Ahmet Ates
Ph.D., Political Science and International Relations at the University of Delaware. My research mostly focuses on intelligence and national security.
Address: Newark, Delaware, United States
Address: Newark, Delaware, United States
less
InterestsView All (22)
Uploads
Papers
dezenformasyon faaliyetleri literatürde ve pratikte yeterli ilgiyi görmemektedir. Bu çalışma,
dezenformasyonla mücadelenin literatürde ve uygulamadaki durumunu analiz etmektedir. Bu bağlamda,
dezenformasyon literatürü sistematik olarak taranmış ve ilgili çalışmalar üç grupta toplanmıştır. Bu gruplar;
dezenformasyonun kavramsal çerçevesi, dezenformasyonun (sosyal ve politik) sonuçları ve dezenformasyon
ve bilişsel süreçlerdir. Yapılan analiz sonucunda literatürün, dezenformasyon ve türevlerinin kavramsal
çerçevesinin oluşturulması, otoriter rejimlerin dezenformasyon faaliyetlerinin analizi ve dezenformasyonun
teknik boyutunun incelenmesi hususunda genişleyeceği tespit edilmiştir. Ardından, dezenformasyonla
mücadele uygulamaları ulusal ve uluslararası düzeyde incelenmiştir. İlk olarak, Rusya menşeili
dezenformasyon faaliyetlerine hedef olan Ermenistan, Bulgaristan, Ukrayna, Çekya ve Fransa’nın
dezenformasyonla mücadele pratikleri incelenmiş ve dezenformasyonla mücadele konusunda algı ve kapasite
yönünden farklıklar olduğu tespit edilmiştir. İkinci olarak, NATO, ABD ve ASEAN’ın dezenformasyonla
mücadele yöntemleri karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Gerçekleştirilen karşılaştırmalı analizin
sonucunda, dezenformasyon ile mücadelede AB’nin göreceli olarak en başarılı ve kurumsal uluslararası örgüt
olduğu tespit edilmiştir. Bu durumun temel iki sebebinin ise AB’nin dezenformasyonu daha geniş bir
çerçevede ele alması ve dezenformasyon ile mücadeleye göreceli olarak daha erken başlamış olması olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. NATO’nun ise dezenformasyon tanımını askeri düzlemde sınırlayarak kullanmasının
sonucu olarak AB’ye oranla göreceli olarak daha az kurumsallaşmış olduğu tespit edilmiştir. Son olarak,
ASEAN’ın ise dezenformasyon ile mücadele konusunda diğer iki uluslararası örgüte oranla daha proaktif bir
yol izlediği tespit edilmiştir.
understanding America and the world is mostly about the world:
The United States (the US) is a vital actor, but it acts mostly in
response to international trends. However, from the point of view of
theories of American politics and domestic politics theories of foreign
policy, America and the world is mostly about America: American
actions are primarily the result of domestic political institutions and
the political processes they help to structure. In that manner, this
article surveys three selected theories of international relations,
namely, realism, liberalism and constructivism and three selected
theories of American politics, namely, mass politics, psychological
explanations, and institutional approaches to provide a thorough
analysis of US foreign policy studies. Further, it argues that
international relations theories usually explain why US foreign policy
acts in a particular way while American politics theories explain why
US foreign policy specifically acts that way and why it does not act in
an alternative way. Hence, this article argues that while international
relations theories are useful to explain general trends in US foreign
policy, American politics theories are better to capture the complexity
of US foreign policy.
because of its inclusive and multidisciplinary research and its engagement with real world situations. However, its normative agenda and its motivation to judge rather than explain can be tricky in researching illicit activities. I argue that Constructivist IPE is the most suitable school because of its dynamism and concepts, namely meaning, cognition, uncertainty, and subjectivity. Utilizing these four concepts, researchers can conduct more detailed and more fruitful analyses regarding illicit financial activities. Showing why the Constructivist IPE is the most suitable school of IPE to research with a case study on tax havens’ status after 9/11, I assert that there should be more research in illicit financial activities in the IPE studies.
Conference Presentations
devletler sosyolojik, politik ve teknolojik atılımlar
gerçekleştirerek küresel siyaseti belirlemişlerdir. Francis
Bacon’ın 16. yüzyılda belirttiği üzere “bilgi aynı zamanda güç”
olmuştur. Bilginin yayılması ve kitlelere ulaşması kapsamında iki
temel kırılma noktası mevcuttur. İlk olarak, Sanayi Devrimi
sonrası kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile kitlelerin
bilgiye ulaşımı göreceli olarak artmıştır. İkinci olarak ise, son
yirmi yılda hızla gelişen dijital iletişim araçları ve platformları
sayesinde bilgiye ulaşmanın zamansal ve entelektüel maliyeti
ciddi oranda düşmüş ve bilgi, toplumun tüm kesimleri tarafından
istenilen anda erişilebilen bir olgu haline gelmiştir. Bu durumun
doğal bir sonucu olarak bireylerin ve toplumların haber alma,
iletişim ve sosyalleşme biçimleri değişmiştir.
Zamansal ve entelektüel olarak daha az maliyetli olan yeni
iletişim yapıları günümüzde aynı zamanda yeni bir güç
mücadelesi alanına evirilmiştir. Özellikle son on yılda
gerçekleşen teknolojik ilerlemeler bu alanda yaşanan
mücadelenin nicelik ve nitelik olarak hacminin genişlemesine yol
açmıştır. Dijitalleşen ve küreselleşen iletişim, bilginin
silahlaştırıldığı, hem bireysel hem de kurumsal düzeyde çeşitli
dezenformasyon faaliyetlerinin gerçekleştirildiği ve bu
faaliyetlerin etkilerinin yerel, bölgesel, ulusal ve küresel siyasette
görüldüğü bir mücadele alanı olmuştur.
Günümüz küresel ilişkilerinde her ülke dezenformasyona maruz
kalmaktadır. Bu durumun en bilinen örneği olarak 2016 yılında
gerçekleşen ABD Başkanlık Seçimleri öncesinde Rusya
Federasyonu tarafından dijital mecralarda gerçekleştirilen
dezenformatif faaliyetler gösterilebilir.
Etkilerinin boyutu günden güne artan ve küresel bir hal alan
dezenformasyon faaliyetleri ile mücadele göreceli olarak yeni bir
konu olmakla birlikte genellikle ulusların tekeline ve inisiyatifine
bırakılan bir konu olmuştur. Ancak, son on yılda
dezenformasyon ile mücadele uluslararası örgütlerin gündemine
girmeye başlamış ve bahse konu örgütler bu alanda çalışmalar
gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu bağlamda, bu çalışmada
Avrupa Birliği, NATO ve ASEAN’ın dezenformasyon ile
mücadelesi, ilgili kuruluşların resmi dokümanlarından
karşılaştırmalı olarak yararlanarak, analiz edilmektedir.
Gerçekleştirilen karşılaştırmalı analizin sonucunda,
dezenformasyon ile mücadelede AB’nin göreceli olarak en
başarılı ve kurumsal uluslararası örgüt olduğu tespit edilmiştir.
Bu durumun temel iki sebebi ise AB’nin dezenformasyonu daha
geniş bir çerçevede ele alması ve dezenformasyon ile mücadeleye
göreceli olarak daha erken başlamış olmasıdır. NATO’nun ise
dezenformasyon tanımını askeri düzlemde sınırlayarak
kullanmasının sonucu olarak AB’ye oranla göreceli olarak daha
az kurumsallaşmış olduğu tespit edilmiştir. Son olarak,
ASEAN’ın ise dezenformasyon ile mücadele konusunda diğer iki
uluslararası örgüte oranla daha proaktif bir yol izlediği tespit
edilmiştir. Bu durumun temel sebebi ise reaktif bir mücadele
yerine birlik üyesi devletlerin bürokrasisi ve kamuoyunu yoğun
bir biçimde eğitime tabi tutarak dezenformasyonun yayılım
sürecine erken etki etme motivasyonudur. Üç uluslararası
örgütüm dezenformasyon ile mücadele süreci ve özetle aşağıdaki
gibidir.
1 Aralık 2010 tarihinde birliğin dış politikasının geliştirilmesi için
kurulan AB Dış İlişkiler Servisi (European External Action
Service, EEAS) bünyesinde dezenformasyon ile mücadele için
2015 tarihinde Doğu Stratejik İletişim Görev Gücü (ESCTF)
kurulmuştur. 2019 Mart ayında ise “hızlı uyarı sistemi” ile AB
kurumları, üye devletlerinden dezenformasyon uzmanlarının
analizleri paylaştığı ve stratejiler ürettiği bir platform
oluşturulmuştur. Böylece yirmi sekiz ülkenin ve paydaşların
kontrolünde dezenformasyon konusunda görüşlerin paylaşılarak
koordinasyonun sağlandığı dijital bir platform oluşturulması
hedeflenmiştir. Hızlı Uyarı Sistemi (HUS) hem AB kurumları ve
üye devletlerden gelen verilerle hem de AB Dış İlişkiler Servisi’ne
bağlı EU vs Disinfo platformunun sistemi bilgilendirdiği bir
mekanizmayla çalışmaktadır.
Ayrıca, dezenformasyon ile mücadele kapsamında birlik çatısı
altında iki platform daha kurulmuştur. Bunlar, Social
Observatory for Disinformation and Social Media Analysis
(SOMA) ve European Digital Media Observatory (EDMO)’dur.
Akademi ve AB bürokratlarının bir araya geldiği platformlarda
temel olarak dezenformasyon ile mücadele eğitim faaliyetleri ve
teknokratik destek ile doğrulama faaliyetleri
gerçekleştirilmektedir.
NATO’nun dezenformasyon ile mücadelede kilit rol oynayan
kurumu STRATCOM’dur. Rusya’nın Baltık ülkelerindeki Rusça
konuşan azınlık nüfusta var olması olası duyarlılıkların toplumda
bir bölünmeye yol açma çabalarından ötürü NATO, stratejik
iletişim merkezini Letonya’nın başkenti Riga’da
konuşlandırmıştır. Ayrıca 2007 yılında Rusya’nın siber saldırılarına uğramış olan ve bu alanda deneyim ve bilgi
birikimine sahip Estonya’nın başkenti Tallinn ise Siber Güvenlik
Mükemmeliyet Merkezi’ne ev sahipliği yapmaktadır.
2018 yılı itibariyle dezenformasyon ile mücadele faaliyetlerine
hız veren ve kuruluşun öncelikli görevleri içerisine dahil eden
NATO, dezenformasyon faaliyetlerini hibrit savaşın bir unsuru
olarak değerlendirmektedir. Bu değerlendirmenin doğal bir
sonucu olarak 2018 yılında Hibrit Tehditler ile Mücadelede
Mükemmeliyet Merkezi kurulmuştur. Ayrıca, NATO’nun 2030
vizyonunu deklare eden doküman olan “NATO 2030: Yeni Bir
Çağ İçin Birliktelik” isimli raporda dezenformasyon ile mücadele
konusunda alınacak önlemler ve planlanan kurumsallaşmanın
yol haritası çizilmiştir.
İlk olarak 2016 tarihli “ASEAN Strategic Plan for Information
and Media 2016-2025” isimli raporda dezenformasyon ile
mücadeleye dikkat çeken ASEAN ise dezenformasyon ile
kurumsal mücadeleye 2017 yılında başlamıştır. ASEAN
bünyesinde kurulan Bilgiden Sorumlu Bakanlar (ASEAN
Ministers Responsible for Information, AMRI) 2018 yılında
birlik içerisinde dezenformasyon ile mücadelenin çerçevesini
oluşturan bir deklarasyon yayınlamıştır. AMRI bünyesinde
kurulan platformlar kanalıyla birlik üyesi devletlerin
bürokratları ve vatandaşlarına yönelik bilgilendirme ve
farkındalık eğitimleri yürütülmektedir.
dezenformasyon faaliyetleri literatürde ve pratikte yeterli ilgiyi görmemektedir. Bu çalışma,
dezenformasyonla mücadelenin literatürde ve uygulamadaki durumunu analiz etmektedir. Bu bağlamda,
dezenformasyon literatürü sistematik olarak taranmış ve ilgili çalışmalar üç grupta toplanmıştır. Bu gruplar;
dezenformasyonun kavramsal çerçevesi, dezenformasyonun (sosyal ve politik) sonuçları ve dezenformasyon
ve bilişsel süreçlerdir. Yapılan analiz sonucunda literatürün, dezenformasyon ve türevlerinin kavramsal
çerçevesinin oluşturulması, otoriter rejimlerin dezenformasyon faaliyetlerinin analizi ve dezenformasyonun
teknik boyutunun incelenmesi hususunda genişleyeceği tespit edilmiştir. Ardından, dezenformasyonla
mücadele uygulamaları ulusal ve uluslararası düzeyde incelenmiştir. İlk olarak, Rusya menşeili
dezenformasyon faaliyetlerine hedef olan Ermenistan, Bulgaristan, Ukrayna, Çekya ve Fransa’nın
dezenformasyonla mücadele pratikleri incelenmiş ve dezenformasyonla mücadele konusunda algı ve kapasite
yönünden farklıklar olduğu tespit edilmiştir. İkinci olarak, NATO, ABD ve ASEAN’ın dezenformasyonla
mücadele yöntemleri karşılaştırmalı olarak analiz edilmiştir. Gerçekleştirilen karşılaştırmalı analizin
sonucunda, dezenformasyon ile mücadelede AB’nin göreceli olarak en başarılı ve kurumsal uluslararası örgüt
olduğu tespit edilmiştir. Bu durumun temel iki sebebinin ise AB’nin dezenformasyonu daha geniş bir
çerçevede ele alması ve dezenformasyon ile mücadeleye göreceli olarak daha erken başlamış olması olduğu
sonucuna ulaşılmıştır. NATO’nun ise dezenformasyon tanımını askeri düzlemde sınırlayarak kullanmasının
sonucu olarak AB’ye oranla göreceli olarak daha az kurumsallaşmış olduğu tespit edilmiştir. Son olarak,
ASEAN’ın ise dezenformasyon ile mücadele konusunda diğer iki uluslararası örgüte oranla daha proaktif bir
yol izlediği tespit edilmiştir.
understanding America and the world is mostly about the world:
The United States (the US) is a vital actor, but it acts mostly in
response to international trends. However, from the point of view of
theories of American politics and domestic politics theories of foreign
policy, America and the world is mostly about America: American
actions are primarily the result of domestic political institutions and
the political processes they help to structure. In that manner, this
article surveys three selected theories of international relations,
namely, realism, liberalism and constructivism and three selected
theories of American politics, namely, mass politics, psychological
explanations, and institutional approaches to provide a thorough
analysis of US foreign policy studies. Further, it argues that
international relations theories usually explain why US foreign policy
acts in a particular way while American politics theories explain why
US foreign policy specifically acts that way and why it does not act in
an alternative way. Hence, this article argues that while international
relations theories are useful to explain general trends in US foreign
policy, American politics theories are better to capture the complexity
of US foreign policy.
because of its inclusive and multidisciplinary research and its engagement with real world situations. However, its normative agenda and its motivation to judge rather than explain can be tricky in researching illicit activities. I argue that Constructivist IPE is the most suitable school because of its dynamism and concepts, namely meaning, cognition, uncertainty, and subjectivity. Utilizing these four concepts, researchers can conduct more detailed and more fruitful analyses regarding illicit financial activities. Showing why the Constructivist IPE is the most suitable school of IPE to research with a case study on tax havens’ status after 9/11, I assert that there should be more research in illicit financial activities in the IPE studies.
devletler sosyolojik, politik ve teknolojik atılımlar
gerçekleştirerek küresel siyaseti belirlemişlerdir. Francis
Bacon’ın 16. yüzyılda belirttiği üzere “bilgi aynı zamanda güç”
olmuştur. Bilginin yayılması ve kitlelere ulaşması kapsamında iki
temel kırılma noktası mevcuttur. İlk olarak, Sanayi Devrimi
sonrası kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile kitlelerin
bilgiye ulaşımı göreceli olarak artmıştır. İkinci olarak ise, son
yirmi yılda hızla gelişen dijital iletişim araçları ve platformları
sayesinde bilgiye ulaşmanın zamansal ve entelektüel maliyeti
ciddi oranda düşmüş ve bilgi, toplumun tüm kesimleri tarafından
istenilen anda erişilebilen bir olgu haline gelmiştir. Bu durumun
doğal bir sonucu olarak bireylerin ve toplumların haber alma,
iletişim ve sosyalleşme biçimleri değişmiştir.
Zamansal ve entelektüel olarak daha az maliyetli olan yeni
iletişim yapıları günümüzde aynı zamanda yeni bir güç
mücadelesi alanına evirilmiştir. Özellikle son on yılda
gerçekleşen teknolojik ilerlemeler bu alanda yaşanan
mücadelenin nicelik ve nitelik olarak hacminin genişlemesine yol
açmıştır. Dijitalleşen ve küreselleşen iletişim, bilginin
silahlaştırıldığı, hem bireysel hem de kurumsal düzeyde çeşitli
dezenformasyon faaliyetlerinin gerçekleştirildiği ve bu
faaliyetlerin etkilerinin yerel, bölgesel, ulusal ve küresel siyasette
görüldüğü bir mücadele alanı olmuştur.
Günümüz küresel ilişkilerinde her ülke dezenformasyona maruz
kalmaktadır. Bu durumun en bilinen örneği olarak 2016 yılında
gerçekleşen ABD Başkanlık Seçimleri öncesinde Rusya
Federasyonu tarafından dijital mecralarda gerçekleştirilen
dezenformatif faaliyetler gösterilebilir.
Etkilerinin boyutu günden güne artan ve küresel bir hal alan
dezenformasyon faaliyetleri ile mücadele göreceli olarak yeni bir
konu olmakla birlikte genellikle ulusların tekeline ve inisiyatifine
bırakılan bir konu olmuştur. Ancak, son on yılda
dezenformasyon ile mücadele uluslararası örgütlerin gündemine
girmeye başlamış ve bahse konu örgütler bu alanda çalışmalar
gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu bağlamda, bu çalışmada
Avrupa Birliği, NATO ve ASEAN’ın dezenformasyon ile
mücadelesi, ilgili kuruluşların resmi dokümanlarından
karşılaştırmalı olarak yararlanarak, analiz edilmektedir.
Gerçekleştirilen karşılaştırmalı analizin sonucunda,
dezenformasyon ile mücadelede AB’nin göreceli olarak en
başarılı ve kurumsal uluslararası örgüt olduğu tespit edilmiştir.
Bu durumun temel iki sebebi ise AB’nin dezenformasyonu daha
geniş bir çerçevede ele alması ve dezenformasyon ile mücadeleye
göreceli olarak daha erken başlamış olmasıdır. NATO’nun ise
dezenformasyon tanımını askeri düzlemde sınırlayarak
kullanmasının sonucu olarak AB’ye oranla göreceli olarak daha
az kurumsallaşmış olduğu tespit edilmiştir. Son olarak,
ASEAN’ın ise dezenformasyon ile mücadele konusunda diğer iki
uluslararası örgüte oranla daha proaktif bir yol izlediği tespit
edilmiştir. Bu durumun temel sebebi ise reaktif bir mücadele
yerine birlik üyesi devletlerin bürokrasisi ve kamuoyunu yoğun
bir biçimde eğitime tabi tutarak dezenformasyonun yayılım
sürecine erken etki etme motivasyonudur. Üç uluslararası
örgütüm dezenformasyon ile mücadele süreci ve özetle aşağıdaki
gibidir.
1 Aralık 2010 tarihinde birliğin dış politikasının geliştirilmesi için
kurulan AB Dış İlişkiler Servisi (European External Action
Service, EEAS) bünyesinde dezenformasyon ile mücadele için
2015 tarihinde Doğu Stratejik İletişim Görev Gücü (ESCTF)
kurulmuştur. 2019 Mart ayında ise “hızlı uyarı sistemi” ile AB
kurumları, üye devletlerinden dezenformasyon uzmanlarının
analizleri paylaştığı ve stratejiler ürettiği bir platform
oluşturulmuştur. Böylece yirmi sekiz ülkenin ve paydaşların
kontrolünde dezenformasyon konusunda görüşlerin paylaşılarak
koordinasyonun sağlandığı dijital bir platform oluşturulması
hedeflenmiştir. Hızlı Uyarı Sistemi (HUS) hem AB kurumları ve
üye devletlerden gelen verilerle hem de AB Dış İlişkiler Servisi’ne
bağlı EU vs Disinfo platformunun sistemi bilgilendirdiği bir
mekanizmayla çalışmaktadır.
Ayrıca, dezenformasyon ile mücadele kapsamında birlik çatısı
altında iki platform daha kurulmuştur. Bunlar, Social
Observatory for Disinformation and Social Media Analysis
(SOMA) ve European Digital Media Observatory (EDMO)’dur.
Akademi ve AB bürokratlarının bir araya geldiği platformlarda
temel olarak dezenformasyon ile mücadele eğitim faaliyetleri ve
teknokratik destek ile doğrulama faaliyetleri
gerçekleştirilmektedir.
NATO’nun dezenformasyon ile mücadelede kilit rol oynayan
kurumu STRATCOM’dur. Rusya’nın Baltık ülkelerindeki Rusça
konuşan azınlık nüfusta var olması olası duyarlılıkların toplumda
bir bölünmeye yol açma çabalarından ötürü NATO, stratejik
iletişim merkezini Letonya’nın başkenti Riga’da
konuşlandırmıştır. Ayrıca 2007 yılında Rusya’nın siber saldırılarına uğramış olan ve bu alanda deneyim ve bilgi
birikimine sahip Estonya’nın başkenti Tallinn ise Siber Güvenlik
Mükemmeliyet Merkezi’ne ev sahipliği yapmaktadır.
2018 yılı itibariyle dezenformasyon ile mücadele faaliyetlerine
hız veren ve kuruluşun öncelikli görevleri içerisine dahil eden
NATO, dezenformasyon faaliyetlerini hibrit savaşın bir unsuru
olarak değerlendirmektedir. Bu değerlendirmenin doğal bir
sonucu olarak 2018 yılında Hibrit Tehditler ile Mücadelede
Mükemmeliyet Merkezi kurulmuştur. Ayrıca, NATO’nun 2030
vizyonunu deklare eden doküman olan “NATO 2030: Yeni Bir
Çağ İçin Birliktelik” isimli raporda dezenformasyon ile mücadele
konusunda alınacak önlemler ve planlanan kurumsallaşmanın
yol haritası çizilmiştir.
İlk olarak 2016 tarihli “ASEAN Strategic Plan for Information
and Media 2016-2025” isimli raporda dezenformasyon ile
mücadeleye dikkat çeken ASEAN ise dezenformasyon ile
kurumsal mücadeleye 2017 yılında başlamıştır. ASEAN
bünyesinde kurulan Bilgiden Sorumlu Bakanlar (ASEAN
Ministers Responsible for Information, AMRI) 2018 yılında
birlik içerisinde dezenformasyon ile mücadelenin çerçevesini
oluşturan bir deklarasyon yayınlamıştır. AMRI bünyesinde
kurulan platformlar kanalıyla birlik üyesi devletlerin
bürokratları ve vatandaşlarına yönelik bilgilendirme ve
farkındalık eğitimleri yürütülmektedir.
de bu noktada karşımıza çıkmaktadır. Çünkü teorik perspektiflerle birlikte uluslararası ilişkiler disiplini de günümüzde konjonktürden nasibini almıştır. Öyle ki uluslararası ilişkiler disiplini hızla değişen ve gelişen bir yapıya bürünmüştür. Bununla ilişkili olarak disiplinde bir takım konular da “sui generis” bir niteliğe kavuşmuştur. Stratejik enerji kaynaklarıyla ilişkili konular bunun örneklerindendir. Dolayısıyla bir takım teorik yaklaşımlar stratejik enerji kaynaklarıyla ilişkili siyaseti açıklamakta yetersiz kalabilmekte ya da konunun sınırlı bir bölümüne ışık tutabilmektedir. Bu bağlamda çalışmanın ilk bölümünde 1945 yılında Albert Hirschman tarafından kaleme alınan “National Power and the Structure of Foreign Trade” başlıklı çalışması ayrıntılı olarak ele alınacaktır. Bununla birlikte Hirschman’ın savları Çin-Rusya enerji ilişkileri bağlamında analiz edilecektir.
Pekin, uluslararası ekonomi bağlamında uluslararası sistemin en önemli aktörlerinden biridir. Bu durum, çeşitli istatistikler, raporlar ve akademik çalışmalar ile kanıtlanmıştır. Literatürdeki güncel çalışmalar, Çin’in yükselişinin sebeplerinin, aşamalarının ve bu yükselişe etki eden faktörlerin incelenmesi gerektiğini savunmaktadır. Bu faktörlerden en önemli olanlarından birisi olarak artan enerji tüketimi önce çıkmaktadır. Bir yandan Çin’in yükselişine sebebiyet veren artan enerji tüketimi diğer yandan Çin’in yaşadığı birçok sorunun nedenidir. Yeterli enerji kaynaklarına sahip olmayan Çin bu açığı diğer devletler gibi enerji ithalatı yoluyla gidermek zorundadır. Literatürün belirttiği üzere Çin’in en temel enerji politikası bu yönde gelişmektedir. Bu sebeple Çin, Rusya ile ilişkilerinin bozulması pahasına Orta Aya’ya büyük enerji yatırımları gerçekleştirmektedir. Ayrıca, Orta Asya, Çin Grand Stratejisi ve İpek Yolu Projesi için çok önemli bir konumdadır. Bu çalışma bölgedeki Çin enerji yatırımlarını araştırmakta ve Çin’in bölgeye yaptığı enerji yatırımlarının hem Çin hem de bölge ülkeleri açısından fırsat ve risklerini belgelemekte ve analiz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: Çin, Enerji, Orta Asya, Enerji Arzı Güvenliği
Abstract
Beijing is one of the most prominent actors in international system regarding international economy. Several statistics, reports and academic studies are important evidences for understanding the importance of People’s Republic of China (China). Recent literature shows that there are many factors that affect the development of China. The stages and the results of this rising are important for the study together with the factors. Growing energy consumption might be one of the results and a factor related to the rise of China. However, growing energy consumption could also be a reason of many problems. Inadequate energy sources is one of the most important triggers of this problem since it forces states to supply the shortage of energy resources through importation which is the case for China as well. As literature points, China provides a significant part of its energy needs through imports. Therefore, China heavily invests in Central Asia in cost of deteriorating Sino-Russian relations. Further, Central Asia is crucial location in Chinese Grand Strategy and Silk Road Project. In that manner, this study explores Chinese energy investments in the region. In doing so, this studies documents opportunities and risks of Chinese investments both for China and regional countries.
Keywords: China, Energy, Central Asia, Energy Supply Security
Doğası gereği gizlilik taşıyan istihbarat faaliyetleri, farklı rejim türlerinde etkinlik ve hesap verebilirlik açısından ayrışmaktadır. Bu eser, demokratik (Amerika Birleşik Devletleri), otoriter (Rusya Federasyonu) ve hibrit (Türkiye Cumhuriyeti) rejimleri çerçevesinde, üç ülkenin istihbarat sistemlerinin, enformatik şoklar ve tehditler karşısında yaşadığı değişim ve dönüşümleri, karşılaştırmalı olarak analiz etmektedir.
Dolayısıyla bu eser hem dünyada hem de Türkiye’deki istihbarat bilimi çalışmalarındaki en büyük noksanlardan birisi olarak değerlendirilen teori eksikliğine “Artan Tehditler ve Enformatik Şoklar Teorisi” ile katkı sağlamaktadır.
In order to explore the transformation of intelligence organizations within
different regimes, I study twelve events under three cases: 9/11, 15th July 2016 Coup Attempt and the end of the Cold War as cataclysmic events; Russian aggression after 2010, Syrian Civil War, and Ukraine Conflict after 2010, and the emergence of ISIS as external threats; and domestic terrorism in the US in the 1990s, PKK, and Chechen terrorism in the 1990s as domestic threats.
For each case, I study the background of events, official intelligence documents, statements of senior policymakers and intelligence officials, and available data. Also, I conduct interviews with nine national security experts. The findings confirm the predictions of the institutional framework presented in this dissertation. The analysis demonstrated that cataclysmic events led to a major transformation in the intelligence community regardless of regime type. However, this transformation occurred 1) slower in the US, 2) quicker in Russia, and 3) in a hybrid way in Turkey.
Furthermore, even though traditional external threats led to regular change regardless of regime type, non-state external threats led to 4) a slow transformative change in the US, 5) a quick regular change in Russia, and 6) a hybrid change in Turkey. Last, domestic threats led to 7) slow regular change in the US, 8) a quick transformative change in Russia, and 9) a hybrid change in Turkey.