19. yy. diplomasisinin taltif araçlarından biri olarak kullanılan nişanlar, tüm dünyada olduğu gi... more 19. yy. diplomasisinin taltif araçlarından biri olarak kullanılan nişanlar, tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı devleti tarafından da yaygın bir şekilde kullanıldı. Modern dönemde, diplomaside daha etkin olmak ve görünürlüğü arttırmak amacıyla ortaya çıkan Osmanlı nişanları 19. yüzyılın ortasında standart şekil ve hüviyete bürünerek, bürokrasinin çeşitli kademelerindeki memurların göğsünü süslemeye başladı. Bu doğrultuda ilk kez nizamnamesiyle birlikte ihdas edilen Mecîdî Nişanı, alt kademe ve taşradaki memurlar, statü verilmek istenen şahıslar ve devletçe takdir edilen kişilere verilmeye başlandı. 1872’de müstakil mutasarrıflık statüsüyle doğrudan Dahiliye Nezareti’ne bağlanan Kudüs’te memur, eşraf ve diğer önde gelen kişiler de gerek Mecîdî Nişanı ve gerekse sonradan ihdas edilen Nişan-ı Osmânî gibi farklı nişanlar ile taltif edilmekteydi. Nişanlar devlet tarafından standart prosedürlerle memur ve askerlere belli bir hiyerarşide verilirken şehrin eşrafı, yabancı konsoloslar ve Gayrimüslim cemaat ileri gelenlerine ise özel gerekçelerle ve bulundukları mevkiler dikkate alınarak gönderiliyordu. 1872-1917 arasındaki süreçte İstanbul’dan Kudüs’e gönderilen nişanların sayısı kimi dönemlerde çok azalırken kimi dönemlerde ise oldukça artmaktaydı. Dönemlere göre nişan sayılarındaki bu değişimin nedenleri merkezi politikalarla doğru orantılıydı. Padişah değişimleri, savaş durumları ve bölgesel politikaların değişimi, yürütülen nişan prosedürlerinin sayısını etkiliyordu. Hatta Kudüs örneğine bakıldığında, oraya son dönemlerde gönderilen mutasarrıfların profilleri de nişan sayılarındaki artışa etki etmişti. Çünkü taşraya gönderilen nişanlar, çoğu kere mutasarrıfların talebi üzerine ve ilgili mercilerin onayı ile gönderilirdi. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren merkezden Kudüs’e, sayısı artarak gönderilen nişanlar memurların ve oradaki önemli kişilerin devlete bağlılığının arttırılması amacına yönelikti. Kudüs ve civarında daha görünür olmak isteyen merkezi yönetim, nişan taltiflerini bu amaçlarla etkin bir şekilde kullandı.
II. Mahmud Devri Osmanlı defterdarlarından Es-Seyyid Mehmed Tahir Efendi Harem İskelesi'nde bulun... more II. Mahmud Devri Osmanlı defterdarlarından Es-Seyyid Mehmed Tahir Efendi Harem İskelesi'nde bulunan mescidi, kendi ismiyle yeniden inşa ettirmiş ve cami haline getirmiştir. Yaptırmış olduğu bu cami için bir vakıf kurmuş ve bazı dükkanların gelirlerini bu vakfa bağlamıştır. Ayrıca Yenişehr-i Fenar defterdarlığı esnasında gelirleri yine bu cami vakfına bağlanmak suretiyle iki adet gelir vakfı daha kurmuştur. Caminin yanında bulunan küçük hazirede on üç adet mezar taşı bulunmaktadır. Fakat burada Tahir Efendi için konulmuş olan mezar taşı yalnızca bir makam taşıdır. Asıl kabrin ise nerede olduğu tam olarak tespit edilememiştir.
1864’te Vilayet Nizamnamesi ile birlikte sancak olarak teşkilatlandırılan Akkâ, bir mutasarrıfın ... more 1864’te Vilayet Nizamnamesi ile birlikte sancak olarak teşkilatlandırılan Akkâ, bir mutasarrıfın idaresinde; Akkâ, Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazalarından oluşan bir yönetim birimi haline getirildi. Akkâ şehri, Filistin olarak tabir edilen coğrafyanın dâhilinde ve Suriye bölgesinin Akdeniz’e açılan önemli birkaç liman kentinden biri olması bakımından önem arzetmekteydi.
20. yüzyılın başından günümüze ulaşan ve çözümlenemeyen dünyanın en önemli meselesi Filistin’in t... more 20. yüzyılın başından günümüze ulaşan ve çözümlenemeyen dünyanın en önemli meselesi Filistin’in taksimi meselesidir. Her ne kadar 1947 taksim planı ve 1948 yılında İsrail’in kurulması ile görece bir paylaşım sağlanmış olsa da sorun devam etmektedir. Meselenin siyasi askeri, dini, sosyolojik yönlerinin yanı sıra tarihi bir boyutu da vardır. Nitekim bugüne kadar bölge üzerinde yapılan hemen bütün çalışmalarda Filistin coğrafyasının tarihi aidiyeti tartışılmıştır. Bölge üzerinde uzun araştırmalar yapılmış, hak iddia eden tarafların tamamı kendilerine tarihten deliller bulmaya çalışmışlardır. Bu konuda en az gayreti, bölgede en uzun ve sürekli egemenlik kurmuş olan (1516-1917) Osmanlı Devleti’nin varisleri göstermişlerdir. Filistin coğrafyası üzerinde pek çok monografiler yayınlanmış olmasına rağmen bu çalışmalar hâlâ bütünlükten uzaktadır. Bu genel manzara Türkiye için de geçerlidir. Dört asır boyunca Osmanlı egemenliğinde kalmış olan bu coğrafya hakkında yapılan araştırmalar özgün olmakla birlikte; çoğunun neyi ve nereyi tanımladıkları anlaşılmamaktadır. Özellikle genel tarih araştırmalarında genellikle ihmal edilen coğrafi bilgi, Filistin araştırmalarında da kendini göstermektedir. Nitekim bu eksiklik elinizdeki bu çalışmanın meydana gelmesine vesile olmuştur. Filistin Platformu, bir asırdır dünyayı meşgul eden Filistin meselesinin özünün Araplar ile Yahudiler arasında mülkiyet paylaşımı olduğunu düşünmektedir. Nitekim bu gerekçesi ile bölgenin Osmanlı dönemi mülkiyet verilerini incelemeyi amaçlayan bir proje başlatmıştır. Projenin amacı özellikle 19. yüzyılda Osmanlı modernleşmesi yaşanırken, bunun bölge mülkiyetine nasıl yansıdığını ortaya koymak ve gasp edilen mülki hakların tespitini yapmaktır. Bu projeye başlandığında araştırmaya konu olan coğrafyanın neresi olduğu sorunuyla karşılaşıldı. Bu yüzden öncelikle Osmanlı dönemi Filistin coğrafyasındaki yer isimleri kılavuzuna ihtiyaç duyuldu. Çalışmanın tabii seyri olarak Osmanlı dönemine ait haritaların da derlenmesi gündeme geldi. Nitekim bu “Kılavuz ve Atlas” bu şekilde iki yönlü çalışmanın ürünü olarak ortaya kondu. Eserin nihaî amacı ise Filistin üzerinde araştırma yapmak isteyenlere rehberlik etmesidir. Faydalı olması dileğiyle. Zekeriya KURŞUN Abdülkadir STEIH Ali İhsan AYDIN
Üç semavi dinin kutsal mekânı, Müslümanların ilk kıblesi Kudüs hakkında ne biliyoruz?
Uğrunda müc... more Üç semavi dinin kutsal mekânı, Müslümanların ilk kıblesi Kudüs hakkında ne biliyoruz? Uğrunda mücadeleler verilen ve asırlarca farklı hâkimiyetler altında kalan Kudüs tarih boyunca hep “Halilullah” şehri olarak saygı görmüştür. Mukaddes belde Kudüs, İslam Tarihi boyunca ama özellikle Osmanlı asırlarında bütün dinlerin bir arada yaşayabildiği bir barış adası olmuştur. Bugün Filistin meselesi sürekli dünya gündeminde yüz yıldır çözüme kavuşturulamıyor. Bu kavganın sebebi bütün dinler nazarında mukaddes sayılan Kudüs’ün ve Mescid-i Aksâ’nın bu topraklar üzerinde yer almasıdır. Elinizdeki kitap, dünyanın göz bebeği olan Kudüs’ün tarihine ve önemine ışık tutmak amacıyla kaleme alındı. Kudüs’ün tarih sahnesine çıktığı zamanlardan günümüze kadar olan serüveni ve semavi dinler için taşıdığı önemi bütüncül bir bakış açısıyla 100 soruda (başlıkta) anlatıldı. Tarihi süreklilik gözetilerek seçilen sorular cevaplanırken olay örgülerinin arka planı ve sonrasında ortaya çıkan durumlar akıcı bir dille aktarıldı. Eserde verilen soruların cevapları titiz bir çalışmanın ürünü olarak ortaya konuldu. Kitap, güvenilir kaynaklara ve arşiv belgelerine ve onlara dayalı yapılan akademik çalışmalara müracaat edilerek yazıldı. Elinizdeki kitap, Kudüs okumaları yapacaklar için ilk başvuru kitabı; Kudüs'e seyahat edecekler için de bir tarihi rehber olarak hazırlandı.
Batı’da Akdeniz; Doğu’da Ürdün Nehri ve Ölü Deniz arasında kalan Filistin coğrafyası pek çok araş... more Batı’da Akdeniz; Doğu’da Ürdün Nehri ve Ölü Deniz arasında kalan Filistin coğrafyası pek çok araştırmaya konu olmuştur. Özellikle ortaçağlarda başlayan bu araştırmalar yeni ve yakınçağlara yayılarak belki de burayı, yeryüzünde üzerinde en çok yazılan bölgelerden biri haline getirmiştir. Limanı sayesinde bu coğrafyanın uzun zaman boyunca dışarıya açılan kapısı Akka şehriydi. Osmanlı Devleti’nin son yarım yüzyılında Akka şehri Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazalarının bağlı olduğu bir sancak idare merkezi olarak varlığını devam ettirdi. Elinizdeki bu çalışmada Akka Sancağı’nın ve ona bağlı olan kazaların idari değişimleri, çok çeşitli olan sosyal yapısının dinamikleri ve ekonomik faaliyetleri incelenmiştir.
ÖZET
Kudüs Osmanlılar tarafından 1516’da hakimiyet altına alınışından 1917’ye kadar farklı süreçl... more ÖZET Kudüs Osmanlılar tarafından 1516’da hakimiyet altına alınışından 1917’ye kadar farklı süreçlerden geçti. İlk yüzyılda büyük oranda Osmanlılaştırma politikaları hakim olmuşken sonraki yüzyıllarda merkez ile irtibatı güçlü yerel dinamiklerin toplumsal hayatta ön planda olduğu farklı dönemler yaşandı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyan ederek 1830-1840 yılları arasında bölgeyi kontrolü altında bulundurması yeni bir süreci başlattı. Merkezi kontrolü yeniden kurumsallaşma yoluyla sağlamaya yönelik olan Tanzimat döneminde pek çok alanda reformlar yapıldı. Kudüs için bu merkezileşme 1872’de müstakil mutasarrıflık statüsünün tanınmasıyla daha da perçinlendi. Mutasarrıflık yönetimi artık arada valiler olmadan her meselede doğrudan Bâbıâlî’deki muhataplarıyla irtibat kurmaya ve merkezin onayı olmadan rutin işlemler dışında adım atamamaya başladı. Kaza ve nahiye teşkilatlarının gelişmeye devam etmesiyle Kudüs taşrasının kurumsallaşması ilerletildi. Böylece 1840’larda Tanzimat reformlarıyla başlatılmış olan kurumsallaşma ve modernleşme ayakları üzerine oturan merkeziyetçilik, 20. yüzyılın başlarında zirvesine ulaşmış oldu. Bu tezde 1872’den 1917’ye kadar olan süreçte Kudüs mutasarrıflığının idari yapılanmasındaki dönüşüm süreci incelenmektedir. Bu süreç durağan bir süreç olmayıp geçmişle arasında çok sıkı bağlara sahip olmasından dolayı, konular ele alınırken kurumsal yapının tarihi arka planlarına da değinilmiştir. Tez temelde Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi belgeleri ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi zabıt kayıt defterlerine dayanmaktadır.
ABSTRASCT Jerusalem went through different processes from its domination by Ottoman rule in 1516 to 1917. While Ottomanism policies were dominant in the first century there were different periods in the following centuries that local dynamics were at the forefront of social life which have strong connection to the center. A new period started when Mehmed Ali Pasha revolted and dominated the district between 1830-1840. During the Tanzimat period which aimed to restore central control by means of institutionalization, reforms were made in many field. This centralization was further strengthened by giving “the status of independent district” (mustakil mutasarriflik) to Jerusalem. The administration of the mutasarriflik began to contact directly to their interlocutors in Sublime Porte whitout governers in between and could not take action in imortent matters other than routine procedures without approval of the Sublime Porte. By the development of the kaza and nahiye organizations, the institutionalization of the country of Jerusalem improved. Thus, the centralizatin began with Tanzimat, increased in early 20th century. Within this study, the transformation process in administrative structure of the Jerusalem mutasarriflik from 1872 to 1917 is examined. This is not a stationary process and have a connection with its past. Thus, while discussing the subjects, we mentioned historical background of the institutional structure. This study mainly based on two main sources both Ottoman Archive documents and tapu deed register books.
19. yy. diplomasisinin taltif araçlarından biri olarak kullanılan nişanlar, tüm dünyada olduğu gi... more 19. yy. diplomasisinin taltif araçlarından biri olarak kullanılan nişanlar, tüm dünyada olduğu gibi Osmanlı devleti tarafından da yaygın bir şekilde kullanıldı. Modern dönemde, diplomaside daha etkin olmak ve görünürlüğü arttırmak amacıyla ortaya çıkan Osmanlı nişanları 19. yüzyılın ortasında standart şekil ve hüviyete bürünerek, bürokrasinin çeşitli kademelerindeki memurların göğsünü süslemeye başladı. Bu doğrultuda ilk kez nizamnamesiyle birlikte ihdas edilen Mecîdî Nişanı, alt kademe ve taşradaki memurlar, statü verilmek istenen şahıslar ve devletçe takdir edilen kişilere verilmeye başlandı. 1872’de müstakil mutasarrıflık statüsüyle doğrudan Dahiliye Nezareti’ne bağlanan Kudüs’te memur, eşraf ve diğer önde gelen kişiler de gerek Mecîdî Nişanı ve gerekse sonradan ihdas edilen Nişan-ı Osmânî gibi farklı nişanlar ile taltif edilmekteydi. Nişanlar devlet tarafından standart prosedürlerle memur ve askerlere belli bir hiyerarşide verilirken şehrin eşrafı, yabancı konsoloslar ve Gayrimüslim cemaat ileri gelenlerine ise özel gerekçelerle ve bulundukları mevkiler dikkate alınarak gönderiliyordu. 1872-1917 arasındaki süreçte İstanbul’dan Kudüs’e gönderilen nişanların sayısı kimi dönemlerde çok azalırken kimi dönemlerde ise oldukça artmaktaydı. Dönemlere göre nişan sayılarındaki bu değişimin nedenleri merkezi politikalarla doğru orantılıydı. Padişah değişimleri, savaş durumları ve bölgesel politikaların değişimi, yürütülen nişan prosedürlerinin sayısını etkiliyordu. Hatta Kudüs örneğine bakıldığında, oraya son dönemlerde gönderilen mutasarrıfların profilleri de nişan sayılarındaki artışa etki etmişti. Çünkü taşraya gönderilen nişanlar, çoğu kere mutasarrıfların talebi üzerine ve ilgili mercilerin onayı ile gönderilirdi. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren merkezden Kudüs’e, sayısı artarak gönderilen nişanlar memurların ve oradaki önemli kişilerin devlete bağlılığının arttırılması amacına yönelikti. Kudüs ve civarında daha görünür olmak isteyen merkezi yönetim, nişan taltiflerini bu amaçlarla etkin bir şekilde kullandı.
II. Mahmud Devri Osmanlı defterdarlarından Es-Seyyid Mehmed Tahir Efendi Harem İskelesi'nde bulun... more II. Mahmud Devri Osmanlı defterdarlarından Es-Seyyid Mehmed Tahir Efendi Harem İskelesi'nde bulunan mescidi, kendi ismiyle yeniden inşa ettirmiş ve cami haline getirmiştir. Yaptırmış olduğu bu cami için bir vakıf kurmuş ve bazı dükkanların gelirlerini bu vakfa bağlamıştır. Ayrıca Yenişehr-i Fenar defterdarlığı esnasında gelirleri yine bu cami vakfına bağlanmak suretiyle iki adet gelir vakfı daha kurmuştur. Caminin yanında bulunan küçük hazirede on üç adet mezar taşı bulunmaktadır. Fakat burada Tahir Efendi için konulmuş olan mezar taşı yalnızca bir makam taşıdır. Asıl kabrin ise nerede olduğu tam olarak tespit edilememiştir.
1864’te Vilayet Nizamnamesi ile birlikte sancak olarak teşkilatlandırılan Akkâ, bir mutasarrıfın ... more 1864’te Vilayet Nizamnamesi ile birlikte sancak olarak teşkilatlandırılan Akkâ, bir mutasarrıfın idaresinde; Akkâ, Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazalarından oluşan bir yönetim birimi haline getirildi. Akkâ şehri, Filistin olarak tabir edilen coğrafyanın dâhilinde ve Suriye bölgesinin Akdeniz’e açılan önemli birkaç liman kentinden biri olması bakımından önem arzetmekteydi.
20. yüzyılın başından günümüze ulaşan ve çözümlenemeyen dünyanın en önemli meselesi Filistin’in t... more 20. yüzyılın başından günümüze ulaşan ve çözümlenemeyen dünyanın en önemli meselesi Filistin’in taksimi meselesidir. Her ne kadar 1947 taksim planı ve 1948 yılında İsrail’in kurulması ile görece bir paylaşım sağlanmış olsa da sorun devam etmektedir. Meselenin siyasi askeri, dini, sosyolojik yönlerinin yanı sıra tarihi bir boyutu da vardır. Nitekim bugüne kadar bölge üzerinde yapılan hemen bütün çalışmalarda Filistin coğrafyasının tarihi aidiyeti tartışılmıştır. Bölge üzerinde uzun araştırmalar yapılmış, hak iddia eden tarafların tamamı kendilerine tarihten deliller bulmaya çalışmışlardır. Bu konuda en az gayreti, bölgede en uzun ve sürekli egemenlik kurmuş olan (1516-1917) Osmanlı Devleti’nin varisleri göstermişlerdir. Filistin coğrafyası üzerinde pek çok monografiler yayınlanmış olmasına rağmen bu çalışmalar hâlâ bütünlükten uzaktadır. Bu genel manzara Türkiye için de geçerlidir. Dört asır boyunca Osmanlı egemenliğinde kalmış olan bu coğrafya hakkında yapılan araştırmalar özgün olmakla birlikte; çoğunun neyi ve nereyi tanımladıkları anlaşılmamaktadır. Özellikle genel tarih araştırmalarında genellikle ihmal edilen coğrafi bilgi, Filistin araştırmalarında da kendini göstermektedir. Nitekim bu eksiklik elinizdeki bu çalışmanın meydana gelmesine vesile olmuştur. Filistin Platformu, bir asırdır dünyayı meşgul eden Filistin meselesinin özünün Araplar ile Yahudiler arasında mülkiyet paylaşımı olduğunu düşünmektedir. Nitekim bu gerekçesi ile bölgenin Osmanlı dönemi mülkiyet verilerini incelemeyi amaçlayan bir proje başlatmıştır. Projenin amacı özellikle 19. yüzyılda Osmanlı modernleşmesi yaşanırken, bunun bölge mülkiyetine nasıl yansıdığını ortaya koymak ve gasp edilen mülki hakların tespitini yapmaktır. Bu projeye başlandığında araştırmaya konu olan coğrafyanın neresi olduğu sorunuyla karşılaşıldı. Bu yüzden öncelikle Osmanlı dönemi Filistin coğrafyasındaki yer isimleri kılavuzuna ihtiyaç duyuldu. Çalışmanın tabii seyri olarak Osmanlı dönemine ait haritaların da derlenmesi gündeme geldi. Nitekim bu “Kılavuz ve Atlas” bu şekilde iki yönlü çalışmanın ürünü olarak ortaya kondu. Eserin nihaî amacı ise Filistin üzerinde araştırma yapmak isteyenlere rehberlik etmesidir. Faydalı olması dileğiyle. Zekeriya KURŞUN Abdülkadir STEIH Ali İhsan AYDIN
Üç semavi dinin kutsal mekânı, Müslümanların ilk kıblesi Kudüs hakkında ne biliyoruz?
Uğrunda müc... more Üç semavi dinin kutsal mekânı, Müslümanların ilk kıblesi Kudüs hakkında ne biliyoruz? Uğrunda mücadeleler verilen ve asırlarca farklı hâkimiyetler altında kalan Kudüs tarih boyunca hep “Halilullah” şehri olarak saygı görmüştür. Mukaddes belde Kudüs, İslam Tarihi boyunca ama özellikle Osmanlı asırlarında bütün dinlerin bir arada yaşayabildiği bir barış adası olmuştur. Bugün Filistin meselesi sürekli dünya gündeminde yüz yıldır çözüme kavuşturulamıyor. Bu kavganın sebebi bütün dinler nazarında mukaddes sayılan Kudüs’ün ve Mescid-i Aksâ’nın bu topraklar üzerinde yer almasıdır. Elinizdeki kitap, dünyanın göz bebeği olan Kudüs’ün tarihine ve önemine ışık tutmak amacıyla kaleme alındı. Kudüs’ün tarih sahnesine çıktığı zamanlardan günümüze kadar olan serüveni ve semavi dinler için taşıdığı önemi bütüncül bir bakış açısıyla 100 soruda (başlıkta) anlatıldı. Tarihi süreklilik gözetilerek seçilen sorular cevaplanırken olay örgülerinin arka planı ve sonrasında ortaya çıkan durumlar akıcı bir dille aktarıldı. Eserde verilen soruların cevapları titiz bir çalışmanın ürünü olarak ortaya konuldu. Kitap, güvenilir kaynaklara ve arşiv belgelerine ve onlara dayalı yapılan akademik çalışmalara müracaat edilerek yazıldı. Elinizdeki kitap, Kudüs okumaları yapacaklar için ilk başvuru kitabı; Kudüs'e seyahat edecekler için de bir tarihi rehber olarak hazırlandı.
Batı’da Akdeniz; Doğu’da Ürdün Nehri ve Ölü Deniz arasında kalan Filistin coğrafyası pek çok araş... more Batı’da Akdeniz; Doğu’da Ürdün Nehri ve Ölü Deniz arasında kalan Filistin coğrafyası pek çok araştırmaya konu olmuştur. Özellikle ortaçağlarda başlayan bu araştırmalar yeni ve yakınçağlara yayılarak belki de burayı, yeryüzünde üzerinde en çok yazılan bölgelerden biri haline getirmiştir. Limanı sayesinde bu coğrafyanın uzun zaman boyunca dışarıya açılan kapısı Akka şehriydi. Osmanlı Devleti’nin son yarım yüzyılında Akka şehri Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazalarının bağlı olduğu bir sancak idare merkezi olarak varlığını devam ettirdi. Elinizdeki bu çalışmada Akka Sancağı’nın ve ona bağlı olan kazaların idari değişimleri, çok çeşitli olan sosyal yapısının dinamikleri ve ekonomik faaliyetleri incelenmiştir.
ÖZET
Kudüs Osmanlılar tarafından 1516’da hakimiyet altına alınışından 1917’ye kadar farklı süreçl... more ÖZET Kudüs Osmanlılar tarafından 1516’da hakimiyet altına alınışından 1917’ye kadar farklı süreçlerden geçti. İlk yüzyılda büyük oranda Osmanlılaştırma politikaları hakim olmuşken sonraki yüzyıllarda merkez ile irtibatı güçlü yerel dinamiklerin toplumsal hayatta ön planda olduğu farklı dönemler yaşandı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyan ederek 1830-1840 yılları arasında bölgeyi kontrolü altında bulundurması yeni bir süreci başlattı. Merkezi kontrolü yeniden kurumsallaşma yoluyla sağlamaya yönelik olan Tanzimat döneminde pek çok alanda reformlar yapıldı. Kudüs için bu merkezileşme 1872’de müstakil mutasarrıflık statüsünün tanınmasıyla daha da perçinlendi. Mutasarrıflık yönetimi artık arada valiler olmadan her meselede doğrudan Bâbıâlî’deki muhataplarıyla irtibat kurmaya ve merkezin onayı olmadan rutin işlemler dışında adım atamamaya başladı. Kaza ve nahiye teşkilatlarının gelişmeye devam etmesiyle Kudüs taşrasının kurumsallaşması ilerletildi. Böylece 1840’larda Tanzimat reformlarıyla başlatılmış olan kurumsallaşma ve modernleşme ayakları üzerine oturan merkeziyetçilik, 20. yüzyılın başlarında zirvesine ulaşmış oldu. Bu tezde 1872’den 1917’ye kadar olan süreçte Kudüs mutasarrıflığının idari yapılanmasındaki dönüşüm süreci incelenmektedir. Bu süreç durağan bir süreç olmayıp geçmişle arasında çok sıkı bağlara sahip olmasından dolayı, konular ele alınırken kurumsal yapının tarihi arka planlarına da değinilmiştir. Tez temelde Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi belgeleri ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi zabıt kayıt defterlerine dayanmaktadır.
ABSTRASCT Jerusalem went through different processes from its domination by Ottoman rule in 1516 to 1917. While Ottomanism policies were dominant in the first century there were different periods in the following centuries that local dynamics were at the forefront of social life which have strong connection to the center. A new period started when Mehmed Ali Pasha revolted and dominated the district between 1830-1840. During the Tanzimat period which aimed to restore central control by means of institutionalization, reforms were made in many field. This centralization was further strengthened by giving “the status of independent district” (mustakil mutasarriflik) to Jerusalem. The administration of the mutasarriflik began to contact directly to their interlocutors in Sublime Porte whitout governers in between and could not take action in imortent matters other than routine procedures without approval of the Sublime Porte. By the development of the kaza and nahiye organizations, the institutionalization of the country of Jerusalem improved. Thus, the centralizatin began with Tanzimat, increased in early 20th century. Within this study, the transformation process in administrative structure of the Jerusalem mutasarriflik from 1872 to 1917 is examined. This is not a stationary process and have a connection with its past. Thus, while discussing the subjects, we mentioned historical background of the institutional structure. This study mainly based on two main sources both Ottoman Archive documents and tapu deed register books.
Uploads
Papers
Books
siyasi askeri, dini, sosyolojik yönlerinin yanı sıra tarihi bir boyutu da vardır. Nitekim bugüne kadar bölge üzerinde yapılan hemen bütün çalışmalarda Filistin coğrafyasının tarihi aidiyeti tartışılmıştır. Bölge üzerinde uzun araştırmalar yapılmış, hak iddia eden tarafların tamamı kendilerine tarihten deliller bulmaya çalışmışlardır.
Bu konuda en az gayreti, bölgede en uzun ve sürekli egemenlik kurmuş olan (1516-1917) Osmanlı Devleti’nin
varisleri göstermişlerdir. Filistin coğrafyası üzerinde pek çok monografiler yayınlanmış olmasına rağmen bu
çalışmalar hâlâ bütünlükten uzaktadır. Bu genel manzara Türkiye için de geçerlidir. Dört asır boyunca Osmanlı
egemenliğinde kalmış olan bu coğrafya hakkında yapılan araştırmalar özgün olmakla birlikte; çoğunun neyi ve nereyi tanımladıkları anlaşılmamaktadır. Özellikle genel tarih araştırmalarında genellikle ihmal edilen
coğrafi bilgi, Filistin araştırmalarında da kendini göstermektedir. Nitekim bu eksiklik elinizdeki bu çalışmanın meydana gelmesine vesile olmuştur.
Filistin Platformu, bir asırdır dünyayı meşgul eden Filistin meselesinin özünün Araplar ile Yahudiler arasında
mülkiyet paylaşımı olduğunu düşünmektedir. Nitekim bu gerekçesi ile bölgenin Osmanlı dönemi mülkiyet
verilerini incelemeyi amaçlayan bir proje başlatmıştır. Projenin amacı özellikle 19. yüzyılda Osmanlı modernleşmesi yaşanırken, bunun bölge
mülkiyetine nasıl yansıdığını ortaya koymak ve gasp edilen mülki hakların tespitini yapmaktır.
Bu projeye başlandığında araştırmaya konu olan coğrafyanın neresi olduğu sorunuyla karşılaşıldı. Bu yüzden öncelikle Osmanlı dönemi Filistin coğrafyasındaki yer isimleri kılavuzuna ihtiyaç duyuldu. Çalışmanın tabii seyri olarak Osmanlı dönemine ait haritaların da derlenmesi gündeme geldi. Nitekim bu “Kılavuz ve Atlas” bu şekilde iki yönlü çalışmanın ürünü olarak ortaya kondu. Eserin nihaî amacı ise Filistin üzerinde araştırma yapmak isteyenlere rehberlik etmesidir.
Faydalı olması dileğiyle.
Zekeriya KURŞUN
Abdülkadir STEIH
Ali İhsan AYDIN
Uğrunda mücadeleler verilen ve asırlarca farklı hâkimiyetler altında kalan Kudüs tarih boyunca hep “Halilullah” şehri olarak saygı görmüştür. Mukaddes belde Kudüs, İslam Tarihi boyunca ama özellikle Osmanlı asırlarında bütün dinlerin bir arada yaşayabildiği bir barış adası olmuştur.
Bugün Filistin meselesi sürekli dünya gündeminde yüz yıldır çözüme kavuşturulamıyor. Bu kavganın sebebi bütün dinler nazarında mukaddes sayılan Kudüs’ün ve Mescid-i Aksâ’nın bu topraklar üzerinde yer almasıdır.
Elinizdeki kitap, dünyanın göz bebeği olan Kudüs’ün tarihine ve önemine ışık tutmak amacıyla kaleme alındı. Kudüs’ün tarih sahnesine çıktığı zamanlardan günümüze kadar olan serüveni ve semavi dinler için taşıdığı önemi bütüncül bir bakış açısıyla 100 soruda (başlıkta) anlatıldı. Tarihi süreklilik gözetilerek seçilen sorular cevaplanırken olay örgülerinin arka planı ve sonrasında ortaya çıkan durumlar akıcı bir dille aktarıldı. Eserde verilen soruların cevapları titiz bir çalışmanın ürünü olarak ortaya konuldu. Kitap, güvenilir kaynaklara ve arşiv belgelerine ve onlara dayalı yapılan akademik çalışmalara müracaat edilerek yazıldı.
Elinizdeki kitap, Kudüs okumaları yapacaklar için ilk başvuru kitabı; Kudüs'e seyahat edecekler için de bir tarihi rehber olarak hazırlandı.
Limanı sayesinde bu coğrafyanın uzun zaman boyunca dışarıya açılan kapısı Akka şehriydi. Osmanlı Devleti’nin son yarım yüzyılında Akka şehri Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazalarının bağlı olduğu bir sancak idare merkezi olarak varlığını devam ettirdi. Elinizdeki bu çalışmada Akka Sancağı’nın ve ona bağlı olan kazaların idari değişimleri, çok çeşitli olan sosyal yapısının dinamikleri ve ekonomik faaliyetleri incelenmiştir.
Thesis Chapters
Kudüs Osmanlılar tarafından 1516’da hakimiyet altına alınışından 1917’ye kadar farklı süreçlerden geçti. İlk yüzyılda büyük oranda Osmanlılaştırma politikaları hakim olmuşken sonraki yüzyıllarda merkez ile irtibatı güçlü yerel dinamiklerin toplumsal hayatta ön planda olduğu farklı dönemler yaşandı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyan ederek 1830-1840 yılları arasında bölgeyi kontrolü altında bulundurması yeni bir süreci başlattı. Merkezi kontrolü yeniden kurumsallaşma yoluyla sağlamaya yönelik olan Tanzimat döneminde pek çok alanda reformlar yapıldı. Kudüs için bu merkezileşme 1872’de müstakil mutasarrıflık statüsünün tanınmasıyla daha da perçinlendi. Mutasarrıflık yönetimi artık arada valiler olmadan her meselede doğrudan Bâbıâlî’deki muhataplarıyla irtibat kurmaya ve merkezin onayı olmadan rutin işlemler dışında adım atamamaya başladı. Kaza ve nahiye teşkilatlarının gelişmeye devam etmesiyle Kudüs taşrasının kurumsallaşması ilerletildi. Böylece 1840’larda Tanzimat reformlarıyla başlatılmış olan kurumsallaşma ve modernleşme ayakları üzerine oturan merkeziyetçilik, 20. yüzyılın başlarında zirvesine ulaşmış oldu.
Bu tezde 1872’den 1917’ye kadar olan süreçte Kudüs mutasarrıflığının idari yapılanmasındaki dönüşüm süreci incelenmektedir. Bu süreç durağan bir süreç olmayıp geçmişle arasında çok sıkı bağlara sahip olmasından dolayı, konular ele alınırken kurumsal yapının tarihi arka planlarına da değinilmiştir. Tez temelde Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi belgeleri ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi zabıt kayıt defterlerine dayanmaktadır.
ABSTRASCT
Jerusalem went through different processes from its domination by Ottoman rule in 1516 to 1917. While Ottomanism policies were dominant in the first century there were different periods in the following centuries that local dynamics were at the forefront of social life which have strong connection to the center. A new period started when Mehmed Ali Pasha revolted and dominated the district between 1830-1840. During the Tanzimat period which aimed to restore central control by means of institutionalization, reforms were made in many field. This centralization was further strengthened by giving “the status of independent district” (mustakil mutasarriflik) to Jerusalem. The administration of the mutasarriflik began to contact directly to their interlocutors in Sublime Porte whitout governers in between and could not take action in imortent matters other than routine procedures without approval of the Sublime Porte. By the development of the kaza and nahiye organizations, the institutionalization of the country of Jerusalem improved. Thus, the centralizatin began with Tanzimat, increased in early 20th century.
Within this study, the transformation process in administrative structure of the Jerusalem mutasarriflik from 1872 to 1917 is examined. This is not a stationary process and have a connection with its past. Thus, while discussing the subjects, we mentioned historical background of the institutional structure. This study mainly based on two main sources both Ottoman Archive documents and tapu deed register books.
siyasi askeri, dini, sosyolojik yönlerinin yanı sıra tarihi bir boyutu da vardır. Nitekim bugüne kadar bölge üzerinde yapılan hemen bütün çalışmalarda Filistin coğrafyasının tarihi aidiyeti tartışılmıştır. Bölge üzerinde uzun araştırmalar yapılmış, hak iddia eden tarafların tamamı kendilerine tarihten deliller bulmaya çalışmışlardır.
Bu konuda en az gayreti, bölgede en uzun ve sürekli egemenlik kurmuş olan (1516-1917) Osmanlı Devleti’nin
varisleri göstermişlerdir. Filistin coğrafyası üzerinde pek çok monografiler yayınlanmış olmasına rağmen bu
çalışmalar hâlâ bütünlükten uzaktadır. Bu genel manzara Türkiye için de geçerlidir. Dört asır boyunca Osmanlı
egemenliğinde kalmış olan bu coğrafya hakkında yapılan araştırmalar özgün olmakla birlikte; çoğunun neyi ve nereyi tanımladıkları anlaşılmamaktadır. Özellikle genel tarih araştırmalarında genellikle ihmal edilen
coğrafi bilgi, Filistin araştırmalarında da kendini göstermektedir. Nitekim bu eksiklik elinizdeki bu çalışmanın meydana gelmesine vesile olmuştur.
Filistin Platformu, bir asırdır dünyayı meşgul eden Filistin meselesinin özünün Araplar ile Yahudiler arasında
mülkiyet paylaşımı olduğunu düşünmektedir. Nitekim bu gerekçesi ile bölgenin Osmanlı dönemi mülkiyet
verilerini incelemeyi amaçlayan bir proje başlatmıştır. Projenin amacı özellikle 19. yüzyılda Osmanlı modernleşmesi yaşanırken, bunun bölge
mülkiyetine nasıl yansıdığını ortaya koymak ve gasp edilen mülki hakların tespitini yapmaktır.
Bu projeye başlandığında araştırmaya konu olan coğrafyanın neresi olduğu sorunuyla karşılaşıldı. Bu yüzden öncelikle Osmanlı dönemi Filistin coğrafyasındaki yer isimleri kılavuzuna ihtiyaç duyuldu. Çalışmanın tabii seyri olarak Osmanlı dönemine ait haritaların da derlenmesi gündeme geldi. Nitekim bu “Kılavuz ve Atlas” bu şekilde iki yönlü çalışmanın ürünü olarak ortaya kondu. Eserin nihaî amacı ise Filistin üzerinde araştırma yapmak isteyenlere rehberlik etmesidir.
Faydalı olması dileğiyle.
Zekeriya KURŞUN
Abdülkadir STEIH
Ali İhsan AYDIN
Uğrunda mücadeleler verilen ve asırlarca farklı hâkimiyetler altında kalan Kudüs tarih boyunca hep “Halilullah” şehri olarak saygı görmüştür. Mukaddes belde Kudüs, İslam Tarihi boyunca ama özellikle Osmanlı asırlarında bütün dinlerin bir arada yaşayabildiği bir barış adası olmuştur.
Bugün Filistin meselesi sürekli dünya gündeminde yüz yıldır çözüme kavuşturulamıyor. Bu kavganın sebebi bütün dinler nazarında mukaddes sayılan Kudüs’ün ve Mescid-i Aksâ’nın bu topraklar üzerinde yer almasıdır.
Elinizdeki kitap, dünyanın göz bebeği olan Kudüs’ün tarihine ve önemine ışık tutmak amacıyla kaleme alındı. Kudüs’ün tarih sahnesine çıktığı zamanlardan günümüze kadar olan serüveni ve semavi dinler için taşıdığı önemi bütüncül bir bakış açısıyla 100 soruda (başlıkta) anlatıldı. Tarihi süreklilik gözetilerek seçilen sorular cevaplanırken olay örgülerinin arka planı ve sonrasında ortaya çıkan durumlar akıcı bir dille aktarıldı. Eserde verilen soruların cevapları titiz bir çalışmanın ürünü olarak ortaya konuldu. Kitap, güvenilir kaynaklara ve arşiv belgelerine ve onlara dayalı yapılan akademik çalışmalara müracaat edilerek yazıldı.
Elinizdeki kitap, Kudüs okumaları yapacaklar için ilk başvuru kitabı; Kudüs'e seyahat edecekler için de bir tarihi rehber olarak hazırlandı.
Limanı sayesinde bu coğrafyanın uzun zaman boyunca dışarıya açılan kapısı Akka şehriydi. Osmanlı Devleti’nin son yarım yüzyılında Akka şehri Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazalarının bağlı olduğu bir sancak idare merkezi olarak varlığını devam ettirdi. Elinizdeki bu çalışmada Akka Sancağı’nın ve ona bağlı olan kazaların idari değişimleri, çok çeşitli olan sosyal yapısının dinamikleri ve ekonomik faaliyetleri incelenmiştir.
Kudüs Osmanlılar tarafından 1516’da hakimiyet altına alınışından 1917’ye kadar farklı süreçlerden geçti. İlk yüzyılda büyük oranda Osmanlılaştırma politikaları hakim olmuşken sonraki yüzyıllarda merkez ile irtibatı güçlü yerel dinamiklerin toplumsal hayatta ön planda olduğu farklı dönemler yaşandı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyan ederek 1830-1840 yılları arasında bölgeyi kontrolü altında bulundurması yeni bir süreci başlattı. Merkezi kontrolü yeniden kurumsallaşma yoluyla sağlamaya yönelik olan Tanzimat döneminde pek çok alanda reformlar yapıldı. Kudüs için bu merkezileşme 1872’de müstakil mutasarrıflık statüsünün tanınmasıyla daha da perçinlendi. Mutasarrıflık yönetimi artık arada valiler olmadan her meselede doğrudan Bâbıâlî’deki muhataplarıyla irtibat kurmaya ve merkezin onayı olmadan rutin işlemler dışında adım atamamaya başladı. Kaza ve nahiye teşkilatlarının gelişmeye devam etmesiyle Kudüs taşrasının kurumsallaşması ilerletildi. Böylece 1840’larda Tanzimat reformlarıyla başlatılmış olan kurumsallaşma ve modernleşme ayakları üzerine oturan merkeziyetçilik, 20. yüzyılın başlarında zirvesine ulaşmış oldu.
Bu tezde 1872’den 1917’ye kadar olan süreçte Kudüs mutasarrıflığının idari yapılanmasındaki dönüşüm süreci incelenmektedir. Bu süreç durağan bir süreç olmayıp geçmişle arasında çok sıkı bağlara sahip olmasından dolayı, konular ele alınırken kurumsal yapının tarihi arka planlarına da değinilmiştir. Tez temelde Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi belgeleri ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi zabıt kayıt defterlerine dayanmaktadır.
ABSTRASCT
Jerusalem went through different processes from its domination by Ottoman rule in 1516 to 1917. While Ottomanism policies were dominant in the first century there were different periods in the following centuries that local dynamics were at the forefront of social life which have strong connection to the center. A new period started when Mehmed Ali Pasha revolted and dominated the district between 1830-1840. During the Tanzimat period which aimed to restore central control by means of institutionalization, reforms were made in many field. This centralization was further strengthened by giving “the status of independent district” (mustakil mutasarriflik) to Jerusalem. The administration of the mutasarriflik began to contact directly to their interlocutors in Sublime Porte whitout governers in between and could not take action in imortent matters other than routine procedures without approval of the Sublime Porte. By the development of the kaza and nahiye organizations, the institutionalization of the country of Jerusalem improved. Thus, the centralizatin began with Tanzimat, increased in early 20th century.
Within this study, the transformation process in administrative structure of the Jerusalem mutasarriflik from 1872 to 1917 is examined. This is not a stationary process and have a connection with its past. Thus, while discussing the subjects, we mentioned historical background of the institutional structure. This study mainly based on two main sources both Ottoman Archive documents and tapu deed register books.