Uluslararası Altayistik Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2023
Sıra dışı görünüşe sahip varlıklar, ilkel zamanlardan beri insanoğlunun dikkatini çekmiş ve bu va... more Sıra dışı görünüşe sahip varlıklar, ilkel zamanlardan beri insanoğlunun dikkatini çekmiş ve bu varlıklar hakkında çeşitli anlatılar meydana getirilmiştir. Köklerinin insan vücuduna benzemesi sebebiyle diğer bitkilerden ayrılan, sıra dışı görünüşe sahip mandragora yani Türkçe karşılığı ile adamotu bitkisi için de benzer bir durum söz konusudur. Antik Çağ'dan günümüze kadar, halk anlatıları içerisinde genellikle mitlerde ve efsanelerde; yazılı kaynaklarda ise, kutsal kitaplarda ve tıp kitaplarında yer alan bu bitki ile ilgili birçok anlatı meydana getirilmiştir. İlk örneği, Kitab-ı Mukaddes'te yer alan ve daha sonra pek çok eserde karşılaştığımız adamotu bitkisi ile ilgili anlatıları incelediğimizde; hemen her anlatıda yer alan motifler dikkat çekmektedir. Pek çoğu, ait olduğu kültürden izler barındıran ve daha önceki eserlerde daha eski örneklerini gözlemleyebildiğimiz bu motifler; adamotu anlatılarının büyük olasılıkla belli bir zamanda ve belli bir yerde yaratıldığını ve daha sonra çeşitli sebepler ile yayılmış olabileceğini göstermektedir. Bu sebeple, çalışmamızda halk anlatılarını karşılaştırarak ortak motifler vasıtasıyla onların olası en eski varyantına ulaşmayı amaçlayan Tarihî-Coğrafî (Fin) Kuramı'ndan faydalanacağız. Bunun için, öncelikle adamotu anlatılarının yer aldığı metinlerden örneklere yer verecek; sonrasında ise, bu metinlerde yer alan ortak motifleri tespit edip onların zaman içerisinde geçirdikleri değişim ve dönüşümleri değerlendireceğiz.
Türk asıllı olduğu düşünülen Memlük tarihçisi Seyfüddin Ebubekir bin Abdullah bin Aybek Ed-Devâdâ... more Türk asıllı olduğu düşünülen Memlük tarihçisi Seyfüddin Ebubekir bin Abdullah bin Aybek Ed-Devâdârî, “Dürerü’t-Ticân ve Gurerü Tevarihi’z-Zaman” adlı eserinde ve “Kenzü’d-Dürer ve Cami’ü’l-Gurer” adlı dünya tarihinin çeşitli bölümlerinde “Ulu Han Ata Bitiği” adlı Türklerin ilk kitabından bahseder.
İnsanoğlu, ilkellik zamanından bu yana, çeşitli sebeplerle maruz kaldığı ruhsal ve fiziksel hasta... more İnsanoğlu, ilkellik zamanından bu yana, çeşitli sebeplerle maruz kaldığı ruhsal ve fiziksel hastalıkların ve ölümsüzlüğe ulaşma gibi mistik çabaların sonucunda; “halk hekimliği” adı verilen işlemlere başvurmuştur. Modern tıbbın olmadığı zamanlarda ya da ondan faydalanılamadığı durumlarda, kişinin bizzat kendisinin ya da halkın “şaman”, “bahşı”, “veli”, “otacı”, “ocaklı”, “sınıkçı” vb. adlar verdiği uzman kişilerin, hastalıkları tanılama ve sağaltmada kullandıkları inanış ve uygulamaların bütününe “halk hekimliği” adı verilmektedir.
Türklerin halk hekimliği ile ilgili inanış ve uygulamaları, kültürel pek çok alanda olduğu gibi halk anlatılarında da yer bulan ve sıkça kullanılan unsurlardan birisi olmuştur. Türk milletinin kültürel unsurlarını adeta bir ayna gibi yansıtan ve bu özelliğiyle, halk anlatıları arasında özel bir yere sahip olan Türk destanları; içerisinde halk hekimliği ile ilgili pek çok unsuru barındıran anlatılardır.
Geçmişten günümüze, oldukça geniş ve değişkenlik gösteren bir coğrafyada yaşayan Türklerin, tespit edilebilen sözlü ve yazılı destanlarındaki tüm halk hekimliği unsurlarını tespit edebilmemiz şüphesiz ki mümkün değildir. Bu sebeple, bu bölümde, öncelikle Türk dünyasının edebî yaratmaları içerisinde müstesna bir yere sahip olan Dede Korkut Kitabı’nı; sonrasında ise Türk destancılık geleneğinin Türkiye, Sibirya, Türkmenistan, Doğu Türkistan (Uygur), Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan sahalarından seçtiğimiz Köroğlu, Altın Arığ, Kasım Oğlan, Kamerşah ve Şemsi Canan, Şakir-Şakirat, Manas ve Rüstem Han destanlarında yer alan halk hekimliği uygulamalarından birer örnek ile Türk destanlarında halk hekimliği ile ona bağlı unsurların ne şekilde ele alındığını ve Türk kültüründeki yerini değerlendirmeye çalışacağız.
Turan Oflazoğlu’nun 1998 yılında kaleme aldığı “Korkut Ata” adlı iki perdelik oyunda, Türk kültür... more Turan Oflazoğlu’nun 1998 yılında kaleme aldığı “Korkut Ata” adlı iki perdelik oyunda, Türk kültürünün en önemli eserlerinden biri olan Dede Korkut Kitabı’ndaki dört boydan çeşitli bölümlere yer verilmektedir. Boylar, büyük ölçüde ana fikir ve içeriği sabit kalacak şekilde, “Dede Korkut’un ölümden kaçabilmek için kopuz eşliğinde anlattığı hikâyeler” olarak birtakım değişiklikler ile yeniden kurgulanmıştır.
I. ULUSLARARASI EGE SOSYAL BİLİMLER LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİ KONGRESİ (1–3 HAZİRAN 2022) BİLDİRİLER, 2022
Atasözleri, ait oldukları milletlerin karakterini ve düşünce dünyasını belirgin şekilde yansıtan ... more Atasözleri, ait oldukları milletlerin karakterini ve düşünce dünyasını belirgin şekilde yansıtan sözlerdir. Yüzyıllar boyunca genetik bir kod gibi aktarılan ulusal değerleri ve bunlarla şekillenen evrensel değer yargılarını atasözleriyle açıklayabilmek mümkündür. Özkul Çobanoğlu’nun “Türk Dünyası Ortak Atasözleri Sözlüğü” adlı eserinde yer verdiği Türk milletinin kimliğini yansıtan Türk dünyası ortak atasözlerini incelendiğimizde, bu sözlerin büyük bir bölümünün Türk milletinin ulusal değerleri ve evrensel değerler ile örtüştüğünü görmekteyiz. Bununla birlikte, Türk dünyası ortak atasözleri arasında, evrensel ve ulusal değerlerle çelişen belli sayıda atasözü de mevcuttur. Bu makalede, öncelikle bir atasözünün ulusal karakteri yansıtmadaki rolünü tartışacağız. Bu konuda, çeşitli araştırmacılar tarafından öne sürülen görüşleri belirtip tartıştıktan sonra, bu atasözlerinin bir milletin büyük bir bölümünde ortak olmasının sebeplerini değerlendireceğiz. Akabinde, Rokeach’ın değerler sınıflandırmasını esas alarak bunlar ile çeliştiğini belirlediğimiz atasözlerinin, Türkiye Türkçesindeki kullanımları ve diğer Türk lehçe ve şivelerindeki kullanımlarını örneklendirdikten sonra bu atasözlerini söz konusu sınıflandırmaya göre değerlendirecek ve onların oluşum ve aktarım amaçlarını inceleyip tartışacağız.
Türk halk hikâyeleri içerisinde müstesna bir yere sahip Âşık Garip Hikâyesi'nin Doğu versiyonları... more Türk halk hikâyeleri içerisinde müstesna bir yere sahip Âşık Garip Hikâyesi'nin Doğu versiyonlarından birisi olan Garip-Senem, Doğu Türkistan Uygur Türkleri arasında çok yaygın ve sevilen halk hikâyeleri arasında yer alır. Gerek Anadolu gerekse Doğu Türkistan Uygur sahalarında bu halk hikâyesi ile ilgili pek çok çalışma yapılmıştır. Ancak, manzum ve mensur karışık şekil özelliğine sahip bu hikâyenin mensur kısımları üzerinde bazı çalışmalar yapılmış ise de manzum kısımları ile ilgili çalışmaların yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Çalışmamızda, halk hikâyesi araştırmalarında ihmal edilen manzum bölümlerin şekil incelemelerine ağırlık vereceğiz ve aynı zamanda hikâyenin epizotları ve bazı motifleri üzerinde de değerlendirmelerde bulunacağız. Metin merkezli bir yaklaşımla ele alacağımız halk hikâyesindeki manzum bölümlerin şekil incelemesinde; manzumelerin dörtlük sayısı, ölçüsü, kafiye ve kafiye örgüsünü tespit edeceğiz. Bu tespitler sonucunda manzum şekil özellikleri üzerinden anlatı türü ve sahasıyla ilgili çıkarımlar elde edeceğiz. Ayrıca bu çalışmanın, bizden sonra yapılacak olan halk hikâyesi araştırmalarında manzum bölümlerin şekil incelemesi noktasında bir örnek teşkil edeceğini düşünmekteyiz.
Abdulmecid Hoca, Aksaray’ın Gülağaç ilçesine bağlı Camiliören köyünde yaşamış, döneminin ünlü âli... more Abdulmecid Hoca, Aksaray’ın Gülağaç ilçesine bağlı Camiliören köyünde yaşamış, döneminin ünlü âlimlerinden Molla Cemaleddin Efendi’nin talebesidir. Efsaneye göre; bir gün Camiliören köyünde bir ailenin koyun sürüsü kaybolur. Kurtların sürüyü telef etmesinden korkan köylüler, Abdulmecid Hoca’dan yardım ister. Hoca, medrese kitaplarını karıştırdıktan sonra kitapları kapatarak dua etmeye başlar. Duasını ettikten sonra kaybolan sürünün sahibine, koyunların yerini ve onlara yaklaşmak isteyen kurtların ağzını bağladığını söyler. Ne koyunların ne de kurtların bir adım atabilir bir hâlde beklediklerini belirtir.
Etnospor Geleneksel Sporlar ve Oyunlar Ansiklopedisi, 2022
Türkiye’nin hemen her yerinde oynanan “el el üstünde kimin eli var?” oyunu; “el el üstünde”, “yum... more Türkiye’nin hemen her yerinde oynanan “el el üstünde kimin eli var?” oyunu; “el el üstünde”, “yumruk yumruk üstünde”, “ele pelek”, “elim kimin üstünde”, “yağlı bide” ve “gümbürcük” gibi çeşitli adlarla da bilinmektedir (Özdemir, 1997: 641-644). Oyunun bu kadar çeşitli adlar ile bilinmesinin sebebi, ebe seçiminde ve oyun esnasında söylenen formüllerin ve tekerlemelerin çeşitlilik göstermesidir. Örneğin; ebe seçiminde “yağlı bide, özlü bide, yiyem seni, gede gede” tekerlemesi söylenen oyun “yağlı bide”, oyun esnasında “ooo… enna benna da dı dı di, hoca fül fül, ırbaam goş, etlik sütlük gaynana pıs, ingili bade fandili fos” tekerlemesine yer verilen oyun ise “ele pelek” olarak adlandırılmaktadır (Özdemir, 1997: 642).
Uluslararası Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2021
Geleneksel Ekolojik Bilgi (GEB) ve folklor, doğal yaşam ile ilgili büyük bilgi depolarıdır. İnsan... more Geleneksel Ekolojik Bilgi (GEB) ve folklor, doğal yaşam ile ilgili büyük bilgi depolarıdır. İnsan topluluklarının yerel türlerle ilgili sahip oldukları fikir, algı ve görgül veriler, yeni bilimsel keşiflerin yapılmasına olanak sağlayan ve bir dizi koruma sorununu çözme potansiyeli sunan önemli kaynaklardır. Özellikle keler biyolojisi ve ekolojisi ile ilgili ana fikirleri anlamak amacıyla Güney Portekiz halkının, kelerler ile ilgili folklor ve GEB’ini belgeledik. Çalışmamızın sonuçları, keler ekolojisi ve biyolojisine ilişkin yerel bilgilerin hem doğru hem de yararlı olduğunu göstermektedir. Yerel sakinler tarafından sağlanan bilgilerin bir sonucu olarak, Hemidactylus turcicus’un mevcut coğrafi dağılımı hakkındaki bilgiler, dokuz yeni konumda varlıklarının bildirilmesiyle genişletilmiştir. Ayrıca, yerel halkın hâlâ kelerlerin zehirli ve dermatolojik hastalıkların taşıyıcısı olduğu konusunda bazı yanlış anlamalara sahip olduğu açığa çıkarılmıştır. Bu fikirlerin varlığı, ahaliyi kelerlerden korkmaya ve onlardan nefret etmeye yöneltti. Bu durum da bu hayvanların karşı karşıya kaldığı en büyük koruma sorunlarından biri olan doğrudan işkenceye yol açtı. Hem bilimsel hem de çevreci bir bakış açısıyla, insanların hayvanlara yönelik bilgi ve algılarını anlamak önemlidir. Çünkü, ancak o zaman şimdiye kadar onaylanmamış geçerli bilgiler ve koruma sorunları tespit edilip çözülebilir.
Zaman içerisinde ölüm olgusuyla yüzleşen insanoğlu, yaşamı sağlayan unsurlar üzerinde düşünmeye b... more Zaman içerisinde ölüm olgusuyla yüzleşen insanoğlu, yaşamı sağlayan unsurlar üzerinde düşünmeye başlamıştır. Neyin olmaması durumunun ölümü meydana getirdiğini düşünen insan, madde ve ruh dikotomisinin temellerini atar. Genel geçer kanıya göre, ruhu giden varlık canlılığını kaybeder ve maddeye dönüşür. Fakat Animistik görüş, bu kanıya tamamen zıt bir görüş ortaya atmaktadır. Görüşe göre; "ruh, tin, öz, sün, nefes, can" gibi çeşitli şekillerde adlandırılan bu "şey", istisnasız her türlü varlıkta bulunur, ölmez ya da yok olmaz ya varlığını devam ettirir ya da mekân değiştirir. Kısaca "maddenin de ruhu vardır" der. Kadim milletlerden biri olan Türkler, tarih boyunca birçok din ve inanç sistemini benimsemiş, bir kısmımın etkisi altında kalmış veya bunları kabul etmişlerdir. Bu inanç sistemleri içerisinde oldukça önemli bir yere sahip olan Animizm, canlı ya da cansız, evrendeki tüm varlıkların, her şeyin ruh sahibi olduğuna inanılması olarak özetlenebilir. Birçok dinin ilkel formunda görülen bu inanç sisteminde; ruhun sadece insanlara özgü olmadığına, hayvanların, bitkilerin doğa unsurlarının hatta cansız nesnelerin bile can taşıdığına inanılır. Tabiat kültlerinin (ağaç, dağ, su, mağara vs.) temelinde de bu inanç yatmaktadır. Doğa ve cansız nesneler üzerinde dahi bu kadar etkili bir inanış yaratmış olan bu düşünce sistemi, insan, ruh ve hatta geçmiş, gelecek dâhil olmak üzere varlığın tüm safhalarıyla bağlantısı ile ilgili birçok inanış ortaya çıkarmıştır. Ruhun, insan bedenindeki bazı bölümlerle yakından bir ilişki içerisinde olduğuna ve bu bölümlerde ikamet ettiğine inanılmaktadır. Türkler ise, insan bedenindeki ruhun ve buna bağlı olarak madde ötesi pek çok hususiyetin kemik ve kanda olduğuna inanmıştır. Böylece kadim dönemlerden tarihin bilinen dönemlerine ve oradan da günümüze kadar merkezinde kan ve kemik olan inançlar ve bu inançlara bağlı olarak bazı uygulamalar ortaya çıkmıştır. İnancın kutsi hassasiyetinin insandan türemiş olduğu gerçeği, Türk milletinin mensup olduğu her dinde etkisini doğrudan veya dolaylı olarak ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, eski Altay Türk topluluklarından günümüze kadar olan ruh inancının, Animistik inanç sistemi bağlamında değerlendirmesine yer verilecektir. Bunun için önce animizm kavramı ele alınacak ve diğer mitolojilerdeki animistik ögeler yalnızca insan kanı ve kemiği bağlamında gösterilecektir. Bu vesileyle Türk düşüncesindeki animistik özellikler karşılaştırmalı olarak incelenmiş olacaktır. Özellikle ruhun kemik ve kanda bulunduğu inancına sebep olan unsurlar ve bu inancın geçmişten günümüze hangi uygulamalara sebep olduğu açıklanmaya çalışılacaktır. Makale, Türklerdeki animistik düşüncenin folklor sahasındaki nicelik bakımından eksik olan bir boşluğunu doldurmayı hedeflemektedir.
ÖZET: Antropolog E. B. Tylor (1832-1917) tarafından icat edilen "animizm" terimi bir dini veya di... more ÖZET: Antropolog E. B. Tylor (1832-1917) tarafından icat edilen "animizm" terimi bir dini veya din türünü değil din teorisini ifade eder. Tylor, dinin asgari tanımını "ruhsal varlıklara inanç" olarak ileri sürerek dinsel inancın cansız nesnelere yaşam, ruh veya güç atfetme şeklindeki ilkel yanılgıdan kaynaklandığını savunur. Animizm, her ne kadar genellikle akademik din araştırmalarında doğa olaylarının ruh ve gücü olduğunu düşünen yerli halkın inanç sistemlerini tanımlamak için eski bir terim olarak kullanımdan çıkarılmış olsa da yine de popüler kullanımda ve akademik teoride dindeki maddeselliğin anlamı ve değeri hakkında sorunları ortaya çıkarmak için ısrar etmektedir. Anahtar Kelimeler: Animizm, E. B. Tylor, spiritüalizm, din antropolojisi, materyalizm
ABSTRACT: Coined by the anthropologist E. B. Tylor (1832-1917), the term "animism" refers not to a type of religion but to a theory of religion. Asserting a minimal definition of religion as "belief in spiritual beings," Tylor argued that religious belief originated in the primordial mistake of attributing life, soul, or spirit to inanimate objects. Although it has generally been dismissed in the academic study of religion as an obsolete term for describing the belief systems of indigenous people who hold that natural phenomena have souls or spirits, animism has nevertheless persisted in popular usage and academic theory to raise problems about the meaning and value of materiality in religion.
Profesör A. K. Radcliffe-Brown, yakın zamanda “Taboo” başlığı altında bir kitapçık olarak yayınla... more Profesör A. K. Radcliffe-Brown, yakın zamanda “Taboo” başlığı altında bir kitapçık olarak yayınlanan 1939 yılındaki Frazer konferansında; büyü ve din hakkındaki bazı görüşlerini anlatmaktadır. Aynı zamanda Profesör Malinowski’nin bu konuyla ilgili teorilerini de kesin bir şekilde eleştirmektedir. Bu nedenle, Taboo eserinin ortaya çıkışı, antropoloğa belki de onun en önemli iki uzmanı arasındaki anlaşmazlığı araştırarak ritüel teorisinin mevcut durumunu incelemesi için bir fırsat sunmaktadır. Bu arada okuyucu, bilim dünyasındaki anlaşmazlıklarda yaygın olarak görülen örneklendirilmiş bir ortak davranış biçimi bulacaktır.
II. ULUSLARARASI TOPLUM ve KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU (2-4 EKİM 2020) TAM METİN BİLDİRİLER KİTABI, 2020
Abstract: In Turkish literature, some intellectuals especially after Tanzimat, tried to make use ... more Abstract: In Turkish literature, some intellectuals especially after Tanzimat, tried to make use of the elements of the Turkish culture in their works in order to revitalize the consciousness of being Turkish, with the influence of political and social conditions of the era. One of those elements is undoubtedly the Turkish mythology, which contains all details related to Turkish culture within itself. Sustaining this mythological system owned by Turks like all archaic civilizations in their works and preserving it in an alive form was seen as a duty by our significant intellectuals like Ziya Gökalp, who had the consciousness of being a Turk. In general, Gökalp was nourished from Turkish nationalism and its concepts in his poems and narratives in verse, and he adopted a mythological world view based on Turkistan and Altai. In this study, the elements that can be associated with the Turkish mythology in the poems and narratives in verse of Ziya Gökalp will be determined and the places of said elements in the Turkish cultural life will be tried to be evaluated respectively under the headings of; mythological persons – characters, mythological animals and mythological incidents – associations. Özet: Türk edebiyatında özellikle Tanzimat sonrasında kimi aydınlar, dönemin siyasi ve toplumsal şartlarının etkisiyle Türklük şuurunu yeniden canlandırabilmek için eserlerinde Türk kültürünün unsurlarından yararlanmaya çalışmışlardır. Bu unsurlardan biri de şüphesiz ki Türk kültürüne dair her türlü detayı içerisinde barındıran Türk mitolojisidir. Her kadim medeniyet gibi Türklerin de sahip olduğu bu mitolojik sistemi eserlerinde yaşatarak onu canlı bir şekilde muhafaza edebilmek, Türklük bilincine sahip Ziya Gökalp gibi önemli aydınlarımız tarafından bir vazife olarak görülmüştür. Gökalp; şiirlerinde ve manzum hikâyelerinde genellikle Türk milliyetçiliği ve onun kavramlarından beslenip, Türkistan ve Altay merkezli bir mitolojik dünya görüşünü benimsemiştir. Bu çalışmada, Ziya Gökalp’in şiir ve manzum hikâyelerindeki Türk mitolojisiyle bağdaştırılabilecek unsurlar belirlenecek ve söz konusu unsurların Türk kültür hayatındaki yerleri sırasıyla; mitolojik kişiler - kahramanlar, mitolojik hayvanlar ve mitolojik olaylar - çağrışımlar başlıkları altında değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Folklorists can resolve their theory anxieties by embracing not grand but humble theory. Humble t... more Folklorists can resolve their theory anxieties by embracing not grand but humble theory. Humble theory informs and is informed by ethnography and practice. It addresses how- rather than why-questions: the middle ground between lived experience and putative transcendent laws. In this zone we can build on our disciplinary legacy. Instead, we need to render unto theory what is due to theory. In part that means getting over our anxiety about reductionism. Thought is reduction. But humble theory recognizes that all our work is essay, in the etymological sense: a trying-out of interpretation, a provisional framing to see how it looks. In the absence of a better alternative, there is much to be said for the Enlightenment project. Science reduces reality in an effort to understand it but it also properly lays itself open to an ongoing process of collective correction and revision.
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 2020
Bu çalışmada, Mutlu Özgen’in Anşa Bacılı Folkloru Acısu adlı kitabı değerlendirilecek ve bu çalış... more Bu çalışmada, Mutlu Özgen’in Anşa Bacılı Folkloru Acısu adlı kitabı değerlendirilecek ve bu çalışmanın Türk halk bilimi çalışmalarına hangi alanlarda kaynaklık edebileceği belirtilmeye çalışılacaktır.
In this study, the book titled Anşa Bacılı Folklor Acısu by Mutlu Özgen will be evaluated and it will be tried to be stated in which areas this study can be a source for Turkish folklore studies.
Uluslararası Altayistik Sempozyumu Bildiriler Kitabı, 2023
Sıra dışı görünüşe sahip varlıklar, ilkel zamanlardan beri insanoğlunun dikkatini çekmiş ve bu va... more Sıra dışı görünüşe sahip varlıklar, ilkel zamanlardan beri insanoğlunun dikkatini çekmiş ve bu varlıklar hakkında çeşitli anlatılar meydana getirilmiştir. Köklerinin insan vücuduna benzemesi sebebiyle diğer bitkilerden ayrılan, sıra dışı görünüşe sahip mandragora yani Türkçe karşılığı ile adamotu bitkisi için de benzer bir durum söz konusudur. Antik Çağ'dan günümüze kadar, halk anlatıları içerisinde genellikle mitlerde ve efsanelerde; yazılı kaynaklarda ise, kutsal kitaplarda ve tıp kitaplarında yer alan bu bitki ile ilgili birçok anlatı meydana getirilmiştir. İlk örneği, Kitab-ı Mukaddes'te yer alan ve daha sonra pek çok eserde karşılaştığımız adamotu bitkisi ile ilgili anlatıları incelediğimizde; hemen her anlatıda yer alan motifler dikkat çekmektedir. Pek çoğu, ait olduğu kültürden izler barındıran ve daha önceki eserlerde daha eski örneklerini gözlemleyebildiğimiz bu motifler; adamotu anlatılarının büyük olasılıkla belli bir zamanda ve belli bir yerde yaratıldığını ve daha sonra çeşitli sebepler ile yayılmış olabileceğini göstermektedir. Bu sebeple, çalışmamızda halk anlatılarını karşılaştırarak ortak motifler vasıtasıyla onların olası en eski varyantına ulaşmayı amaçlayan Tarihî-Coğrafî (Fin) Kuramı'ndan faydalanacağız. Bunun için, öncelikle adamotu anlatılarının yer aldığı metinlerden örneklere yer verecek; sonrasında ise, bu metinlerde yer alan ortak motifleri tespit edip onların zaman içerisinde geçirdikleri değişim ve dönüşümleri değerlendireceğiz.
Türk asıllı olduğu düşünülen Memlük tarihçisi Seyfüddin Ebubekir bin Abdullah bin Aybek Ed-Devâdâ... more Türk asıllı olduğu düşünülen Memlük tarihçisi Seyfüddin Ebubekir bin Abdullah bin Aybek Ed-Devâdârî, “Dürerü’t-Ticân ve Gurerü Tevarihi’z-Zaman” adlı eserinde ve “Kenzü’d-Dürer ve Cami’ü’l-Gurer” adlı dünya tarihinin çeşitli bölümlerinde “Ulu Han Ata Bitiği” adlı Türklerin ilk kitabından bahseder.
İnsanoğlu, ilkellik zamanından bu yana, çeşitli sebeplerle maruz kaldığı ruhsal ve fiziksel hasta... more İnsanoğlu, ilkellik zamanından bu yana, çeşitli sebeplerle maruz kaldığı ruhsal ve fiziksel hastalıkların ve ölümsüzlüğe ulaşma gibi mistik çabaların sonucunda; “halk hekimliği” adı verilen işlemlere başvurmuştur. Modern tıbbın olmadığı zamanlarda ya da ondan faydalanılamadığı durumlarda, kişinin bizzat kendisinin ya da halkın “şaman”, “bahşı”, “veli”, “otacı”, “ocaklı”, “sınıkçı” vb. adlar verdiği uzman kişilerin, hastalıkları tanılama ve sağaltmada kullandıkları inanış ve uygulamaların bütününe “halk hekimliği” adı verilmektedir.
Türklerin halk hekimliği ile ilgili inanış ve uygulamaları, kültürel pek çok alanda olduğu gibi halk anlatılarında da yer bulan ve sıkça kullanılan unsurlardan birisi olmuştur. Türk milletinin kültürel unsurlarını adeta bir ayna gibi yansıtan ve bu özelliğiyle, halk anlatıları arasında özel bir yere sahip olan Türk destanları; içerisinde halk hekimliği ile ilgili pek çok unsuru barındıran anlatılardır.
Geçmişten günümüze, oldukça geniş ve değişkenlik gösteren bir coğrafyada yaşayan Türklerin, tespit edilebilen sözlü ve yazılı destanlarındaki tüm halk hekimliği unsurlarını tespit edebilmemiz şüphesiz ki mümkün değildir. Bu sebeple, bu bölümde, öncelikle Türk dünyasının edebî yaratmaları içerisinde müstesna bir yere sahip olan Dede Korkut Kitabı’nı; sonrasında ise Türk destancılık geleneğinin Türkiye, Sibirya, Türkmenistan, Doğu Türkistan (Uygur), Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan sahalarından seçtiğimiz Köroğlu, Altın Arığ, Kasım Oğlan, Kamerşah ve Şemsi Canan, Şakir-Şakirat, Manas ve Rüstem Han destanlarında yer alan halk hekimliği uygulamalarından birer örnek ile Türk destanlarında halk hekimliği ile ona bağlı unsurların ne şekilde ele alındığını ve Türk kültüründeki yerini değerlendirmeye çalışacağız.
Turan Oflazoğlu’nun 1998 yılında kaleme aldığı “Korkut Ata” adlı iki perdelik oyunda, Türk kültür... more Turan Oflazoğlu’nun 1998 yılında kaleme aldığı “Korkut Ata” adlı iki perdelik oyunda, Türk kültürünün en önemli eserlerinden biri olan Dede Korkut Kitabı’ndaki dört boydan çeşitli bölümlere yer verilmektedir. Boylar, büyük ölçüde ana fikir ve içeriği sabit kalacak şekilde, “Dede Korkut’un ölümden kaçabilmek için kopuz eşliğinde anlattığı hikâyeler” olarak birtakım değişiklikler ile yeniden kurgulanmıştır.
I. ULUSLARARASI EGE SOSYAL BİLİMLER LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİ KONGRESİ (1–3 HAZİRAN 2022) BİLDİRİLER, 2022
Atasözleri, ait oldukları milletlerin karakterini ve düşünce dünyasını belirgin şekilde yansıtan ... more Atasözleri, ait oldukları milletlerin karakterini ve düşünce dünyasını belirgin şekilde yansıtan sözlerdir. Yüzyıllar boyunca genetik bir kod gibi aktarılan ulusal değerleri ve bunlarla şekillenen evrensel değer yargılarını atasözleriyle açıklayabilmek mümkündür. Özkul Çobanoğlu’nun “Türk Dünyası Ortak Atasözleri Sözlüğü” adlı eserinde yer verdiği Türk milletinin kimliğini yansıtan Türk dünyası ortak atasözlerini incelendiğimizde, bu sözlerin büyük bir bölümünün Türk milletinin ulusal değerleri ve evrensel değerler ile örtüştüğünü görmekteyiz. Bununla birlikte, Türk dünyası ortak atasözleri arasında, evrensel ve ulusal değerlerle çelişen belli sayıda atasözü de mevcuttur. Bu makalede, öncelikle bir atasözünün ulusal karakteri yansıtmadaki rolünü tartışacağız. Bu konuda, çeşitli araştırmacılar tarafından öne sürülen görüşleri belirtip tartıştıktan sonra, bu atasözlerinin bir milletin büyük bir bölümünde ortak olmasının sebeplerini değerlendireceğiz. Akabinde, Rokeach’ın değerler sınıflandırmasını esas alarak bunlar ile çeliştiğini belirlediğimiz atasözlerinin, Türkiye Türkçesindeki kullanımları ve diğer Türk lehçe ve şivelerindeki kullanımlarını örneklendirdikten sonra bu atasözlerini söz konusu sınıflandırmaya göre değerlendirecek ve onların oluşum ve aktarım amaçlarını inceleyip tartışacağız.
Türk halk hikâyeleri içerisinde müstesna bir yere sahip Âşık Garip Hikâyesi'nin Doğu versiyonları... more Türk halk hikâyeleri içerisinde müstesna bir yere sahip Âşık Garip Hikâyesi'nin Doğu versiyonlarından birisi olan Garip-Senem, Doğu Türkistan Uygur Türkleri arasında çok yaygın ve sevilen halk hikâyeleri arasında yer alır. Gerek Anadolu gerekse Doğu Türkistan Uygur sahalarında bu halk hikâyesi ile ilgili pek çok çalışma yapılmıştır. Ancak, manzum ve mensur karışık şekil özelliğine sahip bu hikâyenin mensur kısımları üzerinde bazı çalışmalar yapılmış ise de manzum kısımları ile ilgili çalışmaların yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Çalışmamızda, halk hikâyesi araştırmalarında ihmal edilen manzum bölümlerin şekil incelemelerine ağırlık vereceğiz ve aynı zamanda hikâyenin epizotları ve bazı motifleri üzerinde de değerlendirmelerde bulunacağız. Metin merkezli bir yaklaşımla ele alacağımız halk hikâyesindeki manzum bölümlerin şekil incelemesinde; manzumelerin dörtlük sayısı, ölçüsü, kafiye ve kafiye örgüsünü tespit edeceğiz. Bu tespitler sonucunda manzum şekil özellikleri üzerinden anlatı türü ve sahasıyla ilgili çıkarımlar elde edeceğiz. Ayrıca bu çalışmanın, bizden sonra yapılacak olan halk hikâyesi araştırmalarında manzum bölümlerin şekil incelemesi noktasında bir örnek teşkil edeceğini düşünmekteyiz.
Abdulmecid Hoca, Aksaray’ın Gülağaç ilçesine bağlı Camiliören köyünde yaşamış, döneminin ünlü âli... more Abdulmecid Hoca, Aksaray’ın Gülağaç ilçesine bağlı Camiliören köyünde yaşamış, döneminin ünlü âlimlerinden Molla Cemaleddin Efendi’nin talebesidir. Efsaneye göre; bir gün Camiliören köyünde bir ailenin koyun sürüsü kaybolur. Kurtların sürüyü telef etmesinden korkan köylüler, Abdulmecid Hoca’dan yardım ister. Hoca, medrese kitaplarını karıştırdıktan sonra kitapları kapatarak dua etmeye başlar. Duasını ettikten sonra kaybolan sürünün sahibine, koyunların yerini ve onlara yaklaşmak isteyen kurtların ağzını bağladığını söyler. Ne koyunların ne de kurtların bir adım atabilir bir hâlde beklediklerini belirtir.
Etnospor Geleneksel Sporlar ve Oyunlar Ansiklopedisi, 2022
Türkiye’nin hemen her yerinde oynanan “el el üstünde kimin eli var?” oyunu; “el el üstünde”, “yum... more Türkiye’nin hemen her yerinde oynanan “el el üstünde kimin eli var?” oyunu; “el el üstünde”, “yumruk yumruk üstünde”, “ele pelek”, “elim kimin üstünde”, “yağlı bide” ve “gümbürcük” gibi çeşitli adlarla da bilinmektedir (Özdemir, 1997: 641-644). Oyunun bu kadar çeşitli adlar ile bilinmesinin sebebi, ebe seçiminde ve oyun esnasında söylenen formüllerin ve tekerlemelerin çeşitlilik göstermesidir. Örneğin; ebe seçiminde “yağlı bide, özlü bide, yiyem seni, gede gede” tekerlemesi söylenen oyun “yağlı bide”, oyun esnasında “ooo… enna benna da dı dı di, hoca fül fül, ırbaam goş, etlik sütlük gaynana pıs, ingili bade fandili fos” tekerlemesine yer verilen oyun ise “ele pelek” olarak adlandırılmaktadır (Özdemir, 1997: 642).
Uluslararası Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2021
Geleneksel Ekolojik Bilgi (GEB) ve folklor, doğal yaşam ile ilgili büyük bilgi depolarıdır. İnsan... more Geleneksel Ekolojik Bilgi (GEB) ve folklor, doğal yaşam ile ilgili büyük bilgi depolarıdır. İnsan topluluklarının yerel türlerle ilgili sahip oldukları fikir, algı ve görgül veriler, yeni bilimsel keşiflerin yapılmasına olanak sağlayan ve bir dizi koruma sorununu çözme potansiyeli sunan önemli kaynaklardır. Özellikle keler biyolojisi ve ekolojisi ile ilgili ana fikirleri anlamak amacıyla Güney Portekiz halkının, kelerler ile ilgili folklor ve GEB’ini belgeledik. Çalışmamızın sonuçları, keler ekolojisi ve biyolojisine ilişkin yerel bilgilerin hem doğru hem de yararlı olduğunu göstermektedir. Yerel sakinler tarafından sağlanan bilgilerin bir sonucu olarak, Hemidactylus turcicus’un mevcut coğrafi dağılımı hakkındaki bilgiler, dokuz yeni konumda varlıklarının bildirilmesiyle genişletilmiştir. Ayrıca, yerel halkın hâlâ kelerlerin zehirli ve dermatolojik hastalıkların taşıyıcısı olduğu konusunda bazı yanlış anlamalara sahip olduğu açığa çıkarılmıştır. Bu fikirlerin varlığı, ahaliyi kelerlerden korkmaya ve onlardan nefret etmeye yöneltti. Bu durum da bu hayvanların karşı karşıya kaldığı en büyük koruma sorunlarından biri olan doğrudan işkenceye yol açtı. Hem bilimsel hem de çevreci bir bakış açısıyla, insanların hayvanlara yönelik bilgi ve algılarını anlamak önemlidir. Çünkü, ancak o zaman şimdiye kadar onaylanmamış geçerli bilgiler ve koruma sorunları tespit edilip çözülebilir.
Zaman içerisinde ölüm olgusuyla yüzleşen insanoğlu, yaşamı sağlayan unsurlar üzerinde düşünmeye b... more Zaman içerisinde ölüm olgusuyla yüzleşen insanoğlu, yaşamı sağlayan unsurlar üzerinde düşünmeye başlamıştır. Neyin olmaması durumunun ölümü meydana getirdiğini düşünen insan, madde ve ruh dikotomisinin temellerini atar. Genel geçer kanıya göre, ruhu giden varlık canlılığını kaybeder ve maddeye dönüşür. Fakat Animistik görüş, bu kanıya tamamen zıt bir görüş ortaya atmaktadır. Görüşe göre; "ruh, tin, öz, sün, nefes, can" gibi çeşitli şekillerde adlandırılan bu "şey", istisnasız her türlü varlıkta bulunur, ölmez ya da yok olmaz ya varlığını devam ettirir ya da mekân değiştirir. Kısaca "maddenin de ruhu vardır" der. Kadim milletlerden biri olan Türkler, tarih boyunca birçok din ve inanç sistemini benimsemiş, bir kısmımın etkisi altında kalmış veya bunları kabul etmişlerdir. Bu inanç sistemleri içerisinde oldukça önemli bir yere sahip olan Animizm, canlı ya da cansız, evrendeki tüm varlıkların, her şeyin ruh sahibi olduğuna inanılması olarak özetlenebilir. Birçok dinin ilkel formunda görülen bu inanç sisteminde; ruhun sadece insanlara özgü olmadığına, hayvanların, bitkilerin doğa unsurlarının hatta cansız nesnelerin bile can taşıdığına inanılır. Tabiat kültlerinin (ağaç, dağ, su, mağara vs.) temelinde de bu inanç yatmaktadır. Doğa ve cansız nesneler üzerinde dahi bu kadar etkili bir inanış yaratmış olan bu düşünce sistemi, insan, ruh ve hatta geçmiş, gelecek dâhil olmak üzere varlığın tüm safhalarıyla bağlantısı ile ilgili birçok inanış ortaya çıkarmıştır. Ruhun, insan bedenindeki bazı bölümlerle yakından bir ilişki içerisinde olduğuna ve bu bölümlerde ikamet ettiğine inanılmaktadır. Türkler ise, insan bedenindeki ruhun ve buna bağlı olarak madde ötesi pek çok hususiyetin kemik ve kanda olduğuna inanmıştır. Böylece kadim dönemlerden tarihin bilinen dönemlerine ve oradan da günümüze kadar merkezinde kan ve kemik olan inançlar ve bu inançlara bağlı olarak bazı uygulamalar ortaya çıkmıştır. İnancın kutsi hassasiyetinin insandan türemiş olduğu gerçeği, Türk milletinin mensup olduğu her dinde etkisini doğrudan veya dolaylı olarak ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, eski Altay Türk topluluklarından günümüze kadar olan ruh inancının, Animistik inanç sistemi bağlamında değerlendirmesine yer verilecektir. Bunun için önce animizm kavramı ele alınacak ve diğer mitolojilerdeki animistik ögeler yalnızca insan kanı ve kemiği bağlamında gösterilecektir. Bu vesileyle Türk düşüncesindeki animistik özellikler karşılaştırmalı olarak incelenmiş olacaktır. Özellikle ruhun kemik ve kanda bulunduğu inancına sebep olan unsurlar ve bu inancın geçmişten günümüze hangi uygulamalara sebep olduğu açıklanmaya çalışılacaktır. Makale, Türklerdeki animistik düşüncenin folklor sahasındaki nicelik bakımından eksik olan bir boşluğunu doldurmayı hedeflemektedir.
ÖZET: Antropolog E. B. Tylor (1832-1917) tarafından icat edilen "animizm" terimi bir dini veya di... more ÖZET: Antropolog E. B. Tylor (1832-1917) tarafından icat edilen "animizm" terimi bir dini veya din türünü değil din teorisini ifade eder. Tylor, dinin asgari tanımını "ruhsal varlıklara inanç" olarak ileri sürerek dinsel inancın cansız nesnelere yaşam, ruh veya güç atfetme şeklindeki ilkel yanılgıdan kaynaklandığını savunur. Animizm, her ne kadar genellikle akademik din araştırmalarında doğa olaylarının ruh ve gücü olduğunu düşünen yerli halkın inanç sistemlerini tanımlamak için eski bir terim olarak kullanımdan çıkarılmış olsa da yine de popüler kullanımda ve akademik teoride dindeki maddeselliğin anlamı ve değeri hakkında sorunları ortaya çıkarmak için ısrar etmektedir. Anahtar Kelimeler: Animizm, E. B. Tylor, spiritüalizm, din antropolojisi, materyalizm
ABSTRACT: Coined by the anthropologist E. B. Tylor (1832-1917), the term "animism" refers not to a type of religion but to a theory of religion. Asserting a minimal definition of religion as "belief in spiritual beings," Tylor argued that religious belief originated in the primordial mistake of attributing life, soul, or spirit to inanimate objects. Although it has generally been dismissed in the academic study of religion as an obsolete term for describing the belief systems of indigenous people who hold that natural phenomena have souls or spirits, animism has nevertheless persisted in popular usage and academic theory to raise problems about the meaning and value of materiality in religion.
Profesör A. K. Radcliffe-Brown, yakın zamanda “Taboo” başlığı altında bir kitapçık olarak yayınla... more Profesör A. K. Radcliffe-Brown, yakın zamanda “Taboo” başlığı altında bir kitapçık olarak yayınlanan 1939 yılındaki Frazer konferansında; büyü ve din hakkındaki bazı görüşlerini anlatmaktadır. Aynı zamanda Profesör Malinowski’nin bu konuyla ilgili teorilerini de kesin bir şekilde eleştirmektedir. Bu nedenle, Taboo eserinin ortaya çıkışı, antropoloğa belki de onun en önemli iki uzmanı arasındaki anlaşmazlığı araştırarak ritüel teorisinin mevcut durumunu incelemesi için bir fırsat sunmaktadır. Bu arada okuyucu, bilim dünyasındaki anlaşmazlıklarda yaygın olarak görülen örneklendirilmiş bir ortak davranış biçimi bulacaktır.
II. ULUSLARARASI TOPLUM ve KÜLTÜR ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUMU (2-4 EKİM 2020) TAM METİN BİLDİRİLER KİTABI, 2020
Abstract: In Turkish literature, some intellectuals especially after Tanzimat, tried to make use ... more Abstract: In Turkish literature, some intellectuals especially after Tanzimat, tried to make use of the elements of the Turkish culture in their works in order to revitalize the consciousness of being Turkish, with the influence of political and social conditions of the era. One of those elements is undoubtedly the Turkish mythology, which contains all details related to Turkish culture within itself. Sustaining this mythological system owned by Turks like all archaic civilizations in their works and preserving it in an alive form was seen as a duty by our significant intellectuals like Ziya Gökalp, who had the consciousness of being a Turk. In general, Gökalp was nourished from Turkish nationalism and its concepts in his poems and narratives in verse, and he adopted a mythological world view based on Turkistan and Altai. In this study, the elements that can be associated with the Turkish mythology in the poems and narratives in verse of Ziya Gökalp will be determined and the places of said elements in the Turkish cultural life will be tried to be evaluated respectively under the headings of; mythological persons – characters, mythological animals and mythological incidents – associations. Özet: Türk edebiyatında özellikle Tanzimat sonrasında kimi aydınlar, dönemin siyasi ve toplumsal şartlarının etkisiyle Türklük şuurunu yeniden canlandırabilmek için eserlerinde Türk kültürünün unsurlarından yararlanmaya çalışmışlardır. Bu unsurlardan biri de şüphesiz ki Türk kültürüne dair her türlü detayı içerisinde barındıran Türk mitolojisidir. Her kadim medeniyet gibi Türklerin de sahip olduğu bu mitolojik sistemi eserlerinde yaşatarak onu canlı bir şekilde muhafaza edebilmek, Türklük bilincine sahip Ziya Gökalp gibi önemli aydınlarımız tarafından bir vazife olarak görülmüştür. Gökalp; şiirlerinde ve manzum hikâyelerinde genellikle Türk milliyetçiliği ve onun kavramlarından beslenip, Türkistan ve Altay merkezli bir mitolojik dünya görüşünü benimsemiştir. Bu çalışmada, Ziya Gökalp’in şiir ve manzum hikâyelerindeki Türk mitolojisiyle bağdaştırılabilecek unsurlar belirlenecek ve söz konusu unsurların Türk kültür hayatındaki yerleri sırasıyla; mitolojik kişiler - kahramanlar, mitolojik hayvanlar ve mitolojik olaylar - çağrışımlar başlıkları altında değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Folklorists can resolve their theory anxieties by embracing not grand but humble theory. Humble t... more Folklorists can resolve their theory anxieties by embracing not grand but humble theory. Humble theory informs and is informed by ethnography and practice. It addresses how- rather than why-questions: the middle ground between lived experience and putative transcendent laws. In this zone we can build on our disciplinary legacy. Instead, we need to render unto theory what is due to theory. In part that means getting over our anxiety about reductionism. Thought is reduction. But humble theory recognizes that all our work is essay, in the etymological sense: a trying-out of interpretation, a provisional framing to see how it looks. In the absence of a better alternative, there is much to be said for the Enlightenment project. Science reduces reality in an effort to understand it but it also properly lays itself open to an ongoing process of collective correction and revision.
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 2020
Bu çalışmada, Mutlu Özgen’in Anşa Bacılı Folkloru Acısu adlı kitabı değerlendirilecek ve bu çalış... more Bu çalışmada, Mutlu Özgen’in Anşa Bacılı Folkloru Acısu adlı kitabı değerlendirilecek ve bu çalışmanın Türk halk bilimi çalışmalarına hangi alanlarda kaynaklık edebileceği belirtilmeye çalışılacaktır.
In this study, the book titled Anşa Bacılı Folklor Acısu by Mutlu Özgen will be evaluated and it will be tried to be stated in which areas this study can be a source for Turkish folklore studies.
Uploads
Papers by Tuğba Aydoğan
Türklerin halk hekimliği ile ilgili inanış ve uygulamaları, kültürel pek çok alanda olduğu gibi halk anlatılarında da yer bulan ve sıkça kullanılan unsurlardan birisi olmuştur. Türk milletinin kültürel unsurlarını adeta bir ayna gibi yansıtan ve bu özelliğiyle, halk anlatıları arasında özel bir yere sahip olan Türk destanları; içerisinde halk hekimliği ile ilgili pek çok unsuru barındıran anlatılardır.
Geçmişten günümüze, oldukça geniş ve değişkenlik gösteren bir coğrafyada yaşayan Türklerin, tespit edilebilen sözlü ve yazılı destanlarındaki tüm halk hekimliği unsurlarını tespit edebilmemiz şüphesiz ki mümkün değildir. Bu sebeple, bu bölümde, öncelikle Türk dünyasının edebî yaratmaları içerisinde müstesna bir yere sahip olan Dede Korkut Kitabı’nı; sonrasında ise Türk destancılık geleneğinin Türkiye, Sibirya, Türkmenistan, Doğu Türkistan (Uygur), Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan sahalarından seçtiğimiz Köroğlu, Altın Arığ, Kasım Oğlan, Kamerşah ve Şemsi Canan, Şakir-Şakirat, Manas ve Rüstem Han destanlarında yer alan halk hekimliği uygulamalarından birer örnek ile Türk destanlarında halk hekimliği ile ona bağlı unsurların ne şekilde ele alındığını ve Türk kültüründeki yerini değerlendirmeye çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Animizm, E. B. Tylor, spiritüalizm, din antropolojisi, materyalizm
ABSTRACT: Coined by the anthropologist E. B. Tylor (1832-1917), the term "animism" refers not to a type of religion but to a theory of religion. Asserting a minimal definition of religion as "belief in spiritual beings," Tylor argued that religious belief originated in the primordial mistake of attributing life, soul, or spirit to inanimate objects. Although it has generally been dismissed in the academic study of religion as an obsolete term for describing the belief systems of indigenous people who hold that natural phenomena have souls or spirits, animism has nevertheless persisted in popular usage and academic theory to raise problems about the meaning and value of materiality in religion.
Özet: Türk edebiyatında özellikle Tanzimat sonrasında kimi aydınlar, dönemin siyasi ve toplumsal şartlarının etkisiyle Türklük şuurunu yeniden canlandırabilmek için eserlerinde Türk kültürünün unsurlarından yararlanmaya çalışmışlardır. Bu unsurlardan biri de şüphesiz ki Türk kültürüne dair her türlü detayı içerisinde barındıran Türk mitolojisidir. Her kadim medeniyet gibi Türklerin de sahip olduğu bu mitolojik sistemi eserlerinde yaşatarak onu canlı bir şekilde muhafaza edebilmek, Türklük bilincine sahip Ziya Gökalp gibi önemli aydınlarımız tarafından bir vazife olarak görülmüştür. Gökalp; şiirlerinde ve manzum hikâyelerinde genellikle Türk milliyetçiliği ve onun kavramlarından beslenip, Türkistan ve Altay merkezli bir mitolojik dünya görüşünü benimsemiştir. Bu çalışmada, Ziya Gökalp’in şiir ve manzum hikâyelerindeki Türk mitolojisiyle bağdaştırılabilecek unsurlar belirlenecek ve söz konusu unsurların Türk kültür hayatındaki yerleri sırasıyla; mitolojik kişiler - kahramanlar, mitolojik hayvanlar ve mitolojik olaylar - çağrışımlar başlıkları altında değerlendirilmeye çalışılacaktır.
In this study, the book titled Anşa Bacılı Folklor Acısu by Mutlu Özgen will be evaluated and it will be tried to be stated in which areas this study can be a source for Turkish folklore studies.
Türklerin halk hekimliği ile ilgili inanış ve uygulamaları, kültürel pek çok alanda olduğu gibi halk anlatılarında da yer bulan ve sıkça kullanılan unsurlardan birisi olmuştur. Türk milletinin kültürel unsurlarını adeta bir ayna gibi yansıtan ve bu özelliğiyle, halk anlatıları arasında özel bir yere sahip olan Türk destanları; içerisinde halk hekimliği ile ilgili pek çok unsuru barındıran anlatılardır.
Geçmişten günümüze, oldukça geniş ve değişkenlik gösteren bir coğrafyada yaşayan Türklerin, tespit edilebilen sözlü ve yazılı destanlarındaki tüm halk hekimliği unsurlarını tespit edebilmemiz şüphesiz ki mümkün değildir. Bu sebeple, bu bölümde, öncelikle Türk dünyasının edebî yaratmaları içerisinde müstesna bir yere sahip olan Dede Korkut Kitabı’nı; sonrasında ise Türk destancılık geleneğinin Türkiye, Sibirya, Türkmenistan, Doğu Türkistan (Uygur), Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan sahalarından seçtiğimiz Köroğlu, Altın Arığ, Kasım Oğlan, Kamerşah ve Şemsi Canan, Şakir-Şakirat, Manas ve Rüstem Han destanlarında yer alan halk hekimliği uygulamalarından birer örnek ile Türk destanlarında halk hekimliği ile ona bağlı unsurların ne şekilde ele alındığını ve Türk kültüründeki yerini değerlendirmeye çalışacağız.
Anahtar Kelimeler: Animizm, E. B. Tylor, spiritüalizm, din antropolojisi, materyalizm
ABSTRACT: Coined by the anthropologist E. B. Tylor (1832-1917), the term "animism" refers not to a type of religion but to a theory of religion. Asserting a minimal definition of religion as "belief in spiritual beings," Tylor argued that religious belief originated in the primordial mistake of attributing life, soul, or spirit to inanimate objects. Although it has generally been dismissed in the academic study of religion as an obsolete term for describing the belief systems of indigenous people who hold that natural phenomena have souls or spirits, animism has nevertheless persisted in popular usage and academic theory to raise problems about the meaning and value of materiality in religion.
Özet: Türk edebiyatında özellikle Tanzimat sonrasında kimi aydınlar, dönemin siyasi ve toplumsal şartlarının etkisiyle Türklük şuurunu yeniden canlandırabilmek için eserlerinde Türk kültürünün unsurlarından yararlanmaya çalışmışlardır. Bu unsurlardan biri de şüphesiz ki Türk kültürüne dair her türlü detayı içerisinde barındıran Türk mitolojisidir. Her kadim medeniyet gibi Türklerin de sahip olduğu bu mitolojik sistemi eserlerinde yaşatarak onu canlı bir şekilde muhafaza edebilmek, Türklük bilincine sahip Ziya Gökalp gibi önemli aydınlarımız tarafından bir vazife olarak görülmüştür. Gökalp; şiirlerinde ve manzum hikâyelerinde genellikle Türk milliyetçiliği ve onun kavramlarından beslenip, Türkistan ve Altay merkezli bir mitolojik dünya görüşünü benimsemiştir. Bu çalışmada, Ziya Gökalp’in şiir ve manzum hikâyelerindeki Türk mitolojisiyle bağdaştırılabilecek unsurlar belirlenecek ve söz konusu unsurların Türk kültür hayatındaki yerleri sırasıyla; mitolojik kişiler - kahramanlar, mitolojik hayvanlar ve mitolojik olaylar - çağrışımlar başlıkları altında değerlendirilmeye çalışılacaktır.
In this study, the book titled Anşa Bacılı Folklor Acısu by Mutlu Özgen will be evaluated and it will be tried to be stated in which areas this study can be a source for Turkish folklore studies.