is the issue of the negative impact of the young girl's relationship with her entire
social environment, especially with her family, relatives and neighbors. This study aims to produce academic
knowledge in order to raise awareness and awareness among young girls by showing the negative aspects of
escaping marriage.
Keywords: Trabzon, Marriage by running away, Problems experienced, Regrets.
consciousness through secularization. Azerbaijan has experienced modernity under Tsarist
colonialism. Due to colonialism, the modernization process started without national policy.
This article aims to shed light on the research related to the first Republic of Azerbaijan. In
this respect, first, a theoretical background was formed, then modernization was addressed
in the colonial context, focusing on the formation of modern secular belief in Azerbaijan.
Moreover, Turkism was addressed as the basis for the formation of national/political
consciousness. The study was built on the problem of why the republic was an incomplete
state. The main point of the study is the problem of why the first Republic of Azerbaijan,
being the first modern state, is not or cannot institutionally become a competent nation-state.
Failure in the adoption of the constitution was used to support the hypothesis of noncompletion of national sovereignty’s construction.
Keywords: The First Republic of Azerbaijan, Constitution, Turkism, Colonial
Modernization, Nation
Bahsedeceğimiz son makale, farklı cinsel eğilimleri birer farklı cinsel kimlik yapmaya çalışanlarla ilgili makaledir. Eğilim bireysel, kimlik toplumsaldır. Cinsel tercih ve fanteziler bireysel ve mahremdir, mahrem kalmalıdır. Kimlikler toplumsaldır ve kamusaldır. Kamusal kimlikler mahrem alanı ifşa etmenin bir aracına dönüştürülmemelidir. Elma ile armut, sap ile saman bir birine karıştırılmamalıdır. Bu bağlamda konu kurumsal olarak LGBTI+ olarak somutlaşmaktadır. Kimsenin mahrem alanındaki davranışları takip edilemez, izlenemez, sorgulanamaz ve yargılanamaz. Bununla birlikte mahrem olan bir konuyu kamusal alana taşıma gayretleri gayri meşrudur, geçersizdir, önünde duvar gibi durulmalıdır. Herkes mahrem alanı olan evinde, yatak odasında istediği davranışta bulunabilir ama mahrem alanda kalması gereken bu davranışları bireysel bir eğilim olmaktan çıkarıp, grup ve toplumsal bir kimlik gibi sunmaya çalışmak, kamusal alanda bir topluluk ve kimlik olarak tanınmayı talep etmek tarafımızca asla kabul edilebilir olmayacaktır. Bu konu bireysel bir konudur, bireysel olarak kalmalıdır. Bu konu bir grup veya topluluk konusu olmadığı gibi, kamusal bir konu hiç değildir. Homoseksüalite kadim zamanlardan beri ve kadim dinler, öğretiler ve felsefeler tarafından yaratılışın tahribatı odağında her açıdan sapıklık olarak görülmüş bir davranıştır. Bu davranışla insanlığın üremesi mümkün olmadığı gibi, eğer bu davranış kural olsa idi çoktan insanlık son bulmuştu. Diğer yandan bu davranış (özellikle erkekler arasındaki) hijyenik olmayan son derece kirli ve bu anlamda iğrenç bir davranıştır. Tekrar ediyorum, bireysel olarak mahrem alanında her kim ne yaparsa yapsın ama bu konuyu kamusallaştırmaya, kamusal alanda tanınması gereken bir topluluk kimliğine dönüştürmeye çalışanlar ve toplumun eksenini bu davranışın üzerine oturtmaya çalışanlar ancak sapıklar ve fasıklar olabilir. Üremenin sona ermesi bakımından, bunlar insanlığın da düşmanlarıdırlar. Çocuklarımızı daha bebeklik ve çocukluk dönemlerinde bu tür sapkın davranışlara yönlendirebilecek yetiştirme tarzlarına, tedavi yöntemlerine ve giyim tarzlarına karşı insanımızı hassasiyetle uyarmak isteriz. Bilim ahlakın yanında yer olmalıdır. Ahlak yaratılışla ve yaratılmışın devamıyla uyumludur. Her konuya özgürlük penceresinden bakan bir bilim eninde sonunda ahlaksızlığın girdabına girmeye ve tutarsızlığının cezası olarak hazin bir şekilde harcanmaya mahkûmdur. Bu nedenle bizler de bu konuda tarafsız falan değiliz. Yaratılışımızın, maneviyatımızın ve kültürümüzün yüklediği tarihi sorumluluğun farkındayız, farkında olmaya devam edip bu farkındalığın yaygınlaşması için üzerimize düşen görevi yapmaktan kaçınmayacağız.
Dear Reader, Hello!
As of today and this period, we are happy to reach our tenth issue and we share this honor with you, our esteemed readers.
There are sixteen articles in total in our tenth issue.
Ten of them were sent from within the country and six of them were sent from abroad. Likewise, five of these sixteen articles are in Turkish and eleven are in English. I would like to thank all the authors of the article on behalf of our Journal Editorial Board and our staff.
In our tenth issue, a total of 28 articles were submitted to our journal, and 12 of them were eliminated considering formal criteria as well as scientific evaluation criteria. Therefore, in our tenth issue, 43% of the submitted articles were rejected and only 57% could be published.
I would like to thank my students Sümeyye YAZICI and Ecem ÇEBİ, who contributed greatly to the typesetting of our Journal.
Hoping to meet you in the next issue as a committee of different authors, different articles and a more advanced scientific journal,
Best wishes,
Assoc. Prof. Dr. M. Yavuz ALPTEKIN.
(Visiting Researcher at Duisburg-Essen University/GERMANY).
Yazidism, whose members today live in Europe and America rather than in this region, is a religion of Middle
Eastern origin. ISIS (Islamic State of Iraq and al-Sham) came to the world agenda with the massacre of hundreds
of people in Iraq in 2014, and even many people in the Middle East became aware of Yazidism and Yazidis
with this incident. Some of the oldest homes of Yazidis are in the borders of the Republic of Turkey. Hakkâri
and Mardin are among the most important of these regions. In this study, Yazidi's perception of Turkish Society
was investigated. In Turkey, comments about Yazidis were investigated in dictionary creation platforms by
making nationally accessible and up-to-date definitions on the internet to achieve this aim. In consequence of
the study, it was determined that there are three such dictionaries in Turkey, and the data of the study were
obtained by a total of 173 definitions and interpretations about the items "Yazidis," and "Yazidism" were
classified in itself in each of these three dictionaries. The study determined the existence of a series of
perceptions and images differing about Yazidism and Yazidis in Turkish Society. Among the most prominent
among these, it was understood that the stereotype of Yazidis in Turkey is "demonists." However, the existence
of a powerful humanist approach as a separate pole has also been determined. The perception of Yazidism in
Turkish Society, like its thing, is syncretic, eclectic, and unsteady.
Keywords: Yazidis, Yazidism, Turkey, Perception of Yazidism and Yazidis.
TÜRKİYE’DE YEZİDİ VE YEZİDİLİK ALGISI: BİR YENİ MEDYA ÇALIŞMASI
ÖZET
(Y)Ezidilik Ortadoğu kökenli bir din olup, günümüzdeki mensupları bu bölgeden çok Avrupa ve Amerika’da
yaşamaktadır. 2014 yılında IŞİD (Irak Şam İslam Devleti)’in Irakta yüzlercesini katletmesi üzerine dünyanın
gündemine gelmiş ve Ortadoğu’daki çok insan bile bu olay üzerine Yezidilikten ve Yezidilerden haberdar
olmuştur. Yezidilerin tarihsel olarak yaşadıkları en eski yurtlarından bir kısmı da Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içerisinde kalmaktadır. Hakkâri ve Mardin bu bölgelerin başında gelmektedir. Günümüzde Türkiye’de çok az
Yezidi kalmış olsa da, bu bölgelerdeki hatıraları ve Türk toplumunda uyandırdıkları izlenim ve algı hala
yaşamaya devam etmektedir. Bu çalışmada Türk toplumunda Yezidi algısı incelenmiştir. Bu amaca ulaşabilmek
üzere, Türkiye’de internet ortamında ulusal olarak erişime açık ve güncel tanımlama yapmak suretiyle sözlük oluşturma platformlarında Yezidilerle ilgili yorumlar incelenmiştir. Araştırma sonucunda Türkiye’de böylesi
üç sözlük bulunduğu tespit edilmiş ve bu üç sözlüğün her birinde ayrı ayrı “(Y)Ezidiler” ve “(Y)Ezidilik”
maddeleriyle ilgili toplam 173 tanım ve yorum kendi içinde tasnif edilmek suretiyle çalışmanın verileri elde
edilmiştir. Çalışma sonucunda Türk toplumunda Yezidilik ve Yezidilerle ilgili farklılık arz eden bir dizi algı ve
imajın varlığı tespit edilmiştir. En öne çıkanları itibariyle, Türkiye’de Ezidilerle ilgili kalıp yargının “şeytana
tapanlar” olduğu anlaşılmıştır. Bununla birlikte bunun karşısında ayrı bir kutup olarak çok güçlü bir hümanist
yaklaşımın varlığı da tespit edilmiştir. Türk toplumunun Ezidilik algısı da, nesnesi gibi senkretik, eklektik ve
istikrarsızdır.
Anahtar Kelimeler: (Y)Ezidiler, (Y)Ezidilik, Türkiye, (Y)Ezidilik ve (Y)Ezidiler Algısı.
Karadeniz Bölgesi, Kaçarak Evlenme eylemi bakımından Türkiye’de Batı Marmara Bölgesi’nden sonra en
yaygın ikinci bölge konumunda. Bugün Karadeniz Bölgesi’nde hala her 10 evliliğin en az biri kaçarak
gerçekleşiyor. Yani yüz aileden onu kaçarak evlenmiş eşlerden oluşuyor. Bununla birlikte, kaçarak evlenenlerin
aile düzenleri ve evlilikleri hiç de öncesinde düşünüldüğü gibi gerçekleşmiyor. Gençler birbirlerini
sevmelerinin her şey için yeterli olduğunu düşünürler. Oysa sonuç hiç de buna uygun şekillenmez. Bu çalışmada
evliliğini kaçarak gerçekleştirmiş 80 Trabzonlu kadınla anket ve mülakat yapılmıştır. Araştırma sonucunda
kaçarak evlenen kadınların kabaca dörtte üçünün çeşitli sorunlar yaşadığı ve sonuç itibarıyla pişman olduğu
anlaşılmıştır. Kaçarak evlenmenin en önemli olumsuz sonuçlarından biri ekonomik sorunlarla baş başa
kalınması ve ne erkek ne de kadın ailesinin bu konuda yardımcı olmamasıdır. Diğer önemli sorun ise aile içi
iletişim ve davranışlardır. Bu kapsamda kaynananın kaçarak gelen gelini her fırsatta aşağılaması ve kaçarak
“gelmesi”nin yüzüne vurulması zikredilebilir. Benzer son husus, kaçarak evlenen genç kızın başta ailesi,
akrabalı ve komşuları olmak üzere bütün sosyal çevresiyle ilişkilerinin olumsuz etkilenmesi konusudur. Bu
çalışma, kaçarak evlenmenin olumsuz yönlerini göstererek, genç kızlarda bilinçlenme ve farkındalık
oluşturmak üzere akademik bilgi üretme amacındadır.
Anahtar Kelimeler: Trabzon, Kaçarak Evlenme, Yaşanan Sorunlar, Pişmanlıklar.
ABSTRACT
The Black Sea Region is the second most common region in Turkey after the West Marmara Region in terms
of Marriage by Running away. Today, at least one out of every 10 marriages in the Black Sea Region takes
place by escaping. In other words, ten of a hundred families consist of spouses who got married by escaping.
However, the family arrangements and marriages of those who escaped marriage do not take place as previously
thought. Young people think that loving each other is enough for everything. However, the result is not shaped
accordingly. In this study, questionnaires and interviews were conducted with 80 women from Trabzon who had got married by running away. As a result of the research, it was understood that roughly three-quarters of
the women who have got married by running away, experienced various problems and regretted it as a result.
One of the most important negative consequences of escaping marriage is being alone with economic problems
and neither the male nor the female's family can help in this regard. Another important problem is
communication and behavior within the family. In this context, it can be mentioned that the mother-in-law
humiliates the bride who became bride by running away at every opportunity and that she "comes" by running
away. A similar last point is the issue of the negative impact of the young girl's relationship with her entire
social environment, especially with her family, relatives and neighbors. This study aims to produce academic
knowledge in order to raise awareness and awareness among young girls by showing the negative aspects of
escaping marriage.
Keywords: Trabzon, Marriage by running away, Problems experienced, Regrets.
BÖLÜM BAŞLIKLARI ve YAZARLAR HAKKINDA BİLGİ
BİRİNCİ BÖLÜM:
BİR KÜLTÜR MİRASI OLARAK DOĞU KARADENİZ KIRSAL MİMARİSİ
• Doç. Dr. Selda AL ŞENSOY (Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi
Öğretim Üyesi)
İKİNCİ BÖLÜM:
HALKOYUNLARI HORON, TARLASI KARADENİZ VE ÜLKÜSÜ ÇAĞDAŞ UYGARLIKLAR
OLAN BİR OKUL: BEŞİKDÜZÜ KÖY ENSTİTÜSÜ
• Dr. Okan CEYLAN (Ege Üniversitesi, İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Görevlisi)
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:
KENT, MAHALLE, SOKAK VE APARTMAN KÜLTÜRLERİ: SAMSUN KENTİ ÜZERİNDEN BİR
DEĞERLENDİRME
• Dr. Meriç KIRMIZI (19 Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji
Bölümü Öğretim Üyesi)
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM:
1930-1950 BASININDA GÖRELE’NİN SOSYO-EKONOMİK DURUMU
• Mevlüt KAYA (Giresun Üniversitesi, Eynesil Kamil Nalbant Meslek Yüksek Okulu
Öğretim Görevlisi)
BEŞİNCİ BÖLÜM:
ANNE VE KIZLARININ AŞKI TANIMLAMA ve DENEYİMLEMELERİNE İLİŞKİN NİTEL BİR
ÇALIŞMA: TRABZON İLİ ÖRNEĞİ
• Dr. Elif BAŞ (Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Kırkağaç Meslek Yüksekokulu, Sosyal
Hizmet ve Danışmanlık Bölümü Öğretim Üyesi)
11
ALTINCI BÖLÜM:
RUMCA’DAN TÜRKÇE’YE THEMELIOS’TAN TEMEL’E KİŞİ ADINDA BİR ANADOLU
HİKAYESİ
• Doç. Dr. M. Yavuz ALPTEKİN (KTÜ., Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü Öğretim
Üyesi)
YEDİNCİ BÖLÜM:
SARP SINIR MOBİLİTESİNİN AKADEMİK HAFIZASI: NASIL ANLADIK, NE ÜRETTİK?
• Dr. Esen Burcu ÖZCAN (Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi,
Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi)
SEKİZİNCİ BÖLÜM:
DEMOKRASİ VE SİYASAL KÜLTÜR İLİŞKİSİ ÜZERİNE BİR ANALİZ: TRABZON ÖRNEĞİ
• Özge KOÇ (Bandırma Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü Araştırma
Görevlesi ve Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim
Dalı Doktora Öğrencisi)
DOKUZUNCU BÖLÜM:
SEÇMEN TERCİHLERİNİ BELİRLEMEDE LİDERLİK OLGUSU VE LİDERLERİN GÜCÜ:
TRABZON İLİ ÖRNEĞİ
• Mümin AYPARÇASI (Kırıkkale Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji
Anabilim Dalı Doktora Öğrencisi)
ONUNCU BÖLÜM:
ÇELİŞKİLİ ROLLERİ ERKEK(LİK) İLE ANLAMAK: TRABZON’DA KADINLIK-ANNELİKÇALIŞMA HAYATI
• Sümeyye YAZICI (KTÜ., Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı Y.L.
Öğrencisi)
• Ecem ÇEBİ (Avrasya Üniversitesi, Sosyal Hizmet Bölümü Araş. Gör. ve Ankara Hacı
Bayram Veli Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı Y. L.
Öğrencisi)
Modernite en temelde yeni olan, yeni hayat tarzı, yeni moda, yeni yaşama biçimi anlamına gelmekte ve esasında üç süreç ile ilişkilendirilmektedir. Bunlar sekülerleşme, bireyselleşme ve akılcılaşmadır. Sekülerleşme süreci daha çok Reformasyonun sonucudur. Akılcılaşmayı yeniden canlanan bilim merakı ve Rönesansa bağlamak mümkün ise de, bireycilik bütün bu süreçlerin bileşkesi olarak görülebilir. Bununla birlikte Reformasyon olmasa bunların hiç birisinin olamayacağı da bir gerçektir. Reformasyondur ki, Avrupayı ve Avrupa toplumlarını kabaca bin yıllık demir prangalarından kurtarmıştır. Bundan sonra her şey çorap söküğü gibi bir diğerini takip etmiş ve süreç kapitalizme, sanayileşmeye, kentleşmeye ve bütün diğer ilgili süreçlere uzanmıştır.
Bu kitapta kısaca Moderniteyi açıklayan, anlatan ve yorumlayan on konu bulunmaktadır. Bu on konuyu yazan her bir akademisyen, üniversitelerde bu konularda ders veren ve bu konularda yayın yapan alanın uzmanı kişilerdir.
https://www.nobelyayin.com/modernite-sosyolojisi-18698.html
İkinci tür ulus-inşa süreci iç toplumsal gelişmelerin yanı sıra komşu devletlerin tehdidi altında şekillenmiştir. Avrupa’da Napolyon liderliğinde Fransızların tehdidiyle Almanlar, Almanların tehdidiyle Polonyalılar, İspanyolların tehdidiyle Hollandalı ulus inşa süreçleri bu ikinci tip ulus-inşa süreçlerine örnek gösterilebilir. Avrupa’daki büyük topluluklardan İtalyanlar ve İspanyolların uluslaşması da tümüyle iç sivil toplumsal gelişmeler ile komşu devletlerin tehditleri altında gelişmiş, çevredeki gelişmelerden etkilenerek şekillenen üçüncü bir tip ve Avrupa’ya özgü uluslaşma diyalektiğinin örnekleridirler. Avrupa’daki diğer örneklerin çoğu bu üç önemli uluslaşma tipolojisinin gölgesinde gelişen çevresel etkilerin ve yayılma etkisinin ürünü uluslaşmalardır. Yani Avrupa tipi tek bir ulus-inşa sürecinden bahsetmek çok mümkün değildir.
Dördüncü bir tip ulus-inşa süreci beklenebileceği üzere saldırgan, mandacı ve dominyoncu büyük göçlere karşı ulusal bağımsızlık, onur ve itibar savaşı veren Türkiye gibi toplumların başını çektiği ve örneğini sunduğu ulus-inşa sürecidir. Birçok açıdan Çin, İran ve Japonya gibi ülkeler de bu gruba konulabilir.
Beşinci tip ulus-inşa süreci müstemleke ülkelerinin uzun on yıllar belki yüzyıllar boyunca sömürge altında kaldıktan sonra, sömürgeci güçlerle geliştirdikleri özel ilişkiler sonucu bağımsız ulus-devletlerini kurdukları ve uluslarını inşa ettikleri tipolojidir. Ne var ki, bu tipoloji kendi içinde iki alt tipolojiye ayrılmak durumundadır. Bunlardan ilki sömürgeci güçlerle kıran kırana güç mücadelesi vererek ve doğrudan savaşarak bağımsızlığını elde eden ülkelerin örneğini sunduğu ulus inşa süreçleridir. Bu grubun içine Cezayir ve Pakistan gibi ülkeler konulabilir. Bu grubun ikinci alt tipolojisinde ise, sömürgeci güçlerin daha çok İkinci Dünya Savaşından dolayı kendi evlerinde başları darda ve dertte olduğu için istemeden de olsa yumuşak anlaşmalarla ve ufak sıyrıklarla ama görünürde sömürgeci devletin lütfuyla bağımsızlığını elde eden, bu bağımsızlığı özel anlaşmalar sayesinde eski ilişkileri yumuşak bir şekilde sürdürmeye devam eden ülkelerin ulus inşa süreçleri bulunmaktadır. Bu ülkelerin içine Avustralya, Yeni Zelenda, Hindistan, Filipinler, Endonezya ve Malezya gibi ülkeler konulabilir. İngiliz Milletler Topluluğu bu yumuşak geçişin, anlaşmanın ve özel ilişkilerin somut tezahürlerinden biridir.
Devletlerin ulus-inşa süreçleri temelde milliyetçiliğin de kaynağı olan bu altı tipolojinin gölgesinde oluşur. Milliyetçiliğin gelişimini tetikleyen olaylar birçok toplum için onların kendi tarihi, sosyal ve kültürel fay hatlarıdır. Her toplum geleceğini ve bu arada ulusunu bu fay hatları boyunca ve tabir caizse travmalar üzerinden kurgular, tasarımlar ve tatbik eder. Hepsinde devlet eliyle yapılan kamusal mecburi eğitim, tarih yazımı faaliyetleri, milliyetçi dil politikaları, basın-yayın faaliyetleri, çeşitli propagandalar ulus-inşasının ana gövdesini oluşturur. Bununla birlikte, özelde her devlet farklı konuları öne çıkarır. Kuzey-batı Avrupa, Kuzey Amerika ülkeleri, Avustralya ve Yeni Zelenda gibi ülkeler demokrasi kültürünü içselleştirmeleri ölçüsünde sivil ulus-inşa araçlarını öne çıkaran ülkelerdir. Sivil ulus-inşa araçlarının tümüyle otantik, doğaçlama, kendiliğinden veya masum olduğu söylenemese de, diğer araçlara göre çok daha demokratik olduğu ve yumuşak bir geçişi öngördüğü söylenebilir. Dünyanın geri kalan ülkeleri, ulus-inşa süreçlerinde benimsenen araçlar, yol ve yöntem bakımından derece derece daha sert örnekler sunmaktadır. Asya, Afrika, ve Güney Amerika kıtalarında bulunan devletler ulus-inşasını gerçekleştirmek üzere derece derece sert yöntemler benimseyebilmektedirler.
Gerek Avrupa’da ve gerek geri kalan dünyada ulus-inşasını gerçekleştirmek üzere benimsenen yöntemlerin temelde zorunlu ve ücretsiz eğitim, tarih yazımı, milliyetçi dil politikaları ve propagandası, algı çalışmaları ve sair yöntemlerden oluştuğu yukarıda belirtilmişti. Bunların içini her ülke kendi gerçekleriyle doldurabilmekte, belli konulara öncelik verebilmektedir. Mesela Amerika Birleşik Devletleri eğitiminin içini Amerika’nın özgürlükler ülkesi oluşuyla, İngiltere sanayi, teknoloji ve ekonomide öncü olduklarıyla, Almanlar köklü ve güçlü tarihi geçmişlerine ve disiplinli toplumsal yapılarıyla, Fransızlar inceliğin, zerafetin ve modern kültürün beşiği olmalarına vurgu yaparak doldurabilmektedirler. Benzer bir şekilde İngilizler dillerinin evrenselliğine, Fransızlar kültürel çalışmalara, törenlere ve merasimlere; Almanlar ise tarih yazımına ve geçmişe uzanan kimlik vurgusuna ağırlık verebilmektedirler.
Tarihi gelişimi itibariyle ulus-inşasında dini verimli bir araç görüp, dine vurgu yapan toplumlar da vardır. Malezya bunların başında gelmektedir. Zira Malaylar tarihi geçmişleri çok eskiye gitmediği için toplumsal psikolojinin köken, ait olma ve bağlanma ihtiyacını İslam dini üzerinden tatmin edebilmektedirler. Malezya yarımadasında en eski Malay politik oluşumu olan Malaka Sultanlığı’nın kuruluşu 16.yy.ın başlarına gidebilmektedir. Oysa İslami sosyal ve kültürel geçmiş bundan bin yıl daha eskiye götürülebilmektedir. Benzer bir şekilde ulus-inşası için milli felaketleri kullanışlı birer araç olarak gören ülkeler de vardır. İsrail ve Ukrayna bunlardan sadece ikisidir. İsrail için Holokost ve Ukrayna için 1930’larda yaşanan kıtlık ve toplu ölümlere işaretle Holodomor hadisesi çağdaş Ukrayna için ulus-inşasının en etkili unsurlarından birini temsil etmektedir.
Bu çalışmada sırasıyla Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Almanya, Fransa, İspanya, Rusya, Çin, İran, Nijerya, Lübnan, Ukrayna, Makedonya ve Irak’tan oluşan 13 ülkenin ulus inşa süreci incelenmiştir. Görüldüğü üzere seçilen örnekler büyük ve öncü ülkeler ve Türkiye’yi çevreleyen örneklerdir.
Kitap bölümlerini hazırlayan yazarların her biri yazdığı ülke çerçevesinde tez yazmış, makale ve kitap yayımlamış uzman bilim insanlarıdırlar. Eserin ortaya çıkmasında en büyük katkı kendilerine aittir. Bu vesileyle hepsine tek tek teşekkür ederim. Ellerine ve emeklerine sağlık. Aynı şekilde Nobel Yayınları bu eseri basmayı Kabul ederek bizleri çalışmaya teşvik ettiler. Nihayet eserin baskıya hazırlanması sürecinde büyük bir emek ve özveri ortaya koydular. Emeği geçen ve katkısı olan bütün çalışanlara ve yetkililere teşekkür ederim.
Bu eser ülkemizde bu konuyu işleyen ilk çalışmadır. Bilgi, düşünce ve yazın kabiliyeti ancak üzerine koyularak, birikimli bir şekilde gelişip, ilerleyebilmektedir. Bu çalışmanın ulus-inşası konusunda müstakbel çalışmaları özendiren bir çalışma olmasını diliyorum.
Teoride ve Pratikte Ulusçuluk ve Ulus-İnşası
Türkiye’de Milli Tarih Yazımı ve Ulus-İnşası
Türk Halkının Kolektif Belleğinde Çanakkale Savaşı ve Ulus-İnşası
Erken Cumhuriyet Döneminde Halkevleri ve Ulus-İnşası
Yöntemlerin Yerinde(n)liği İle İlmin Evrenselliğini Buluşturmak: Türkiye’nin Köy Enstitüleri
Türk Ocakları ve Ulus-İnşası
Cumhuriyet’in Vatanseverlik Merkezli Din Anlayışı ve Ulus-İnşası
Türkiye’de Ulus-İnşasında Eğitim Politikalarına Örnek Olarak Köy Enstitüleri
Türkiye’de Siyasal Kültür, Kimlik ve Ulus-İnşası,
Tanıtım Filmlerinde ve Kamu Spotlarında Ulus-İnşası
Erken Cumhuriyet Döneminde Ulus Yaratımı ve Beyaz Perde Üzerindeki Refleksler (1919-1938)
Türk Ulus-İnşasında Batılılaşma Üzerine Çelişkili Düşünceler: Devlet Tiyatrosu Repertuarı Üzerinden Bir Değerlendirme.
Türk Romanında Ulus-İnşası ve Kadın İmgesi
Osmanlı’dan Cumhuriyete Türk Müzik Kültürü ve Türkiye’de Ulus-İnşasına Katkıları
Türkiye’de Modern Mimarinin İdeolojik İşlevleri ve Ulus-İnşası
Ulus-İnşasının Posta Pullarına Yansıması Ulusal Bayram Örnekleri
Türkiye’de Milli Folklor Çalışmaları ve Ulus-İnşası
Özet olarak, milliyetçiliğin zemini soy ve etni iken; vatanseverliğin zemini topraktır. İlki bir tür belirlenmişlik iken; ikincisi daha az oranda bir belirlenmişlik ve daha fazla oranda bir belirlemedir. Benzer bir şekilde ilki ontolojiye yapılan bir vurgu ve üstünlük iddiası iken; ikincisi daha çok bir sevgi, nostalji, bağlanma ve hayranlıktır. Milliyetçilik ontolojik bir birliğin kutsallığı iken; Vatanseverlik daha çok “toprak” üzerindeki insanların bir dayanışmasıdır. Birinciler kendi uluslarının dünyanın en eski, en köklü, en haşmetli, en güçlü, en büyük ve en faziletli milleti olduğunu düşünürken; ikinciler kendi ülkelerinin dünyanın en güzel ülkelerinden biri olduğunu, elbette bunun göreceli olduğunu ama kendi ülkelerinin pekâlâ daha da iyileştirilip, geliştirilip, güzelleştirilebileceğini düşünürler. Milliyetçiler için ulusun iyileştirilebileceğini düşünmek onun daha baştan gelişmemiş, zayıf, niteliksiz olduğunu kabul etmek olacağından, böyle bir düşünce asla kabul edilebilir değildir. Vatanseverler eksikleri olabileceğini kabul ederler ve bu anlamda eleştiriye daha olumlu bakarlar. Oysa milliyetçiler eleştiriyi çoğunlukla kendi milliyetine yapılmış bir hakaret ve saldırı olarak algılarlar. İlkini benimseyenler başkalarının faziletlerini göremez, görmek istemez veya daha da ötesi bu faziletleri küçümseyebilir hatta olumsuzlayabilirken; kendi faziletlerini aşırı bir şekilde abartma eğiliminde olurlar. İkinciler hem kendi eksiklerini görebilir ve hem de başkalarının faziletlerini kabul ve teslim edebilirler. İlki geçmişte yapılan hatalara mazeretler üretirken; ikincisi hatalarla yüzleşmeye daha yatkındır. Benzer bir şekilde milliyetçilik birey düzeyinde üyelerinden sadakati ve adanmışlığı talep ederken; vatanseverlik daha çok kendi ülkesine karşı sorumlulukları ön plana çıkarır. Bu kavram ve betimlemelerden hareketle, milliyetçiliğin doğası gereği farklı olana karşı biraz saldırgan veya en azından agresif olduğu, buna karşın vatanseverliğin farklı olana karşı daha yapıcı ve olumlu olduğu söylenebilir. Vatanseverler diğer ülkelerin vatanseverleri ile insanlık ortak paydası altında pekâlâ olumlu, yapıcı ve dostane ilişkiler kurulabileceğini düşünürler. Bu bağlamda vatanseverler için karşılıklı iyi ilişkiler ve karşılıklı kazanma söz konusu olabilir. Oysa milliyetçiler için durum çok farklıdır. Onlara göre diğer milletler ancak kendi kendilerinin dostudur ve kendi milletinin tek gerçek dostu da yine kendisidir. Yine onlara göre, milletler için gerçek dostluk diye bir kavram söz konusu olamaz. Ne var ki, bu iki kavram arasındaki mahiyet farkının bir benzeri, literatürde “cumhuriyetçi yurtseverlik” ve “doğal yurtseverlik” diye adlandırılan kategoriler için de geçerlidir. Buna daha sonra değinilecektir. Bu yorumlardan hareketle denebilir ki, Avrupalı toplumlar genellikle vatansever, Asya ve Afrika ise milliyetçidir. Benzer bir şekilde zengin kuzey vatansever, fakir güney milliyetçidir. Gelişmiş toplumlar vatansever ve geri kalmış olanlar milliyetçidir. Türkiye’nin ise bu bağlamda milliyetçilik çağından vatanseverlik çağına, orada da doğal yurtseverlikten, cumhuriyetçi bir yurtseverliğe geçişin iç içe geçmiş süreçlerini yaşamakta olduğu söylenebilir.
İmgelem Dergisi Kıymetli Okurları
Merhaba;
Dergimizin dördüncü yaşı dolarken dokuzuncu (9.) sayısını yayımlamanın heyecanı ve coşkulu mutluluğu içerisindeyiz. Katkısı olan Dergi çalışma arkadaşlarımıza, yazarlarımıza ve okurlarımıza teşekkür ederim. Bu anlamda bir grup var ki, özel olarak teşekkür edilmeyi hakediyorlar. Makalelerimizi titizlikle inceleyen ve hakemlik yapan kıymetli hocalarımıza ayrı ayrı teşekkür eder, şükranlarımı sunarım. Hiç bir maddi getirisi olmamasına rağmen bu zorlu görevi sırf bir meslek etiği gereği yerine getirmeleri hakemli dergiler için hayati önemi haizdir. Bir önceki sayı önsözünden sonra, tekrar etmek gerekirse, bir an önce akademik teşvikte sisteme hakemlik için uygun bir ücretlendirme başlığının tanımlanması son derece acil bir ihtiyaçtır. Yetkililerin bu konuyu tekrar gündemlerine almaları elzemdir.
Dergimizin 9. Sayısında 20 özgün tam makale ve bir Kitap Kritiği olmak üzere toplam 21 çalışma bulunmaktadır. Çalışmaların hepsi ayrı ayrı çok kıymetlidir. Bütün çalışmaların yazarlarına emekleri için teşekkür ederim. Çalışmalarını dergimizde yayımlatmaları ve dergimize kıymet katmaları bizim için çok değerlidir. Bununla birlikte Türkiye’de yerli ve özgün bir Sosyoloji’nin imkânlarını taraf ve karşıt görüşlerle birlikte analiz edip, tartışan Prof. Dr. Fahri ÇAKI’ya ayrıca teşekkür ederim. Çalışması hem çok önemli bir konuyu tartışması bakımından ve hem de bunu yetkin bir İngilizceyle uluslararası okurun istifadesine sunması bakımından oldukça kıymetlidir. Çalışmaların hepsini burada tek tek anmama imkân olmasa da, hepsi kendi alanında özgün ve çok kıymetlidir. Okurlarımıza hepsini okumayı yürekten öneriyorum. Dergimizin 9. Sayısı yazarlarına tekrar ve ayrı yarı teşekkür ederim.
Onuncu (10.) sayıda buluşmak dileğiyle,
Sağlıcakla kalınız…
Doç. Dr.
M. Yavuz ALPTEKİN.
ilgili ilkelerine dayanılarak Dede Korkut Destanlarının ortaya çıkışını
açıklanmaya çalışılacaktır. Yorumlayıcı Sosyal Bilim veya Sosyoloji, bilimsel
gerçekliğin insanın, bireyin, toplumun dışında var olmayıp, aksine onun içinde,
dâhilinde ve onların etkileşimi durumunda var olabildiğini belirtir. Yorumlayıcı
Sosyoloji bilimsel gerçekliğin tespitinde tümden gelimli bir yöntem yerine,
tümevarımcı bir metodu benimser. Bu bağlamda Dede Korkut Destanlarının
varlığı da kendinden menkul bir varlık olmayıp, insanların, bireylerin ve
nihayet toplumun tarih içerisindeki deneyimlerinin, yaşanmışlıklarının ve
tecrübelerinin bir sonucu olarak ve dinamik bir süreç içerisinde gelişerek ortayı
çıktığı iddia edilmektedir. Kısaca özetlemek gerekirse, Dede Korkut Destanları
Türk tarihindeki bir büyük olayın ardından tek seferde değil, yüzlerce irili ufaklı
olayın sonucunda ortaya çıkmıştır. Benzer bir şekilde Dede Korkut Destanları
tek bir coğrafyada değil, Çin seddinden Hazarın batısına kadar yayılmış geniş
bir kültür coğrafyasındaki yüzlerce farklı mekânın etnografik ürünlerinin
bileşimi olarak ortaya çıkmıştır. Son olarak Dede Korkut Destanları, tek bir
anlatıcının, bu anlamda tarihi Dede Korkut’un bizzat kendisinin bir insan
ömründe ürettiği metinler olarak değil, Hazarın batısı ve doğusunda yüzlerce
edibin, söz ustasının, şairin ve ozanın katkılarıyla farklı zamanlarda ve her
defasında geliştirilip, zenginleşitirilip ve mükemmelleştirilmesiyle ortaya
çıkmıştır. Dolayısıyla hem zaman, hem mekân ve hem de anlatıcı, nakledici
bakımından teklik veya indilik değil, çokluk, çeşitlilik ve bir süreç söz
konusudur. Her üç belirleyen bakımından bir süreç, zenginlik ve farklılık
bağlamında bir oluşum ve inşa hali geçerlidir. Bu yönüyle Dede Korkut Destanları, tek bir insanın hafızasının değil, Kolektif hafızanın ürünüdür. Bu
ürüne Türk kültür coğrafyasındaki Türk toplum muhayyilesi demek de
mümkündür.
Anahtar Kelimeler: Yorumlayıcı Sosyoloji, Sembolik Etkileşimcilik, Dede
Korkut Destanlarının Oluşumu, Halk muhayyilesinde süreç ve inşa.
Millî Mücadele yıllardan itibaren Türkiye’yi çağdaş medeniyetler seviyesine yükseltmeyi hedefleyen Türkiye
Cumhuriyeti’nin Kurucu Kadrosu, bunun eğitim ve öğretime verilen önemle başarılacağını biliyorlardı. Bu
sebeple Ankara’da Birinci Maarif Kongresi toplanmıştır. Amaç, Türkiye’deki okul ve öğrenci mevcudunu
belirleyerek bu konuda çalışmalar yapmak ve eğitime bu doğrultuda yön vermekti. Eğitim alanında yapılan ilk
inkılap 1 Kasım 1928’de gerçekleştirilen Türk harflerinin kabulü idi. Okuma-yazma bilenlerin sayısının
artırılması için Millet Mektepleri açıldı. Bu süreç on dört tane daha Halkevinin açılmasıyla ivme kazanmıştır.
Halkevlerinden birçok işlev beklentisi vardı. Halkevlerinin hem eğitim sistemine katkılar sağlayarak Türk
aydınlanmasını ileriye taşıması hem de inkılapların halk arasında kökleşmesini sağlaması bekleniyordu. Bu
bakımdan hükümetin bu çalışmaları köy ve köylüye yönelttiği çalışmalar, halkçılığın bir türü olarak
değerlendirilmektedir. Bu nedenle halka ulaşma fikriyle açılan Halkevinin kırsaldaki eğitimle ilgili yansıması
Köy Enstitüleri olacaktı. Konuyla ilgili literatüre bakıldığında Köy Enstitüleri konusu işlendiği görülecektir,
ancak Beşikdüzü Köy Enstitüsüne ilişkin yazılmış dar ve derin bir çalışma bulunmamaktadır. Çalışmamız
Beşikdüzü Köy Enstitüsü hakkında dar ve derin kapsamlı olarak ele alınan ilk çalışma olup, enstitünün
değerini canlı tutmak ve bulunduğu bölgenin ekonomik ve sosyal gelişimine yaptığı katkıyı gözler önüne
koymaktır. Çalışmamızın odağından bulunan Beşikdüzü Enstitüsü ile ilgili literatür taramasının yanı sıra
ulaşabildiğimiz mezunlar veya mezunların yakınlarıyla mülakat yapılarak, enstitünün sosyal, kültürel ve
ekonomik etkilerine bizzat şahit olmuş kişilerden bilgi alınmış olunacaktır. Bu çalışmanın amacı köy
enstitülerinin kurulduğu bölgeye olan sosyo-kültürel ve ekonomik etkilerini Beşikdüzü Köy Enstitüsü
özelinde incelemektir. Beşikdüzü Köy Enstitüsü, kurulduğu bölgenin kalkınmasında büyük bir rol oynamıştır.
Köy Enstitülerinin ilerici bir öğrenim ilkesine sahip olması bu başarıların temel sebebidir. Bu gözlemler
sonucunda çalışmamızın asıl hedefi, Köy Enstitülerinin kırsaldaki topluma kattığı gelişmelere vurgu
yapmaktır. Bir diğer hedefi ise bahsedilen Köy Enstitüsünün yaşayan mezunlarıyla veya mezunların başta
öğrencileri olmak üzere, yakınlarıyla yapılan 15 mülakat ile onların bu konu hakkındaki düşüncelerine ulaşmak, yeni ihtiyaçlar bağlamında yeni perspektifler geliştirilmesine ve yeni projeler üretilmesine katkı
sağlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Eğitim, Köy Enstitüleri, Kırsal Alan, Beşikdüzü Köy Enstitüsü, Sosyo-ekonomik
Kalkınma.
CONTRIBUTIONS OF VILLAGE INSTITUTES TO THE SOCIAL AND ECONOMIC
DEVELOPMENT OF TURKISH RURAL: THE CASE OF BEŞİKDÜZÜ KÖY ENSTİTÜSÜ
ABSTRACT
The Founding Staff of the Republic of Turkey, aiming to raise Turkey to the level of contemporary
civilizations since the years of the National Struggle (Milli Mücadele), knew that this would be achieved with
the importance given to education and training. For this reason, the First Education Congress was held in
Ankara. The aim was to determine the number of schools and students in Turkey, to carry out studies on this
subject and to direct education in this direction. The first revolution made in the field of education was the
adoption of Turkish letters on November 1, 1928. Nation Schools were opened to increase the number of
literate people. This process gained momentum with the opening of fourteen more Halk Evleri. There were
many functional expectations from the Halk Evleri. It was expected that the Halk Evleri would both
contribute to the education system and move the Turkish enlightenment forward, and ensure that the
revolutions took root among the people. In this respect, the works directed by the government to the village
and the villagers are considered as a type of populism. For this reason, the reflection of the Halk Evleri, which
was opened with the idea of reaching the public, about education in the countryside would be Village
Enstitutes (Köy Enstitüleri). Looking at the literature on the subject, it will be seen that the subject of Village
Institutes is covered, but there is no narrow and deep study written about Beşikdüzü Köy Enstitüsü. Our study
is the first study about Beşikdüzü Köy Enstitüsü, which is covered in a narrow and deep scope, to keep the
value of the institute alive and to reveal its contribution to the economic and social development of the region.
In addition to the literature review about Beşikdüzü Enstitüsü, which is the focus of our study, we will
interview the graduates or relatives of the graduates we can reach, and information will be obtained from
people who have personally witnessed the social, cultural and economic effects of the institute. The aim of
this study is to examine the socio-cultural and economic effects of village institutes on the region where they
were established, in the context of Beşikdüzü Köy Enstitüsü. Beşikdüzü Köy Enstitüsü played a great role in
the development of the region where it was founded. The fact that the Village Institutes have a progressive
learning principle is the main reason for these successes. As a result of these observations, the main goal of
our study is to emphasize the developments that the Village Institutes contribute to the rural society. Another
goal is to reach the opinions of the living alumni of the mentioned Village Institute their relatives, especially
students, through 15 interviews, contributing to the development of new perspectives in the context of new needs and the production of new projects.
Keywords: Education, Village Institute, Rural Area, Beşikdüzü Köy Enstitüsü, Socio-economic
Development.
Evlilik, aile kurumunun temel direğini oluşturmaktadır. İnsanlar hem nesillerini devam ettirmek hem de
gerekli ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bir eş edinmek isterler. Toplumumuzda geleneksel ve inançsal olarak
büyük bir önem teşkil eden evlilik, pek çok kültürel ve sosyal farklılıklar ekseninde şekillenmektedir. Yoğun
olarak geleneksel toplumlarda karşımıza çıkan görücü usulü evlilikler ise, aşkın ikinci plana atıldığı, baskı ve
korkunun ağırlıklı olarak yansıtıldığı, seçme şansının bireyin dışında geliştiği bir evlilik biçimidir. Altında
gelenek ve görenekleri barındıran bu evlilik biçiminde görücüler, gelin ve damat adaylarını kendi kriter ve
kıstasları doğrultusunda objektif olarak incelemektedirler. Türkiye'de yaygın olarak karşımıza çıkan görücü
usulü evliliklerde ilk adımı atan aslında evlenecek bireylerden ziyade, bu bireylerin anne ve babalarıdır.
Kişilerin istek ve rızası dışında karar verilmesi, evlenecek bireyleri aile büyüklerinin boyundurukları altına
almaktadır. Görücülük ile seçim hakkı tamamen bireyden alınıp, aile büyüklerine verilmiştir. Görücü usulü
evlilikler için mağduriyet konuşulduğunda akla ilk olarak gelen kadınlar ve kadınların yaşadığı durumlardır.
Tam da bu noktada erkeklerin yaşadığı pek çok durum ve koşul göz ardı edilmektedir. Bu çalışmada bu evlilik
biçimi içinde erkeklerin yaşadıkları sorunların, çeşitli durumların ve yaşadıkları sıkıntıların dile getirilmesi
hedeflenmektedir. Bu çalışmadaki temel amaç; literatürde çok fazla ilgi görmeyen görücü usulü evliliklerde
yaşanan erkek mağduriyetinin tüm boyutlarını inceleyerek bu mağduriyetlerin sadece kadınlar üzerinden
olmadığını, erkek mağduriyetinin de söz konusu olduğunu gözler önüne sermek ve bu mağduriyeti kapsamlı
bir şekilde incelemektir.
Anahtar Kelimeler: Görücü usulü evlilik, Erkek mağduriyeti, Trabzon Örneği.
MALE VICTIMS IN ARRANGED MARRIAGES: CASE OF TRABZON
ABSTRACT
Marriage is the pillar of the family institution. People want to have a spouse both to continue their generation
and to meet their necessary needs. Marriage, which has a great traditional and religious importance in our
society, is shaped on the axis of many cultural and social differences. Arranged marriages, which are
frequently encountered in traditional societies, are a form of marriage in which love is put in the background,
pressure and fear are predominantly reflected, and the chance of choice develops outside the individual. In this form of marriage, which includes traditions and customs, the seers objectively examine the bride and
groom candidates in line with their own criteria and criteria. In arranged marriages, which are common in
Turkey, it is actually the parents of these individuals who take the first step, rather than the individuals who
will get married. Making decisions against people's will and consent puts the individuals to be married under
the yoke of the family elders. With the seer, the right to choose is completely taken from the individual and
given to the elders of the family. When talking about victimization for arranged marriages, the first thing that
comes to mind is women and the situations women experience. At this point, many situations and conditions
experienced by men are ignored. In this study, it is aimed to express the problems, various situations and
troubles experienced by men in this form of marriage. The main purpose of this study; The aim of this study is
to examine all the dimensions of male victimization in arranged marriages, which do not receive much
attention in the literature, to reveal that these victimizations are not only due to women, but also to male
victimization, and to examine this victimization comprehensively.
Keywords: Arranged marriage, Male victimization, Case of Trabzon.
BOOK OF ABSTRACTS
18th-21st May, 2017 / Berlin-Germany
NATION STATE AND ETHNIC CHALLENGES ON THE CONTEMPORARY
WORLD: ANALYTIC SUGGESTIONS FOR TURKEY
Bu çalışmada Ulus-Devletler ve etnik gruplar arasındaki gerilimli ilişkiler ve bunların muhtemel çözüm yolları analiz edilecektir. Türk ulus-devleti açısından bu gerilimli konu Kürt Sorunudur. Bu çalışma bahsedilen sorunu İspanya’dan Basklar Sorunu ile karşılaştırmalı olarak inceleme ve her bir alt başlıkta avantajlı ve dezavantajlı durumlarını tespit etme amacındadır. Bu amaca ulaşabilmek üzere, ülkelerin etnik konularda avantaj ve dezavantajlarını tespit edebilmek üzere bir ölçek geliştirilmiştir. Karşılıklı göreli durumlar bu ölçek yardımıyla tespit edilecektir. Bu tespitlere istinaden bütüncül bir çözüm sürecinin hangi dinamikler ön plana çıkarılarak yapılması gerektiği hususunda tavsiyeler içerecektir. Karşılaştırma on üç alt başlıkta yapılacaktır. Bahsedilen karşılaştırmalar kabaca her iki topluluğun kısa tarihi geçmişi ve anavatanı; etnik grubun demografik oranı; nüfusun ülke içi stratejik yayılımı; Etnik grubun varsa uluslararası yayılımı; Etnik gruplar arası evlilikler; Dini homojenite ve dini haklar; toplumsal statü ve sosyo-ekonomik gelişmişlik düzeyi; dil farklılığı ve dile ilişkin haklar; eğitim-kültür düzeyi ve ilgili haklar; siyasal örgütlenme ve politik haklar; varsa silaha başvurma durumu ve terör faaliyetleri açılarından olacaktır. Çalışma bütün bu açılardan Türkiye’nin Kürt Sorununu çözüme kavuşturma yolunda İspanya’nın Bask Sorununu çözme sürecinde yaşadıklarına istinaden avantajlı ve dezavantajlı noktalarını tespit edip, güçlü ve zayıf noktalarını bulup, bunlara istinaden muhtemel bir başka çözüm sürecinde hangi unsurların ön plana çıkarılması gerektiği hususunda tavsiyeler geliştirmeye çalışacaktır.
Anahtar Kelimeler: Türkiye, Kürt Sorunu, İspanya, Bask Sorunu, Avantajlar ve Dezavantajlar, Olası çözüm önerileri.
COMPARATIVE ANALIZES OF KURDISH ISSUE IN TURKEY AND BASQUE PROBLEM IN SPAIN IN THE CONTEXT OF NATION STATE AND ETHNIC DIFFERENCES: ADVANTAGES AND DISADVANTAGES IN TERMS OF TURKEY
ABSTRACT
In this study, relationships under tension between nation-states and ethnic groups and possible solutions of them will be analyzed. For Turkish nation-state, this pressured topic is the Kurdish Issue. This study aims to examine the mentioned issue in Turkey comparatively with the Basque Problem from Spain and to identify the advantageous and disadvantageous situations in each subtitle. To be able to reach this target by determining positive and negative conditions of countries, a scale has been developed. Mutual relative conditions will be determined by means of this scale. Based on these findings, it will include recommendations on which dynamics should be put forward throughout a complete solution process. Comparisons will be made under thirteen subtitles. The aforementioned comparisons are roughly the short historical background and homeland of booth ethnic groups; the demographic size; demographic ratio; strategic dissemination of population; International dissemination, if there is, of population; social structure and life of stile; intermarriages; religious homogeneity and religious rights; social status and level of socio-economic development; difference of language and language rights; education, culture and related rights; political organization and political rights; if there is, the status of availability of resorting gun and terrorist activities. Working all these respects, study will try to reveal the most important advantages and disadvantages of Turkey compare to Spain and will try to develop some recommendations for Turkey through solving its Kurdish issue compare to solution process of Basque issue in Spain.
Keywords: Turkey, Kurdish Issue, Spain, Basque Problem, Advantages and Disadvantages, Recommendations for Possible solution.
Bu çalışma, Trabzon’da kaçarak evlenme geleneğini yine evliliğini bizzat kaçarak gerçekleştirmiş 80 kadının deneyimlerine ve görüşlerine dayanarak incelemektedir. Katılımcılara yarı yapılandırılmış ve açık uçlu soruların yanı sıra beşli likert tipi önermeler yöneltilmiştir. Anketten farklı olarak katılımcıların 20’siyle derinlemesine mülakat yapılmıştır. Günümüzde kaçarak evlenme geleneği eskisine göre daha az görülse de, ülkemizde hala evlenme yöntemlerinden birisini temsil etmektedir. Aile Bakanlığı’nın 2016 yılında yaptırdığı Türkiye’de Aile Yapısı Araştırması’na göre, Türkiye genelinde evliliklerin % 7’si hala kaçarak gerçekleşmektedir. Bu oran Batı Marmara Bölgesi’nde % 17 ile en yüksek değerini görmekte ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde % 1.4 ile en düşük seviyeyi temsil etmektedir. Türkiye’de Batı Marmara Bölgesinden sonra kaçarak evlenmenin en yüksek rastlandığı bölge % 12 ile Doğu Karadeniz Bölgesi’dir. Bu çalışmanın sahası da tam olarak burası, buranın en öne çıkan şehirlerinden birisi ve Doğu Karadeniz Toplumunu temsil kabiliyeti yüksek olan Trabzon’dur. Araştırmada elde edilen bulgulara göre, Doğu Karadeniz’de kaçarak evlenme yaşı 13’e kadar düşebilmektedir. Benzer şekilde en yüksek kaçarak evlenme yaşının ise 26 olduğu anlaşılmıştır. Araştırma grubu içerisinde, yasal sınır olan 18 yaşın altında kaçarak evlenme yolunu benimseyen 28 kişi tespit edilmiştir. Bu rakamlarla katılımcıların % 35’inin 18 yaş sınırının altında evlenmiş olduğu anlaşılmıştır. Dolayısıyla örneklemin % 35’inin ilk evlendiğinde “çocuk gelin” statüsünde bulunduğu söylenebilir. Kaçarak evlenenlerin çoğu memnuniyetsizliğini dile getirmiştir. En önemli iki memnuniyetsizlikten ilki aile ile yaşanan kırgınlıklar ve ikincisi de gelinlik giyememektir.
Anahtar Kelimeler: Trabzon, Kaçarak Evlenme, Kaçarak Evlenmenin sebepleri, Kaçarak Evlenenlerin sosyal profili, Kaçarak Evlenenlerin yerine getiremedikleri gelenekler ve içlerinde ukde kalan ritüeller.
SOCIAL ECONOMIC AND DEMOGRAPHIC ANALYSIS OF MARRIAGE BY ASCAPING, KIDNAPPING AND DISPERSING IN TRABZON
ABSTRACT
This study examines the tradition of getting married by escaping in Trabzon, based on the experiences and opinions of 80 people who has got married by escaping in person. In addition to semi-structured and open-ended questions, participants were asked five-point Likert-type propositions. Unlike the questionnaire, in-depth interviews were conducted with 20 of the participants. In 2016, 7% of marriages in Turkey still occur by running away. After West Marmara Region in Turkey, Black Sea Region represents the highest rate of getting married by escaping with 12%. According to the findings of the research, the age of marriage by escaping in the Eastern Black Sea Region can be as low as 13. Similarly, it was understood that the highest age to marry by escaping was 26. Within the research group, 28 people under the age of 18, which is the legal limit, who adopted the way of escaping and marrying were identified. With these figures, it was understood that 35% of the participants were married under the age of 18. Therefore, it can be said that 35% of the sample had the status of "child bride" when they were first married.
Keywords: Trabzon, Runaway Marriage, The Reasons of Runaway Marriage, Social Profile of Runaway Marrieds, Traditions and rituals that Runaway Marrieds could not carry out and feel regretful about them.
EXTENDED ABSTRACT
This study examines the tradition of escaping marriage in Trabzon based on the experiences and opinions of those who have personally escaped. Along with the modern lifestyle, marriage methods have also become highly individualized, emancipated and rationalized.
However, although the tradition of escaping marriage is less common today, it still represents one of the methods of marriage in Turkey. According to the Family Structure Survey in Turkey conducted by the Ministry of Family in 2016, 7% of marriages in Turkey are still carry out by escaping. This ratio sees the highest value with 17% in the West Marmara Region and represents the lowest level with 1.4% in the Southeastern Anatolia Region. In Turkey, after the West Marmara Region, the region with the highest rate of escaping marriage is the Eastern Black Sea Region with 12%. There are various reasons for this and will be addressed in the study.
In this study, 80 women who had married by escaping personally were interviewed, a questionnaire was applied to them, and 20 of them were also interviewed in depth. According to the findings obtained in the research, the age of marriage can be reduced to 13 among whom married by escaping in the Eastern Black Sea. Similarly, it was understood that the highest age for marriage by escaping was 26. On the other hand, 60% of the participants of the study have a secondary school or less education. This ratio is above Turkey's average. Similarly, the above-high school education of the participants is also below the average of Turkey. Considering the education level of the parents of the participants, it was seen that these rates were also below the average of Turkey. Likewise, looking at the professions of the parents of the participants, it was understood that most of their professions were low-income and relatively low-prestigious jobs and occupations. Based on all these data, it can be concluded that in parallel with the decrease in education level, economic income and social prestige, the escape behavior in the children of these families is also on the rise.
Another important finding is that there are three types of marriage procedures under the umbrella concept of escaping marriage. Although marriage by escaping is a common expression, the research has shown that there are two different methods of getting married by escaping. One of them is "marriage by kidnapping"; The second is “marriage by running away”. The research findings showed that the most common type of marriage by escaping in Trabzon was marriage by "kidnapping", followed by "escaped" marriage and thirdly "running away" marriage. Although the phrase "Escaped Marriage" has become the umbrella term, according to the data, it has been understood that literally "marriage by runaway" is the least common of these three similar methods.These are in the form of escaping, kidnapping and mutual escaping marriage respectively. 20% of the participating women did this by their own decision, that is, they married by escaping. 52 percent of them fled at the request of her husband, in other words they were abducted. In the third group, 23% is the group of those who mutually escaped and got married with the decision of both spouses, which is the literal meaning of the word to mutually marriage by escaping. Finally, we can mention the traditions that those who escaped and married felt the most lacking because they could not fulfill them, and remained as a bad moral within them. Accordingly, the participants mostly feel the inadequacy of not being able to wear a wedding dress and regret it.
According to the research findings, only a small portion of the women who got married by escaping were able to wear a wedding dress and became a bride by fulfilling the necessary customs. The majority of Cairo has been deprived of the elements, rituals, customs and traditions of an Anatolian wedding tradition. It has been determined that the most important deficiency among the women who escaped their marriage as a regret is wearing a wedding dress. Women who run away and get married live with this deficiency for the rest of their lives. Other traditions that are felt after the wedding dress are dowry, jewellery, request ritual, engagement, henna and wedding, respectively. Wedding dress is the dream of every young girl, and dowry and gold are a kind of insurance for the young girl to be treated well in the "foreign house". Despite all the processes of modernization and individualization, the pressure environment in the patriarchal family and the general hasty, impatient and non-procedural characteristic of the people of Trabzon can be shown as the reason for the prevalence of marriage by escaping in the Black Sea region in general and in Trabzon in particular.
KARADENIZ TECHNICAL UNIVERSITY
Doç. Dr. M. Yavuz ALPTEKİN
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Edebiyat Fak. Sosyoloji Böl.
ORCID ID: 0000-0002-6221-7913
Eylem KALAYCIOĞLU (Sosyolog)
ORCID ID: 0000-0002-4963-8967
Rabia AYDIN (Sosyolog)
ORCID ID: 0000-0002-8048-1224
Esma Nur KOCA (Sosyolog)
ORCID ID: 0000-0002-5294-0841
ABSTRACT
Today, technology is an indispensable element of our lives. Technology makes our lives easier by using
useful points. Apart from this, it is seen that some people use technology to go beyond the purpose of
benefit. Cyber bullying is one of the examples of this abuse. Cyber bullying is a deliberate psychological,
social, verbal or visual aggressive behaviour towards a person or group that does not have the power to
defend themselves over a period of time or continuously using electronic communication tools such as
mobile phones. The aim of this study is to learn whether people have information about cyber bullying
and their views on whether the attitudes they are exposed to are cyber bullying and to raise awareness
on this issue. This research involves students studying at the Karadeniz Technical University answering
the questionnaire and interview questions, taking into account their personal experiences about cyber
bullying or the experiences of their immediate surroundings. In this research, survey was applied to 250
students and 30 students of them were interviewed. As a result of this research, it is seen that women
are more victims of cyber bullying than men. In addition, it is observed that the duration of internet use
is quite high and they use the internet mostly for night and entertainment purposes. It is observed that
people who share the passwords of their social media accounts with their boy/girlfriend also experience
cyber bullying more. People who have been subjected to cyberbullying may experience psychological
depression. This situation completely affects their daily social life and health at the end.
Keywords: Cyber Bullying, Cyber Victimization, Awareness, University Students.
ABSTRACT
bağlamında analize tabi tutmak ve Sosyolojik bir bakış açısıyla yeniden tanımlamak,
betimlemek ve bir toplumsal tipoloji kavramsallaştırması yapmaktır.
Yöntem - Bu çalışma mevcut literatürün sunduğu sınırlı ve dağınık verilerin, genel bilgi,
gözlem ve tecrübelerle yoğrulması sayesinde yapılmış teorik bir çalışmadır.
Bulgular - Bu çalışma, günümüz toplumunu bir Özenti Toplumu olarak
nitelendirmektedir. Özenti Toplumu analizi içinde kendisiyle birlikte dört tabaka
mevcuttur. Bunlar sırasıyla Haddini Bilen Fakirler, Özentiler, Sonradan Görmeler ve Kültürlü
Zenginler şeklinde sıralanmaktadır.
Sonuç – Bu çalışmanın iddiasına göre, günümüz modern-kapitalist toplumu, Özenti
Toplumu diye nitelendirmek ve kavramsallaştırmak mümkündür. Özentiler kendisi
olamayıp, başkası gibi olmaya ve davranmaya çalışırlar. Özentilerin oluşumunu sağlayan
tabaka ise Sonradan Görmelerdir. Sonradan Görmelerin paranın gücüne dayanarak kısa
zamanda sosyal prestij elde etmeye çalışmaları ve her bakımdan orantısız harcam a
yapmaları toplumun geri kalan çoğunluğunu özenti durumuna düşürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Modern-Kapitalist Toplum, Kültür-mülkiyet İlişkisi, Kültürel
Taşıma Kapasitesi, Kültürel Gecikme, Özenti Toplumu.
Purpose - The aim of this study is to analyze modern-capitalist society in the context
of the property-culture relationship, redefine, describe, and conceptualize a social
typology from a Sociological approach
Methodology - This study is a theoretical work that has been developed by synthesizing
the limited and scattered data presented in the existing literature with general knowledge,
observations, and experiences.
Findings - This study characterizes contemporary society as a Wannabe Society. Within
the analysis of the Wannabe Society, there are four strata. These are, in order: Modest
Poors, Wannabees, Nouveau Riches, and Cultured Riches.
Conclusions – According to the claim of this study, it is possible to characterize and
conceptualize modern-capitalist society as a Wannabe Society. Wannabees are those
who cannot be themselves and try to act and be like others. The stratum that facilitates
the formation of Wannabees is the Nouveau Riches. The Nouveau Riches' efforts to
quickly gain social prestige through the power of money and their disproportionate
spending in every respect cause the majority of the rest of the society to fall into a state
of wannabeism.
Keywords: Modern-Capitalist Society, Property-Culture Relationship, Cultural Carrying
Capacity, Cultural Lag, Wannabe Society.
Although the ethnic origins of the Laz people in the past might be different; in the last millennium the Laz people have not only
become culturally close to the Turks but also they have become ethnically united through marriages. In this process, the Laz
people and Turks came to share the same religious and similar cultural codes and finally became relatives. Almost all Laz people
in İstanbul and in other big cities have social, political and cultural integration with other Anatolian peoples, and this integration is
evident in all its dimensions, even in Rize and Artvin, the homeland of the Laz people. In this study, the perception of the Laz
people by the Turkish society was studied in 247 comments on the articles regarding the Laz people and the concept of Laz in
Ekşi Sözlük. The entries were separated and analyzed as positive and negative comments. Consequently, it was understood that
the perception of the Laz people by the Turkish society was predominantly positive and the Turkish people perceived the Laz
people as patriotic, intelligent and humorous people.